Saatlik sayfa görüntüleme limitine ulaştınız. 1 saat bekleyebilir veya abone olup limitinizi yükseltebilirsiniz.
H L M “Dünya Haâdiseleri - Koltukçular Arasında. T —e — n k ari ektuplarıgııı i. - Bir Romancıyı Kaybettik ! Fransanın meşhur romancıla- Koltukçuların Eski Parlak Devirleri, Şimdi Bir Bektaşi Sırrı Gibi Saklanıyor Evkaf İcareleri — Bakayası 4 | şten el çek- rından Arnold , : miş bir Ga_logen 'Pıidâ lf;i';' “ ol , İ d * 929 ve 931 senelerinden ev" harsızın — | Sçrinden ölmüştür. | © — Billür Şerbet Takımlarını, Sedef İşlemeli Mücevher | vel bakayada kalmış olan bina hatıral & v& ; K ve arazi vergiler orçların atıracarı | vyalnız — Fransada KUtU]arlnl, Gumuş şamdanlarl’ Cevız Kousoıları Bıze bina vergilerinden yüzde 40, araz! değil, bütün dünyada, meşhurdu, memleketimizde de tanınıyordu, ne zaman yeni bir eser neşretse gazetelerimiz bunu nakl için yek- diğerile surat müsabakasına kal- kışırlardı, bunun için ölümü biz- ce de bir kayıptır. Dilimize çev- rilen en İyi eseri “İşten el çekmiş bir. hırsızın hatıraları,, “Yeşil bavulun esrarı,, adlarını taşıyordu. | . * Geçenlerde Fransada — bir hayır işi için bir müsamere |Bir Gazete- | tertib edilmişti, bu | AT DN müsamerede bir | e SŞ de tombala mü- | dek çıktı. | sabakası vardı; kazananlara muhtelif hediyeler ve:ilecekti. Fransız gazetelerinin anlattıklarma göre bu hediyeler arasından bir tane caplı ördek Petit Parislen gazetesinin müdürü Mösyö Coudy'ye çıikmışsa da ve bütün salonun kahkahalara gark olmasına sebeb olmuştur. - Gaze- tenin müdürü hissesine İsabet eden bu hediyeyi alıb götürmek iste- memiştir. Şurasını da ilâve edelim ki, Fransada “ördek,,aynızamanda dağru çıkmayan, veya bililtizam ortaya atılan yanlış gazete haber- lerine denildir. Bunun içindir ki, 'etit Parisien müdürüne bir ördeğin çıkışı gülüşmelere sebeb olmuştur. Kü “To obenson adında Amerikalı 2 Gbir eski eserler biylgini tara-- “ -| fından Yunanista- Ym;an P_’om nın Olinth şehrin- pei,, lerinde d t I ler çıkıwor| V© Sraştırmalar ya- eler çıkıyor| pılmaktadır. Mak- sad Milâddan 348 gene evvel Makedonya kıralı Filip tarafın- : dan tahrib edilmiş olan bu şehrin temellerini bulmaktadır. Şimdiden (20) yi mütecaviz evin duvarları bulunmuş ve şehrin tam bir plâ-s | nını çizmek İmkâm hasıl olmuştur. Ele geçen bakır ve bronz birçok eşya bu şehir halkının âdetleri hakkında tam bir fikir vermeye müÜsal tlir. Yunanlıların bu kısım top- raklarındaki eski medeniyetlerine Yunan Pompeisi ismi verilmektedir. ADAPAZARI Türk Ticaret Bankası D Le 1.200.000 130.000 Sermayesi: Ihtiyat — : MERKEZİ ADAPAZARI Subeleri: BANDIRMA, BARTIN, BİLECİK,” BİG BOLU, BÖOZÜYÜK, BURSA, DÜZCZ, ESKİŞEHİR, HENDEK, İZ4İT, KARA- | MURSAL, KÜTAHYA, — MUDURNU, M. KEMAL PAŞA, GALATA, GEMLİK, GEREDE, — GEYVE, — SAFRANBOLU, TEKİRDAĞ, ÜsKÜDAR, — YEN:ŞEHİR & <İstanbul Şubesi: 4 lncü Vakıf Han. Zeminkat Tel. 22042 Galata — şubesi: 43201 Üsküdar şubesi: 60590 Müsait şartlarla. Tahsile senet alır - ikraz muamelesi yapar-Havale ve mevduat kabul eder. Mevduant faizleri müdiriyette görüşülerek tesbit edilir. Komisyon ve ticaret kısmı - Her nevi ticaret emtiası satışına delâlet eder. Tek 23623 iTiMADI MiLLit Bankanın kendi sigortasıdır. Tel, 41937 : onin dükkânınındayız. —ı——' K »ltukçuların şimdiki malları hep böyle ufak tefek hırdavata inhisar etmiyor mu? Koltukcuların, Çadırcılarda kü- çük küçük kahveleri vardır. Açık | havalarda bu kahvelerin önüne bir İskemle attılar mı, bütün koltuk- cular karşılıklı sohbete dalarlar. Geçenlerde benim yolum da çadırcılara düştü. Fakat koltuk- cularla konuşma bir türlü nasib olmıyordu.Hepal de bektaşı esrarı Bu karpuz ve filiz lâmbalar, kalabalık, 26 odalı eski bir konağın yadigârları değil mi? hakkında | imiş, gibi —meslekleri birşey söylemez olmuşlardı. —Bizim söylenecek nemiz var, işte sürüklenib gidiyoruz!.. Diyor- lardı. Şöyle bir saat kadar etrafta dolaştım, ötekine berikine sor- dum, olmadı. Nihayet artık umudu kesmiştim. Sahaflar çarşısınden geçerken eski kitabcılardan bir | tanıdığa meseleyi açtım: . — Dur, dedi. Ben seni birine götüreyim. Amma gazeteci oldu- ğunu söylemiyeceksin, Öte beri almak bahanesile gideceğiz, ben onu söyletmesini bilirim. i Nihayet koltukçulardaan biri- Duvarlar hep ufak tefek eşyalarla dolu.. Resim çerçeveleri, liğenler, ayna- lar, çantalar, (filcdişi — sandıklar, eski takunyalar, demir bardaklar “ Elafiye,, “Abıhayat,, * Bismil- I&hirrahmanirrah'm,, işlemeli şer- bet tasları, sahanlar, tencereler, Seski kaşağılar, sedef çekmeceler, şamdanlar, karpuz lâmbalar, eski biçim ceviz sandıklar İlâ.. ilâ.. Ihtiyar koltukçu, kitapçı ahbabı görünce uzun bir “ o000! ,, çekti. Babasını sordu, İşini sordu, beni sordu,bir hayl. Bir müddet karşılıklı konuştular. Koltukçu bana ufak arkalıksıız. bir. — iskemle uzattı, ne alacağımı, kaça H'a- cağımı, ne zaman alacağımı sordu. “Uzun uzün könüştük. — Nihayet eline ozun bir kitaba ahbab, Bırakacak Mirasçıyı Şimdi Ara Da A, kehrüba çubuk | alarak muayene -| etmeye ve sormı- © |ya başladı. Benim yerime — sorulan ve bana verilmiş 4 olan bu sual ve cevabları bir nok- dinlemeye başla- dim. * — Yahu ne haber? Işler nasıl gidiyor? Geçenlerde Salih çavuşa rasgeldim, o artık işten çekilmiş! İhtiyar koltukcu elini salladı: — E, sıra şimdi bizde.. Eski günler kalmadı hazret.. Ne idi o günler? Sanki yığın yığın eşya rüzgâr olur da, eserdi, Vallahi binde birini arar olduk. Düşün hazret, ©o zamanlar -hani evler döşeli dayalı, tıka basa doölu idi, Konaktan bir ölü çiktı mi, eşya da arkasından koşardı. — Nasıl ölü?. — Canım bilmez gibi soru- yorsun. Bizim İş, hep böyle ölü çıkan evlerden, konaklardan yü- rürdü. Miras bir acamıya kaldı mi, bize mahalleden hemen haber salarlardı. Derhal beş on kol- tukçu toplanır, eve dalardık. Eh iİşten anlamak ta gerektir. Kol- tukcu olmak için yüreğin kuvvetli olmalıdır. Öyle ağlamalıya, ök- süze, yetime baktın mı, İçin sız- ladi mı hıhh nah, böyle burnunu çeker, bir şey — kazanamazsın. Biz haberi alır almaz derhal pa- çaları sıvar; eve baskın ederdik. Birimiz sofaya, birimiz yemek odasına, birimiz misafir odasına dalar, sanki bütün evin malları bizim imiş gibi işimize yarayan- ları birer birer bir kenara ayı- rırdik. Mirasçı bazen bize çıkı- şacak olur, aramıza katılan ka- tılan — mahalleden — adamlarımız olur, derhal kulağına fısıldar : — Aman beyim, yahut aman hanım ne yapıyorsun?. Bırak ne isterlerse yapsınlar.. Sen yine verme. Eğer bırakmazan, Eeeteh düşmez kalkmaz bir allah, bir: Bütün bu tablolar, Namık Kemal, bu eşyanın eski bir vatan #severin evinden çıktığına delâlet etmiyor mu? ' | tasını kaçırmadan Bul Bakalım !.. ,, para sıkıntısına uğrarsın da elle- rine düşersin, o zaman en kıy- metli eşyana bir metelik bile vermezler.. Biz böylece eşyaları parça parça ayırır, sonra elimizle kıy- metsizliğinden tutmak İstiyormuş gibi bir kenara atardık: — Eh bu eder iki kâğıt.. Bu- na ancak iki mecidiye verirler, şu porselen çay takımına iki yüz on kuruşa müşteri bulursak, öp- tük, başımıza koyduk. İhtiyar koltukcu, kimseye du- yurtmak istemiyormuş gibi sesi Mıdhat puşa - resimleri, kısıldı: — Hazret sen yabancı değil- sin. Bey oğlumuz da senin ahbab, söz aramızda — kalsın. Bundan (20-25) sene evvel biz böyle ka- zanırdık. Kazanmak ayıb şey değildir. Aldanmak ayıbdır. O zamanlar hep böyle fırsatı kolla- mak ve beklemek lâzımdı. Bazan elimize ne kıymetli şeyler düşer- di. Bir pırlanta İşlemeli kılıcı pırlantaları adi taşdır diye genç bir paşa kızından (6) mecidiyeye almıştım da bana yüz kat kâr | getirmişti. — Demek fırsatını lâzım bu işin hal. “— Öyle ya, acamı mirasçılar bizim İşimize yarardı. Ölü evden çıktı mı, biz hemen o mahallenin kollamak kahvesine —damlar, — beklerdik. Gözcümüz — mahalleden birkaç kadın peydahlar, —mirasçı para sıkıntısına, borç sıkıntısına düştü mü biz hemen damlardık. Hiç 'unutmam bir seferinde Cerrahpa- 'gada büyük bir —evden, evkaf mümeyyizlerinden mi, — defterdar- lıktanmı bir ihtiyar — ölmüştü, Ikinci Ünü bize haber geldi. derhal &rrıhpaııdakl kahvede beş altı arkadaş toplandık. Ha bugün, ha yarın bekler dururuz. Mirasçı mümeyyizin (19) yaşında oğlu, bir de (14) yaşında küçük kızı vardı. Aradan dört beş gün geçince, bizim adamlardan biri koşa koşa geldi: . — Aman dedi. Mümeyyizin oğluna rastgeldim, bana öte beri satmak, borçlarını vermek geldiğini dudak - ucuyle söyledi. Hemen yetişin.. , : Biz cümhur cemaat eve daldık. Çocukcağız balmumu gibi sarar- mış, bizim önümüze geçmeye: — Canım bırakın, ben bütün eşyayı satacak değilim . — diye sızlanmıya başlamıştı. Mahalleli- den birkaçı çocuğu kandırmıya çalışıyorlar : — Küçük bey, sen bu kadar eşyayı ne yapacaksın. Haydi |bırak seçsinler. Sonra sen- içle-- vrinden İüzumlu birkaç parçasını alır, çekilirsin.. Ötekilerin parası vergilerinden de yüzde yetmişi / affedilmiş, bu suretle geri kalan borçlarını da mükellefler sevint sevine ödemekte bulunmuşlardır. — Acaba evkaf icarelerinde de ayni usul takib edilemez mi? Bu su“ retle hem Evkaf, tahsil edilemez bir hale gelmiş olan bu bakaya icarelerin bir kısmını tahsile mu- — vaffak olur, hem de mükellef borcundan bir kısmından kurtu- | lacağı için bina ve arazi vergisl borçlarında olduğu gibi icare vergisi borçlarını da öder. Beylerbeyi 1 Niyazi | çekiyoruz. Koltukcu, lâzım - ile de rahat rahat yer, içersin.. Diyorlardı. Bizimkilerin âdetidir. karşı gördüler mi hemen azarlar. İçlerinden bazıları bağırır, çıkışır, hattâ karşısındakilerin kalblerini kırarlar, ağır gsözler söylerler. Eh, ben bunları yapmazdım ya, ne İse. O gün o toy çocuğun elindeki eşya yokbahasına elimize geçmişti. — Zavallıyı — geçenlerde gördüm, Beni tanıdı. Bir dairede çalışıyormuş. Ihtiyar koltukcu masanın üzes rine koyduğu bir gramofonun tozunu silerken içini çekiyordu : — ÂAğzımı açtırdın Hazret, dedi. Bu bizim meslek çok ne- tamelidir. Allahüâlem, İçimizden pek azımız belini doğrulttu. Ne oldu. O kadar eşya, o kadar kıy- metli Şşeyler elimize geçti ne oldu ? Hiç değil mi ?. Elde avuçta kalmadı. Kitabçı ahbab bana yan gözle | bakarak sordu: — Demek eskiden koltukçuluk bir hayli kârlı işti. — Amma, öyle dediğim gibl: dayanacak adam olursa. Yufka yürek bu işe hiç yaramaz. — Şimdi işler nasıl ? — Bırak allasen, bilmez gibi söyleme hazret.. Şimdi eşyaya, takımlara düşkün olan kaldı mı?, Bir karyola, bir masa alan evleniyor. Ölenler de gerile« rinde bir şey bıraktıkları yok. Ha, bak yanlış — söyledim. Gerilefinde bıraktıkları bir şey var amma, uğursuz şeyı Borç bıras- kıyorlar. Ihtiyar koltukcu, eski biçim gramofonu kurduktan sonra, Üze- rine kırık bir plâk koydu ve iğneyi yerine yerleştirdi. Gramo- fon bir müddet “ Krakl!. Krak!. ,, diye döndü, döndü, döndü. Niha- yet çatlak ve pürüzlü bir ses, o'bozuk * krak ,, larla bağırmıya başladı: - Üüüsküdardan geliiir iken bir mendil buldum Meendi... Krak., içilin.. krak.. krak.. fllirkrak krak.. Ihtiyar koltukcu homurdandı: — Görlyorsun ya, şimdi bize kalanlar hep bunlar.. Geçenlerde Mevlanekapıda bir tapu kâtibi ölmüştü, onun — evinden aldık. Gel de bu bozuk gramofonu sata- bilirsen sat.. — Ahhhh ah.. Hep ettiğimizi koltukcu.. Yağma Hasanın böreği.. O billür şerbet takımlarını, sedef islemelil mücevher kutularını, şamdanları, ceviz konsolları ara da şimdi bul bakalım.. O günler çoktan geçti. Ne yapayım bu da başâ gelirmiş. * Kitabar ahbabım dönerken mırildandı: — Daha söylerdi amma, sen- den çekindi. Sen bunların ahlarina bakma, bazıları ev, bark, emlâk sahibidir. Bazıları da kazandıkla- rını har vurub harmansa vurduklar! için parasız kalmışlardır. O eski. “insafsız koltukçulardan kala kala — ' şimdı bir ikisi - kaldı. Ötekiler- — koltukcu değil hırdavatcıl — » — - .i Böth Hattâ bana da | | birçok sitem etti.