Ka n * “Lâstiğe Bir Kaymakam | Bulmak Lâzım..,, | Büyük muharebe içinde bütün | yollar — kapamıp memleket mahsur kaldıktan — sonra evvelden bir.kmiy iptidaf madde.er | tükenince Almanlar lüzum'u bazı maddel'erin işin. az çok görebilecek | başka dular. Bu yelda kâğıltan yapılmış yakalık, kravat, hattâ ip gördük. Hastalara vermek için — biftek kuvvetini haiz eczalı bir patates yaptıklarını da işittik. Bu suretle meydana' gelen maddeye “Erzaç,, diyorlardı. Bu kelime de türkçe * “Kaymakam,, diye tercüme edi- liyordu. Fakat otomobil lâstiği tüke- nince Almanlar bunun yerine ko- yacak müdde — bulamadılar, yük otomobillerinin — tekerlekle- rini mümkün — olduğu — kadar alastikiyeti haiz tahtadan yap- miya kalkıştılar, iyi nelice verme- di. Otomobillerin — tekerleklerini çeviren mil sık sık - kırılıyordu, nihayet muhareboe bitince bu er- zaç ta bitti. Fakat şimdi Alman gazetele- lerinde okuyoruz ki, yeni bir mah- rümiyet ihtimali karşısında AL- manlar İâstiğin yerine konulacak maddeyi bulmıya çalışıyorlarmış, ve tahmin edildiğine göre muvaf- fak ta olacaklarmış. * ınglkero kıralının oğlu Prens Jorjun nişanlısı olan Prenses (Marina) İngiltere- de kısa bir müd- rina Parise | 404 kaldıktan son- döndü ra ebeveynile bir- likte Parise dönmüştür. Gazete- lerin anlattıklarına — göre orada hayatı pek — basit geçmektedir. Şimdiki halde başlıca meşguliyeti düğün elbiselerinin hazırlanmasına nezaret etmekten ibarettir. Alman mü- hendisleri ine “erzaç,, peşinde.. maddeler Ciına koyu> bir İPrenses Ma- * Franııı san'atkârlarında moeş- hur bir kadın geçen gün (Oia) teki malikâ- nesine gider- | ken ( 25,000 ) Hiralık mücevheri | ihtiva eden el çantasını otomo- bilde düşürmüş, bilâhhara bunu anlayınca zabıtaya haber vermiş- | tir. Bu çanta aradan 24 saat | geçtikten sonra yol üzerinde bir posta müvezzli tarafından buluna- rak polis karakoluna teslim edil- Bir namus- kârlık nümunesi Maalesef gazetelerde bu (25) bin liralık mücevheri bulan posta müvezziine ne gibi bir mükâfat verildiği kayıtlı değildir. * merikanın Teksas havall- sinde oturan — tanınmış zengin fabrika sa- hiplerinden Mistr OÖrey hırsızdan fazla korktuğu için köş- künün başlıca methallerine kurt kapanı şeklinde göze görünmez birer tuzak yaptırtmış. Geçende bir hırsız köşke girmek isterken bu kapanlardan birine düşmüş, sağ ayağının baş parmağı kopmuş kemiği de kırılmıştır. Hırsız şimdi milyonerden davacıdır. Olması da şudur: — Beni tutmak hakkı İdi, fa- kat karşılaşmadığımız için kendi- sine herhangi bir şekilde muka- vemet etmiş değilim. Bu vaziyette bir uzvumu kesmeğe hakkı yoktu. Milyonerden (10) bin lira zarar ve ziyan İstiyorum, Dir: Dermür ğırı kaybe- den hırsız SON POSTA ——— Dünyada OIuıı Bitenler —— “Bu Kadının Başını İstıyorum, “ Arkasına Siyah Bır Ayakları Çıp'ak Olarak Bir Meydana Götürü Gomlek Gıydırınız, Başına Siyah Bir Tül Sarınız, üz. Giyotine Teslim Ediniz ,, Pans in Cinayet Mahkemesınde Tuy Ürpertıcı Bir Sahne.. Günün siyasi” hâdise- lari, ararinda, — güteteleri- mize ancak iki satırlık kısa bir telgraf haberi olarak geçti. — Yiolett Noziar ida- ma mahküm edilmiştir, dedik. Hakikatte —bu dört kelimelik cümlenin altında çok feci bir hayat romanı saklıdır. * Violett Nozier genç ve güzel bir Fransız kızı idi, epeyce de tahsil görmüştü, ciddi bir müessesede ça- lışıyordu. Fakat belki fona arka- daşların arasına düşmenin, belki de kontrolsuz kak manın olarak işinde devam etmedi. Babası bir makinistti, annesi sadece evile meş- gül bir. kadındı. Violett önünü —serbest görünce sefahet âlemine daldı, ev- velâ bir gencin oldu, sonra bir ihtiyarın kolları arasına düştü, tek- rar bir. gençle tanıştı, bazan ğüzelliğini satlığı da oldu. Eline epeyce para — geçiyordu, — fakat gıçtlgı Li eriyordu. Bu asırda bazı muhitlerde görülen ahlâk telâkkilerinden bir numu- nedir, bu suretle kazanılan para genç erkeklere gidiyordu, bu su- retle kazanılan parayı kabul ede- neticesi Nesbresi Fransanın Varşova konsolosunun - oğlu maznunun İehinde çehadet ediyor “cek genç erkekler görülüyordu. * Violett Nozier'in bu serbest hayatı çok sürmedi. Bir gün ma- kinist olarak çalışan babasını ya- tağında ölmüş buldular. Zehirlen- mişti. Kendi kızından şüphe edildi ve Violett sorguya çekil- diği zaman hiç — tereddülsüz söyledi: — Ben yaptım, dedi. — Niçin? Bu suale — İnanılmayacak — bir cevapla mukabele ediyordu: — Babam beni — gayritabit huylara —alet etmişti, diyordu, daha açık söylüyordu, tafsilât veriyordu. Kızın —annesi itiraz etti, kocası meocnun — değildi, namussuz — değildi, temiz bir adamdı. Anne ile kız arasında bir muvacehe yapıldı, çok feci oldu, Gazetelerde günlerce bahsi geçti. İşte idama mahküm edilen Mahküm: Kafamın kesilmesini istemem, diye çırpınıyor | Violett Nozler bu genç kızdır. x kikatti. * Sıra Iddianameye gek di. jpüddelumumi Gaudel Fransanın şöhretli bir ha- ibidir, sözü keskin, man- tıkı kuvvetlidir : — Hayır, maznunun iddinsı yalandır diye söze başladı, babasını münha- adamın Üç beş kuruşunu çalıp genç- lerle düşüp kalkmak için öldürmüştür. Karşınızda esrarla dolu, yahut yarı mecnun bir kız bulunmuyor. Gördüğünüz sima menfaat kastile hattâ babasını zehirlemekten çe- kinmeyen bir katilin sima- sıdır. Ve iddlasını istedi. Kızın müdafaasını, ga- zetelerin imalı sözlerinden anlaşılıyor, zayıf bir avu- kat deruhte etmişti, Bu zat Müddelumum!nin iddiala- rını çürütmeye — çalıştı, Kızın: Menfaat uğrunda de- gil, intikam almak için katil olduğunu söyledi. Bu avukat, kim bilir, zayıf olduğu anlaşıldığı için mi yoksa başka bir sebeple mi, son dakika- da mahkeme tarafından genç bir avukat terfik edilmişti. Fransız Verilen tafsilâta bakılırsa mu- | gazeteleri mahkemede ilk vekâ- hakeme, misline kolaylıkla tesa- düf edilemiyecek kadar feci, he- yecan verici olmuştur: Kız iddiasında ısrar ediyordu: Ben bu vaziyeti daha evvel bir« çok arkadaşlarıma da sölemiştim, diyordu. Şahit gösteriyordu. Yal- | nız dinlenilen şahitlerin ifadelerin- den katiyet yoktu: — Zannederim, kulağıma ça- hadı, şeklinde müphem cümlelerle iktifa ediyorlardı. Yalmz içlerinden bir genç çıktı Fransanın Varşova sefirinin oğluydu: — Ben duydum, dedi. Buna da müddelumumi İtiraz etti, aralarında şiddetli bir mü- nakaşa geçti. Salonda herkes heyecanla — titreyordu: — İnanan Maznunun genç avukatı: Hâkim elen diler, diye söze başlıyor yoktu, fakat rarla dolu bk mahlükun karşısında bulünulduğu da inkâr edilemiyecek bir ha- Tetlerinden birini yapan bu gen- 'ein parlak bir iİstikbalea namzet lazaunun genç avukatır Hâdiseleri gözden gecirelim, diyor olduğunu söyliyorlar. Eu genç demiştir ki: — Efendiler, Ben bu vazifeye, muhakemenin başlamasından birkaç dakika ev- vel tayin edildim, dosyayı okumuş değilim, bütün bildiklerim sizinle birlikte işittiklerime münhasırdır. Bu işittiklerim ise beni buhrana sevketmiştir. Eminim siz de benim gibi görmüşsünüzdür, anlamışaı- nızdır, karşınızda karışık — ruhlu, içi dışı esrarla dolu bir. mahlük vardır. İstermişiniz sizinle birlikte bu kızı tahlil edelim. Jüri âzası baştan ayağa dik- kat kesilmişlerdi, enç avukatı hararetle dinliyorlardı. Onda çe- kici bir İfade vardı, sağlam bir mantık seziliyordu, neticede heyet Üzerinde şüphe uyandırınıya çalış- tığı anlaşıldı. Muhıkknmeyo başlanırken kı- zın annesi: — Ben burada ölen kocamın iftiraya uğramamasını temin İçin bulundum, hâtırasını temiz olarak saklamıya — çalıştım, maksadım katilin ceza görmesini istemek değildi, ne de olsa kızımdır, af- Birinci teşrin 20 — ——— aa Kari Mektupları Hasta Bir Muallimenin Ricası Bu mektubu Gülhane hasta- nesinin — nisaiye servisinde sırt Üstü yatar bir halde ve müşkü- lâtla yazıyorum: Ihtiyar babam 75 yaşında bir mütekaittir. 13 Eylülde Beşiktaş Malmüdürlüğün- den aldığı 3 aylık tekaüt maaşını yine orada iki yankesiciye çarp- tırmıştır. Biçare ihtiyar, hemen Polis Müdürüne koşmuş, Polis Müdürü de yankesicilerin yakalan- masını İkinci Şube Müdürlüğüne emretmiştir. Babam yankesicileri kendisine gösterilen albümde tep- his ve tesbit etmiştir. Bung rağmen bugüne kadar bu iki yankesici yakalanmamıştır. Çok kıymetli -Polis Müdürü Fehmi Beyden hasta yatağımdan muze tarip sesimle rica — ediyorum; Ihtiyar babamın 3 aylık nafaka» sını çalan bu iki yankesicinin yakalanmasına himmet etsinler, Üszküdar 47 nci mektep muallimlerinden İhaan vrnreaeerereR eee AAECAELRELALAMEAAETAALEKAEEEEAERAASARAN fediyorum, demişti. Genç avukat bu cümlelere dayandı, neticede: — Ceza veriniz, münferit bir hücrede kalsın, ağlasın, düşünsün, babasının ruhundan af dilesin. Evet ceza veriniz, fakat by ceza ağır olmasın, kadının tekray serbestiye kavuşmak, yeniden bir hayat kurmak hakkıdır, dedi. x Jüri heyetinin müzakeresi biş saat sürdü. Müzakere salonundan çıktıkları zaman içlerinden en yaşlı olan zat verdikleri karari okudu; — Kız mücrimdir, diyordu. Mahkeme reisi Jüri heyetinin bu kararımı ceza kanununa tatbik ederek mhkumı anlım siyah Iın bir eYbîıı gly: H!ecek brş*mu siyah bir tül örtülecek, yalın ayak meydana çıkarılııcıkııııız. başınız giyotin lle kesilecek ! Violett Noıiır muhakemenin devamı müddetince hissiz, — bir heykel gibi durmuştu, bu hükmo de ayni soğukkanlılıkla dinledi. Fakat avukatı kendisine tem- iz mahkemesine verilmek Üzere ir istida ile reisicümhura arze« dilmek Üzere bir af mektubu imzalatmak İstediği zaman birden coşarak: — İstemiyorum, istemliyorum, boynumun kesilmesine razı de- ğgilim, diye bağırdı. Mahkeme salonunda derin bir süküt vardı, bir sinek uçsa işiti- lecekti, halk heyecandan bitmiş bir vaziyetteydi ve mahküm da mütemadiyen hınçkırarak! — İstemiyorum, diye bağır yordu Gardiyanlar koluna girerek gö- türdüler o gündenberi hapishane. nin ölüm mahkümlarına mahsus münferit höcresinde yatmaktadır. Gece gündüz bu höcre aydınlıktır. ve içinde bir rahibe nöbet buk- lemektedir.Fakat Fransada kadınlar me yaparlarsa yapsınlar, haklarında verilmiş olan idam hükmü tatbik edilmerz, Relsicümhurun bir ira- desile müebbet hapase çevrilir. Hâdiseyi diyor. ki: — Dinleyenler — tereddüt Şüphe içinde kaldılar. Violette Nozier Müddeiumu- minin tasvir ettiği gibi, kalpsiz bir canavar mıdır, yoksa genç avukatının söylediği gibi, hare- kâtından tamamen mes'ul olmi- yan, yarı çıplak, muvazenesi bo- zuk, her halde esrarla dolubir mahlük mu? ; Fakat ne olursa olsun, Jurl heyeti iIdam kararını vermekle beraber arkasından da cezanın hafifletilmesi için Relslcümhura anlatan — gazeteci ve verilmek üzere bir de istida imza» lamıştır, belki aynl tereddüdün sevkile...