vv evrer YAK rERARAYARAYA AYA AYA e Çöpbacak Hâdiye 5 İ l Ejşara Çöpbacak bir kitap oku- yordu. Kitapta bir yasgıü vak'ası vardı. Çöpbacağın bu vak'adan ödü kopmuştu. Havlıyan Köpek Cingözle, Afacan teyzelerine diyorlardı. Gece bastırmıştı. am bahçeye — yaklaşmışken, uzaktan bir köpeğin acı acı bhavladığını duydular. Afacan korkaktı : — Dur Cingöz, dedi. Geri dönelim. — Neden? — Duymuyor musun? Köpek havlayor. Mutlaka kudüz - bir köpektir. — Korkma be. köpek ısırmaz. — Bunu sen biliyorsun. Fa- kat acaba köpek biliyor mu? Havlayan Hayvanlar Konuşuyor ! S Z ö ÇA — Senin küçük ne yapıyor ?.. — Ah, sorma, kayboldu. Ke- semden düşmüş, farkına varma- pışım. — Bir Buçuk Lira — Afacan imtihandan dehşetli korkardı.Bir gün yalvardı: — Yarabbi, eğer — imtihanı verip te sınıf —geçersem, fuka- ralara bir buçuk lira dağıtacağım. Afacan imtihan verdi, sımfı Fakat a ıınu:ıuvgrdi. — Başka şeye karar verdim. Bir buçuk liraya bir tayyare - bileti —alacağım. Piyangodan 50 bin lira ğ yarısını - fikaralara dağı- tacağım, Böyla daha iyi değil mi? #erse e er ea AAA AAA AAA AAA AAA — Kırk paramız yok ki, bir bardak su içelim!. — Keşke bir bardak suyumuz olsaydı da, kırk Paramız olmasaydı . Çopbacak o korkü okuma- | sına ile devam etti. Fakat bu sırada oturduğa. .. Evde yangın çıktı. - İtfsiye dama kadar yükseldi, bağırdı. | Fakat Çüp | oynamadı. Korkmadı. lugilterede büyük caddelerden yolouların geçmesi için beyaz çizgiler yapılasıştır. Polis otomobilleri durdurür, yolcular bu yol- dan rahatça geçerler. İşte bizim aptal beygir bir gün böyle bir caddeden geçerken polisin bir kadma seslendiğini duydu : — Hanım, bu yoldan yürül, Sırıkla Pulabıyık Bva çik- mışlardı. Av köpeği bir ata- bk yerleri koklayarak landı. haz- ğ | ——erer JA—ırıtılA :âoyğiün Hiklyoleiî O yol ne güzel yoldu. Aptal beygir düşündü, taşındı. Nibayet şuna karar verdi: Bütün insanlar bu yoldan geçiyorlar. Hem de korkmadan, üzül- medon, zahmetsizce geçiyorlar. Ve aptal beygir bir hamlede o çizgili yoldan geçmiyo başladı. Öto- mobillere kurum satarak geçti. “_ Afaca ila Cingöz seyahate çık- mişlardı. Antalyadan Alanyaya giderlerken, yolu — kaybetmişler, açlıktan perişan bir halde dolaş- mıya başlamışlardı. Kimse onlara ekmek — vermiyordu. Paraları da yoktu. Nihayet bir göl kenarına geldiler. Afacan birdenbire: — Hab, dedi. Buldum. — Neyi buldun? — Para kazanmanın yolunu.. — Nasıl.. Afacan, gölün — kenarındaki levhayı gösterdi. Levhada şunlar yazıliydi: “ Gölde boğulmak üzere olan- ları kurtarana 15 lira mükâfat verilir.,, Afacan: — Bak oğlıın.' parmaklarını eme eme zavallı kadın ne hale Hikâyecik Lokantacılar Serseri bir çocuk afacana, ba- şından geçen şu hikâyeyi anlattı: — Bir gün dehşetli açtım, karnım gürulduyordu. — Nikayet dayanamadım. Bir lohantaya git- tim, Ozaman Üstüm başım iyice olduğu için garsonlar beni kolum- — Param yoak. Bana istediği- nizi yapın. İsterseniz dayaktan öldürün dedim. sahibine haber verdi. Herif hid- detle yanıma geldi : “ — Bu hne rezalet!.. Paran yoksa, nasıl gelip burada tıkabasa yemek yiyorsun.. Ne yapayım? Açtım. iste- — Haydi, dedi. Sen göle gir, | gelmiş I. S RARtan Habii” Göşüld boğulur gibi yap, ben seni kure Je SN DA e aN Blgln di , tarayım. 15 lirayı alır, paylaşırız. Lâf Mı ? — Seni bir şartla bırakırım. Cingöz göle atladı ve bağır- O da, şu Iııırınudıki lokantaya miya başladı: Afacan, Cingöz, Arap, Minik | gidip yin.bi:ı .b...ı yemek ye, — İmdatttttt, can kurtaran A.ll .F'ılııry.ıyı, gılmıı:l;ı, denize pır:::ı gli:ldu ;:rnı yok mu? girmişlerdi. Hepsi birden büyük a çe T ENİ Afacan sahilden seslendi: — Bağırma be, sen şuradaki başka bir levhayı görmedin.. — Ne imiş levhal;. — — Bak diyor ki * Gölde bo- gulanların cesedini çıkarıp getire- ne 100 lira ikramiye verilir!,, keereeea hırçın bağırdı: skeşkes a sa a eA AAA AAA AAA Pay Afacana bir çocuk rast geldi: — Nasılsın, nevar ne yok. Çocuğun suratı asıktı. — Sen merhametli bir mıisin?. — Elbette.. — Neyin varsa benimle pay- laşır mısın? — Eh.. — İki arabandan birini bana verir misin? — Veririm. — İki elmandan birini? — Veririm. — İki çıkolatandan - birini? — Yoo, İ;ık onu - veremem. — Neden olacak!. Benim ne arabam, ne elmam var, fakat iki çikolatam var.. insan bir gürültü ile suda oynayorlar, birbirlerine su atıyorlardı. Bu sırada sahilde, güzel bir mayo giymiş bir kadın hırçın — Uslu durun yumurcaklar, üstümü ıslatacaksınız!.. | yanında küçük bir çocuk - vardı, yalnız sizin düşmanınız değil, siz de onun düşmanısınız. Biraz ev- vel orada da böyle yemek yedim. Para — vermedim. ö lokantanın sahibi, beni buraya — gönderdi. “Seni bir. şartla bırakırım. Git karşıdaki lokantada yemek ye|l,, dedi iİdi, gaa ş aa sasama eee A AAA Adak Afacanla Cingöz bir kış günü, Fatihteki Çarşamba pazarına git- tiler. Afacan güzel bir horoz ak Idı. Tam yola çıkarken dehşetli bir kar fırtınası başladı. Tipiden göz- gözü görmiyordu. Afacanın ödü kopmuştu, Allaha yalvarıyordu: — Allahım, beni sağ salim, eve kavuştur, bu horozu satıp pa- rasını fıkaralara dağıtacağım. Ne ise, fırtına geçti, Afacan evi vardı.Ertesi Çarşamba horozu satı; parasını fıkaralara dagıtmak için yine pazara gitti. Fakat horozun bir müşteri geldi. — Bu horozu kaça veriyorsun? — Horoz çok ucuz, 20 kuruş. Fakat civciv üç lira... J süt vereyiml.. gdan tutup atmadılar. Yemekten sonra: Garson şaştı gitti. Lokantanın | Köpek koştu, onlar koştu, köpek koştu, onlar koştu, de- relere bata çıka yürüdüler, » Avda... Fakat köpek gele gele kime gelsin !. Kaki arkadaşlarından bir finoya N Bir uw ümit ediyorlarılı, Afacanın — babası, — karısına | fena halde kızmış. Kavga edi- bir şey içmek istiyorum |. Sütçünün oğlu — Öyle İse yorlardı ! — Sen bilemedin ! — Ben bildim!. Kavgası. Bu sırada Hasan Bey dedi ki: — Eğer ben ©o meseleyi bil- memiş olursam dağ, taş çatlar. Zater benim için imkânsız bir şey yoktur. Afacan atıldı : — Var baba.. Başından iki tel çıkar bakayıml. Hayvanlar Konuşuyor ! Ana balık — İşte çocuklarım Zavalh babanızın mezarı !.. Afacan babasile beraber lo- kantaya gitti ve masaya oturur oturmaz garsona : — Bize dedi, bir mercimek çorbası, bir karnıyarık, bir pilâv bir de elma kompostosu getir. Bu masayı da temizle... Garson şaştı: — Küçük Bey, listeye bakmas dan bu yemeklerin bizim Tokân- tada olduğunu nasıl anladın:. —— Afacan masanın üstünü göse Afacan — O Kadar susadım ki, su ile karışık sana bir bardak