biyiıkh bir adamın, pencerelere dikilmiş — gözlerile — karşılaştım. Temizce bir sandalın içinde ve- havetkârane kürekleri oynatan bu adam, alabildiğine bağırıyor; merhamet dilenen yılışık bir âşık tavrile adeta pencerelere doğru yalvarıyordu.. Boş bulunup per- deyi açıverdiğime pişman oldum. Hemen kapadım. Kendimi odanın ortasına attım, Bu hâdise, hiç hoşuma gitme- miş.. Hattâ içime bir korku ver- mişti. Ara sıra pencerenin önünde oturduğuma ne büyük hata et- — tiğimin Farkına vardım. Bana O karşı cividıği aşikâr olan bu adamın daha büyük bir cıvık- lığına meydan vermemek - için — artık pencerenin önüne de git- — memeyi kararlaştırdım. 8 Ağustos Bugün, teyze hanımın toronu Behçet, bir kedi gibi usullacık odama sokuldu. da, teyze hanımın bütün huylarına tevarüs etmiş saf bir çocuktu. Onu gö- rünce sordum: — Ne haber, Behçet?. — Hiç. — Söyle bakalım.. Bugün cici annenden kaç para aldın. — Yim para aldım. — Eh, oyim para İle ne aldın. — Leblebi aldım. — Hadi yim para da ben ve- reyim de, anunla da şeker al. — Olur. Behçet, her gün yim parayı alır almaz, yine kedi gibi sakin ve sessiz odadan çıkardı. Fakat bugün çıkmadı. Sanki çivilerini sayıyormuş gibi bir müddet tavana baktı. Ve sonra aramızda şu muhavere başladı: — Teyzel — Ne o, Behçet. — Yaver — amcam, göyledi. — Kime selâm söyledi, Beh- | Son Posta Yevmi, siysal, Havadis ve Halk gatetesi Baki Zabtiye, Çatalçeşme sokağı, 25 İSTANBUL Gazetemizde — çıkan — yazı ve resimlerin bütün hakları mahfuz ve gazetemize aittir. ABONE FiATLARI | değiştirmek 25 kurüştur. Gelen evrak geri verilmez. | ilânlardan mes'uliyet alınmaz. 4 Cevap için mektuplara 10 kuruşluk pul ilâvesi lâzımdır. 11 -7 - 934 Denizden Sesler .. “ Küçük B;I;;h Günün Birinde Meçhul Bir Adamdan Bana Selâm Getirdi..,, —— Uzun kara çehreli, dik ve kır Nakili: çet?.. — Sana söyledi. — Yaver amcan kim?.. — Hani canım, hergün bura- ] dan sandalla geçiyor ya.. Hani bağıra bağıra türkü söyliyor ya.. Birdenbire beynim karınca- lanır gibi oldu. Tekrar sordum: — Ehh başka ne dedi?, — Bu akşam gelsin de, bera- ber gezelim, dedi. — Ayıp deği mi Behçet, sen böyle erkeklerden kadınlara ha- ber getiriyorsun. Aman, ne fena — Ben getirmiyecektim teyze.. Amma bana mahallebi yedirdi. Eğer, cevap getirirsen, yarın da dondurma yediririm; dedi. Derhal kaşlarımı çattım. Onun önünde — çömelerek — parmağımı tehditkâr bir vaziyette kaldırdım: — Senin, kulaklarını kopan- rım Behçet, eğer bir daha böyle şeyler söylersen. Canın mahallebi, dondurma isterse bana söylersin, , ben alırım, Sakın bir daha böyle ı fena şeyler yapma.. Hem bir da- ha da o yaver amcanın yanına ' sokulma, | Diye bagırdım. Büyümek istidadını gösteren bu meselenin önüne geçmek için derhal pencerenin kafeslerini in- | dirdim. Odamı değiştirerek, de- | niz tarafındakl bu odadan, kar- şıdaki sokağa nazır odaya geçtim. * Üst kata çıkmak âdeti olmı- yan teyzehanım, yemekte sordu: — Sokak üstüne niçin geçtin kızım?. O oda pek sıcak - olur. Sesim biraz pürüzlenerek ce- vap verdim: — Hakikaten öyle teyzeha- nım.. Fakat biraz fazlaca tahta- kurusu var da. * Gece odama çıktığım zaman, içimi yiyen kurt dişlerini biraz daha sivriltmiş, keskinleştirmiş- ti. Kalbimdeki yarayı daha de- rinden kemiriyor; gittikçe artan bir ıstırap veriyordu. Yatağımın — örtüsünü — bile kaldırmadan, uzanmıştım. Lâm- ba yakmamıştım. Olgun mehtabın parlak ziyası, sımsıkı kapadığım patiska perdelerden süzüle süzüle adaya yayılıyor.. uzaktan gelen kurbağa ve cırcır böceklerinin sesleri, bu sakin yaz gecesinin derinliği içinde huzün veren akisler yapıyordu... Gece, her halde epeyce ilerlemişti. El ayak çekilmiş, ses seda kesil- mişti. Bu derin sükünet içinde, kalbime de bir şifa ve sükün ar- yordum. Evin önünde, evvelâ ha- fif ayak sesleri ve sonra bir mırılti. işittim. Bu mırıltıyı iki alaycı kahkaha ve sonra sürekli bir süküt takip etti. Yavaş —yavaş — kımıldandım. Ayağa kalkmaktan korkarak bir yılan gibi uyulgana uyulgana pen- çereye doğru yaklaştım. Perdeyi usulcacık aralık ederek dışarıya baktım. Biri beyaz caketli, öteki sadece gömlekli iki adam duru- yor, biribirlerinin kulaklarına bir şeyler fısıldaşıyordu. Bunlardan biri, dikkatla pençereye baktı. ü ( Arkan var ) y BAA AAA ŞAT SADA D Di A ğN' i'öSİA Merak Bu Ya! Kazaya uğrıyan — | Çarpış- mada sağlam kalan otomobilin | sahibine) oh, affedersiniz, bu dayanıklı - otomobilinizin. marka- | Cihan Yün İstihsalâtı Haberleri Sidneyden bildiriliyor: Avus- turalyanın 1934-1935 senesi yün kırkımı hakkında yapılan ilk tah- minler çok iyidir. Buna nazaran önümüzdeki mevsim için Avus- turalyanın yün rekoltesi (3.146.000) balya olacaktır. Ayvusturalyanın yün yetiştiricileri ve yük komis- yoncuları arasında bir toplantı yapılmıştır.. — Bu — toplantı da satlış mevsiminin bu sene Sid- neyde 27 ağustosta açılmasına karar verilmiştir. Diğer şehirlerde daha geç açılacaktır. Noel yor- tularından evvel, geçen seneden devrolunan. astoklar da dahil olmak üzere, en fazla 1.600.000 balye- nin satışa arzolunması kararlaş- tırılmıştır. * Liverpulden bildiriliyor: Bu senenin dördüncü yün müzaye- desi yapılmıştır. Satış miktarı 8535 balyadır. Yünün 5975 balk- yası giltere — sanayil — için satın alınmıştır. Fiatlar geçen | üçüncü müzayedede elde edilen- | lere bakarak yüzde beş daha aşağıdır, * Romadan bildiriliyor: Ça- lışmaya başladığını bildirilen bey- nelmilel yün konferansını işlerini bitirmek üzredir. Fransız, İtalyan ve İgiliz murahhasları Japonların bilhassa —Avrupa harici pazar- larda yünlü mensucat üzerine de büyük (Çrekabete — başladıklarımı söylemişler ve bu hususta bir karar — alınmasını — istemişlerdir. İngiltere murahhası Josef Kley Japonyanın geçen sene 1931 yılına bakarak on misli ihracat yaptığına işaret etmiş kongrenin bir anevvel bu hususta bir karar almasını istemiştir. Bu hararetli celseden sonra henüz bir karar verilmiş değildir. * Bir Yunan gazetesinin verdiği malümata — naza- ran, mayıs ayının ilk on gününde varidatı | Atina gümrükle- rinin varidatı 1,310,839 drahmi tutmuş, bu suretle geçen senenin ayni günlerine nazaran 720,315 drahmi bir fazlalık göstermiştir. Ayni günler zarfında Pire gümrükleri — 41,932,393 — drahmi varidat getirmiştir. Bu varidat Pire gümrüklerinin geçen sene Yunanistan- da gümrük ayni günler zarfındaki varidatına | nazaran 10,599,277 drahmi nok- sandır. Selânik gümrükleri mayıs ayı- ma ikinci on günü zarfında 11,838,810 drahmi varidat vere miştir. Bu varidat yeni gümrük- lerin geçen sene ayni zaman için- de getirdiği varidattam 2,027,301 drahmi unoksandır. HİKÂYE Bu Sütunda Hergün Almancadan tercüme eden: Hatlce Hatip U MNY Ç — Temmüz ti MİKİMAVS ; Küçük Hrav Lüuyı tanımak ar- tık mümkün değil. Güzel sarı saçları bir çalıya dönmüş, kar- ma karışıktı, Her zaman tatlı ve ' İ | yumuşak bakan gözleri hiddet- ten bir yıldırım kaynağına çevril- miş ve küçük yumuşak dudakları hiddetini anlatacak kadar kelime- bulamamaktan titriyordu. Tabil surette hemen telefonla aranmış olan arkadaşı Anni onu teskin etmek için elinden geleni yapı- yordul — Fakat Lu birdenbire her şeyi izam etme; belki yanılıyorsun! Lu bağırıyordu! — Hayır.. hayır elimde kâğıt var., elimde isbat var. Kocam be- ni aldatıyor. Anni buna bir türlü inanamı- yordu: — Halbuki son defa bizde ol- duğu zaman sana karşı nasıl muhabbetli idi. Sana nasıl sevgi ile bakıyordu?. —Hayır.. hayır mümkün değil. Lu hep hiddetli : — Öyleya! Asıl alçaklık ta burada ya, diyordu. Bana bari itiraf etse idi. O bir başkasım, bir Mikimavus'ı seviyor... Anni onun sözünü kesti : — Fakat Lu Mikimavs sensin. — Mikimavs bendim. Fakat artık ben değilim şimdi bir baş- kasına bu ismimi veriyor. Elimde isbatım var. — Bu ispatın ne bana söyler misin ? — Evet. Fakat ondan evvel bütün hikâyemi dinle sırasile. Beni aldatmıya aylardanberi başladı. Fakat ben kör karı, bütün şahit olduğum — şeyleri — hakikatlerile göremedim. Hiç eskiden yapma- dığı şeyleri yapıyordu. Toplantı- ları olduğunu söyliyerek saatlerce dışarda kalıyordu. Artık bir de iktısat ki sorma gitsin. Yaptığı hediyolerde bayağı hasis olmuştu. Şimdi anlayorum: Tabit ötekine iyi hediyeler yapabilmek için ben- den kısması lâzimdi. - Biliyorsun. Son isim günüm için kürkten bir kıravat istiyordum. Bana bunu almalı değil miydi, — Halbuki reddetti ” — Biliyorsun — vakitler fena, dedi. Bir az sabretmekliğin lâzım. Şimdi onu da hatırlayorum. Hatta isim günümde birkaç saatte bir yerlere gitti. Fakat şimdi bütün bu anlaşılmaz — şeylerin anahtarı elde şimdi ısbat burada bu sabah evde muhtıra defterini unutmuş, bak okuyorum - içinde neler yazılı: 15 mart (lsim günü) Mikimavs için 150 şilin, biliyor mısın © gün bana ne hediye etti , Bir kutu şeker, ve bir tek şişe olduğunu | parföm.. Bak dinle daha 15 şu- bat (aylığını aldığı gön Mikimavs için 180 — şilin.. Daha okumaya ne hacet bütün defter böyle. Anni hayret içerisinde idi: “Ne olursa olsun; bu, inanıl- mayacak birşey! diyordu. Kocan gibi bir koca?!. Sen ne yapmak niyetindesin? Bu anda o burnunu podrala- makla meşguldü: — Ne mi yapacağım? Bir kavga. Amma nasıl bir kavga; © ömründe böylesini görmemiştir. Ya o Mikimavstan yahutta ben- den vazgeçsin, alçak, sefil eğer onu bu kadar sevmiş olmasaydım. Kavgada etmer, yüzüne bir daha bakmaz, çıkar giderim. Fa- kat işte yapamıyorum... Yarın doğduğum gün: bakalım yarın ne yapacak?. Ne hediye edecek? | onun için yarına kadar da sabre*- deceğim. Ona birşey söylemiyi ceğim. » Bu gece Lu için uykusuz geç* miş bir gece idi. Bu kadar fenâ ve yüklü bir vicdanla Peterin ya* nında bu kadar rahat uyumasi onu sinirlendiriyordu. Nihayet sabah olmuştu. Lu hemen uyku taklit etti. Ve Peter doğduğu günlerde olduğu gibi onu öperek uyandırdı: | — Sana uzun ömür ve büyük saadetler temenni ederim benim mini mini Mikimavs'ım, haydi kalk çabuk hazırlan. Şimdi Greifens- tein'e gidiyoruz, senin doğduğun günün yıldönümünü orada tes'it edeceğiz; olur. mu? Nasıl olmaz? Diyebilirdi. On- lar biribirlerini orada bulmuşlar, hayatlarının en tatlı saatlerini orada geçirmişlerdi. Neden Peter ona yaptığı bu hiyanetten sonra oraya — gitmesini — düşünmüştü. Hem de hiç bir hediye hazır- lamamıştı. — Yalnız birkaç kır- mızı gül hepisi bul.. Başka bir şey yoktu ve o masum yüzle karı- sının yanında dolaşıp duruyordu. Motosikletin arkasına oturan Lu —daha ” sesini çıkarmadan Greifenstein'e doğru gidiyorlardı. Güneş vardı. Eğer kocası onu sevmiş olsa idi dünya ne kadar güzel olacaktı. Lu gözünden sızan bir damla yaşı gizli, — gizli kuruttu. Grtifenstein'e gelmişlerdi. Mo- tosikletlerden indiler ve Peter, karısını daima gezmesini sevdiği sokağa saptırdı. Burada Tuna sahilinde çiçekli küçük bahçeleri içinde mini mini barakalar — vardı. | Burası hafta sonunu geçirmek için yapılmış bir koloni idi. Şehirde çalışıp sayfi- yeye gitmeye muvaffak olamayan- lar hafta sonunda, yani cumartesi öğleden sonra buraya gelirler ve pazartesi sabahına kadar bu barakada yaşarlar, eğlenirlerdi. Lü çiçekli bahçelerinde oturan mes'ut insanlara baktıkça kalbi- nin daha sıkıldığını hissediyordu. O, çok sevdiği bu evlerin hepi- sini tanırdı ve birden bunların içinde yepyeni bir tane gördü. Çiçeklerin —arasında — görünen kapısının üstünde mavi harflerle (Mikimavs) yazılı idi, Kocası: — Lu dedi. Bu küçük baras kanın iİsmi neden Mikimavs bili- yormusun? Gayet küskün duran kadın: — Ne bileyim. Ben? Diye cevap verdi. O zaman kocası onun omuzuna sarılarak: — Mikimavs bu ev ismini senden almıştır. Bu sana benim yıl | dönümü hediyemdir. Haydi gül ve sevin bakayım... Ne olu- yorsun, yavrum?. Gülüp sevineceği yerde za- vallı Lu hinçkırıklarla — sarsıla, sarsıla ağlayordu. Peter ona eğil» mişti. Onu okşuyor ve hayretle: Ne oluyorsun?. Neden ağlayorsun? diye muhabbetle ve — genç endişe ile soruyordu. Lu: Se- vincinden! Diye — kekeledi. Ve sonra — kocasının boynuna sarılarak onü öptü. Öptü.. fakat Peter, karısı nn göz yaşlarının hakiki sebes bini hiç bir zaman öğrenemedi. —