Dünya Hâdiseleri Vahşiler Nasıl Elde Edilir ? Bir İngiliz âlimi vahşilerin çehre — çizgilerini tetk:(lııel.ın_ekı içikn € maskel bir tesadüf | y bueı:l:Ine ml:;' kolleksiyon — yapmak — merakına düşmüştür. Bu âlim arzusunu her yerde kolaylıkla yapmış fakat Zulu kabilelerine bir türlü söz geçire- ! Memiştir. Bunlar yüzlerine vuru- lacak beyaz alçı hamurundan fena halde ürkmüşlerdir. Âlimin bütün vaitlerine ve werdiği- bütün hedi- yelere rağmen hiç kimse yüzünün kalıbını aldırmaya yanaşınamıştır. Bir gün bir tesadüf âlimin işine çok yaramış ve onu emeline eriştirmiştir. Bu —tesadüf şöyle olmuştur: Z Bir gün bir vahşinin - dişi müthiş surette ağrımağa başla- mıştır. Bir çare bulup bulamıya- cağı kendisine sorulunca iliıı derhal “evet,, cevabını vermiştir. Biraz karanfil yağı hazırlamış ve bemen maske almak için tertibat almıştır. — Vahşinin — dişine bir yandan karanfil yağı koyarken diğer taraftan yüzüne de alçıyı yapıştırmıştır. Tesadüfen karanfil yağı iyi gelmiş, vahşinin diş ağrısı dinmiş- tir. Ondan sonra bütün kabile de dişi ağrıyanlar İngilize müracaat etmeye başlamışlar ve yüzlerinin maskesini istediği gibi aldırmış- lardır. * Pm!cıdr Pikarın ortaya attı- ği Stratosfer davasını ha- letmek için bütün milletler — bütün vasıtalarile çalış- maktadırlar. isviç- reden sonra; Sov- yet Rusya, bu uğurda oldukça masraflı ve tehlikeli bir tecrübe- ye girişmişti. Ve Rus balonunun feci bir surette düşmesi Rusyada milli ve umumi bir matem uyandırmıştı. Şimdi de - Amerikallar — ayni gaye ile harekete geçmiş bulun- maktadırlar. Fakat Amerikalılar işi daha ciddi tutmuş olmalılar ki büyük ve şümullü bir. program hazırlamışlardır. Stratosferi fethet- mek için “Milli coğrafya cemiye- ti,, ile “ Askeri tayyarecilik,, el ele işe girişmişlerdir. Alâkadar makamlar tarafından kendilerine verilen talimat şudur: 1 — Yerden itibaren çıkılabi- lecek en yüksek noktaya kadar hava — tebeddüllerile tazyikinin kaydi. 2 — Muhtelif yüksekliklerdeki barometre tazyikinin göz aletlerile kontrolu. Bunun için balonlara en mükemmel fotograf aletlerile 14- zumlu aletlerin alınması, 3 — Sonradan - tahlil edilip mahiyeti anlaşılmak Üzere muh- telif irtifalardan hava nümuneleri getirilmesi. 4 — 1500 metreden itibaren havadaki — elektrik kabiliyetinin tesbiti. 5 —ıuMulıhli( irtifalarda gü- alarının iliyeti: =ll|=eıi. nüfuz kabiliyetinin 6 — Hava istikamet ve sür'« atlerinin tetkiki, İşe hazırlanan fen heyetine verilen talimatta buna - benzer daha birçok maddeler vardır. Tıpkı bir muharebe emri gibi. Fakat bütün bu hazırlıklara rağmen Amerikalıların teşebbüsü de yarım kaldı. Şimdi yenileri bekleniyor. <3 deleden var geçmiyorlar Tarihi Müsahabe Can Kurtaran Tokat ! Tokatı Atan Bir Kadın, Bunları Yiyen DeU A a — Haydi yıkıl, uhı« ra git Kumandan boey lüzum görürse gelirsin ! İngilterenin * büyük , adını * Alfred ,, dir. Bu adam, garbi Avrupada — canlı ve kanlı bir meddücezrin — yaşadığı — devirde yetişti. Normanlarla - onların ak- rabasından — olan — Danuvalar, Fransa toprakları gibi İngilizler yurdunu da sık sık ziyaret edi- yorlardı ve denizden ayrılmış bir nehir gibi dolaştıkları yerlerden çekildikleri — vakit — arkalarında kurak bir çöl bırakıyorlardı. Danuvalar, ilkin Beritanya ada- sından gelip geçen hir fırtıma o dular. Sonra bulutlardan düşen çekirge kümesine benzediler ve adanın bir köşesine yapışıp kal- dılar. Bu doymak bilmeyen ve herşeyi kemiren çekirge sürüsü- nün ilk hamlede ele geçirdikleri köşe, Humber nehrinin Üüşt tara- fındaki topraklardı, oraya Norl Humberlant diyorlardı. Adanın sahibi olan Anglo - Saksonların — kanını, malını ve çoluğunu, çocuğunu bu kilıçlı, kalkanlı çekirge sürüsüne karşı müdafaayı deruhte edenlerin ba- şında Kıral Büyük Alfred vardı. Çalışkan ve becerikli kıral, tah- tını değil, yatağını bile bırakmıştı, geceyi gündüze katıp yurduna üşüşen çekirgelerle — boğazlaşı- yordu. Bazen bir Norman baskını bü- yük Alfredi dağdan sahile indi- riyordu, bazen bir Danuva akını onu sahillerden dağlara koşturu- yordu. Fasılâsız bir didinme, istirahat dakikası olmayan son- suz bir çalışma içinde yaşıyordu. Fakat müstevliler de yamandı, bakikaten meddü cezre benzi- yorlardı. Manş denizi medleri gibi dayanılmaz ve önüne geçil- mez bir yayılışla adayı basıyor- lardı ve yine ©o denizin ansızın geri çekilmesi gibi süzülüp yatak- larına dönüyorlardı. Onlardan ele gecenlerin bin bir çeşit işkence e öldürülmelerinin ve meselâ onların yılanla doldurulmuş fıçı- lara hapsedilmerinin hiç bir tesiri görülmiyordu. Geliyorlar, daima geliyorlardı ve yakıp yıktıktan sonra çeldlmıd._ d Büyük d, uzun — yıllar bu canlı denizin coşkunluğuna karşı 5:". germeye çalıştı. Koca ada- da Norman veya Danuva akının- şaklık | dan kendini koruyabilmiş bir kıyı taşıyan hükümdarlarından biri de | yoktu. Yalnız Londra, istilâ dal- | galarını sokaklarına - almamıştı, kalesinin duvarları dibinde kurut- muştu. Üst tarafı, bütünü öbür sahiller harabe idi, çiğnenmişti ve yine çiğneniyordu. Bu yorucu ve fütur getirici didinmeler sırasında Oksford Üni- versitesini kurmak, Avrupada, ilk “ölmez ilim müessesesini ,, vücüude getirmek büyüklüğünü de gösteren Alfred, bir aralık dahili bir sadmeye — uğradı, siyaset entirikalarına yenildi, payıtahtın- dan kaçmak mecburiyetine düştü. Şimdi Anglo Saksonların bü- yük halâskârı, yurt düşmanlarının yılmaz müdafiüi bir günahkâr gibi, bir mücrim gibi şiddetle takip olunuyordu. Kellesine ağır bir baha biçilmişti, duvarlara yaftalar yapıştırılarak ve sokaklarda teb- lallar bağırtılarak bu kellenin ko- parılıp getirilmesi isteniliyordu. Alfret, dostsuz ve arkadaşsız, kırlarda ve dağlarda dolaşıyordu. Bazan aç, bazan tok ve fakat daima yataksız, yorgansız şurada burada ömür geçiriyordu, kopa- rılmak istenilen kellesini muhafaza için binbir mihnete göğüs geri- uyordu. Nihayet bir köylü kadına te- sadüf etti, açlık ve serserilik ca- nına kâr ettiği için herşeyi ona açıkça söylemiye ve bu kadından himaye talep etmiye karar verdi. Kadın tam bir Anglo Sakson kızı idi, olur olmaz şeylerden şa- şırmazdı. ve en şaşkınlık veren hâdiseleri tabii gibi telâkki eder- di. Bu sebeple Alfredin hikâyesini dinleyince ve meramını öğrenince küçük bir hayret göstermedi, sa- dece anlamak istedi. — Siz kıralsınız, öyle mi?.. — Kıral idim, belki yarın yi- 22 Haziran 934 Arabi O Rebevel 1353 Güneş Öğüe İktadi Eden Saık Bir Hüküm ne kıral olacağım. Bugün öldürül- mek istenen bir adamım. — Benim yanıma sığınmak mı “istiyorsunuz? — Mahzur görmezseniz. — Bir mahzur var: İş görüp görmemeniz meselesi, Ben, kaçak bir karalı da evimde bedava besliyemem. Vereceğim ekmekğin karşılığını isterim. Nasıl, - çiftli- gimde çalışabilirmisiniz! — Çalışırım. Çünkü kuvvetli- yim, henüiz gencim. — Peki, Benimle — beraber geliniz. Şimdilik anbarları dol- durup boşaltmakla meşgul ola- caksın. Öbür uşaklarımdan farkı- nız yoktur. Küçük bir kusurunuzu görürsen izin veririm, yanımdan kovarım. Oksford Üniversitesinin — mü- essisi, şimdi bir çiftlikte uşaklık ediyordu. Sırtında un çuvalları, yulaf yığınları taşıyordu, yüksek ambarlara çıkıp iniyordu, Fakat memnundu, hattâ mes'uttu. Çün- kü kellesi yerinde duruyordu. Bir uşak kıyafeti içinde ve çav- dar ekmeği yiyerek samanlar üstünde uyumak hoşuna gidiyordu. Bir ay, iki ay böyle geçti. Alfret, hanımından; hanımı da kırallıktan gelme uşağından mem- nun bulunuyordu. Lâkin bir gün yüz, yüz elli kişilik bir müfreze- nin çiftliğe gelişi bu karşılıklı memnuniyeti baltaladı. Müfreze, kaçak kiralı arıyordu ve çiftlikte araştırma yapacaktı. Verilen emir üzerine bütün uşaklar, argatlar, — yanaşmalar, çiftlik sahibinin etrafında halka- landıkları vakit Alfret te - arala- rına karışmıştı, kollarını koynuna sokup durmuştu. Fakat korkudan rengi” atıktı, gözleri bulanıktı, dudakları da titriyordu. Çiftlik sahibi kadın, müfreze kumandanından evvel onun bu halini sezdi, foyasının meydana çıkacağını anladı ve değme erke- ğin yapamıyacağı bir işi yaptı, doğruca onun Üzerine yürüyerek bağırdı: — Kumandan Beyin karşısında terbiyeli durmayı da bilmiyorsun, dağda mı büyüdün herif ? Ve bu sözleri bitirir. bitirmez Alfredin yüzüne iki tokat - yapış- tırarak ilâve etti: — Haydi yıkıl, abıra - git, Ü emir ve kumandaya Resminizi Bize Gönderiniz v e Size Tabiatınızı Söyliyelim Resminizi kupon İle — gönderiniz. Kupom diğer sayfamızdadır. 48 Adapazarı: NecetiB,: Hayatı, ta- vur ve hareketleri et rafına zarar verme- den geçebilir. Müca- deleye, üzüntülere katlanmak — istemez, anlaşarak, — tathlıkla hareket edilmesini is- Ü ter. Kadın, sevgi ve elbise bahsainde bazı zaanfları olabilir. Zevk- lerden, eğlencelerden mahrum kalmağa razı olamaz. - - 49 Kastamonlı M. Salâhattin Efön- “di: Açık ve pek göze lüdür, Tuttuğu — işin icabatına uyar, pek yümuşak başlı deği- dir. Kızdığı — zaman ağzı mçılır, — sözlerini esirgemez, — arkadaş- larile alaylı konşur, eğlencelerine — iştirak eder, Suyuna gidildiği takdirde samimiyetin- den ve arkadaşlığından ; istifade müm. kün olur. - S1 İstanbulk Mehmet Bey: — Ağıf başlıdır. Alöyişi ve nümayişi sevmez, ken- ZL di seviyesinde —insane &4 larla düşüp kalkar ve herkesin kendi hesa- bina eğlenmesi mük. raf etmesi kaydile ar- kadaşlarının — teklifles rine hösnükabul gö terir. Karışık ve mü« teaddit işlerden ziya« de sâde, basit ve mahdüt işlerde ça- lışmağı tercih eder. - 53 İstanbul: Mehmet Efendi: Sert- likten, fena muame- leden anlamaz, derhal mukabele eder. Gös- terişi sever, hovarda- c yaşamak ve eğlen- mek ister. Kabadayı- lıktan — hoşlanır, eyi muameleden, koltuk- tan derhal haz duyar, bu halde eyi ve fedar kâr olur. Muamelesine hile ve riya karıştıramaz, teklif tekâ- lüften hoşlannıaz. - $4 İstanbul: Hüseyin Şahin Beyi D Zeki ve hatırşinaatır. B Gürültülü ve kavgalı mevzularla mücndele. ye mütevakkıf işlerle uğraşmaz. * Müşkülle- fini efendice hallet- mek ister. Zararlara tehlikelere karşı - canı tatlıdır. Hâdisesiz ve kedersiz olarak haya- tin zevk ve eğlence- lerinden istifade etmek ister. Kafasila galışır. Elbise ve eşyasını temiz — ve muntazam — kullanır. - 38 İstanbul: Arlf Nurettin Bey: Azim ve iradesi var- dır. Tavur. ve hare- ketlerindeki — katiyet, ve — giddet — itibarile alışkın bir insan hiş- sini vermektedir. Bi- naenaleyb, bir asker weya buna mümasil “yezsifte istihdem edil. bir memur müte- 4 -ikıgdi olduğu tahmin edilebilir, Kızarsa tok söyler. Disipli: tizama riayete ÜÜ SER kumandan gelirsin ! Daha 'dün kırallık eden bir adamın o çiftlikte uşaklık edeceği kimsenin aklına gelmezdi. Gelse bile bir kadından tokat yiyen miskin bir yanaşmanın aranddan kıral olmasına kat'iyen ihtimal verilemezdi. Binaenaleyh Alfret, yediği iki tokat sayesinde o gün- kü tehlikeyi atlattı, sorguya çekil* mekten kurtuldu ve hayatını da kurtarmış oldu. Bir iki ay sonra o, yine İngik tere tahtında hüküm ıüruyo;du— ğ M, T. “Bey İüzüm görürse — İ