F- I Dünya Hâdiseleri ! I Misli Az Bulunan Bir Şefkat Ocağı Viyanada zamanından evvel doğan bebeklerin bakılmaları — için yeni bir hastahane açılmıştır. Vakit- siz doğan çocuk, eğer kendisinde küçük bir hayat eseri varsa buraya getirilmekte, zamansız. terk ettiği anne karnr nın hararet ve hayat şartlarını famamen cemeden bir kavanozun içine konulmakta, icabında sun'i teneffüs ve beslenme cihazları ile yaşatılmaktadır. Çocukların içine konuldukları mahfaza hep oto- matik. bir surette idare edilmekte- dir. Bu hastahanenin Pazar gün- leri münhasıran alâkadarlardan başka binlerce mütecessis ziya- retçileri vardır. * Hcı cins yılanlardan ve bil- hassa ( Kobra ) lardan muhtelif hastahk- larda — kullamlan | Bir gilan | ahtelif seromlar | hçesi açıldı| iştihsal — edildiği | malümdur. Fakat bu yılanları 1 'arının bakıl- dıkları yer Brezilyada pereden bulmalı? Müşkülâtın önü- ne geçilmek için Brezilyanın (Sen | Paulo) şehrinde bir yılan bahçesi | açılmıştır. Burada her nevi yılan üretilmektedir. Bahçenin müdürü bir kadındır. ve yılanlara ©o ka- dar alışmıştır ki, en tehlikelileri bile elile tutmaktan çekinme- | mektedir. x» Fıınıının resmi tiyatrosunda şerik sıfatile çalışan san'at- Bari Belin kârların Paris da- hilinde hususi tem- sil vermeleri mem- nuduür, fakat ha- riçte boş — vakitlerini ticaret ile doldurabilirler. Yalnız her nmevi ticareti yapabilirler mi, yapemaz- lar mi, burası - ihtilâflidır. Bu hâdisenin meydana çıkma- | sına birkaç defa İstanbula gelmiş olan (Mari Bel) sebep olmuştur. Filhakika bu kadın resmi tiyatro- da şerik olmasına rağmen hariçte husüst bir tiyatronun — idaresini derühte etmiş, soranlara: — Oynayacak değilim, mesele Hicaretten ibarettir, cevabım ver- miştir. Komedi Fransezin idare mec- Hisi meseleyi münakağe ” etmiştir. Ortaya sürülen iddia, Mari Belin hariçte — bir — tiyalroyu idareye kalkışmak suretile şahsen mensup olduğu —müesseseye karşı reka- bete geçtiği ve bunun da kanu- nen memnu olduğudur. Maamafih henüz bir karar - vrilmemiştir, x Ruıyııın Harkof şehri - Ali mahkemesi rüşvet aldık- ları ve devlete ait oşyayı — çaldıkları sabit olduğu ci- hetle 6 memuru idama * ve 20 | memuru da muhtelif hıPİl ceza- | Arabi Ruml © Reberel 1468 6 >Haziran- 13507 Güneş 84 | 4 280 Akşam liz — Öğle İnı X2 W | Yat | 2064 |di & Taladi VH37 16 15| İmsak 16 24 2 07 r,..........__m "W CA L O Ka | 6 Sayfa Ş Z eee eee Gere SON POSTA Tarihi Müsahabe ——— — Hırka YüzDeğiştirmez Amma Şeyhin Hatırı Var! Osmanlı Tarihinde Filânca Şeyhin Dilimize keramet diye geçen muhayyel bir halet var. Bu ha- yale inananlara göre suya seccade serip onun üzerinde bir kotra sefası sürmek, dalgaları okşıya okşıya gezip dolaşmak mümkün- dür. Yine o gibilere göre kera- met ehli adamlar için zaman mevzuu — yoktur, onlar sabah kahvealtısını Bağdatta — alırlar, öğle yemeğini Şamda yerler, akşam sofrasını Fas çöllerinde kurarlar ve gece uykusunu yine Bağdat da kestirirler. Yalnız keramette ve keramete | taalluk eden hikâyelerde mutlaka bir “ imiş ,, bulunur. Çünkü de- nizde sopasını omuzlayıp gözen- leri gören yoktur, işiden var, Göz yumup açıncıya kadar bir kıt'adan öbür kıt'aya uçanların şu motor- suz ve pervanesiz. uçuşlarını sey- redenler de görülmemiştir. Fakat işidenler çoktur! Bence kerameti en -iyi tarif eden, o hâlete “ keskin zekâ , diyen adamdır. Aynı haleti en iyi tezyif eyliyen de bir bektaşi der- vişidir. Pek meşhur olduğu üzere bu adı bilinmiyen derviş, bir köye | gider, uzunca müddet bir tufeyli hayatı geçirmek ister. Köylüler, bir kemerle bir tebere dayanıp kendisini bedava besletmek istiyen | dervişi kaçırmak için çare ararlar ve ondan ya bir keramet göster- mesini, yahut köyden uzaklaşma- sım istemiye karar verirler. Bektaşi dervişi, köz. dinlemiş bir adam. Köylülerin yaptıkları teklifi sükünetle dinler ve sorar.. — Nasıl bir keramet - istiyor- sunuz canlar, Söyleyin de göz ;terelim. Köy kâhyası şöyle bir etrafı- na bakınır, — elli metre kadar uzaktaki - çam ağacını dervişe gönterir: — Şu ağacı yürütün, yanımı- za getirin. hiç tavrını bozmaz, , işareti verir, ağzile de çağırır: — Yürü mübarek, buyur şu- raya mübarek! —- Ağaç kımıldamayınca derviş. öpüp dönelim. yürür ve tam ağacın- dibine hır- kasını yayar, köylülere şu sözü söyler: — O gelmezse biz - gideriz. Devrişliğin bir şartı da alçak gönüllü olmaktır! İşte kerametin temsili ve tec- | simi olarak en güzel tarifi budur. Fakat eski devirlerde keramete inanılırdı, birçok adamların böyle bir vehmi kudret isnat olunmak yüzünden elleri, ayakları öpülürdü. Zeki ve insan ruhunu okumıya muktedir bir takım entrikacılar da halkın — şu batıl itikadından ve keramet ehli tanılmış adamların Döfuzundan — mühtelif — şekillerde istifade ederlerdi. Osmanlı tarihinde filân şey- hin iltimasile yüksek memuriyet- lere çıkanların sayısı pek geniştir. Yine böyle tavsıyelerle malikâne- ler kurmuş, hazineler düzmüş kimseler de küme kümedir. Fakat keramet ehli bir adamın gölgesi altında ölümden kurtulmamakla | beraber bu kurtuluşu da bizzat kendinin kerametine hamlolunan tek bir vezir vardır. ve hikâyesi de cidden tuhaftır. Birinci Sultan Ahmet devrinde sadrazamlık yapan Halil Paşadan bahsediyoruz. Bu zat, kumanda etmekte olduğu ordunun ağır bir inhizama uğraması üzerine — azle- dilmiş ve Şama vali yapılmıştı. Henüz yeni tahta çıkmış - olan Son Posta iLÂN FiATLARI | D — Gadetenin esas yazısile bir sütunun iki satırı bir (santim) sayılır. 2— Sayfasına göre bir santi- min ilân fiatı yunlardırı 3— Bir (8) kelime — vardır. — İnce ve kalın yazılar santimde — vasali tulacakları gere — göre santimle ölçülür. Çavuşların başı, her dervişi ayrı ayrı gözden geçirdi ve sonra arka- daşlarına döndü: — Holil Paşa yok, Şeyhin elini ! | oj/ timasile En Yüksek Memu- W riyete Çıkanların Sayı Geniştir sı Pek Genç Osman babasından kendine miras kalan bu adamı öldürtmek de istiyordu. Halil Paşa, işi sezdi. Ve Şama gitmiyerek İstanbula geldi, o devrin keramet « arasında en birinci mevkü işgal eden Üsküdarlı Mahmut Efendi- nin tekkesine girdi: “Ben şeyhin fikarasından biriyim, valilik iste- mem,, deyip bir hücreye kapandı. Mahmut Efendi, sadrazamlıktan müritliğe geçen Halil Paşayı hi- maye etti, ölümden kurtardı. Lâkin onun dünya devletin- den, vezirlik debdebesinden el çekmesi ölüm korkusu ile idi. Şeyhin şefaatile o tehlikeyi savuş- turduktan — sonra yine — siyaset entrikalarına — girmişti, uzun bir uğraşmadan sonra bütün rakip- lerini yendi, yeni baştan sadra- zam oldu. Bir mevkü ele geçirmek başka, ©o mevkie İlâyık olmak yine baş- kadır. Halil paşa, ikinci defa işgal ettiği sedaret sandalyasına liyakatini bu sefer de isbat ede- medi, işleri yüzüne gözüne bulaş- tırdı ve.. Tekrar azlolundu. Saray, şimdi işi ciddi tutuyordu, bece- riksiz veziri mutlaka öldürtmek istiyordu. Halil Paşa, azli haberini sınır | boyunda aldı ve yine eski çareye başvurdu, kimseye haber verme- den yola çıktı, #apa yollardan İstanbula geldi,” doğruca Üskü- dardaki tekkeye, şeyhinin yanına gitti. Fakat dediğimiz gibi sara) bu meselede çok sinirli idi, sabıl Sadrazamı nerede olursa olsun buldurmak ve bulunur. bulunmaz da öldürmek azminde - idi. Bu sebeple dört tarafa arayıcılar da- gözcüler koymuşlardı. Netekim az bir zaman içinde onun: Üsküdarda ve şeyh Mahmut Efendi tekkesinde bulunduğu da anlaşıldı. Bu tekke, kapitülasyonların yarattığı sefarethane ve konsolos- luk kaleleri gibi taarruzu müşkül yerlerdendi. Buna rağmen hün- kâr, üç beş çavuş gönderdi, tek- kenin aranıp taranmasını ve Halil Paşa, orada ise hemen kafasının eit REE ' I Kari Mektupları I (Karilerin Suallerine Cevaplar Minerva hanında Rafet Beyet Herhangi bir doktor tavsıyesi mümkün değildir. Tanınmış ope- ratorlar ve dahiliye mütehassısla- rı şayanı tavsıyedir. " Cerrahpaşa hastahanesine müracaatla en müy nasip tedavi tarzını öğrenmek te mümkündür efendim, 4 Gedikpaşada tatlı kuyü sokağında Ali Burhanettin Efendiye: Her fabrika da sakat mal ça kabilir, ancak bunların piyasayâ sakat damgatı vurularak çıkarık ması İâzımdır. Alırken malın âme balajına dikkat edilirse aldanık maz. Her malı alırken azami deç recede dikkatli olmak ve esaalı » sürette muayene etmek İâzımdır, * Sıvasta karlı oğlu Emin Beye: Mevzubahs münakaşada — söz alanlar — münevver — insanlardıri Söylediklerinin manasını bilirler; Herhalde söylenilen gözler sizin telâkki ettiğiniz manada olmiyae caktır. Hem böyle toplantılardae her vatandaşın düşündüğünü söye lemesi zararlı değil, bilâkis faye dalıdır. Maamafih bahsettiğiniz sözler sizin telâkki ettiğiniz. mae nada söylenmiş ise Sıvas müddei» umumiliğine — müracaat ediniz, haklarında takibat yaparlar. Meke tubunuzda sarih adres olmadığı için biz. neşriyat yapmakta ma> zuruz efendim. x Bursada ipekli kumaş fabrikaların« da makinist İhsan ve Mehmet Wten. dilerle Dovereci Rukiye, — dokumasdl | Ayşe, Rukiye Hamımlara, İemail ve Abdürrahman Efendilere: Şikâyetinizi buradan tahkik | lerinden, ve tetkik edip size cevap vermek imkânsızdır. Bunun için bize yaz- dığınız. mektubün — bir. — suretini mahalli iktısat teşkilâtına işçiler ve Milli sanayi birliklerine tavdi ederseniz şikâyetinizle — »lâkudar efendim. ime: başı, hem şeyh Mahmdun — mürit- hem de Halil Paşanin | lütfunu görmüşlerdendi. Tekkeye girerken şeyhine hulüs çakmak ve efendisine de bir iyilik yap- mak - istiyordu. Öbür çavuşlar, Halil Paşayı da pek tanımıyor- lardı, . amirlerinin ine bel bağlamış bulunuyorl ğ Saray adamları, “hu, destur!,, tekerlemesile tekkeye dalmışlardı ve âyin zamanına rastgeldiği için bütün derv'aleri bir arada bul- muşlardı. Çavuşların başı, âyin salonuna girer gimez bir hırkaya bürünerek ve iki tarafa sallana- rak edebi, erkânı dairesinde zikre dalmış olan Halil Paşayı tanıdı, hemen bir-işaret verdi, Paşa bu işaret Üzerine yüzünü ekşitti, gö- zünü çarpıttı, salak bir vaziyet aldı. Çıvuılınnd“h.ı, :)ı" dervişi ayrı ayrı gözi teçirdi ve sonra arkadaşlarına dılıâl: — Halil Paşa yok. Şeyhin elini öpüp dönelim. Bütün dervişler, aranılan ada- mın aralariında bulunduğunu - bili- yorlardı. Fakat kendisinin tanın- madığını görerek şaşırmışlar ve bunu şeyhin kerametine hamlet- mişlerdi. Bizzat şeyh ise Halil paşaya, yarım saat sonra, şu Böz- leri söyliyordu: — Hirka yüz değiştirmez azi- zim. Seni tanıtmıyan benim hatı- ryımdır. “Bununla beraber - daha sağlam bir köşe ara. Olur ki ya- rın hatırımızı saymiyanların eline düşersin. M.T ş