Avusturyada Yeni Hükümet Değişikliği Avusturyanın — başında — bulunan Dolfüs hükümeti Almanyaya ve Al- manlıkla kaynaşmak isteyen halk meyelânına mukavemet edebilmek için yeni bir tebeddüle uğradı. Bu tebeddül mucibince kabinenin iki mühim rüknü ayrıldı. Bunlar Milli Müdafaa Nazırı Vangoni ile Çift- çi partisi reisi Winkler'dir. M. Winkler son zamanda bir nutuk söylemiş ve faşizm aleyhinde bulun- muştu. Kabinede aza olmamakla beraber Dolfüs hükümetine azami muzaheret gösteren Prens Starhem- berg Çiftçi partisine çatmaya başladı. ©O süretleki kabine azası ikiye ayrıl- mak istidadını gösteriyordu. Doktor Dolfüs hristiyan sosyalist fırkasının bir toplantısını müteakıp hükümette tsaslı değişiklikler yaptı. Memleketin bütün müdafaa — kuvvetlerini — eline aldı. M. Winkler ve Vangoni'yi de- Hiştirdi. Maksadı, güya Avusturyanın başladığı iktısaden kalkınma siyase- tinde azimkârane bir yol tutabilmek we Almanyadan gelen Nazi cereyanına #iddetle mukabele — eylemektir. Bu vadide daba serbest yürüyebilmek için doktor Dolfüs kabinesinin azaları, parlâmento ile de alâkalarını kese- ceklerdir. Şu hale göre Başvekil Dolfüs, Hitlerde beğenmediği bir sıfatı, dik- tatörlük mfatını benimsemiş oluyor. Yani fi'len ve hükmen bir diktatör oluyor. Ecnebi nüfuz ve tesiri altında âerayıhükümet etmek uzun müddet hiçbir faniye nasip olmamıştır. Fran- saya kendini bağlamış görünen bu- günkü Avusturya hükümeti :çin bu noktadan, hesap vermek saati yak- laştı, demektir. — Süreyya İngiliz Manevraları Londra, 25 — İngiliz kara we de- miz kuvvetlerinin bir arada yaptıkları manevralar bitmiştir. Bu manevra- lardan alınan en dikkate değer ne- tlce ve ders şudur: Bir filo - ne ka- dar kuvvetli olursa olsun- havadan yapılacak taarruzlara karşı mukave- met ve müdafaa için kâfi gelecek bir sürate hemen hiç malik olamı- Yor.n Bahriye nezaretinin büyük ümitler bağladığı tayyare gemilerine bile ar- tik bir filonun emniyet ve selâmetini tıınııd' edebilir. nazarile bakılmamak- lı lar, " Kara kuvvetlerinin manevralarına .ıllıcı manevralarda lılcııı: arının ehemmiyet ve tesiri lıl'ı daha kendini göstermiştir. l .— Konferans Başladı eei Nutkunda, Meclis Reisi M. Movinkel Bedbinlik Gosterıyor Cenevre, 25 — Milletler Cemiyeti büyük meelisinin dördüncü içtima devresi bugün açılmış ve faaliyete başlamıştır. Reis M. Mowinkel içtiman başla- dığını bildirmiş ve açılış nutkunu okumuştur. M. Mowinkel bu nutkunda Millet- ler cemiyetinin ygünlük malarına ân umumiyenin daha az bir alâka göstermiye başladığını bu çalışmala- rın ancak bütün dünyaya ilişiği olan N:l’ıl.k ve ehemmiyetli vak'alar çıktığı dikkati Ççekmekte olduğunu kaydettikten sonra demiştir ki: *Bununla beraber — milletler cemi- yeti, uzak şarkta daha iyi bir vaziyet vücude getirmek için sarfettiği sami- mi ve ciddi gayretlere rağmen, bu hususta bir muvaffakiyet elde ede- memiştir. Asıl Avrupada bile daba iyi ve kuvvetli bir anlaşma hedefine erişemediğimizi gördüğümüz için he- pimize bir ntanma geliyor.,, Bu sözlerden sonra Londra kon- feransının akamete uğramasının - se. beplerini tahlil eden rels şu düşün- ceyi ileri sürmüştür : “ Birçok devletleri Londrada bir araya toplamadan evvel, dünyada olup biten işler- üzerinde kat'i bir nüfuz ve tesir gözteren memleketler arasında bir anlaşına teinin etmek acaba daha müreccah olamaz mı ? “ Eğer Amerika, İngiltere, Alman- Üi Fransa ve İtalya dolârm İngiliz irasının ve daha başka paraların fiatlarım istikrar ettirmek hususunda anlaşınış olaydılar Londra konferan- sının akim kalmasının önüne geçil- miş olunabilirdi. ,, Reis M. Movinekel a akışım takip ederken ma konferansının akibeti ne olacağı- mı da araştırmış ve şunları söyle- miştir. “Bir nokta teessüfle kaydedilme- ge değer, o da şudur: Büyük dev- letler silâhları azaltıma konferansına verilecek kat'i ve sarih bir. program üzerinde önceden anlaşmamışlardır.., Bundan sonra M. Movinckel dört- ler misakının imzasından dolayı Nor- veç hükümeti aamına memnuniyet be, etmiş, bu misakın beynelmilel bü'ya.k ıulıl:.ınılır hııırlım:'yoluıdı atılmış ehemmiyetli bir ileri adırm olduğunu söylemiştir. M. Movinckel Fransa ve Almanya düşünce azalt- Tagiltere'de milli oyunlara çok ehemmiyot verilir. Resmimiz Skoçya'da bir kordun malhkânesinde eski Skoç dıııelu u)ııımrkcn goıhnyoı Leı zig Muhakemesi He- lecanla Devam Ediyor Leipzig, 29 — Rayştag yangını hakkındaki muhakemenin bugünkü celsesinde maznun Dimitrof'un kiz kardeşi, şahit mfatile dinlenmiştir. Bu şabit, erkek kardeşinin Bulgar komünist fırkasındaki faaliyetini an- latmış, ondan — sonra — Almanyada oturmıya başladığı gündenberi Dimit. rof ile teati ettigi mektuplar hak- kında izahat vermiş, Dimitrof'un kendisine gönderdiyi — mektuplarda edebiyat — sahasındaki faaliyetinden bahsettiğini söylemiştir. Dı-ıtro('u.ı kiz hnlqınlı iWadesi “dan da Bakesderek: demiştir ki: *“Milletler Cemiyetinin vazife gör- meye başladığı gündenberi geçirdiği- en mes'ut dakikalar Streseman - ile Briand'ın birbirlerine ellerini uzattık- ları an olmuştur. İşte ayni - sebepten dolayıdır ki bütün ümitlerimizi mev- cut ihtilâfları yatıştıracak bir anlaş ma ve h:lıl de bir dostluk havası vücüde k bir çare olmak üzere - dörtler misakına bağlıyoruz.., bittikten sonra, üçüncü maznun Bul- gar Vasil Tanef sorguya çekilmiştir. Tanef, faaliyeti yasak edilen Bulgar komünist fırkasına mensup olduğun- dan dolayı Bulgaristanda iki defa 12,5 sene kürek cezasına mahküm edildiğini söylemiştir. Bundan sonra Tanef, 1926 dan 1931 senesine kadar Moskovada kal- dığımı, orada Bulgar muhacirlerine mahsus — mektepte — siyasi — bilgiler okuyup öğrendiğini anlatmıştır. Tanef, Rus komünist fırkasile herhangi bir münasebette bulunma- dığını iddia etmiştir. Yüzü bir ölü benzini andıran Van Der Lubbe, halâ dermansız ve bitkin bir halde görünmektedir. - Londra, 25 — Bugünkü mede ifade vermiye davet edilen Torgler mahkeme salonunda gürül- tülü akisler hasil eden kuvvetli bir sesle şunları söylemiştir : “Ben tamamile suçsuzum. Rayş- tag yangım ile ne d dan di ne de dolayısile mir m yoktur. , BiR MACERA Nasıl nlh bilmem, eşikten bastığım yeri görmek kabil değildi. Alt katla kimse olmadığını biliyordum. Fakat yine korku- yordum. Nahide; — Elimi bırakma. Yavaş ya- vaş yürü! dedi. Bir taşlık geçtik. Dört ayak bir merdiveni çıktık. Bir az da- ha yürüy nce: — Dikkat et, dedi. Burada bir kanape var. Onu bırakmıyordüm. — Otur! Dedi. Yavaşça — oturdum. ayakta duruyordu. — Sen otursana. Geniş, yumuşak bir kanapal!.. Oh, ne rahat. Islanmaktan, ayak- ta durmaktan kurtulmuştuk. — Annem *“duyar. Aşağiye inerse, sen yavaşça kapıdan çı- n -—Pdı. ? Bende mlend Nahide Hıpıııt- Yazan:; Romancı 1 * Büyük Hikâye,, muştum. — Onu dedirim. İçime biraz emniyet gelmişti. Yağmur alabildiğine yağıyor, fırtınadan ağaçlar biribirine sarı- hyordu. Biz kanapede karanlığın verdiği cesaretle gittikçe biribi> rimize sokuluyorduk. İlk defa o gece ellerimizden başka dudaklarımız da konuştu. Sabaha karşı köy minaresinde ezan okunurken çıktım. Yağmur kesilmişti. Çamurlar içinde, uyku- suzluktan bitkin -bir halde bizim köşke geldim. Anahtarım vardı. Yavaşça açtım. Yukarı odama çıkarken sabah namazı için muslukta, kollarını sıvamış abdest almıya çalışan babam yan gözle baktı. Ve oku- duğu bir duanm parçalarını yük- sek sesle — mirıildanarak — haşını almıya — indim, O gün öğleye kadar pestil gibi yattım. Bu ilk geceden sonra artık yağmur olsun olmasın içeni gir- meye başladım. Nahide ile sev- 3 w gimiz gittikçe alevleniyordu. Bazı İstanbula indiği günler ayni vapurda buluşuyor, köprüye çıkınca yanyana geliyorduk. Hisarın kızları bu maceranın bu kadar ilerleyişini kıskamyor, dedi kodu ediyorlardı. Hatta bunlardan birisi, Nahi- denin köşküne komşu olan bir kız benim geceleri bahçeye girdiğimi söylemiş. Bir gece de babasını -bek'etmiş. Ben tam duvardan at- layacağım sırada karanlıkta nc- reden geldiği meçhul bir koca taş kolumu sıyırıp yere düşme- snmi? Maarallah kafama gelsey- di gittimdi. Dört metro duvardan kendimi bırakıverdim, — ayarsız, hesapsız atladığım için muvazenemi bula- madım. Bahçe meyilli — olduğu için birkaç takla attım. Çalı, çır- P. tulmuştum. O gece Nabidenin şafkatini biç unutmam. Bütün - tehlikelere rağmen beni odasına kadar çı- kardı, kolonyalar, — amonyaklar, tentürdiyotlarla yaralarırmı yıka- dı, temizledi, sardı, sarmaladı. Can acısı ve yakalanmak kor- kusü beni çok heyecama düşür- müştü. Bu geçenin büyük bir kıs- mı, yüzümü yaraladı. Fakat kur- | miai bu endiıe ile geçirdiğimiz | T için sabaha karşı ikimiz de dalı- vermişiz. Ben haşyetle gözlerimi açtığım zaman ortalık ağarıyordu. Fırladım. Nahide de uyandı. Pencerelerden giren aydınlığı görünce şaşırdı: — Mehtap var galibal Dedi. — Ne mehtabı. dedim. Saat beş. Tehlikeyi anlamıştı. Ben şöy- le dışarıya.bir. baktım. Her şey ayan beyan görünüyor. Hattâ karşıki Sadullah Paşanın köşkün- ; de bahçevan kalkmış çalışıyor. Nahide: — Çıkamazsin! Dedi. — Peki ne yaparım. — Bugün burada kalırsın. Gece gidersin, Mühim işin varmı? — Hayır. — Yalnız annem aşağıya inin- ciye kadar ihtiyatlı olalım. Belki odama gelir, o alt kata indimi bir daha çıkmız. — Peki kardeşlerin. — Onları ben idare ederim. Her ihtimale karşı büyük ka- | nepeyi yavaşça çektik. Arkasına bir battaniye serdik. Sıkışınca ben buraya saklanacaktım. Bu tertibatı alınca korku azaldı. İçime bir rahatlık geldi. | .m ü Ş : Gekal İşleri Metresimden Bir Çocuğum Oldu Son Postanın müvezzii sabah benim adresime tamam on dört tane mektup getirdi, Tuhaf bir tesadüfle mektup sahiplerinin , bed hepsi de vereceğim nasihatlerin posta ile adreslerine gönderilmesi ricasındadırlar. Bittabi arzularını is'af ettim. Ve değişmez bir prensip olarak koyduğum kaideye tebean isimlerini ve adreslerini hemen zihnimden sildim. Fakat buna rağmen ismini, adresini ve memleketini mevzubahs etmiye- ceğim için öğrendiğim vak'alardan | bir tanesini burada tahlil etmekte mahzur görmedim. İşte: Bir erkek tasavvur ediniz ki, on enedenberi evlidir. Buna rağmen A-Mımdmbaidıb&rmmeıi wardır. Gizli bir hayat yaşamak- tadır. Okadar ihtiyatkâr ki bu gizli hayatın ilânihaye devam edip gitmesi de mümkündür. Fa- kat maalesef son zamanda met- resi hamile kalmış, — vaziyetini dostundan gizlemiş, son zamana kadar sürükleyip götürmüştür. Şimdi kariim benden sorüyor: “Vaziyeti öğrenir ögrenmez kadını doktora götürdüm. Esasen gayri kanuni ve gayri insani bir muamele hatırımdan dahi geç- memişti. Fakat geçmiş olsaydı dahi, doktor bana anlattı ki ço- cuk mutlaka dünyaya gelecektir. Karım zürriyetsiz kalmıştı, bi- naen aleyh bu şekilde dahi olsa dünyaya bir çocuğumun gelme- sinden evvelâ sevindim, sonra akibetlerini düşündün, korktum, ne yapayım? * Karime anlattım ki olan ol- muştur ve şimdi vazifesi dünyaya getirdiği çocuğu — yetiştirmektir. Esasen bu vaziyette kanunun bahşettiği imkânlar da vardır. Hikâyeme — nihayet verirken başka okuyucularıma hitap edi- yorum : — Akıbetini düşünmeden her hangi bir sergüzeşte atılmayınız. HANIMTEYZB Teknr yauğı uundık. İki saat sonra alt katta ayak sesleri, kalkınmalar başladı. Nahide kalktı. Beni kanape- nin arkasına yerleştirdi. Aşağıya indi. Küçük kardeşleri mektebe gidiyorlardı. Çok geçmeden on- ların gittiğini köşkün birdenbire sessiz kalışından anladım. Nahide geldi, Elinde bir bardak sıcak süt vardı./ — Artık oradan - çıkabilirsin. Kanapede otur. Ben şimdi geli- rim! dedi. İndi. Yine geldiği zaman bu sefer bir tabak bisküvi getirdi. Kızcağız üzülüyordu : — Belli olacak, başka bir şey getiremiyorum ! dedi. Ellerini duduklarıma götürdüm O gün Nahide roman okuya- cağını bahane ederek odasından çok ayrılmadı.. İyi bir tesadül olarak misafir de gelmişti. Nahi- de onları annesinin başına dola- yarak yanımdan ayrılmıyordu. Ara sıra alt kata her inişinde elinde bir paketle çıkıyordu. Böyle ine çıka, annesine hiz- metçiye — hissettirmeden — bana öğle yemeğini temin etti. O ka pElait e ei