SON POSTA: GÜL HANIM Haçlılar. Mücahitler, Fedailer Arasında Yazanı Ömer Rıza İki Kardeş De Tam Bir Frenk Şövalyesi Gibi Giyinmişlerdi İkisi de Duhan ile Reyhana binmişlerdi. Arkalarından birçok memlüklar, eşraftan birçok adam- lar geliyordu. İki kardeş yanyana idiler Güneş ışıkları, parlak zırh- larına temas ettikçe, gözleri alan bir şa'şaa içinde ilerliyorlardı. İki kardeş, Gül Hamımın evi önünde, biraz durdular. İkisi de Gül Hanımın kendilerini gözetle- diğini biliyorlardı. İkisi de kılıç- larını çekerek görmedikleri, Gül Hanımı selâmladılar, sonra tekrar kınlarına koydular ve ilerlediler. | Gül kendi kendine düşünüyor- du: Acaba daha buluşacaklar- mıydı? Buluşup — buluşmamaları, harbin talime bağlı idi. Fakat Sultanın iki kardeşi binadan uzaklaştırması tuhaf de- gilmiydi? Onlardan bir başkasını bulup gönderemezmiydi? Yoksa onları uzaklaştırmakla kendisini kaçırmaları ihtimallerini mi berta- raf ediyor? Haç ile Hilâl arasın- daki harp son derece şiddetli olacaktı. Bu bir hayat ve memat harbi idi. Kurtla Doğan ise bu harbin en ateşli, kısmına atıl- mışlardı. Onun için belki de bu iki kahramamı son dela görü- yordu. teşem bir hayat sürüyordu. Her- kes onun karşısında eğiliyor, her- kes ona hürmet ediyordu. Servetü samânı, altın, mücevherleri payan- sızdı. Hergün ona yığın yığın he- diyeler getiriliyor ve serveti gün- den güne artıyordu. Gülün saray- ları vardı, bahçeleri vardı. Bun- ların hepsi kalabalıktı. Fakat Gül | yalnızdı. Onun dost olarak tanı- dığı biricik kadın, kendisini hay- dutların elinden kurtaran Mesrure idi. Gül, bu kadından gördüğü eyiliği unctmuyor, ona mukabele için herşeyi yapıyordu. " Fakat, ikisinin ruhları arasında bir perde gerili idi. Kurtla Doğan görünmez ob- muşlardı. Atlarının nallarından kopan sesler bile artık duyulmu- yordu. Kendisi, koca bir kalaba- lık içinde kaybolmuş bir çocuk gibi idi. Gülün kalbi sızlıyordu. Kurtla Doğanın ayrılıp gitmeleri, onu zehirliyordu. Kendisi bu iki gençten — birihi — sevmekte — idi. Acaba bu genç tekrar dönecek, ona kavuşacak mıydı?! Gül başını eğerek — ağladı. Sonra arkasında bir ses duydu. Dönüp baktı. Mesrure de ağ- lıyordu. Sordu : — Niçin ağlıyorsun? — Efend'miz ağlar da susar mıyım ? I. Asıl sormak isterim : — Niçin ağlı: orsunuz? Gül düşündü, düşündü: Aklına yeni ve kerkunç bir şey geldi. İki kadının gözleri karşılaştı. Gül gözle ben size rinin hareketile sordu: — Hangisi? İki kadının arasında, - fildişi ve inci ile işlermiş bir masa du- royordu. Sokaktan kalkan tozlar üzerine birikmişti. Mesrure tozla- rın Özerine bir isim yazdı. Sonra sildi. Gül sükünet —bulmuştu. Soura sordu: ben | bambaşka! Onun hayatı bunlara | | ilham vermekten ne kader uzak! | | ber. idi. | aksini | namına bizim | | l — Serbestsiniz niçin ona refa- kat etmiyorsunuz? Mesrure düşündü, düşündü. | Sonra cevap verdi: — Çünkü sizinle birlikte kal- mamı rica etti. Sizi gözetlememi söyledi. Onun için ben de sizden ayrılmadım! Mesrure kelimeleri yavaş ya- vaş söylüyor, her kelimesi bir yaradan sızan kan damlası gibi idi. Nihayet iki kadın biribirlerine sarıldılar. -— 20 — İki kardeşin Gül Hanıma veda ederek Şamdan çıkmalarına gün- ler geçmişti. Geceler gündüzler ilerliyorlardı. Nihayet temmurun bir sıcak — gecesi, bir tepenin üzerinde durdular. İkisi de atları üzerinde birer heyke! gibi idiler. Ay, zırblarının üzerinde parlıyors du. Kayanın — tepesinden — düz, çıplak — ovaya baktılar. Burası Nasıranın yakınından Taberiye gölünü — çerçeveliyen dağlara kadar uzanıyordu. Frenk- lerin çadırları, Saffuriye etrafında idi. Burası bir mahşer gibi idi. Frenk süvarileri, frenk piyadeleri, frenk şövalyeleri yığın yığın bu- | rada toplanmıştı. Frenklere, daha Gül, filhakika son derece muh- | doğrusu — haçlılara bakıpta şu kadar zaman evvel vukubulan bir takım hâdiseleri batırlamak kânsızdı. Bu saha yüzlerce yıl evvel Mesihin dolaştığı sahalardı ve bu im- binlerce insan, Mesih yüzünden | burada toplanmışlar, Mesih yüzün- den buralara akın etmişler, Mesih yüzünden buralarım istilâya kal- kışmışlar, Mesih yüzünden burada da şehir kurmıya teşebbüs etmiş- lerdi. Doğan kardeşine sordu : — Bunların Mesih ile alâkası ne?. Kurt baktı ve düşündü, düşündü ve | nihayet : — Bilmem! Dedi. Fakat Doğan çok ince bir mütefekkirdi. Düşündü, düşündü ve kardeşine döndü: — Kurt! dedi. Bunların Mesih | | ile zerre kadar alâkâaları yok! Bunlar Mesihi istismar ediyorlar. — Neden? — Çünkü Mesih Musevilerin | | rehakârı idi. Mesih Romanın has- mı idi. Mesih yeni bir hızla İsrail oğullarını hürriyet ve istiklâle kavuşturmak - istiyordu. Bunların bu gaye ile ne alâkaları olabilir? — Bunlar da onun mezhebini kabul etmişler sayılmaz mı? — Hayır, Kurt, onun mezhe- bi halis tevhit, Bunların mexzhebi O sulh ve müsalemet peygam- Halim ve tevazumn tim- Bunlar, onun dediğinin yapıyor, ve yine üzerimize sali idi. onun saldırı- yurtlarımızı istilâ ediyorlar. Bizim kanımızı dökü- yarlar. Yapacağımız iş, sultanın bize verdiği vazifeyi, dikkat ve alâka ile muvaffak olmaktır. Kurt kardeşinden rica etti: — Ohalde plânımın bazırlı- yorlar. Bizim yapmak ve başlıyan, | büyük bir | — Ben bu noktayı düşündüm. sürette hareket edebiliriz. İ imiz de frenklerin dilini mükemmel biliyo- ruz. Frenk süvarilerinden ayırt edilemiyecek bir haldeyiz. için frenklerin içine kolaylıkla girebiliriz. Frenklerle birmiş gibi hareket ederek onların iç yüzünü anlıyabiliriz. Yapacağımız iş bun- dan ibarettir. İki kardeş atlarından inerek vaziyetlerini tetkik ettiler, Tam iki frenk Şövalyesi gibi idiler, hiç bir eksikleri yoktu. İkisi de frenk süvarileri gibi giyinmişlerdi. | Bundan böyle hep frenkçe konu- şacaklar, icap ederse frenklere Arapça ve Türkçe tercümanlık da yapacaklardır. Bu kararı verdikten ve plân- larını hazırladıktan sonra tekrar atlarına bindiler ve yörüdüler, Firenklerin karargâğına yaklaş- tılar, İlk nöbetçi ile konuşarak haçlı olduklarım — ve haçlılara yardım için geldiklerini söylediler. Nöbetçiler sordu: — Nereden geliyorsunuz? amdan.. rada ne yapıyordunuz? — Esirdik... Fidye — muka- bilinde — kurtulduk. — Vazifemizi yapmak istiyoruz! | İkisi de kabul izaz edildiler. Karargâhta konuşulduğuna göre ertesi sabah haçlılar ilerde- ki odalarda Sultan Selâhaddinle harp etmek üzere ilerliyecekler- di. Sultan Selâhattin, en büyük kuvvetlerini Tabariye üzerindeki Hottın civarında toplamıştı. Kurt- la Doğan vaziyeti tetkik ettikten sonra haçlıların mecnunane, mez- buhane bir maceraya atı'dıklarını anladılar. Çünkü ikisi de Şam- dan buraya gelirken — sultanm nasıl — hazırlandığını, — haçlılara kat'i bir darbe — indirmek için nasıl — uğraştığım — görmüşlerdi. Onlar bu yerin, bu yurdun asıl | sahibi idiler. Ve istilâ ordularını püskürtmeğe ve denize dökmeğe | karar vermişlerdi. Haçlıların feci bir âkibete uğramaları mukarrer ve mukadderdi. Bütün bu haçlı ordu yarın tarümar olacak, onun- la beraber çürük bir dava yere | düşecek, büyük bir dava selecekti. Doğan kardeşine bakarak: — Kurt! dedi, şurada — dur. | ben biraz dolaşacağım! Doğan atını çevirerek - altınış, yetmiş adım — ilerledi. Şimale bakan dağın kenarına vardı. ve orada durdu. Buradan Karar- | gâhta, Kurt görülmüyordu. Göz, canlı bir ilişmiyordu. Doğan yapyalnız olduğunu anladı. ( Arkam var) olundular tek şeye ——0 Gün 30 TAKVİM —— PAZARTESİ Hıizır 18 EYLÜL 933 136 Arabi 4 ğ Camazililevvel 1332 | X - Rumi Biylal - 1803 #i Vekit JEzant (Vesatf ı.ı-.. W n 26 5 &İ Azşıa Öğle — |8 52 | 14 08 || vandi Va a | 15 5a Yekir Çizenli Va 'a ıdğajıs .|. Va vat l yal m da öylece hareket edelim.. | İkimiz de frenklerden farksız bir | Onun | ve | Eylâl 168 Yunan Başvekilî Yarın Atina'da __*A,__ ( Baştarafı 1 inci sayfada ) Misafirler — yine — molörlerle | Ertuğruldan karaya — ve oradan da otomobillerle otele döndüler. Artık ziyaratin son saatleri yaklaşmıştı. Mösyö Çaldaris ge- riye kalan kısa zamanını bulda bulunan Yunan mutebara- nni kabul etmekle geçirdi. Bunu müteakip te arkadaşları ile bir- likte otomobille Tophane rıhtı- mına İndi. İstanbulun bütün yüksek me- murları ile Vekâletlerin mümessil- leri hep oradaydılar, M. (Çalda- ris) ile arkadaşları çok samimi bir merasimle teşyi edildiler ve Elli kruvazörüne geçerek memle- ketimizden ayrıldılar. Bu sırada tıpki - gelişlerinde olduğu gibi büyük bir tayyare filomuz kendilerini selâmlıyordu. Atinada Hazırlıklar » AÂtina, 18 (Huıuıl )— M n- ı de ne kadar iyi bir yer buldu- | Milli Merasim i için Pro- gram Hazırlandı l Çıldırıı ile refikleri sal günü öğleye doğru Pire limanına vara cıklardır. Atina belediyesi halkın hiuiyaumı tercüman olarak bey- eti karşılamak için milli merasim programı hazırlamıştır. Halk bu münasebetten — istifade — ederek Türk - Yunan dostluğunun kalbin- ğünü göstermiye fırsat bulmuş olacaktır. Maamafih bu arada en yüksek sevinç, Türkiyeye serbest- çe gidip gelme müsaadesini ala- cakları ümidinde bulunan muha- cirlerde görülmektedir. M. Venizelos Doğru Geliyor Atina, 18 (Hususi) Venizelos Marsilyaya varmıştır. Oradan doğruca İstanbula hare- ket edecektir. Yalovadaki ike- meti 10 gün sürecektir. Sabık Başvekil Atinaya İstanbul ziyare- tinden sonra dönecektir. D-x —e | Münir B. Londra Sefirimiz Bir Müd- ı dettenberi Rahatsızdır | İngiliz gazeteleri Londra sefi- rimiz Münir Beyin bir müddet- | tenberi — rahatsız haber bulunduğunu vermektedirler. Bu neş- | riyata göre Münir Beyin rahat- | sızlığı yeni değildir. l Londra konferansından evvel | başlamıştı. Hattâ o sırada dok- | torlar, Münir Beyin bu konfe- j ransa iştirak etmemesi lâzımgel- diğini, çünkü tedavi ve istirahate ! muhtaç bulunduğunu bildirmiş- | lerdi Fakat Münir Beyin iştiraki | zaruri görüldüğü için bu tavsi- | yeyi yerine getirmek — mümkün | olmamıştı. Konferanstan — sonra ! Münir Bey bir müddet sefaret- İ | | | | hanede tedavi edilmiş, sonra bir hususi klinike — naklolunmuştur. O vakittenberi ahvali sıhhiyesi iyiliğe yüz tutmuştur. Münir Bey; söylemeğe hacet yoktur; Türk Başvekilimizin Sof- ya Seyahatinde (Baştarafı 1 İnci sayfada ) daris bu hususta Türkiye — Başvekli ile hiçbir. karar almamış oldukları cevabını vermiş ve demiştir İi Eğer başka devletler de yeni Türk Yunan, misakımı komşuları ile olan münasebetleri için bir örnek olarak almak isterlerse, bu Şarki Avrupa sulhâ için bir zaman daha olur. ' uaan misakının “Bulgaris- tan için nazik bir vaziyet ihdas etti- gine,, dair “Lo Journa,,da intişar eden makale hakkında Yunan Başvekili Hı. demiştir ki: — Türk-Yunan misakının kimse- nin aleyhine matuf olmadığını -tek- rar ederim. Bu misaka, yalmı ara- larında esasen mevcut dostane mü- nasebetleri artık ve tamamen tak- viye etmiye müştereken karar vermiş olan Türkiye ile Yunanistanı alâka- dar eder. hariciye mümessilleri — arasında mümtaz ve eşi nadir bulunur bir simadır. Bir an evvel afiyet bul- masım t:me.nni ederiı lf—üıılmnıdekl Perşembe nkşıııı iPEK SiNEMASINDA Türk sinema tekoiayenlerinin en büyük muvaffakiyetini memnuniyetle görüp alkışlıyacaksınız. GÜN DOĞARKEN Tamamen TÜRKÇE SÖZLÜ, Müthiş ve muazzam film AT mazında yalt z mathuat & kânına Perşembe akşamı İçin num<ralı bi yük- | GÜN LOĞARKEN filmi yuru sabah saat 4O buçukta IPEı hususi bir matine olarak göslerilecekti: er şimdiden ıııııxıııımaıı- (K13) TÜREK Sineması 21 Eylül Perşembe akşamı 9,45 te rüevsimin küşadı münasebetile Rejisör : REX iİNGRAM'ın Zeynebin Günalı Filmini tekdim edecektir. (B n piznez 'BATCHEFr -Rostra | Ö4 GARCİA COLETTE DARFEVUİL (<M) & ulıel mııslkl meraklılarına telışlı" Büyük san'atk ârimüz MUNIR NURETTiN BEY müstosna bir yenilik olarak bir ka Çarşamba akşam n aya mahsas olmak Hibaren üzere MELEK Sinemasında Programa ilâveton : Bazı yeni ve güzel Türkçe tangolar söyliyocek ve keadisir* MES'UT CEMİL - NECİP YAKUP Beylerin orkestrası relakat edecektir. Sinema fiatları değişmiyecektir. ç çen