18 Eylül 1933 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 7

18 Eylül 1933 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 7
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

AF ACANIN Resimli Tefrikası —— me FARE Ai insan NZ > Kaşasıya , YN j ATA z irat İN EE Kİ —— DUR BEN SENİ ORADA Ma 2 | YIM DA GÖR eyvan YACABA İİ Bea çini Eşin e 7 GÖRE AYLE, e rayame .. Miki tayyareye yerleşti. Korku- | © “Miki kendisini tayyareden atarsa sundan yüreği titriyordu, Bu sırada | © ne yapardı. Derhal Mikiyi otur Aptalca bir söz söyleyine muallim | duğu yere tıktı, üstünü muşamba şaşırdı kaldı. örtü ile kapadı Kana — ——— lem ER ELLUTAR KE A m MEKTE NE Gü- Hayvanla İ Eve iki çocuk misafir gelmiş- ti.. Afacan misafirlerini karşıla dı.. onları bir odaya aldı.. Hanım- teyze evde olmadığı için Afacan misafirlerine öğle yemeği hazır- lamıya başladı. Bu sırada misafirlerin yanına gitti, Konuşmıya başladılar. içle- rinden biri dışarı çıktı. Afacan odada kalana sordu: — Nasıl arkadaşın iyi bir gocuk mudur? Çocuk suratını ekşitti: — Bırak canım, dedi.. hayva- nm biridir... Dışarı cıkan çocuk birkaç da- kika sonra geldi. Bu defada oda- daki dışarı çıktı. Afacan saf saf ona da sordu: — Nasıl, dedi.. arkadaşın akıllı, çalışkan bir çocuk mudur?.. O'da suratını ekşitmiş, kendi- sini yüksek göstermek için omuz silkmişti: — Bırak canım, dedi.. ne ça” lışkanı, ne akıllısı?.. | Eşeğin biridir. Afacan birdenbire durdu.. ak- hana birşey gelmişti.. derhal kalk- tı.. aşağıya indi.. öğle yaklaşlığı için yemek hazırladı.. ve yemeği bir tepsiye koyarak yukarı çıktı... tepside üzeri örtülü bir sahan vardı.. çocuklar iştiha ile sahan açınca, şaşırdı, kaldılar: Çünkü sahanın içi arpa dolu idi. İçlerinden biri: — Bu ne? diye Afacanın yü züne baktı. Afacan kıs kıs gülüyordu: — Ne yapayım? dedi.. sizin İkiniz de biribirinizi hayvan yap- tanız.. hayvanlar arpadan başka yerler mi?. tai — İşte efendi amca, istediği- Viz çalar saati getirdim. Tam Wyanacağınız saatte o çalmazsa, Söyle hafifçe sallarsınız, olmaz mı? Bulutlar arasına daldıkça keyfinden deli oluyor, ala" bildiğine, gözünün görebil diği yerlerö uçuyordu. Oran sönme de koşmıya başladı. MAYDI, AŞAĞIYAL. Yine bir gün böyle tek başına yükselmişti. Saatlerce dolaştı. Gezdi Nihayet tay- yare meydanına hızla inmiye bağ Motör işledi, havalandı. Ve birdenbire tayyare küyük bir bızla tekerlekleri üstün- Mikinn korkudan ödü kopar yordu. Kapa yerde bile tir tir Hireyör, Çeneleri biribirine varu- kendi a Çİ Nesei va Aradan aylar geçti. Miki artık başına tayyareye | binmiye yordu. Muallim: “Korkma bir şey başladı.. Küçücük tayyaresile hava- olmasi, diye teselli etti. Halbuki yanlış taraftan, büyür bir bata ile iniyordu... Meydandaki tayya- eeclleri büyük bir korln aldı. Hepsi de snpsarı kesilerek: “Mahvoldu, mutlaka parçalamır!, diye beklediler. - Devamı haftaya - İ AiacaRR Hikâyeleri | Çok eskiden, çok uzak bir diyarda aptal bir kap- lumbağa vardı... Hergün karılır, dere kenarlarını gezerken sinirlenir : “Bu nasıl hayat bu?.., diye kendi kendine kızar- dı. Çünkü yaşayışından hiç memnun değildi. Uzak memleketlere gitmek, dün- yayı dolaşıp seyahat etmek isterdi. Yeni memleketler görerek gezenlerin elbette canları sıkılmazdı.. Aptal kaplumbağa düşündü, ta- şındı.. dünyayı yaya olarak gezse, . muhakkak (Oki ömrü yetmezdi. Çünkü pek yavaş yü- rürdü. Nihayet uzun uzun düşün- dükten sonra, Komşularından iki ördeğe derdini açtı. Ördekler ha- vada mükemmelen uçardı. Onlara yalvardı. Kendisini uzak şehirlere götürmelerini rica etti. Ördekler iyi mahlüklardı.. Bu aptal kap- lumbağanın ricasım kabul ettiler.. Hatta onu Amerikalara bile gö- türeceklerini söylediler. * Aptal kaplumbağa sevincinden bayılıyordu.. Oh, artık bütün dünyayı dolaşacak şehirleri ge- sekel. Evvelâ hazırlanmak Jâ- zımdı. Aptal kaplumbağa günler- Aptal Kaplumbağa Tanıdıklarnna ve ce hazırlandı.. da etti.. Nihayet bir gün bir tar- lada iki iyi “ördekle buluştular. Ördekler yanlarında uzun bir e ile gelmişlerdi. İçlerinden iri: Diş ve göz Afacana sordular: — Sen büyüyünce ne olacak- sin? — Disçi. — Neden? olsan olmaz mı? — Olmaz.. Çünkü ipsanların iki gözü var. Halbuki dişleri tam otuz iki tanel. Göz — doktoru | | — Bak, dedi sen bu sopanın ortasını ağzınla siki sıkı tutacaksın. Ayni zamanda yolda hiç konuş- mi Konuşursan, düşer, ölürsün:.. Kaplum- bağa, razı oldu ve sopayı eke adan ağzile yakala- ördek de sopanın ERE birer ucundan tutarak ka- natlarını açtılar ve uçmıya lara yükseldikçe... amm Batmaz mı ? Yemekte balk © yiyorlardı. Afacan babasına sordu: — Baba sana bir şey soraca- ğım? — Sor bakalım.. — Balıkların kemiği yokmu- dur?, — Kemiği yoktur oğlum on- ların kılçıkları vardır. Afacan birkaç saniye düşüm dü! — Peki amma, o kılçıklar etlerine batmazmı? Hasan Beyle Hammteyze kah- kaha ile gülmiye başladılar, Ha- san Bey: — Peki, dedi. Şimdi ben sa- na sorayim.. — Sen şimdi şu balığı yiyor- sun, değilmi?.. Acaba bu kılçık- tan birşey yapılırmı?. — Clkilmi cevap versene.. Ba- lık bittikten sonra kılçığı ne ya başladılar, pılır? diyorum.. Saatlerce uçtular. Dağ- — Tabağın kenarına bırakı- lar, tepeler, bayırlar geç- | lır, ne yapılacak babacığım?. tiler.. nihayet büyük bir k akl harmanın üstünden ge- Çocu aklı çerlerken, o aşağda siftçiler. ba Yemek yiyorlardı. Afacanın garip seyahati (ogörür görmez ellerini kollarını sallamıya başla- dılar.. hepsi de bir ağızdan: — Bakın, bakın, kaplumbağala- rın padişahı geçiyor, bakın! diye bağrışıyor, alkışlıyorlardı. Aptal kaplumbağa bu hâdise- den dehşetli grurlanmış, koltuk- ları kabarmıştı.. alkışlara, “Yaşa,, lara teşekkür etmek için ağzını açtı ve birden bire müthiş bir süratle uçmıya ba; Ne Male düşünmiye Ci kalmadan birkaç saniye içinde, yere düştü ve parça parça oldu. Çocuklar, kaplumbağa gibi mağrur, aptal, söz dinlemez ol- mayın... başı nasıl oldise birdenbire san- dalyenin arkalığına çarptı ve fena halde acıdı Afacan ağlamıya başlamıştı. Hanımteyze çoc un Önüm deki çorbayı gösterdi: — Çorbanı ye, kani şişi iner, oğlum.. haydi ye, d Afacan çorbasını yemiye baş- ladı ve hakikakaten başındaki şiş ve ağrı geçti. Afacan bir müddet düşündük- ten sora: — Anne, dedi. Acaba bu çor- badan develere yedirirsek, omuz- arındaki şiş geçer mi? Doğru Karnı mu? Yarık Afacana sör- Hasan Bey, dum: Afacan diyordu. — Bize en zi- Hesaptan sor- de faydası do- du: ei ay mıdır, —100 küruş- güneş midir?. Şak kayna, 1Skü m ruşluk patlıcan, 10 â NÖğelei kuruşluk soğan, Çünkü a gece 100 sane — leyin doğar, her ve ruşluk ta tarafı aydınlatır... yağ alsan, yekün — Fil mi bu?.. Güneş zaten gün- ne olur?.. — Fil yal. Baksana zavallıya.. düzün doğuyor, —Mükemmel | Mandayı Suni ta, boy yam güneşe ne İüzüm bir “ kemezapk ağzında kalmış. Bir türlü yatku- var?., Afacan — Ya boğulsaydın, eve nasıl gidecektin 7.. yemeği , | mamiyorl. b Si 3 Y

Bu sayıdan diğer sayfalar: