Kara Cehennem Her Hakkı Mahfuzdur Z. Varda Tefrika No, 23 < ! Savulun!.. — Örtün şu hatunun yüzünü.. Kaldırın kulluğa _götürün!.. Meyhanelerin birinde, birden- bire üç dört hamal ortaya atıldı. Bunlardan ikisi, derhal Fatonun kollarından yakaladı: — Selâmsız, sabahsız nereye gidersin, bire avrat... Hele gel şurada meclisimize iştirak eyle de şu fakir gönlümüz şen olsun. Diye bağırdı. Fato, evvelâ şaşırdı. Hayretle bu adamların yüzüne baka kaldı. Fakat ne korkunç bir veziyette bulunduğunu anlar anlamaz, kol- larını şiddetle - silkti. Bu küstah ve mütecasir adamların ellerin- den kurtulmak istedi. Fakat, hammallar — Fator yu derhal kucakladılar. Bir tüy gibi yerden kaldırarak meyhane- ye tıktilar. Zaten kaç gündenberi asâbı harap olan Fato, bu şiddetli ha rekete tahammül edememiş; bir şikâyet sedası bile — çıkarmıya muktedir olamadan bayılıvermişti. Şimdi, meyhanenin içi altüst oluyor, muhtelif sarhoş — grup- ları biçaklarım - çekerek . biri- birine — girmişlerdi. — Meyhane- nin kapısının önü seyircilerle dolmuştu. Her kafadan bir ses çıkıyor; fakat meyhaneye girerek Fatoyu kurtarmıya hiç kimse ce- saret edemiyordu. Hadiseyi oraya yakın Mısır- çarşısı esnafı haber almışlar; bu müteassıp ve namuslu adamlar, derhal ayaklanmışlardı. — Esnaf kâhyası; çarşının ortasına çıkmış: — Bu, ne demektir. Birtakım hamal makulesi adamlar, şer'işe- rifin hilâfı olarak mübarek günde alenen içki içerler ve enva reza- let ika ederler. Halkın emval ve eşyasına taarruz ve hiyanet eyler- ler. Sanki bunlar kâfi gelmiyor- muş gibi âlemin gözü önünde ır- za ve mnamusa tasallut cür'e tini gösterirler. Ehli irz ka- dıncıkları cebren ve — kahren sürüklerler, Bu muameleler bu- gün başkasına isc, yarın bize olur. Kişinin ırz gittikten sonra, yaşaması ne lazımdır. Bu maku- le ipsiz sapsız hamal gürühüna niçin mağlâüp ve mahküm olma- hyız. — Allahını. seven Ümmeti Muhammet, arkamdan gelsin. Deye bağırmıya başlamış.. Bütün çarşı esnafını — bir araya toplamıştı. Bu esnaf alayı, — büyük bir gürültü ile çarşıdan çıkarak Ba- hkpazarına doğru yürürken, As- maaltı tüccarları da — meseleyi haber almış, mağazalarındaki çı- raklarile beraber mısır çarşılılara iltihak etmişlerdi. Meyhanedeki kanlı bıçaklı kavga devam eder- ken bu kafile, meyhanenin önüne gelmişti. Esnaf kâhyası, evvelâ mülâyemetle hareket etmiş, Fa- tonun kendilerine teslimini rica etmişti. Fakat sarhoşlar bunlara pek küstahça cevap vermişlerdi. O zaman bütün esnaf kafilesi galeyane gelmiş ve Fatoyu bu sar- hoşların ellerinden cebren almıya teşebbüs etmişlerdi. Bir taraftan: — Ümmeti Muhammet!.. Müs- lüman yok mu?.. Feryadı yükselir yükselmez, halk birdenbire galeyane gelmiş.. dükkân — kepenklerini kopararak birer birer fırlatıp — atmış.. taşlar ve sopalarla meyhaneye hücuma başlamışlardı. Buna mukabil meyhanedeki- lerde — biribirile — boğuşmaktan vazgeçerek bıçaklarını çekmişler, müttehit bir cephe almışlardı. Fakat, atılan taşlardan birkaç sarhoşun başı yarılarak kanlar akmıya başlayınca, sarhoşlara bir şaşkınlık gelmiş.. hepsi de can- larının kaydına düşmüşlerdi. O esnada: — Varda.. geliyor. Sesleri de işitilmişti. Şimdi halk, ikiye ayrılıyor, hâdise ma- halline gelen topçu askerine yol açıyordu. Tepçu efradının önünde al çuha kaputunun önleri, üç sıra sırmalı atkılarla işlenmiş olan topçu yüzbaşısı Kara Cehennem İbrahim ağa ilerliyor; enli ve ça- tık kaşlarının altında parlıyan kanlı gözlerile etrafı araştırarak: — Ne oluyor.. Nedir bu gü- rültü?. Diye soruyordu... O civardaki taharriyatını ikmal etmekle uğra- şirken bü velveleyi işitmesi Üüze- rine oraya koşan Kara Cehen- nem, hâdisenin adi bir kadın meselesinden —ibaret — olduğunu duyar duymaz canı sıkılmakla beraber mahza bir iş gör- müş olmak için, derhal mey- haneye girmiş, sarhoşlardan bir- kaçını tevkife teşebbüs etmişti. Bu esnada gözü, oradaki pey- kenin üzerinde baygın yatan Fa- toya ilişmişti. Fatonun örtüsü açıl- mış olduğu için yüzü tamamile görünüyordu. Kara Cehennem, bu tesadüften okadar şaşırmıştı ki, adeta gözlerine inanmıyordu. Sar- hoşların bir mukabil taarruza ge- çerek Fatoyu almalarından endişe ederek derhal kılıcımı sıyırdı: — Bire utanmaz arlanmazlar, geri... Diye başının üstünde savurmaya başladı... Şimdi meyhanenin arka tarafındaki pencereler çatır çatir kırılıyor; sarhoşlar, can korkusile birer ikişer deniz tarafına atlı- yorlardı. Birkaç dakika zarfında meyhanede kimse kalmamıştı. Kara Cehennem, maiyetinde- ki topçulara emir verdi: — Örtün şu hatunun yüzünü., incitmeden kaldırın kulluğa gö- türelim de bir güzelce tahkikat edelim. Bakalım, kimin nesidir?.. Dedi. Oradaki esnaf ve tüccarlar, bu icraatından dolayı Kara Ce- hennemi alkışlıyorlar. sarhoşlar aleyhinde söylene söylene avdet ediyorlardı. Kaç gündenberi çektiği azap ve ıstıraplardan zaten bitkin bir hale gelen Fatonun - baygınlığı devam ediyor, oradan kaldırıla- rak Bahçekapıdaki kulluğa nak- ledildiği halde, bir türlü kendine gelemiyordu. Kara Cehennem, karakola gelir gelmez çok güzel bir ma- nevra kullanmıştı. — Varın, şu mahallenin ima- mıni bana getirin. (Atkan var) Asker Savulun.. SON POSTA Dalgın doktor baloda #on moda tuvalet giymiş bir kadın görünce kens dini muayenehanesinde rannetti : ( MEKrTriplğLERİĞ ) Karilerin Suallerine |Cevaplarım Cerrahpaşa — hastanesinde — imzası okunamıyan eczacı Beye: Bir dersten dönen talebenin vaziyetleri hakkında Maarif Ve- kâleti nezdinde teşebbüsatta bu- hlunulmuştur. Adana ortamektebinden 362 Meh- met Emin Efendiye: Bahsettiğiniz mesele etrafında Maarif Vekâleti nezdinde teşeb- büsat yapılmıştır. * Piree Hoi 42 yaşında olmanız edebiyat fakültesine girmenize mani değil- dir. Ancak fakülteye girmek için liseden mezun olmanız şarttır. * Ankara E. O, mektebinde Yalçın Kaya Hfendiye: Askeri —mekteplerde — askeri disipline alışmak mecburidir. * Dişçi Salim Rasim Beye: Bizim dişçi mektebimizin pra- tisyen kısmı yoktur. Fakat şim- diye kadar iki üç senede bir | pratisyen dişçiler imtihan edile- rek kendilerine ehliyetname veri- lirdi.. Belki bu imtihan yine yapılır. Ök Edirne'de Karaazaçta Ali oğdu Hü- seyin Efendiye: — Kayıt zamanı kapanmıştır. Gelecek seneye kadar beklemek | | çoban?. mecburiyetindesiniz. bu — müd- det zarfında da Boş durmamalı, çalışmalısınız. x Adana'da Kasapbekir mahallesinde Mustafa oğlu İamsil Elendiye — Meslek mekteplerine gir- meniz kabildir. Ancak her mek- tebin kendine göre ayrı ve hususi şartları vardır. Hangi mektebe gireceğinizi tayin etineden şerait bildirmenin imkânı yoktur. Yeni Neşriyat Kıymetli Bir Eser Maarif Vekâleti tarafından “Türk tarih, arkeologya — ve etaografya ve dergisi, ismi altında 195 sayfalık kıy- metli bir eser neşredilmiştir. Bu eser- de Anadoluda yapılan arkeologya ve etnografya — tetkikatı — etraflı — surette izah edilmekte, birçok renkli - grafik, harita ve resimlerle gösterilmektedir. Bilhassa mukaddemeyi teşkil eden | Doktor Reşit Galip Beyin bir yazısı şayanı dikkattir. Yana milt yol — Âzeri gençlik tarafından çıkarnlan bu mecmuanın 8-9 numaraları bir srada olarak çıkmıştır. Çığır — Anckarada neşredilen bu gençlik ve Tikir mecmuasının Ağustos nüshası çıkmıştır. Azerbaycan yurt billğlel — Ay- da bir neşrolunan bu mecmuanın Ağus- tos nüshası çıklı. Fiati 20 kuruştur. Etiler — Türk Maarif cemiyeti ta- rafından neşrolunan bu eser 212 say- fadır ve resimlidir. Fiati 75 kuruştur. Nöro « Paihlatri — İki ayda bir neşrolunur tıbbt bir meomuadır. & inci numarası çıkmıştır. HİKÂYE Bu Sütunda —Hergün Yazan : — Hulusl İsmet Kapılarını Beğenmedim — Çoban, sen koyunları ot- latmaktan usanmaz mısın ?., — Usanmam hanımım !.. — Çoban, — geceleri dağda korkmuyor musun ?.. — Neye korkayım |. — Hani kurtlar var, çakallar var, ayılar var!.. — Olsun hanımım, onlar bana ne yapacaklar ?.. — Sen büyük bir adamsın çoban !.. — Değilim, hani anam beni kızıl korunun yandığı sene do« ğurmuş, okadar büyük değilim. — Anlamadın çoban yani sen müthiş bir adamsın !, — Ben de anlamadım amma hanımım öyle olsun !.. — Çoban, doğru mu siz yo- lunuzu yıldızlara baka baka bu- | hurmuşsunuz. — Doğru ya.. Ben yıldızlara baka baka dünyanın öbür ucuna bile giderim. — Ya! İstanbula gittin mi ?.. Na Gitmedim amma gidece- Sen hiç ğim.. — Istanbula gelirsen beni bul olur mu çoban ?.. — Bulurum hanımım.. — Peki amma adres verdim | mi ?.. Nasıl bulacaksın.. — Soracağım.. İstanbullu ha- nımımın evi nerededir ?.. derim |.. Genç kız bir kahkaha kopardı: — Amma tuhafsın — çoban, İstanbul bu köy gibi küçük de- ğil ki... Kocaman şehir.. Adresi vereyim de öyle gelirsin.. — Peki hanımım!. * Köy siyah gecenin altında uyurken, bir tepenin — üstünde güzel İstanbullu kızile, saf çoban konuşuyorlardı.. Gök yüzünde yıldızlar.. gözlerini kırpıyor, ağaç- | larda yapraklar fısıldaşıyorlardı. — Senin uykun — gelmez mi — Gelir amma gelmiyor.. — Çoban yüzüme dikkatle baksana.. Senin gözlerinin rengi ne kadar güzelmiş.. ; Dudaklarının ucuna gelen sözü söyliyemedi. — Ya senin değil ki! egıDiyece.kli.. — Ben — gidiyorum Allah rahatlık versin!.. — Uğurlar olsun hanımım!. Gökle yerin birleştiği çizgiden doğan ay, genç kızın yolunu ay- dınlatıyor.. sarı altın saçlarının büklümlerinde —ışıklar oynaşırken o, koşa koşa — tepeden — aşağı iniyordu. neren — güzel çoban * — Ülen Amet sen İstanbula mı gidiyon?... — Gidiyom ya ağal. — Nidecen orada ülen.. Ko- yunları kime bırakıyon.. — Hasangilin oğlu ben ge- linciyecek bakacak; bir gezecem.. — Vazgeç ülen paran varmı ki gidiyon?.. — Var ya yirmi liram varl. Bütün sene biriktirdim. — Yazık ülen koyun al.. hem | İstanbul'da nereye giyon!.. — Cibemde adrese var.. Cebinden bir kâğıt çıkardı. Bunun üzerinde İstanbullu kızın elile yazdığı adres vardı. — Bu adreseyi kim verdi.. — Hani Durmuş gile İstan- buldan misafir kız gelmişti, Köylüler - biribirlerine güldüler, bakıp * Vepur Galata rıhtımına yanaşti. Çoban Ahmet heybesini omuzuna aldı vapurun merdiveninden indi. — İstanbullu ağa şu adreseyi okuyuversene., — Doğru git ilerde sorl.. Tramvayları otomobiller - biriı biri arkasına geçiyor.. Yolda kıravatlar erkekler, acayip giyii miş kadınlar yürüyoıdur 2 av — Şu adreseyi okuyuversenc. — Şimdi vaktim yok!.. — adreseyi okuyuversent.. — Bu yoldan dosdoğru.. Çoban Ahmet sora sora gitti. Şişlide büyük bir binanın kapısı" nin Bnü;de ı’.dkım'hı.. — Ne ayorsun — hemşeril, ıdrezeyı — Ha üçüncü kat.. Çık haydi. — Ben çıkamam ağa şen götür.. — Apartıman kapıcısı — öne düştü. Köy çobanı arkada mer” divenleri çıktılar., — İşte bucası.. Kapıcı, kapıyı çaldı.. Beyaz önlüklü bir kız kapıyı açtı. Bu da güzel kızdı amma İstanbulla kız daha başka idi. — Ne istiyorsun!.. — Mediha Hanım... — Küçük hanım hamal kıya- fetli bir adam gelmiş sizi soru" yor.. İskarpinlerinin — topuklarından çıkan ses duyuldu: Senmisin çobanl.. — Benim' hanıml.. Hani İs- tanbula geldiml.. — Dur çoban biraz bekle., Gitti, Ahmet heybesini yere koydu. Alnının terini kolile sildi. — Çoban... — Hanıml!.. — A, İstanbulda gezerken bunu harçlık edersin! Kapı kapan" dı. Çoban Ahmet elinde geng kızın verdiği bir liral. Kapanatl kapının önünde ne yapacağın! şaşırmış bir halde kaldı. * — Ülen Amet, ne çabuk döndün?. İstanbuldaf gördün.. İstanbulun evleri nasıl ki: Ahmet içini çekti., — Evleri iyi ama kapıların! beyenmedim. Çoban görünce kent* di kendine kapanıyor. let. Asliye' 6 ncı hukuk malr kemesinden: Nazlı hanımın kocaff Gazliçeşmede — demiryolu — caddesind? 169 uumaralı hanede mükim Abdustü” met KE. aleyhine ikame olunan boştf” ma davasından dolayı müumaileyha fından verilen arzuhal süreti nsültü ve ilân suretile tebliz edilmiş ve göt” terilen müddet zarfında cevap verilme” diği giyaben mühakeme - edileceğit” dair ilânen tebliğat icrası takarür eylemi? ve yevmü muhakeme - 10-10-938 sxat 10 a tayin ve bir sureti muhi me divanhanesine talik kılınmış oldt Fundan yevmü ve vakti muayytü ialele Tn bal' mibe m.ııkon'; Gancı hukuk dairasinde isbati VÜ? edilmesi ve aksi takdirde muamel müteakıbei kanuniyenin ifa oluna' y malüm olmak ve tebliğ makamma k') im olmak üzere ilân olunar. — (40E Zayi — Üsküdar nüfüs dairesinde? aldığım nüfus kâğıdını kaybettim _)'“" #ini çıkaracağundan eakisinin hük yoktur. Kadıköy Hasan paşk sokak numara 2 Nusret