SON POSTA IKıral F aysalın Kara Cehennem |Görlümü Etrafında Her Hakkı Mahfuzdur Kıâhvede Tefrika No. 21 Mücadele Devam Ediyordu Topçular Doğanın karşısında ellerindeki bıçakla onu yıkalılıak istiyorlardı Kendilerine kullukçu süsü ve- ren topçular da bellerindeki pa- laları çıkarmışlar, Doğanın etra- finı sarmışlardı. Doğan, arkadan vürulmamak için yavaş yavaş geriliyor; arkasını bir- köşeye ver- mek istiyordu. Topçular, şimdi Doğanın karşısında bir kavis teş- kil etmişler; mütemadiyen paralar atıyor, Doğana saldırıyorlardı. Sert demir sesleri, bu acı nâ- ralara karışıyor, korkunç - bir uğultu halini alıyordu... Doğan, bütün sekinet ve itidalini muha- faza ediyor; palasını,; bir rüzgâr gibi etrafa savurarak: — Geri, be ayılar.. Geri be, kodoş herifin köpekleri.. Vallahi, hepinizi pişman ede- rim. Diye haykırıyordu. Kendisine onbaşı süsü veren o İri yarı topçu, bu şekilde biç bir muvaffakiyetin elde edilemi- yeceğini anlayınca hemen kapıya gitti. Sol elini boru gibi ağzına dayıyarak: — Heyyy, yoldaşlar!.. Çabuk, buraya... Diye seslendi. Nalçalı yemenilerin kaldırımlara çarpmasından mütevellit bir gürültü oldu; kahvenin içi, bir anda top- çularla doldu. Doğanın ortağı, daha kavga başlar başlamaz kaç- mış, ve onü yalnız birakmıştı... Doğan, birdenbire kahveye dolan topçuları görür görmez vaziyetin nekadar vahim olduğunu anlamış fakat itidalini bozmamıştı. Onbeş neferin bir ağızdan bağrışması, korkunç naralar atması, kahvenin camlarını sarsıyor, hiç bir sinirin tahammül edemiyeceği bir velvele yapıyordu. Doğan, uzun bir müdafaa ile yorulacağını, ve belki de bu müd- det zarfında bir imdat kuvveti gelerek mağlup olacağını anladı. Aldıkları emri icradan başka biç bir günahları olmiyan bu adam- ları öldürmek ve hatta yaralamak istemiyordu. Fakat, bu vaziyette daha fazla kalmak ta işine ge- miyordu. Artık, bunlardan birkaç kişiyi bıçaklamak ve kendisine böylece bir yol açmaktan başka çare kak mamıştı. — Açılın. Yoksa, kıyarım.. Diye bir daha bağırdı. Ve ileri atıldı. Savurduğu yatağanı- nin ucuna, dört beş pala birden dayandı. Artık Doğanın gözleri karar- mıştı. Çekile bildiği kadar çekil- dikten sonra, bi rılan Üstün- de yaylandı: — Yallah.. Varan, biür, Diye en öndeki topçu nefe- rine saldırdı. Nefer: — Yandım. Diye bağırdı ve derbal yere ,ııvırlıdı Doîfı. bu acı fer- yat ınıııdı an duralışan topçuların şaşkınlığından istifade ederek bir daha saldırdı: — Varan, ikiüi... “Bu sefer de; — Vay, anam., | Diye inleyen bir nefer, yere kapanmıştı. O zaman, kahvehanenin ka- pısından sert ve kindar bir ses, şu emri verdi: — Geri çekilin.. Ortada ne varsa üstüne atın.. Doğan, bir an için başımı kapıya çevirdi. Akşamın, gittikçe koyulaşan - karanlığında, çehresi bütün bütün kararan adamı far- ketti. Çılgın bir kahkaha koy- vererek : — Hoş geldin, Kara Cehen- nem.. İçeri buyursana.. Dedi. Fakat onun bu sözleri gürültü arasında, boğuldu, gitti. Şimdi topçular, ellerine geçen, iskemle, hasır, minder, yastık, testi gibi bütün eşyaları fırlatıp atıyorlar; Doğanı bunların altın- | Do- | da gömmeye çalışıyorlardı. ganın önü, onun bir adım bile atmasına müsaade etmiyecek de- recede eşya ile dolmuştu... Do- ğan, yatağanını dişlerinin arasına aldı, önüne yığılan eşyayı birer birer geri atmıya başladı. Bu es- nada topçulardan biri, içi kirli su ile dolu olan kahve çömleğini yakalamıştı. Bunu, birdenbire Doğanın başma attı. Çömlek Doğanın başına çarptı. Kirli sular başından aşağı boşandı. Gözle- rine kaçtı. Doğan gayriihtiyari bir hareketle ellerini yüzüne ka- padı. O zaman, Kara Cehennem: — Fırsattır.. Koman... Diye bağırdı. Bir anda topçu- lar ileri atıldılar; göz açtırmadılar Doğamı yakaladılar. Doğan, o halinde de bir haylı mücadele etti. Yumruk ve dişlerile bir kaç topçuyu zedeledi. Fakat, o da bir insandı. Ön beş mizli faik olan bir kuvvete, nihayet dayanamadı. Elleri ayakları bağlandı. O yakın olan (Babacafer) zindanına götürülerek, zifiri karanlık içine atıldı. * Fato, iki gün iki gece büyük endişe ve ıstıraplar içinde Doğanı bekledi. Ne yiyor, ne içiyor; mü- temadiyen göz yaşları döküyordu. Papaza yalvarıyor, ondan medet umuyordu. Halbuki papaz ona yardım etmek şöyle dursun, bir an evvel evi terketmesi için ısrarda bulunuyordu. Sahibini para ile ikna ederek o harap evden yangın çıkartan, pa- pazdı. Bundan maksat ta, gürül- tüye getirerek çocuğa çalmaktı. artık, matlüp — husule gelmişti. Zaten Y:ü papazın nezareti a lundurulacak ve muha- faza edilecekti. Onun için, Fato- nun bir an evvel evden gitmesi elzemdi. Doğanın birdenbire kaybok- ması, papaza iyi bir fırsat verdi. Telâş ile Fatoya geldi: — Aman kızım, bir dakika durma... Kaç.. Sizin burada ol- düğunuz haber — alınmış.. Şimdi ev basılıp aranacakmış. Hem büsbütün artmıştır. ilân olunur. ( Baştarafı 1 inci sayfada )| — “Kıralın ölümü zehirlen- me süretile vuküu bulmamıştır. Bu cihet muhakkaktır. Barsakla- Fın muayenesi neticesinde bu ci- het sabit olmuştur. Kıralın ani ölümü, onan son derece yorgun olmasından ileri gelmiştir. Maamafih hiç bir iz bırakma- dan Kırala verilecek olan zehir sadece Dijitalinden ibaretti. Kıralın ölümü etrafında du- yulan endişe ve yükselen şüphe- ler, Faysalın ölümünden üç saat sonra, misafir olduğu otel sahi- binin de ani olarak ölmesile, Deniz Yolları İşletmesi ACENTALARI: Karaköy - Köprübaşı Tel 42862 Sirkeci Mühürder zade han Telefon: 22740 Ayvalık aralık postası ANTALYA vapuru 14 Eylül —Perşembe günü saat 17 de İdare rıht- mından kalkar. GİDİŞ'te Geli- bolu, Çanakkale, — Bozcaada, Küçükkuyu, Altınoluk, Edre- mit, Burhaniye ve Ayvalığa ve DÖNÜŞTE de ayni iskelelere uğrar. “4848,, İzmir sür'at postası SAKARYA yapuru 15 Eylül cuma 14 de Galata rıhtımından doğru İzmire ve Pazartesi İzmirden doğru İstanbula kalkar. “4847,, Karademiz Sür'at Postası KARADENİZ vapuru — 14 Eylül — perşembe günü saat 18 de Galata rıhtı- mından kalkar. GİDİŞTE: İne- bolu, Samsun, Ordu, Gireson, Trabzon, Rize ve Hapa'ya; DÖNÜŞTE: bu iskelelere ilâ- veten Pazar'a da uğrar, “4846,, vapuru her cuma saat 15 de İdare rıhtımından kalkar. Gİ- DİŞTE Gelibolü, Lapseki, Ça- nakkale ve İmroz'a DÖNÜŞTE de ayni iskelelere uğrar.“4845,, lstanbul Üçüncü İcra memur- luğundan: Kurüçeşmede, Kurüçeşme mdılmınde 25-27 numaralı kömür de- yapılacak duvar inşaatı 14/ B’“n lül/933 unhnden itibaren kapalı zarf usulile münukasaya konmuştur. İbalesi & T.evvel/933 tarihino müsadif Puır çünü saat 16 da icra olunacak. k|ılı u—n?nııı ve proıeımı gnmıı ve saat 10 dan sonra hıüuliı;ıncü ıı:rı dairesine 932/1404 mumara ile müraca- atları ve yevmi ihale olan Puzar günü de olbaptaki müzayede ve münakasa ve ihalât kanununa tevfikan tanzim edecekleri 396 lı'ıyı kavi banka temi- natı ve teklif mektuplarım saat 16 dan evvel icra memurana tevdi Iıı_;lg; -— TAKVİM — Gün PERŞEMBE — Hızr 30 14 EYLÜL 933 132 T Azabi Idıııü—vvdfll ı Vade JEzani|Vasatl Vakte | ıı " akşam l e Tit a ö z z:l':.l *1 Rumt | Eylâl - Dü Vaktt !ıııı (Vasatl Bu Sütunda Hergun Bugünün Mecidin iki eli kısa pantalo- nunua ceplerinde idi. Minimini başı bavaya kalkmış azemetli bir yürüyüşle küçük kıza yaklaştı. Mecit yedi yaşında sarı ve kıvır- nk ııçh heıık gibi bir çocuktu. yukarı onun yııındı ıdL esmer bir kızdı. Siyah saçlı kocaman siyah gözlü bir afacan teni de güneşten ne kadar yanmıştı. Tıpkı bakır gibi. Denizin b yerde çö- melmişti. Kumdan küçük tepe- cikler yapmakla meşguldü. Mecit onun ya ıma azametle yaklaştı ve ona mühim bir sır tevdi seden bir sesle: — Biliyormusun Fahire ben ne yıpı:ı;ğıım de:ıl dFahirc f’ıî tığı tepelerle meşguldu öyle meraklı bir kız da değildi. . Alakasız fakat neraketli sordu: — Ne yapacaksın bakyamm. Mecit küçük parmağile uzak- erini ve köşkün yanm- daki büyük bir ağacı gösterdi: — Şu ağacı görüyor musun dedi. Onun üzerinde bir kuş yu- vası var. Ben ağaca çıkacağım o yuvayı alıp sana getireceğim. Bir kuş yuvası nasıl olur gör diye biz erkekler ağaçlara çığır onları görürüz ama siz kızlar nerden göıecckıuıını Kızlar ağaca çıka- mazki, Fahire kahkahalarla gülmiye çıkamasın, Ben, daha dün o ağa- îtmı Yuvada yavrular yok- mu hani işte onlardan bir tanesi düşmüştü, az kaldı bizim kedi yiyecekti yemesin diye onu aldım ağaca tırmandım. Yuvasına koy- dum. Sakın sen o yuvayı bana göstermek için bozma. x Mecit on bir yaşına gelmişti. Babası ona imtihanlarını iyi vere- cek ve bu sene sınıfını geçecek olursa bir bisiklet alacağını va- detti. Mecit bisikletin aşkına çok çalıştı ve sınıfını geçti. O akşam babası ona ertesi gün bisiklet alacağını söyleyince koşa, koşa küçük Fahireye gitti. Fahire bah- çesinde yalnız ip atlıyordu. Onu görünce sevinçle karşıladı. Ona daha konuşmiya vakit bırakma- d'n—b. ğ:ldn!eeh. gel bak sana ne göstereceğim, Beraber gittiler, Taşlık kapısınız önünde küçük bir. bisiklet bir kız - bisikleti — Ne olacak sımfı geçtiğim için babam vadetmişti, aldı. Mecit sustu kendi bisikletin- den hiç bahstmedi. * On beş yaşında idi leyli mek- gidiyordu. Bir gün mektepte birkaç ço- cukla! kavga etti. Üçünlü adama- kıllı patakladı. Hafta sonunda arkadaşı Fahireye gittiği zaman içinde hep bunu anlatmak İştiya- kı yanıyordu. Fahireyi bu defa salıncakta gördü. Genç kız onu yanına davet etti. Yanyana otur- dular ve Mecit daha söze başla- Yazan; Suat Derviş Kızı » Baş ucumda bizim kö- peklerin kamçısı 'ordü. Onu yakalayınca fırladım. Heri* fin üstüne Aattım kamçıyı, attım kamçıyı bir taraftan da yordum, yetiştiler, herifi yı ladılar, Mecit: — Olacak ğ söyliyorsun dedi.x'Fıdhşr'ıü; — Sor, diyordu. İnanmazsan sor. Ve sordu, Bütün köşk halkı bu inanılmaz macerayı te'kit edie rdu ve Mecit lüuyyeno bir ere daha İçor yalan Mecit on yedi yaşında idk Avrupaya talebe yollamak içit bir müsabaka yapılıyordu. Mecit buna on sekiz talebe ile iştirak etti. Bunların içinde dört talebe seçildi ve üçüncü derecede mur yaffak olan Mecitti. Mecit köşke avdet eder etmez hemen komşü köşke çocukluk arkadaşına bu mühim havadisi vermiye gitti. Ona Fahirenin odasında oldur ğunu söylediler. Doğru oraya gitti. Fahire odasında * karışık eşyalarının arasında çantalarıni yapıyordu: — O, dedi, Mecit nerelerdesin ayol, sana anlatacaklarım - var. Çıldmyâı:ııı sevinçten. le var? — Ne olacak.. Mektepte bir müsabaka yapıldı. Avrupaya tar lebe yollamak için tam otuz kıl iştirak ettik. Ne dersin ben birinci olarak kazandım. İki kı£ daha yolluyorlar. Ben yarın ha reket edeceğim. Yavaş ve mütevazı bir sesler — Ben de bir müsabakâ kazandım. Ben de bir hafta sonra ÂAvrupaya gidiyorum. * Fahire —Almanyada, — Mecit Fransada tahsil etti. Fahire d& Mecit te nihayet avdet ettiler: İkisi yine görmekte devam ediyorlardı. Mecit bt neş'eli - arkadaşına karşı gitgidt tuhaf hisler beslemiye başlamışt Nihayet |bir gün bu tuhaf hissi aşk oldnüıını anladı ve oDf gitt.. Yazı odasında kitap oku” Biraz konuştular ve birdef ona yaklaştı : — Dinle beni yavrum, dedi sana bir şey söylemek istiyorum Bir teklif yapacağım. Eğer bo” şuna gitmezse reddetmek senif elindedir. Vakıâ sana bunu söy” lemek bana birar güç geliyef amma biliyorsun ki hayat " hissiyat... Birden sustu. Biraz beniml. i':l'y.:ııı:ınunn ne :ıııııdı*"ı gözlerinin — tatlılaşan bakışımdaf ve etvarmdaki acaiplikten anlar Mecit biraz sukutuhayale ğ ramıştı Maamafih onun elini tu hiç olmazsa bunu kendi söy” lemek - isterdi. beni — O halde, dedi, sen bte lüyordu: ı iyor! — Apdal mısın, dedi, : istediğimi görmüyor musun, mıyor. musun ?.. , * Evlendiler ve mes'ut n 1 Kİ G el