— G rr v Keif Verici Zehiileiğ. Bir Şebekeye 58 Milyon İngiliz Tango bitmişti. Işıklar yandı, Ortalık aydınlandı. Caz, derhal, Fıı ve oynak bir havaya başladı. kat daha yeni biten dansın verdiği tenbellik kimsede kımıl- danacak takat bırakmamıştı. Esans, kadın, içki, terve... afyon kokusu genzleri yakıyordu. Bir aralık, arka taraftan gay- rıtabil bir ses duyar gibi oldum. Telâşlı bir garson bar sahibinin kulağına eğildi, bir şeyler fısıldadı. O da yanımdaki masada oturan bir çifte bir işaret verdi. Bu işaret üzerine siyahlar giyinmiş kadın okadar şiddetle yerinden fırladı ki, bir kadeh düştü, par- çalandı. Yanında oturan, burada birkaç defa gördüğüm genç, sa- rışın erkek — pek - telâşlanmadı. Fazla sarhoşa benziyordu. Bir hissikablelvuku beni de - onların peşlerinden sürükledi. gelmiştik. Tuvaletin — önüne &apı kapalı idi. çerden bar sahibinin kalın sesi duyuluyordu: — Çabuk, çabuk bir taksi, burada kıkırdarsa işimiz dıımııı— dır! Ellerinin titreyişinden heyeca- nıniın hudutsuzluğu anlaşılan — sa- rışın genç bağırdı: — Açın kapıyı da gireyim! Garson: — Yavaş, dedi, bir yolcu var! İçerde, yerde, otuz yaşların- da bir adam yatıyordu. — Gözleri kapalıydı. Burnunun derisi şeffaf denilebilecek derecede incelmişti. Dudaklarında köpükler - toplan- mıştı. Sıyıh elbiseli kadın: — Bunu böyle, bu hâlde br rakamayız, doktor getirmeli, bel- ki içerdyeı vardır, îulı bir ba- kıverin! dedi, Sonra eğildi. yerdeki ada- mın alnına ıslak bir bez koydu, cansız ellerini öpmeye başladı. Ağzında gevelediğ clmlelerd:n, cereyan eden hâdisenin sebebini ve fecaatinin derecesini anlıyor- dum : — Felâket, diyordu, acaba “ o, nu nereden buldu.. Herkes bıhyor&ı ki daha yeni hastane- den çıkmış, yeni iyileşmişti ! Bar sahibi izahat verdi: — İçeri girdiğim zaman elin- de şu “tüp, vardı. Herhalde birden boşaltmış olacak.. Şimdi caz bir rumbaya başla- mıştı. Şakrak kadın kahkahaları, oynak havaya karışıyordu. İki Eırıon ölümü yaklaşmış biçareyi ollarının altlarından tuttular ve kapıniın önünde bekleyen bir taksiye sürüklediler. O sırada bir polis yaklaştı : — Ne oluyor, ne var ? — Hiç, sarhoş bir müşteri ! O da garsonlara yardım etti, Fakat sarhaş (!) birden yere yı- ğıldı ! Toplanan — kalabalık — ötesini takip edebilmeme —mani oldu. Kulak zarlarını ılııtın bir kadın çığlığı koptu. Hınçkırıklar ara- -—jık Jak... — Konuşsana canımi!.. Dıynıd Kalabalık büyüdü, otomobiller durdu ve kesik polis düdükleri- nin acı sesleri duyuldu. Nihayet birisi: — Doktor muayene etti, öl- müş!.. Dedi!.. Perdeleri inik bir ı.ıâ ka- ranlığa doğru uzaklaştı. ö yanında oturan bir polis not alı- yördu.. Etraftan: — Güliba morga götürüyor- lar... Ölüm biraz şüpheli imişl.. Öyorlır . Polisler kalabalığı dağıttılar!.. —İ— Tanıyor musunuz? Bar sahibi etrafına bakındı. Kimse olmadığına emin olduktan sonra kulağıma eğildi: — Evet, dedi, Iııı (L...)dır!... Çak L...)... Şu meşbur sine- ma artisti Uık L,..)... Çok Eroin kullanırdı... Bu yüıdeıı iki defa hastaneye gııdl. çıktı. Hatta son defasında tam üç ay yatmıştı... Daha geçenlerde görmüştüm. Yüzüne renk gelmiş, iyi olmuş, lıendınl !opırlımıyı başlamıştı. ğ;çhgme hükmetmiş- tıııı Hıttı m çevirmek Üüzere iki yeni — kontrat — imzalamıştı neş'esi yerindeydi. Bu akşam, onu yanındaki ka- dınla gürdağüıı zaman hiç bir şeyciği yoktu. Zaten onu Eroine alıştıran da o kadındır. (Jak L...) birkaç dansetti, son- ratam tango başladığı zaman kayboldu. £ N>. 5 O zaman rm büldü, daha ev- velden mi vermişlerdi? - bilmiyo- rum. Her halde eski tanıdığı bir kaçakçıdan almış olacak.., * “Birçok filmlerde san'at- kâr!ığınu şahit — olduğumuz meşkur sinema artisti ( Jak L..) dün Monmarter — barlarından birisinden çıkarken birdenbire ölmüştür. *“Ölüm şüpheli görüldüğün- den ceset derhal morga nakle- dilmiştir. *“Blçarenin fazla mikdarda f(erocin) almaktan zehirlendiği zannedilmektedir.,, Vak'anın sabahında bir gaze- teden kestiğim bu parçayı, va- kadan çok sonra birgün Leman gölh sahillerinde gezinirken ce- de buldum.! Tuhaftır, az evvel, çalışkan kimyagerlerin büyük bir hüsnü- niyetle, milletleri — biribirlerine bağlamak için yeni yeni sulh ve muvazene — ilâçları hazırlamakla meşgul oldukları muazzam lâbu- ratuvardan: “Akvam Cemiyeti ,, nden çık- mıştım. Kulaklarımda oğuldıyan ku- cak kucak sözler — arasında bir hatibin nutkundan bazı parçala- rı. hatırladım: — Boş nutuklarla vakit ge- çirmenin sırası çoktan geçmiştir. Filiyata geçmek elzemdir! Bugün, buhrana, işsizliğe rağ- men Cemiyeti Akvamın meşgul olması lâzımgelen en başlıca, en mühim — meselelerden birisi de keyf veren zehirlerle mücadele etmektir. Uyuşturucu maddeler bütün beşeriyetin akibetini tehlikeye so- kan, ıstırap veren bir yaradır. h kardeşlerimizi harap eden bu hastalı; garpte daha az kökleşmiş a rağmen, Avrupanın ve Amerikanın her köşesinde hergün lıırçnk kaçak- çıların tevkif edildiklerini, gram- larla, kilolarla, hatta tonlarla ka- çak & kokain, morfin, esrar vesaire el ı?ıçidldıkım görüyor, duyuyor, biliyoruz! Hatip, bu' meelde daha bir- çok sözler söylemişti. Ben, onun, sözleri arasında serpiştirdiği bazı rakamları zaptettim. Onları, hay- retim gittikçe artarak yazıyorum: 72 ton morfin 33 ton eroin 6 ton kokain İşte, son beş sene zarfında sarfolunan zehirlerin miktarı.. Bütün bunları yazarken yine Cemiyeti Akvamdaki hatip gö- zümün önüne geliyor: ©, Iıııludı bu zehirlerin membalarını, — geçtikleri — yolları, Kazandırıyor kullanıldıklari memleketleri gös- teriyor, bunlara mani olmak için neler yapmak, ne gibi tedbirler almak İlâzımgeldiğini anlatmıya çabalıyordu. | * — Bir milyon franklık kaçak zehir ! Şimdi Emniyetiumumiye mü- dürü Demartini masanın üzerinde- ki üç çantadan beyaz bezlerle sarılı, kırmızı kâğıtlı ufak - pa- ketler çıkarıyor ve büyük bir dikkatle tartıyordu: — Beş kilo... Yüz elli gram.. Otuz iki kilo... - Aşağı arı 12 kilo... Evet... 50 kilo morfidi tozu! Kâğıtlardan — dökülen beyaz tozları parmaklarile ezerken ilâve etti: — Binlerce kişinin kafasını döndürmeye — yeter! Kaçakçılar kimler? — Birisi Kokinos isminde bir Rum... Diğerinin adı Kalderon.. o da Yunanlı... Türk tebeası... İkisi de mallarını İstanbul - (!) dan almış olacaklar! Kaçakçıları ayrı ayrı sorguya çektiler. Kalderon: — On iki gün kadar evvel otelimde otururken telefona ça- gırıldım. Cadet yeraltı şimendiferine gelmekliğim rica olunuyordu. Git- tim. Beni tanıdığını söyliyen biri- si, Kokinos tarafından getirdiğini bildirdiği bir çanta verdi. ö:lm birkaç gün otelimde muhafaza etmemi, ve sonrada Ambasadör otelinde bir oda tutarak Kokinosu beklememi söyledi, gitti. Sonra iki valiz daha getirdi. Ben Kokinosu evvelden tanır- dim. — Devam ediniz! — Dünkararlaştırdığımız gibi Ambasadör oteline gittim. Öğ- leye doğru Kokinos yanında biri- sile gımBeııi balkona çıkardı- lar, endılen knımşlulu Alman- ca görüştükleri için neler söyle- diklerini ınlayaııııdıuı Nihayet, saat ikide yine ayni yerde ve çantalarla tekrar birleşmeye ka- rar vererek ayrıldık. Ben biraz sonra Kokinosun oteline gitmiş- tim. Orada yakalandık. Fakat | yemin ederim ki — valizlerde ne olduğundan haberim yoktu. İstintak edilmek - sırası Koki- nosa gelmişti. O soğukkanlı görü- nüyordu : — Kalderon bana malına müş- teri bulmamı rica - etmişti. Ben sırf dostluk kastile onlarla beraber bulunuyordum ! dedi. — Ya üzerinde “bulunan kas nunname? . — Kuru üzüm tüccarıyım da! — Ya, Hamburg, Sofya ve İstanbul için defterinize not etti- ğiniz randevüler? — Hep üzümlerim için! — PeEi Pariste veya Marsil- yada teslim edilmek Üüzere 12 numaralıdan 2000 kiloluk sipariş? — 12 numaralı üzüm nevi için! Ve... Her şey üzüm içinl. Maznunlar — çıktıktan — sonra Demartini: — Görüyor musunuz, dedi, asıl Iııçıkçı ezirgân — bul Fakat ayı kurtaracak olanda ©0. Zın ne üzerinde ne de odasında bir şey bulunamadı. Valizler de Kalderondaydı! — ne — yapalım... Kanun böyle!. Nukiliz Naci Sadullah Özür Dileriz Münderecatımızın — çokluğundan ( Gül Hanım ) tetrikamız - dercedi- Tememiştir, — karilerimizden — özür dileriz. Bir Çocuk Kudurdu ısti raplar içinde Can Verdi Zavallı Yavru, Bagırıyordu' “ Babâ.. Seni Yemek oldurmek istiyorum!,, ( Baştarafı 1 inci ııyfıdı ) Isparta vilâyetinin - Uluborlu nahiyesinde (45) gün evvel bu yavrucağın yanağını kuduz köpek ısırıyor. Bu köpeği diri olarak muhafaza etmek ve muayeneye göndermek icap ederken öldürü- yorlar, yok — ediyorlar. Ondan sonra Fatmanın fakir babası kı- zını tedavi ettirmek için nahiye müdürlüğünden — yardım - istiyor. Nahiye müd'rü bu yardımı yap- miyor, İsparta vilâyeti de çocuğu İstanbula — gönderecek — masrafı veremiyor. Fakir baba yavrusunu kendi parasile İzmire kadar ge- tiriyor. Fakat parası burada bittiği için tekrar memleketine dönüyor. Nihayet aradan (32) gün gibi, hastalığın tamamen tesirini yapabilecek —uzun bir müddet — geçtikten —sonra Sü- leyman ağa — kızini Ağustosun 3l inci günü İstanbula getiriyor. Kuduz müessesesi derhal şiringa- lara başlıyor. Sekiz günlük itinalı bir tedaviye rağmen Fatma kur- tarılamıyor yavrucağızda kudur- ma baş gösteriyor. Zavallı has- tacık, önünde göz yışlın döken babasına: — Baba... seni ısırmak, ye- mek istiyorum, deye bağırıyor. Sudan, rüzgârdan ziyadan kork- mıya başlıyor ve nihayet ağzın- dan köpükler saçılarak — ölüm karyolasına düşüyor. Yavrucuk hastalığın (felci) denilen şeklile beş gündenberi kuduz mikropla- 'rile mücadele ediyor ve nihayet dün gece ölüyor. Yavrucuk iki ihmalin kurbanı olmuştur. Birincisi: Yavruyu ya- nağından ısıran köpek öldürüle- miyefek müşahede altına alına- caktı. İkincisi: Bu gibi hâdiseler- de nahiye ve vilâyetin para yar- dımı yapmaları lâzımgelirken bu- nu yapmamışlardır. Üç Ayda Dört Kişi Bu sene kuduz vak'alarının az olmasına rağmen son üç ay için- de müessesede tedavi gören has- talardan dört tanesi ölmüştür. Bunlardan üçü köpek, birisi kurt tarafından ısırılmıştır. 1 — Haziran içinde Eskişehir Fransızca sözlü büy SPİNELLİ - RENATE M Bu akşam saat 9,45 te İPEK & — Sineması kapılarını muhterem kılkı açıyor! En seçime filmler - en son model ıeılı ı.ıı yeni tezyinet. I(AHIREI]E AŞK GEGELERİ Aomı Pıı-ııııoııııı llnyı hııuıı-l. I. ı de çohınl.ık eden ÂAyvaz isminde 14 yaşında bir çocuk koyun otla- tirken kuduz bir kurt tarafından başından ve yanaklarından (10) yara alıyor, (30) gün sonra kuduz müessesesine getiriliyor. Tedavi- nin (19) uncu günü kuduz Âârazı başlıyor ve (21) inci günü karan- lık odada kendi kendini parçal- yarak ölüyor. 2 — Geçen ayın on dördünde Safranboluda 45 yaşında Sadıka isminde bir hanımın ellerini ku- duz bir köpek ısırıyor. Orta par- mağının iki mafsalını koparıyor. Hanım hâdiseden beş gün sonra kuduz — müessesesine getiriliyor. Tedavisine başlanıyor. Tedavinin on dokuzuncu günü âraz başlıyor ve yirmi birinde kudurarak ölüyor. 3 — Temmuzun 22 sinde Zon guldakta Ayhan isminde dört ya- şında bir çocuk kuduz bir köpek tarafından ısırılıyor ve tedavi yur« duna getiriliyor.Tedavisi muvaffa- kiyetle bitiriliyor ve çoçuk Zon- guldağa dönüyor. Bir hafta sonra kudurma eserleri başlıyor ve yav- rucak ateşler içinde: “ — Anne ben öllüiyorum. Be- ni İstanbuldaki doktora götür, şırınğa yapsın diyor.Vakit kalmı« yor ve boğucu köpükler içinde can veriyor. Dördüncü vak'a da dünkü kı- durma hâdisesidir. Kilyosta Bir Hâdise Dün de Kilyosta bir hâdise olmuştur. Kilyosta bir çoban köpeği evelisi gün kudurmuş ve birçok kimseleri ısırmıştır. Dün kuduz müessesesine bu köpeğin ısırdığı kimselerden iki erkekle bir hanım müracaat etmiştir. Bunlardan bi- risi 28 yerinden ısırılmıştır. Hemen hepsinin yarası ellerinden ve baş- larından olduğu için tehlikeli gö- rülmüş ve derhal tedavilerine baş- lanmıştır. Hâdisenin garip tarafı şu ki, Kilyosta tüfek bulunmadığı için köpek henüz öldürülmemiştir. Daha birçok kimseleri ısıracağın- dan ve temiz köpekleri de bulaş- tıracağından korkuluyor. ve en rahat koltuklar, program : IILLEH HENN WSSEI. 'h anbul'a gelişi ve yapılan istikbal merasimi, Ve MÜNİB NURETTİN Beyin İPEKFİLM studyosunda — yapılan şarkılı filmi. Hususi numerolu koltuklar 65 kı Fiatlar : Birinci mevki 40; Balkon 50 i Bu gece için _Fumımîu biletlerinizi aldırın. el 43 (1353) BU AKŞAM SARA Y (E:ki Giorya) SİNEMASINDA SAF KAN Pransızca mükâlemeli şayanı hayret şaheserin ilk iraesi, Baş rollerde: CLARK GABLE ve MADGE EVAN. tikler arasında çiçeklenen aşkı musavver müthiş di "îıınâı..ı Jenerâl BALBO hava filbsunua seyahati. 4> (7“) - &