'_ğ.iSı;fı' -— Bu Da Bir Örijinalite Nümunesi Orijinalite — denilen kimseye benzememek iddiası İngiltere ve Amerika gibi mah- Kadını Ka> dut ınemş::ketler- din Saymı- de doğdu amma yan Papazın| şimdi bütün dün- Mantığı | yaya yayılmış sari bir hastalk halini aldı. Bazı defa onlara bile taş çıkartanlar bulu- nuyor. Geçenlerde, bir dağ ba- şında evlenmiye kalkışan — bir Bulgar zengini ile bu adamın sevdiği kızın hareketleri de işte bu cümledendir, Bu adam Kristo Golemetol iaminde büyükçe bir memurdur. Dağ ve kış sporlarına meraklı güzel bir kızcağızla se- vişmiş, evlenmiye karar vermişler. Fakat, bu merasimin kendi heves ve meyillerile münasip bir dekor içinde geçmesini istemişler. Bul- garistanın Rella dağları tepesinde bulunan rasathanede nikâhlarının kıyılmasına karar vermişler. Yirmi kadar davetlilerile beraber bu rasathaneye — gitmişler, — bittabi sırtlarında da, o dağlara tırman- mıya müsaade edecek - şekilde elbiseler vardı. Civar köylerden de bir papas çağırmışlar, papasa nikâhı kıymasını söylemişler, fakat papas bakmış ki kendisine kız diye gösterilen mahlük alelâcaip şekilde giyinmiş bir insandır. “— Ben demiş böyle giyinmiş bir kadının nikâhını kıyamam..,, Papazın inadının hakkından para gelmiş amma, evlenmiye karar veren çift ile davetlileri bir baylı sıkıntı çekmişler. Fakat - papazın kendi aklınca kendilerine vermek - istediği dersin farkına warmışlarmı? Orası malüm değil, insanı kıyafet yapmaz amma çok defa kıyafetin cemiyet üzerinde tesiri vardır. Bu da inkâr edilemez. * Dllnyanın tasarrufu seven mil- letleri arasında Frıııııılırın. başta gelirler. rede gi.l'iıler' ise, son Tasarraf | zamanda Fransız- lara yaklaşır bir vaziyet almışlar- dır. Bilhassa yerli malları revaca getirmek noktasından büyük gay- retler sarfetmektedirler. Bu yüz- den, geçen bir sene zarfında İn- gilizlerin bankalara ve tasarruf müesseselerine yatırdıkları para- nın miktarı 26 milyon İngiliz li- | şebriyari A& Bey ile Çubadar rasını bulmuştur. İngîliı milletinin ayrıca umumi tasarrufunun ye- künu 389 milyon İngiliz Hirasıdır. | ğ ” ekoslovakya maarifi, bilhas- sa Ortamekteplerde meydan alan kötü bir adetle ciddi surette mü- > cadele etmiye ka- rar vermiştir. Çünkü on yedi ya- şındaki çocuklar bile Çekoslovak- yada saçları ondüle edilmiş, tır- nakları ve saçları boyanmış, yüz- lerine düzgün sürülmüş olarak lmekte imişler. Çek Maarifinin ikrine î&re, gençliği devamlı göılerııe için süs yapılır. Fakat unun için itidalden ayrılmamak gerektir. On yaşındaki bir ço- cuğun en göz alan süsü sadelik- le - tazeliğidir. Onun içindir ki güzel ve şirin çocuklara mütema- diyen güzel olduklarından bah- setmek hatalıdır. Çünkü kendi- lerini garip bir gurura kaptırır ve tahammül edilmez bir hale gelirler. Ve bundan dolayıdır ki küçük çağdaki kızlara altın ve elmas bilezik, saat, süse müteallik eşya hediye etmek dğnı değiîxir. Çi hakiki çocukluk devri çok kısadır. Kısa olan bü devri on- ların tatarak yaşamaları lâzımdır. : | Dünya Hâdiseleri j—j,. $ ayemter İkinci Mahmut Emir Verdi: ŞYT “SON POSTA TARİHİ MUSAHABE —— — Tez, Asker İki Bölük Öisu_n Ve Bir Harp Taklidi Yapılsın! Bu Taraftakiler Bâ;ııyacı, Bu Taraftakiler De Lahnacı Olsun! Recep ayının yirmi üçüncü perşembe günü idi. İkinci Sultan Mahmut * her perşembe ve pa- zartesi günü İstanbul mesirelerin- den birine gittiği gibi bugün de- Büyükdere çayırına biniş ediyor- du. Sabahtanberi Beşiktaş sara- yında hazırlıklar görünüyor; Top- kapı sarayında Sepetçiler kasrının altındaki hamlacılar koğuşunda, gürbüz vücutlu hamlacılar uzun bıyıkların koç boynüzü - gibi burarak — yastığa — koyarlarken, saltanat kayıgının zümrüt ve yakutlarla işlemeli köşkünün toz- ları alıniyor.. Al çuha döşemeler üzerine fermayi şallar yayılıyordu. Vakit, öğleye yaklaşmıştı. Be- şiktaş sarayınm Öönüne yanaşan muhteşem saltanat kayığına ikin- ci Sultan Mahmut biniyor; alkış sesleri, sarayın camlarına ve du- varlarına çarpıyordu. Rikâp ta bulunanlar için de ayrı ayrı ka- yıklar — hazırlanmıştı. — Silâhtarı ağası Hafız Ali Ağa, ve rikâptar Hüseyin Bey, Sultan Mahmudun | karşısında oturuyor. Kızlarağası | Kasım Ağa — ile — hazinedar lala Amber Ağa beş çifte bir kayıkla saltanat kayığını ta- kip ediyordu. Üçüncü kayık, destarı hümayuna tahsis edilmişti. Has odabaşı, bu kayığın kıçında ayakta duruyor, padişahın kavu- ğgunu iki ellerile kaldırarak hafif hafif sağa - sola, sallıyordu. Alay, kanca başlı denilen be- şer onar çifte kayıklardan mü- rekkep olarak elli altmış kayığa baliğ oluyordu. Büyük bir tan- tana ile hareket eden bu alay, yavaş yavaş Boğaziçinin lâcivert sularını yararak, — Büyükdereye doğru ilerlerken, yalıların pençe- releri açılıyor; örtülü — başlarla dolan bu pençerelerden - sırmalı çevreler, al ipekliler sallanıyor.. karakol gemilerinden toplar atı- hıyordu. Alay, Büyükdere — çayırının önlerine geldiği zaman, sahile dizilmiş bataryaların selâm top- ları, piyade alaylarının yaylım ateşlerile tı... Sultan Mahmut, haşmet ve kudret saçan bir azametle kayıktan çıkmış, iki sıra dizilen piyade ve süvari saf- larınım arasından| geçerek müzey- yen otâgı hümayuna yerleşmişti. O zamanlar âdetti; bu gibi mesirelerde biniş alayı yapıldığı zaman o civarda bulunan zen- ginler, padişaha nadide yemekler ve yemişler takdim ederlerdi. İkinci Mahmudun çadırına yer- leşmesi üzerine, civardan gönde- rilen bu hediyeler huzura getiril- miş, hünkâra arzedilmişti. O ci- varda bulunan sefirler, baştercü- manları vasıtasile nadide şekerle- meler, pastalar ve börekler gön- dermişler.. Birçok bahçe merak- hları da turfanda meyvalar ve sebzeler takdim etmişlerdi. Hünkâr bir taraftan ba he- diyelerin sahiplerine memnuniye-* tini beyan ediyor, diğer taraftan da, çalmıya başlıyan incesaz takı- mının ahengini dinliyordu. İkinci Mahmudun - kıiymetli — kemancısı, hazineli Ali Ağanın parmakla- randan kopan sahhar nağmeler, hanendei şehriyari, çavuş Şakir Ağanın gür ve davudi sedasile karışıyor, dinleyenleri vecdü is- tiğrak içinde bırakıyordu. İkinci Mahmut, en sevdiği şarkılardan — birinin çalınmasını irade etmişti. O zaman, ney ve tanburlarda inlemiye başlamış: Gözüm ki kana boyandı, Şarabı neyleyeyim. Ciğer ki ateşe yandı, Kebabı neyleyeyim. Ne yüre yaradı cismim, Ne bana bilmem hiç İlâhi, ben bir avuç Türabı neyleyeyim. Şarkısı, herkesten ziyade ikin- ci Mahmudun kalbinde derin bir his ve acı uyandırmıştı. Şüphesiz, o da - biliyordu |ki: bu kadar haşmet ve saltanatın kucağında yaşayan onun cismi hümayunu da nihayet, bir avuç topraktan başka birşey değildi.. o, bu manevi astırabın üstünde durmak — istemedi. — Birdenbire emir verdi: — Tez, asker iki bölük olsur? bir harp taklidi yapılsın.,. O zamana kadar, böyle bir manevra henüz yapılmamıştı. Henüz talime alışan asker acemi İdi, Bir çok kazaların vukubulması muh- temeldi. Bu cihetleri hiç düşün- miyen İkinci Mahmut, iki tarafa ayrılacak olan bu askerlere bir isim vermek istedi. Önünde gü- müş tepsiler içinde duran tur- fanda lâhna ve bamyalardan ilham aldı. Elile sağ ve sol taraf- larını göstererek : — Bu taraftakiler, bamyacı.. bu taraftakiler de lâhnacı olsun... Hangi taraf, hangi tarafa galebe ederse, ihsanı sâhaneme mazhar olacaktır. Dedi. Bu kat'i iradeye tabiidir ki bir şey denilemezdi. Çavuş ağa- lardan at kafalı denilen Mehmet Ağa, derhal kumandayı ele almış ve ortaya atılarak bamyacılarla lâhnacıları ayırmıştı... Bamyacı alayının başında, meşhur süvari- lerden Lezgi Mehmet Ağa ve Cami Ahmet Ağa, Tatar Ahmet Bey; lâhnacılar tarafında da ye- niçeri Şakir Ağa, Kutu Hasan Ağa, Aşkır Ali Ağa, Aslan Sa- lih Efendi gibi namdar biniciler bulunuyordu. İkişer saf olan süvariler karşı karşıya geldikleri zaman, mehter- hanci , hakani çalmıya başladı. Evvelâ, kuru dönek denilen, ça- hmlı çarblar ve dönüşler yapıldı. Sonra, ellerindeki ciritler ve lo- butlar havaya atıldı. Biraz sonra da iki taraf, biribirine karıştı. Koca Büyükdere meydanı sü- varilere' az geliyordu. Bamyacılar, lâhnacılara göz açtırmak istemi- yor; ellerindeki cirit ve lobutları üzerlerine yağmur gibi yağdırı- yor. Lâhnacılar da bamyacıların üstüne doludizgin hücum ederek atlarından aşağı almıya çalışıyor- lardı. Manevra kızıştıkça, İkinci Mahmudun heyecanı artıyordu. Nihayet, bütün vekar ve azame- hugınktı Ayağa kalkti. Otağı öi n el Kğistas 15 Kari Mektupları Maarif Hakkında Bir Temenni Yeni senenin maarif ıslahatı arasında şunları da görmek özlü bir emelimizdir : Maarif teşkilâtına dair 789 numaralı kanunun 7 nci fıkrası mucibince ilkmektep müfettişleri lâakal orta muallim — mektebi mezunu — olacaklardır. Bügünkü müfettişler buna göre ıslah edil- melidir. Maarif Müdürlüklerine lâyık olduğu ehemmiyet verilmek üze- redir. Maarif Müdürleri mıntaka- ları dahilindeki bütün köylere senede bir defa uğrıyarak mahalli vaziyeti bizzat tetkik etmelidirler. Köy mektepleri bu tetkikten fayda görecektir. Bütün muallimlerin devamsız talebe hakkında verecekleri lis- teler mahallin en büyük mülkiye makamı tarafından nazanitibara alımmalı ve bu kabil ebeveyn ve eşhas alelâcele tecziye edilebil- melidir. Tedrisatı iptidaiye ka- nunu muvakkatinin 77 inci mad- desindeki devam mecburiyeti ayni kanunun 83 üncü maddesindeki sarahat dahilinde ve azami bir hafta içinde icra edilmelidir. Bu dilekler ilk tahsilin muhtaç olduğu hamlelerdir. We P Nazillir Z. Z. Otomobil Yerina Hayvan Zonguldak ile kazamız arası 45 kilometrelik muntazam şosa - ile bağlıdır. Her gün üç beş otomo- bil gider gelir altı yedi senedir otomobille gelen İstanbul Zongul- dak postası bu sene hernedense hayvanla yapılmıya başlamıştır. Alâkadar makamdan kazamız istirham ediyor bir gün evvel İs- tanbuldan atılan bir mektup bir paket bir gün #sonra kazamıza gelmesinin imkânı varken günler- ce bosta beklemek tuhaflığından kurtarılalım. — Devrek: M. $. ' Cevaplarımız ı Balıkesir otelinde A, V. Beye: Neden kendi başınıza ekme- ginizi - kazanmıya çalışmıyor da mutlaka bir yerde müstahdem olmak istiyorsunuz. Bir Yahudi genci ne yaparsa onu yapınız. Hiçbir. müessese tanımadığı ve bilmediği adama kolay kolay iş vermez. Bu şerait dahilinde iş ararsanız iş bulamazsınız. & “ Begamada Haham Yosel Efendiye: — Hâdisede siz ittiham edil- miş Musevi gençlerin- den biri tarafından gönderilen ve sizin yazdıklarınızı tekit eden mektup gazetemizde intişar et- miştir efendim. | hümayunun sayebanı altına gi- derek: — Ha, bamyacılar ha... Gö- | reyim sizi lâhnacılar... l Diye bağarmıya başladı. | O gün, gealebe lâülnacılarda kaldı. İkinci Mahmut, buoları. ihsan verilmesini emrederken, — Bamyada lezzet kalmedı. Diye mınldandı. H İ Ve Yulçın Kaya