Gâvur Mehmet Kara Yürek Çetesi Tefrik No. 83 Hali B. Gâvur Meh- medi Alnından Öptü Kalpazan Çetesini Tamamen Yakalamak İçin İcap Eden Tertibat Alınmıştı. Hasan Bey, derhal emir verdi: — Kaldırın şunu... Arkadaş- larile beraber, koğuşa götürün. sakın kaçırayım demeyin haaa.. gözünüzü patlatırım. Dedi ve sonra, Gâvur Meh- mede dönerek, sözüne ilâve etti: — Buraya gel, oğlum. Hasan Bey önde, Gâvur Meh- met arkada, odaya girmişlerdi. Hasan Bey kapıyı kapadıktan sunra, ellerile Gâvur Mehmedin başını iki tarafından tuttu. Alnına bir buse kondurdu. — Berhudar ol, oğlum. Bu hizmetin Omükâfatsız (o kalmıya- taktır. Derken, bu takdirkâr âmirin sesi titriyordu... Gâvur Mehmet, bir tavırla geri çekildi: — Efendim, müsaade buyu- rursanız, bazı şeyler daha arze- deceğim. Mesele, henüz bitmedi. Dedi. Ve sonra, kendisini büyük bir dikkatle dinliyen Ha- san Beye uzun uzadıya bir ta- kım izahat verdi. Hasan Bey, Gâvur Mehmedin sözlerini dinle- dikçe heyecana geliyor; adeta sa- bırsızlığından o yerinde (o duramı- yordu. Bu mülâkat hitam bulurbul- bulmaz, Hasan Bey derhal atına atladı. Yıldız sarayının yokuşuna doğru sürmiye başladı. * Sabah oluyordu... Henüz tan yeri ağarırken, Arnavut köydeki taş ocakları istikametine doğru üç zabtiye müfrezesi ileriliyor; bu müfrezelerin önünde de ser- teftiş Hüsnü, Deli Kerim, Gürcü Hasan efendilerle, en muktedir zaptiye teptillerinden Aman Ali, Küçük Mehmet, Abanoz Hasan, İnce kaş Salim ve arkadaşları gidiyordu. Aynı zamanda Büyükderede bulunan zaptiye bölüklerile Me- cidiye köyüne yerleştirilmiş olan muhacirlerden eli silâh tutanlar da Arnavutköyüne doğru iler- lemek ve icap ederse, müsade- meye tutuşacak olan o zaptiye müfrezelerine yardım etmek için emir almışlardı. Beşiktaş ; kumandanı o Hasan Bey, bu müfrezelerin heşeti umu- miyesine kumanda etmek için bir kaç süvari ile geriden geliyor ve yanındaki: Gâvur Mehmetten iza- hat almakta devam ediyordu. Güneş, Anadolu sahilindeki tepelere ilk nurlarını serperken, bu müfrezeler, taşocaklarını sım- sıkı kuşatmışlardı. Hasan Beyle Gâvur Mehmet, atlarından inmiş- ler; kendilerini göstermeden bir te- peye çıkmışlar.. Biraz sonra ha- rekele geçecek olan müfrezeleri sevketmek için arazi üzerinde tet- kikata başlamışlardı. Zemin çok anzah ve istenildiği gibi harekâta müsaitti, Fakat, mücadeleye girişi- lecek adamlar da, ihmal edilecek bir kuvvet değildi. Hasan Bey, elin- mütevazıane | i yollarıni ve müdafaa noktalarını tayin ederken, diğer taraftan da | Gâvur Mehmede izahat veriyor: — Karadağlılar, çok iyi barp ederler. Her halde bu herifleri elde edebilmek için birkaç arka- daş feda edeceğiz. Bunun için bu herifleri mümkün olduğu kadar sür'atle bastırmalı.. hiç olmazsa az zararla kurtulmalıyız. Diyordu. Hasan Bey, taşocaklarının her taraftan sımsıkı abluka edildiğini müfreze kumandanlarının gönder- | dikleri haberlerden öğrenince, bir | zaptiye çavuşile iki neferden mü- rekkep bir postayı taşocaklarına gönderdi. Ocaklarda bulunan bütün ame- lenih tek sıraya dizilerek mağra- ların üstündeki tepeye çıkmaları- nı ve silâhsız olduklarını göster- mek için de kollarını yukarı | kaldırmalarını emretti. Fakat giden posta, henüz ocakların | bulunduğu tepeye tırmanırken, | evvelâ iki el silâh sesi işitildi ve bu silâh seslerini, acıklı bir feryat takip etti. Hasan Beyle, Gâvur Mehmet birdenbire yerlerinden sıçradılar. İleriye doğru atıldılar. Silâh pat- layan noktaya doğru koştular. Giden posta neferlerinden biri koşa koşa geliyor, arada sırada durarak arkasında kalan tepeye doğru ateş ediyordu. Gâvur Mehmet öfke ile söy- lendi: — Zaten tepelere daima nö- betçi bırakıyorlardı. Şimdi öteki caniler de gelince, demek ki nöbet- çilerin miktarını arttırmışlar. Hasan Bey, Gâvur Mehmede cevap verecekti, Fakat sözleri ağzında kaldı. Çünkü, mağaraları ihata eden tepelerden, şimdi ber tarafa şiddetli bir ateş boşan- mıştı. Dibi balmumulu kara mar- tin kurşunları, korkunç vızıltılar- la Hasan Beyle Gâvur Mehmedin başlarının üstünden geçiyor; ora- lardaki taşlarâ çarparak dağılan parçaları etrafa serpiliyordu. Hasan Beyle Gâvur Mehmet, geri çekilmişlerdi. Hasan Bey, artık kumanda başına geçmiş ve İ müfrezelere taarruz emri vermişti. Zaptiye müfrezeleri de ateşe baş- başlamışlardı. Fakat zaptiyelerin ellerinde bulunan vincister tüfek- lerinin menzili kısa olduğu için Karadağhların bulunduğu tepe- lere kadar vasıl olmuyor; tepe- lerin şurasında burasında sadece toz ve toprak kaldırıyordu. Bu suretle başlıyan müsa- deme az bir zaman zarfında şid- det kesbetmiş; bütün o saha, | adeta bir harp meydanına ben- zemişti... Hasan Bey, bir aralık sünğü taktırarak müfrezeleri hü- | cuma kaldırmak istedi. Fakat | hepisi de mahir birer nişancı olan Karadağlıların fasılalı ve mütte- hit - yaylım (ateşleri (altında, mühim miktarda telefat verdi. ( Arkası var) | İ deki dürbünle bir taraftan hücum | ,, SON POSTA | HİKÂYE Ziraat Ve Baytar Fakülteleri Orman Mektebi Ankara Yüksek Ziraat Ensti- tüsüne merbuttur. Bu sene ziraat sanatları fakültesine. 50, baytar fakültesine 50, orman mektebine 30 talebe alınacaktır. Leyli ve meccanidir. Kabül şartları: Türkiye Cüm- huriyeti tebeasından olmak, lise bakaloryasını vermiş bulunmak, 17 yaşından aşağı bulunmamak, bedeni kabiliyete malik ve has- talıklardan salim olmak. Tahsil veya staj esnasında mektebi terk | edenlerden veya cezaen çıka- rılanlardan kendilerine yapılan- masraflar tazmin ettirilir. Mahalle ihtiyar o heyetinden İ veya polis merkezinden hüsnühal mazbatası ile 4 kıt'a fotoğraf vermek lâzımdır. Taliplerin mik- tarı kadroyu tecavüz ettiği tak- dirde şahadetname dereceleri ve müracaat tarihleri sırasile kabul muamelesi yapılır. Ziraat Fakültesine girecekler bir sene Gazi orman çiftliğinde staja tabi tutulurlar. Staj müd- detince talebeye yemek ve elbise bedeli olarak 40 lira ücret ve- rilir. Müracaat yerleri Ankara yüksek ziraat enstitüsü rektörlüğü ile İstanbul Selimiyede Baytar ve Büyükdere Orman mektebi rek- törlüğüdür. eylülda nihayet bulmaktadır. * Ayvalık. inhisarlar memurlardan Bahri İB. mahdumu Edirne Sar'atler mektebi mezunu Bahaettin Beye; Dokuzuncu sınıfa girebilirsi- niz. Şimdiden askeri liselerden birine müracaat ediniz. x Bursada İessam Kemal Beye: Akademinin resim şubesi ne- haridir. Eğer hayatınızı dışarda kazanacağınızı ümit ediyorsanız akademiye devam edebilirsiniz. Başka türlü yatacak ve yiyecek er temini müşküldür. Blm ber bir kere de halkevine müracaat ediniz. Belki size bir yardımda bulunabilir. İzmir Taşlıçesmede No. 30'da Hasan Fehmi Beyi: Ortamektebe de san'at mek- tebine de girebilirsiniz. Vekâlet yakında İeyhi meccanilik şeraitini ilân edecektir. Leyli meccanilik imtihanı için şimdiden müracaat ediniz ve müsabaka (imtihanına b İzmir'de" Aydın Beye: Güzel San'atler mektebi mi- mari şubesinin tahsil müddeti dört senedir. Lise mezunları alınır. İ hazırlanınız. pa Tekirdeğ nda Eş ve MA Beylere: Muallim mekteplerinin liselere bağlanması ihtimali var. Vazi- yetleri henüz malüm değildir. Şimdilik talebe kaydetmiyorlar, Bu hususta Vekâletin tamim ve ilânlarını bekleyiniz. Liselere leyli meccani girme şeraitini de Ve- kâlet yakında ilân edecektir. * Liselere Talebe Kaydi Balıkekirde A. Iitat Beye: Bütün liselere talebe kaydi eylül birden itibaren başlıyacaktır. * Eskişehirde İhsaniye mahallesi 'Tay- yare sokak numara 23 Mahmut Arif Vilâyet mubasebei hususiye- sine müracaat ediniz. Olmadığı takdirde arada sırada hükümet de Avrupaya talebe gönderir. Gazetelerdeki ilânları takip edi- niz ve Avrupa müsabaka imti- hanlarına giriniz. Yahut hususi ği rle bir anlaşma da yapa- irsiniz, Nevmit olmayınız. Müracaat tarihi 31 | Bu Sütunda “Hergün e e Nakleden: Hatice Ressamın Aşkı | Genç ressam kollannı göğsü üzerinde — kavuşturmuş, | gözlerle kendi yaptığı resme ba- kıyordu. Bu, gür siyah saçlı, cekik uzun siyah gözlü, genç ve | çüzel bir kızın tasviri idi. Ressam Ali Hüsnü bu resimde "endi san'atini değil, modelinin cüzelliğini bu kadar hayran göz- »rle seyretmekte idi. Ali Hüsnü bu genç kızı bir | İ dost evinde tanımıştı. Davetli ; olduğu ailenin kızı, onun bir i arkadaşı idi. Bu genç kızın ismi : Leylâ idi. Ali Hüsnü Leylâyı görür gör- mez âşık oldu ve o günden sonra | daima ahbap evlerinde biribirle- rine tesadüf ettiler. Hatta birçok akşamlar Ali Hüsnü onu evinin kapısına kadar götürmüştü. İşte bu akşamların birinde, genç kıza resmini yapmak istediğini söyli- yerek atölyesine gelmesini rica eti. Ali Hüsnü gayet mahcup bir çocuktu, Leylâ onu daha faz- la mahcup etmemek için bu ricasını reddedemedi, esasen res- mini yaptırmak ta pek hoşuna gidecekti! * Leylâ uslu bir kızdı! Ve iki senedenberi gayet ciddi bir aşkla : kardeşinin oarkadaşlarndan bir genci seviyordu. Resmini © yaptırmak” için ilk defa ressamın evine gittiği gün ufak, saçma sebeplerle Leylânın sevgilisile arası açılmış bulunu- yordu. İşte bunun için gözleri böyle ağlamaktan kızarmış, ve yüzünde bu kadar büyük bir hüzün vardı. Ali Hüsnü onun kederini - tabit sebebini bilmeden - anla- mıştı. Own dost ve samimi sözleri- nin karşısında Leylâ çabucak gözünü açtı. Onunla dertleşti! Ali Hüsnü ona aşkını itiraf et- mek için daha bir kaç zaman Beklemek lâzım geldiğini hissedi- yordu. Bu defa genç kızın dost- luğunu ve emniyetini kazanmış olmak kâfi bir muvaffakiyetti. * İkinci ve üçüncü gelişlerinde Leylânn emniyeti daha artmış gibi idi adetâ eski bir arkadaşa anlatır gibi, ona kalbinin derin- lerini söyledi. Sevgilisi ile hâlâ barışmamışlardı. O kendisine karşı pek haksız davranıyordu. Leylânın bukadar dostluk gös- termesi Ali Hüsnüye ümit veri- yordu. Bu gidiş hiç te fena bir gidiş değildi. Resim seanslarını uzatmak ' kendi elinde değil mi idi? Nasıl i olsa genç kızın resmi bitene kadar kendisine aşkını bildire- cekti. Nihayet bir gün, ona ilâmaşk etmiye karar verdi. O kız ei elecekti. Ali Hüsnü t ihti; hareket edecekti. Ona İni ve manalı sözlerle islerini anlatmıya uğraşacaktı. yle ( birdenbire muhabbetini itiraf edecek cesareti yoktu. * Leylânın resmini yaparken işe, derinden içini çekmekle başladı. Fakat genç kız bunları hiç duy» madı bile, Derin ve manalı nazarlarla hayran | kendisine baktı. Fakat Leylâ bu bakışlardan da bir şey anlamı- yordu. Bunlarla bir şeye muvaffak olamıyacağını anlıyarak renkten renge girerek ona kapalı bir tarz- da aşkını anlatacak sözler söyle- di. Fakat bu sözlerdeki gizli ma- naları Leylâ hiçferk edememişti Genç kız gittiği zaman Ali Hüsnü büyük bir yeis içinde idil Hayır hissiyatını kendisine anlata- mamıştı bu gidişle de anlatamıya- caktıl, Daha açık ve daha cesaretli olmak lâzım idi. İştetam fırsattı. Leylânın sevgilisiyle arası açık ve hâlâ (O barışmamışlardı. O Eğer biraz açıkgöz olursa (o genç kızın o gözüne okolaylıkla ogi- rebilecekti. Acele etmek lâzımdi, Çünkü, Ali Hüsnü ne kadarda uzatsa, artık resim bitiyordu. Daha bir, haydi olsun iki seanslık iş kalmıştı. * Kapının çalınmasını bekli du! büyük bir heyecan le idi. Bu defada öyle çocukluk etmiyecekti. Bu kadar cesaretsiz defa kız geli sak hş re e ol ellerini elleri arasına alacak, bir nefeste ona kendisini ne zaman- dan beri ve ne kadar çok sex- diğini söyleyiverecekti, Esasen belki de Leylâ bu şeyi, bu itirafı çoktan (o bekliyordu! Belki de onun bu cesaretsizliği ile için için alay ediyordu! Yavaşça Ef göm Ali Hüsnü, heyecanından mosmor bir halde kapıya koştu. Gelen Leylâ idi. Fakat kız bu her defaki ir ün Yer mr zun değildi. Çehresi büyük bir neş'e ve saadetle adeta parliyor- du, içeri girer girmez a iki elini a Mak ln — Afh bilseniz Hüsnü Bey ne kadar mes'udum! Diye haykırdı. Ve bir lâhza susarak geniş bir nefes aldıktan sonra, heyecandan titriyen tatli bir sesle: — Nihayet.. nihayet barıştık! Diye ilâve etti. SON POSTA Yevmi, Siyasi, Havadis ve Halk gazetesi « İstanbul le eki | Zapti; İdare: Güsalyeyln sk Nasi Telefon — 03 Posta kutusu: İstanbul — — 471 Telgrsf : İstanbul SONPOSTA oarmanmananuaa saian ABONE FİATI ECNEBİ 1 Sene (o 2700 Kr. iğ, Gelen evrak geri verilmez. İlânlardan mes'uliyet alınmaz. Cevap için mektuplara (6) kuruşluk pul ilâvesi lâzımdır. Adres değiştirilmesi (20) kuruştur. Gazetemizde çıkan resim ve yazıların bütün hakları malıfuz ve gazetemize aittir.