iİPAZAR OLA HASAN BEY İllil İA a |. İmam Müezzini Dövdü | l İ Mecidiye camliinin altmış ya- gındaki imamı minareye çıkmadığı için yetmiş beş yaşındaki müecz- zini tekmeyle dövmüş. Bu dünya, dünya olalı Ahmet, Mehmedi, Ali Veliyi çok defa tokatla tekmeyle dövmüştür. Fe- kat işin garip ciheti altmış ya- gındaki imamın yetmiş beş yaşın- daki müezzini tekmelemesindedir. Müezzin' efendinin ezanı minare durürken merdivene çıkıp oku- ması ne kadar doğrü değilse imam efendinin de: “Tekdir ile uslanmıyanın hakkı kötektir,, Sözünü bu suretle tatbik et- mesini hiç yerinde olmamıştır. Şefik ve rahim olan Allahın merhamet telkin eden - sözlerini dindarlara — öğretmek vazifesini Üstüne almış olan İmamın başın- daki sarık, arkasındaki cübbe ile, yetmiş beş yaşının kendisine ver- diği mecalsizlikten, minareye tır- manamıyan müezzini dövmesi İslâm terbiyesine acaba ne kadar uyar?. Bilhassa benim bildiğim, ve büötün dünya din adamlarının en ziyade makbul tutulan, büyüğe el kalkmaz, fikrini imam efendi nasıl oldu da hatırlıyamadı? Ve yabut hatırladığı içindir ki bu işte eli yarine ayağıni kullanmayı ter- cih etti. x Bütün bunları söylemekle be- şaber ben yine bir dereceye | kadar imamı mazur görüyorum Ne dediğini bilmiyen bir imam tabil ne yaptığını da bilmez. Kuranın, manasını anlamadığı Arapça lâfzmı altmış yaşına ge- HEnceye kadar değil altmış bin #ene dabi tekrar etse yine ken- disine bu büyük kitaptan bir ruh terbiyesi alamaz.. Eğer bu kitap Türkçe olmuş olsaydı, ve bu kitabı. © anladığı dille okuyup okutsaydı| bugünkü badiseye sebebiyet vermiyecek kadar, kendisinde bir din ahlâk- mın kuvvetini bulurdu. Bilhassa müezzini| minareye çıkmadığı için hiç kabahatlı bul- miyorum. Çünkü Türk — memleketinde Arapça ezanı minarede - okuyup âleme dinletmiye hiç lüzum yok. Burası Arabistan değil !.. *RAŞ Mecbur Hasan Bey - öğ- le yemeğini lokun: tada yiyordu, gar- v0n Hasan — Beyi tanıyordu. — Niçin evi dürürken lo- kantada yemek ye diğini merak etti: — Hasaso Buyji Biçin — Tokantadta| yiyorsunuz. Hıne minik evde yemek diye lokantaya ge- Ü liyorsunuz ? — (Yemek y mek için — |Hanımınızın evde yemek pişir- diğini — şimdi Biz- söyledinir... — Pişiriyor, ben de ©o sobepten lokantada — yemek yimeye — mecbur kalıyorum yal.. — Ayağında değli mi?.. Ü — Hasan Bay dalrede bir işin mi var?.. — Eveti.. — Peki bu kitapları niye getirdin?. — İşimin neticesini keklerken canım - sıkıtlmasın diye okumak için. ESKİ GÜNLER Ben ezki gönleri andım derinden, No param, na pulüm kalmıştı heyhat.. Bir anda kopmuştu ÖGödüm yerindeni Züğürtlük kapımı çalınca çat çat. Bir zaman cüzdanım dolu gezerdim; Her yerde bin türlü meş'e #ezerdim, ' Peşimde kadınlar alay alaydı, | Bir dostum merakla bunları — saydı; | —Adadi yüz bini geçince caydı, anın bu aözler aynı hakikat. Tamamdı; eksik yok oto, apartman.. basmadım bir kere sokağa yayan; Demeyin kariler gülerek Hasan, Nereden Hasan Beye sordular. — Tİnsanlar hakikaten may- mundan mı dünyaya gelmişlerdir Hasan Bey?.. — Bilmem, fakat kadınların nereden geldiklerini biliyorum.. — Nereden?.. — Cehennemnden!.. — Bak Hasan Bey Selma Hanım Ecfendile hizmetçisi önümüzde yürüyorlar.. ipek gÇçorabı. olan — hizmetçisi Ne durursun?. İşte meydan — işte ati.. Ağır Mektup Hasan Bey arkadaşlarından birine bir mektup getirdi. Mek- tubu verirken: — Getirinciye kadar müthiş yoruldum, dedi.. Sorduk.. — Hasan Beyl! bir küçük mektup taşımak insanı yorar mı? — Tabil yorar, bu mektubu bana, götür, diye veren çok ağır yazdım dedi. Nasıl Doğmuş Yeni doğan çocuklardan beb- sediliyordu. M. Bey, Dedi ki; — Benim babam — doğduğu zaman ancak beşyüz gram ağır- lığında imiş. Hasan Bey merakla sordu: — Ölü olarak m doğmuş?.. Sebebi Var Hasan Bey anlatıyordu. — Ben sokakta yayan dolaş- miya bayılırım. Onun - için asla ne tramvaya, ne de otomobile binerim.. — Yalan söylüyorsun Hasan Bey.. Hiç yorulmaz mısın? — Karım yayan gezmekten hiç hoşlanmadığı — için beraber sokağa çıkmaz. Bu se- bepten ben de yorgunluğa katla- benimle | Anket Bir gazetede musiki anketi yapan bir muharrir yolda Hasan Beyi görünce sordu. — Hasan Bey anketi okuyor musun nasıl gidiyor?.. — Sana has bir tarzda Üstat, iki tarafa yalpa vurararak: Ben karıma on beş lilralık şapka aldımsa sana ne oluyor Hasan Bey.. Nediye beni döğü- yorsun?.. — Daha da 1â! söyliyor.. Karına on beş lira- lik şapka aldığını benim karım duymuş olursa ylemi İlralığını İstiyoceğini biç düöşünmedin mi? Yavaşlık Orta yaşlı fakat genç görün. mekten hoşlanan bir hanım efendi Hasan Beye kocasından bahsetti. — Tabiatı benimkilerine taban tabana zıttır. Hasan Bey. Meselâ sokakta beraber gidemeyiz. O daima hızlı yürür. Benim de ade- tim yavaş yürümektir. — Hakkınız var hanım efendi bilhassa kocanız bunu bilmeliydi. Hatta siz okadar yavaş yürürsür nüzki kırk seneden fazla yaşamıya katlanmışsınızdır. Papağan Hasan Beyle komşusu arasında: — Hasan Bey, geçen gün bir Papağan satın aldım. Tuhaf tuhaf söyler biz de güleriz diye düşün- müştüm. Fakat karım . söyliyor. Sabahtan akşama kadar, bir defa bile ağzını açmıyormuş - dilsir midir diye merak ediyorum. — Zannetmem komşu her hak de dilsiz değildir. Fakat acaba karın ona söz söylemiye vakit br rakıyordamı, o söylemiyor!. Sigorta — Hasan Bey evimi, eşyamı nem var, nem yoksa yangın& karşı hepsini sigortaya koydum, bundan sonra hiçbir şeyden kor-« kum yok.. — İyi etmişsin amma azizim, sen bu otomobil bolluğunda ev- velâ canını sigortaya koymalısın, Sene Farkı Erzurumdaki dostumdan bir mektup aldım. Mektup bir haf- tada gelmişti. Hasan Beye gös- terdim.. — Hasan Bey şu mektubun tarihine bak bir haftada Erzu- rumdan geliyor. Hasan Bey mektubu eline alır almaz kahkahayla gülmeye başladı. — Ne gülüyorsun Hasan Bey? — Tabil gülerim, Dikkatle baksana.. Mektubun tarihi 7 kâ- nunvevvel 931 1.. İkinci Defa Hasan Bey bir birahanede bira içmişti. Fakat nasılsa para vermeyi — unütmüş — çıkıyordu. Birahane sahibi bağırdı: — Hasan Bey biranın parasımı vermedin, bize bedavaya gelmiyor biz de para verdik.. Hasan Bey güldü.. — Mademki — sen — parasını verdin, ikinci defa ben ne diye vereyim! Yine Durmıyor Ressam Cemal Nadir Hasan Beye dert yandı: — No yapnes- gum şaşırdım. Har san Bey hizmetçi bulamıyorum. Evi- me gelen de iki günden' fazla dur- mıyor., Hasan Böy işi anlamış gibi idi. - Ustat, dedi, sizin evde radyo var mi?.. — Var Bey!.. — Teabit — bir metçi durmaz. Za- bire fatlerini her akşam — radyodan öğreniyorsun uâ, Hizimetçinin — «liş * verişte biraz para kazanmasına — lm- kân kalmıyor ki. Hasan yyR A N