Dünya Garibeleri Paris Caddelerinde İki Kadının Düellosu [ Paristen yazılıyor : Klişi bul- warı Üzerinde, geçen gün, görük- memiş bir vak'a cereyan etmiş ve iki kadının bıçakları çekerek biribirinin Üzerine yörüdükleri ve müthiş bir düelloya giriştikleri görülmüştür. Facia, bunlardan birinin arka arkaya aldığı iki bıçak darbesile nihayet bulmuş ve kalabalığa rağmen hasmını yaralıyan kadın kaçımıştır. Hâdiseyi tahkik eden zabıta- nin vardıği velice şudur : Bu iki kadın, ayni adamı seven birer rakiptirler. Sevdikleri adam, bundan on beş gün kadar evvel ölmüştür. Fakat her ikisi de adamla alâkadar oldukları için her rastgeldikleri yerde biri- birine nisbet vermekten zevk alırlarnış. Nihayet hâdise günü karşılaşan rakipler, aymi suretle bir iddia ve nisbet münakaşasına işler, sonra bıçakları çekip biribirinin —üzerine atılmışlardır. Yaralıyan kadın 26 yaşındadır, adı İvon Kosniyedir. Yaralanan ise 28kyaşındadır, ismi Fernande Konyon'dur. Anna - May - Vong Mevkuf Viyanadan bildiriliyor: Maruf sinema yıldızı Anna - May - Vong Avusturya — zabitasi — tarafından tevkif edilmiştir. Çinli bir san'at- kâr olan Anna husust otomobili ilo tenezzüh yaparken bir bisik- letli yolcuya çarpmak ve ağır #urette yaralamakla maznundur. Tanganillâ Dansı Eski klâsik ve ağır dansların yerihi Amerikadan gelen ve zenci oyun ve ahenklerinden — ilham alan danslar aldı.. Bu cereyan, bilhassa- musiki ve dans vadisinde bitiddi mevkli işgal eden Viya- naya en büyük dazbeyi vurdu. Çünkü Valsın doğduğu yer Vi- yana idi ve Viyana musikişinas- ları, san'at noktasından irişilmez bir mevki sahibi olduklarına ka- nidiler. Cazbandın ve fokstrotun hâkimiyetini bir türlü hazmede- miyorlardı. Nihayet gizli bir ko- mite balinde çalışan müstesna bir heyet İspanyol isimli yeni bir dans icat etmiştir. Bu yeni dan- sın adı Tanganillâ'dı. Umumi kanaate göre bu dans, şimdiye kadar görülmüş olanların hepsini bastıracak mahiyettedir. Yakında bu oyunun ilk umumi tecrübeleri yapılacaktır. Vahşi Bir Ana Liyon şehri civarında gayri- meşru bir çocuk doğurarak bu çocuğu ailesinden gizlemiye çalı- çan bir kadın, ıstırar sevkile feci bir cinayetin kahramanı olmuştur. Çocuğunu bir yere gizlemek ça- relerini düşünürken dişi bir do- | muz gelerek yerde duran yavru- | cağı parçalamıya ve yemiye baş- Jamıştır. Kadın bu hali görünce evvelâ dehşete uğramış, sonra maksadının — tahakkuk — ettiğini ve çocuğun ortadan yok oldu- ğunu görerek derik bir sevince tutulmuş ve oynamıya başlamıştır. Onu bu halde gören komşular zabıtaya haber vererek cani an- weyi yakalatmışlardır. KASAPLAR ARASINDA Ayol Bana Yağlı Yerinden 12,5 SON POSTA —— Dirhem Et Versene Oğlum!.. Mır- — Miyavv.. Miyavvv... navvvv... Mırnavvvv.... Kanlı tezgâhın önündeki iri- yarı adam, ayağına şerit gibi dolanan kedi yavrularinı fırlatıp attı: — Yuf bel.. Amma arsız ler yahu... Doymak - bilmedi sabahtanberi... Bunları söylerken, bir taral- tan eli hiç boş kalmıyor. But, kürek, boyun, kelle, önüne ne konulursa, bir hamlede balta ile pârçalayıp öte yana fırlatıyor. Kapının dışında gün görme- miş sesile çığırlkanım durmadan haykırışı: — Buzzz... gibi kıvırcık elli- yel.. Et Jokması ye, can besle... Buz gibi kıvırcık dediği etler, bir mucize göslerip dile gelecek olsalar, şu herifin yalanını kim bilir nasıl yözüne vururlardı!.. Hele şu baştaki çengele as- lan hayvancığın yukarıya doğru kıvrılmış — minimini — kuyruğunu oynatarak: — Becece.. Diye bağırması kasabın keyfini kaçırmıya kâfi gelirdi. Sonra ötekiler, kimi karaman, kimi marya, kimi dağlıç; meleye meleye — hüviyetlerini — meyda- na vürüverseler, ne iyi olur- du? Kasabın hesabına bereket versin ki böyle bir tehlike yok. Ürzerlerindeki yaftada ne yazıyor- sE, sattığı et te odur. Müşterilerden biri, burnundan soluyarak dükkândan içeri girdi. Biraz evvel sardırdığı paketi p içinden koca bir kangal çıkardıe — Yahu.. Aşkolsun - size.. Kaşla göz arasında yarım okka- hk kemiği mnasıl da sürdünüz? Kasap, itizar edecek yerde gülüyor: — Biz de bunu kemiği alıyoruz bey.. Sen lop et ister- sin, öteki lop et ister.. Biz bu kemikleri kime satalım? Müşterinin hayret ettiği nokta şu : — Gözümü etten ayırmadım. Paket — yapılırken, — yanıbaşında idim. Koca kemiği, içine yer- leştirdiklerini nasıl oldu da gör- | medim !. Zanaatın bu inceliğini kasap, söyler mi hiç.. Müşterinin arkasını sıvıyarak savdı : — Gelecek sefere, çıkarırız acısını... Bugünlük böyle olsun!, Adamcağız, — homurdanarak çekildi. Kasap, benim ayakta durdu- ğumu nasılsa farketmişti: — Siz ne istedinizdi ? — Kıyma yaptıracağım, de dim, fakat acelesi yok... Biraz daha beklerim. Sen öteki müş- terilerinin işini gör de... — Yahu Bu Kadın. Siyah' î'_lavvari/l ı İstiyor Nedir ? rasını ben vereceğim.. İhtiyarcık, elinde paket, gi- derken —kime —dua edeceğini Şaşırmıştı. Kapıdan sarı mantolu bir ha- nünin başı uzandı: — Kaça veriyorsun eti? — Elliye anne.. Koltuğunun altındaki paketi gösterdi: — Gözün et görsünl.. Aç ta içine bir bak... Sonra, intikam ahr gibi diş- lerini gıcırdatarak ilâve etti: — Okkasını otuzdan aldım!.. Kasap başını çevirdi. Sarı mantolu hanım, izahat veriyordu: — Perşembe günü gelmiyor | mu, Pendik oluyor bir mahşer... İstanbuldaki kasap dükkânlarına alt Iki manzara Kılık kıyafet düşkünü ihtiyar bir adam, çengeldeki etleri, eli- le birer birer muayene ediyor. Bu esnada zihninden bazı he- saplar yaptığı da belli. Nihayet iri bir butta karar kıldı: — Baksana — oğlum.. Bana şurdan oniki buçuk dirhemlik 'bir parça çıkaracaksın amma yağlıcana olacak |. Kasap, suratı asarak çırağına seslendi: — Hasan!.. Efendi siyah hav- ıaı* istiyor. Mezeci Filip'in dük- fomı gösteriver... Sonra etrafındakilere döne- rek: — Allah beterinden saklasın, dedi, bugünler gene işimiz iİş, kaşığımız gümüş.. Ön iki buçuk dirhem et, alt- | mış para eder yahu... j Altınış paraya adama doma- | tes vermiyorlar şimdi.. ile | İhtiyar değneğine — yaslandı, |çengele esır butlardan gözünü bir türlü ay.ramıyarak ağır ağır dükkândan çıktı. Etlere dönüp dönüp baktığımı gören temiz kı- yafetli bir müşteri dayanamadır — Çağırın şunu... — ” İhtiyarı yolundan çevirdiler. Müşteri — kendini belli etmeden kasabın kulağına iğildi: — Kesş yarım okka et.. Pa- seneecenüeeRmELAESALEaAReReeaDAELErR eee aN — TAKVİM | | PAZAR | 30Gün - 18 EYLÜL - 932 ma: 1Bİ Vekti (Ezanl iyasatt| Vahti (Exasi | vanı Günaş | 1126 (3 dalakşam fi — | 18 16 | Öğe |S özlir 0e| vatsı (1 32 |10 40 kdna |8 zzka 38 ) imsax (9 453 e Kadın erkek kasap dükkânlarına dökülüyor. Eb.. Kuzum.. Ar yılı değil, kâr yılı... Nerede ucuzunu görürsem gider oradan alırım. İstanbul kasaplarını — zengin edecek değilim ya... Ve etini, baygın bir esans gibi kokluya- koklıya uzaklaştı. Sarı sakallı bir herif, durup d rap kasaba ihtar ediyor: — Aman ha. Kızıl karaman olmasın!.. — Bende arama.. — Hadi, hadi.. Geçen sefer verdiğin kayış gibi bir etti! Çe- keliye çekeliye başımıza hal geldi. Budu parçalarken, — elinden baltayı bıraktı: — Ha.. Bakın, © kabahat ette değil, sizde.. — Neden ? — Eti az ateşte pişirmediniz. Ateşin hızi fazla geldi, kurudu. Hazırcevaplıktan yana, kasap- lara diyecek yok doğrusu.. E... ne olacak, yüzlerini kasap süngeri ile siliyorlar. Köşedeki - balıkçı, bağırıyor : — Yedi buçuğa bunlar.. Ha ha.. Kasap, çığırtkanına öfkelendi: — Sesine kira mı İstiyorsun oğlum? Çığırtkan fırladı : — Bi... rin... ci dağlıç elliyel. Buz gibi kı... vır... cık elliye... Altmışa alma, elliye.. Birisi sordu: — Kuyruk, kaça kuyruk ? — O da et fiatine... Fakat müşkülpesent müşteri, kolay kolay kuyruk beğenmi- kıml — karaman bar bar —çaa K Kari Mektupları Memleket İsimlerinin AsıllarıHakkında Eski harflerin biçimsiz ve esassızlığı ile bazı Arap ve Acem bozması yobazların vata- nımızda güzel dilimize ika ettik- leri zararlar meyanında insanı en ziyade müteessir edenleri ( coğ- rafi ) isimlerdir. Bu isimler bu- gün hâlâ devlet işlerinde ve yazılışta başka, halk arasında konuşma tarzında başkadır. Bugün Anadoluda başka tür- lü yazılan ve fakat başkaca ko- nuşulan — birkaç misal takdim edersem bu işin nekadar ehem- miyetli olduğu sizce de teslim olunur. Albıstan: Kelimesini Bin- boğa dağları arasında bazı Ce- rit Tecirli, Avşar ve Bozdo- ğan'lı oymaklarına bağlı — aşi- retlerden “ Alabostan ,, sure- tile — söylendiğini — işittim bu- gün bu kazaya halk umumiyetle ALBISTAN ismi vermektedir. Bu kelime resmi Jlisanla Elbistan yazılıyor. Aflak: Adananın şimalinde Seyhan vadisinin Karabacılı aşi- retinden iskân etmiş olan bu köyün ismi (EFLÂK) tarzında yazılmakta ve okunmaktadır. Hal- buki köyün ismi (AFLAK) tır. Bir kuşun ismine izafeten kon- müuş türkçe bir isimdir. Karasulu kazası bazı - eski telkinlere kapılmış adamlara nz- zaran bu kaza vaktile Ermenilerle meskün olduğu ve Kara İsa is- minde bir Ermeninin yurdu bu- lundu tarzında serapa bir iftira merkezi olmuştur. Bu kazaya da Karaisalı diyorlar. Kelöbek: — Şimendifer — hattı boyunda Hacıkırı ile Durak istasi- u- arasında arızalı, çıplak, ;Ol , Gbek bir arazi Şıprdıı. bugün burada ufak bir de kö; mevcuttur. Bu yerin İsmi Kolöy- bektir. Bu isim de eski harflerin kifayetsizliği dolayısile ( Kalebek ) haline girmiş ve araziye verilen manayı zayi etmiştir. Bozantu Halka bu ismi sorar- sanız işte meydanda ya.. Etrafı Bozantı bir Üzerine yazılan İsmi bile yi =ntı halindedir ve fazla olarak bu ismin bilmem hangi Roma paratorunun — oğlunun ismine izafeten verildiğini zikredenler de vardır. , Kırantı: Manası - bütün şü- mulile meydanda olan bu me- sirenin ismi Ce diğer — coğrafi karar kıldı. Kasap, gevrek gevrek gülü- : M:Ehıdi onun — fiati — (ar- keder biraz... — Neden ? — Baksana, mala bir kere.. Öteki — ku; hangisial istersen — vereyim! — Müşteri. — işi şakaya bozdu : — Yoo... Ben elime yağlı bir kuyruk geçirdim! Başkasını h- temem... Pıhtılaşmış kan kohürü — ara> sında fazla kalamadım. İki okla et kestirip çıktım. x» ,4