2 Eylal T İMURLENK T- Muharriri : X- »4 Göstermek Çok Zordu Kız, uykusuz gözlerinde — gamlı | Tevkkül kaşlarını çattı, iki bir humar, anasının ellerine sarık | elinin parmaklarını biribirine ge- mış ve inlemişti: — Ne yapacağız, onu kızdır- madan geri gönderebilecek miyiz? Bu sorguda küçük bir ric'at, ruhi bir geri hareketi mündemiç değildi. O, sabaha kadar uzıyan mülâhazalarından sonra da Ti- mura varmamak kararına sadık kalmıştı. Yalnız annesini musta- rip etmemek, babasını tehevvüre düşürmemek kaygusile mütehar- rikti ve yakınlaşan kat'i dakika- da sendelememek için de ana- sından yardım arıyordu. Ana, endişelerle dolu o uzun geceden alnında yadigâr kalan beyaz kılları, şuursuz. bir hare- ketle, zülfünün içine karıştırdı, kızının yanına oturdu. — Baban, dedi, sana acıdı. Kızın gözleri - parladı, yüzlü i idaklarında sevinç- | renklendi. ve du SA | sit plândan memnun da olmuştu. li kelimeler titredi: — Oh anne, bumlüjdene can- fedal! — Evet kızım, sevinmekte haklısın. Çünkü babanın acıması, işin düzelmesi demektir. Sen de bu nimetin kadrini bil, babanın gütlerini tut! M'l'evckkülün içi yine burkuldu. Annesinin sözlerini müphem bu- luyordu. Bu sebeple telâşa düştü ve sordu: — Babam ne öğüt veriyor ? — Düzen edelim, — şimdilik, peki diyelim, diyor. Sonrası için de Allah kerimdir, demek istiyor. — Çocukluk anne, çocukluk. Sahipkıran gibi bir adamı aldat- mak, savsaklamak imümkün mn ? — Aldatılmıyacaklarına — ina- nanlar daha kolay aldanırlar. Onun için densizlik etme de sö- zümüze uy. — Uyup ne yapayım ? — Hânla karşılaşmca güler yüz göster, sevinmiş görün, dün- kü sözlerinden utanmış gibi dav- ran, diz çöküp el öp. O, işin içinde düzen — olduğunu seze- mez, — Senin — yola — geldiğine inanır, kalkar — gider, düğün hazırlığına girişir, baban da üst tarafımı düşünür, ne yapmak lâ- zımsa yapar. Bugüne bugün onu burdan döst gibi uzaklaştırmak gerek! SON POSTA Yevmi, tiyasi, Havadiz ve Halk gazetesi j — bul: Baki Zapti: ı" | « İstan j ıd.'e' Çatalçeşme sokağı 2 - 20203 — ABONE FİATİ TÜRKİYE ECNEBİ 1400 Kr. 1 Sena 2700Kr 750 » G Ay 1400 , 400 « 3 » 800 ,, 150 , İ « 300 , Gelen evrak geri verlimez Danlardan — mes'uliyet alınımaz cevap için mektuplara (6) kuruşluk Tâzındır. | lüs, incizap, muhabbelt ve hür- | alsın, | zuruna nasıl çıkacaklarını, ne gibi çirdi: — İyi amma, dedi, Hân Haz- retleri beni de alıp götürmek is- terse ne yapacaksınız ? — Ummam, hiç ummam. Ko- ca Hân, pazardan keçi alır gibi avrat almaz. O, mutlaka dü- ğün yapacaktır, dünyayı ayağa kaldıracaktır ve ba ayağa kalkan dönyayı senin ayağına kapan- dırmak - istiyecektir. — Haydi buna da inanayım, beni şimdi götürmez, diyeyim. Ya beş o2 gün sonra düğüncü- ler gelirse ? — Allah esirgesin, sen o va- kit ölmüş bulunacaksın ! Tevekkül, babasının — plânını artık anlamıştı. Timuru, kızdırma- dan, uzaklaştırmak — ve — sonra kendisinin ölümünü ileri sürmek esasına müstenit görünen bu ba- Yalmz bir nokta hoşuna git- miyordu: İhtiyar adama güler yüz göstermek ve hayır, hayır, hayır, diye bağıran yüreğini yumrukla- | yıp ta inliye inliye peki, demek!. Bu, genç ve çiçek dolu bir fida- nın kurtlanmış ve kurumuş - bir ağaca karşı korku karışık riyakârlık göstermesini andıran bir hareketti. Halbuki viya, h- | ile met, kart ağacın borcu idi, iğil- mek ve yalvarmak la yine onun vazifesi idi. Hulâsa; güzelliğin, gençliğin çirkinliğe. ve ihtiyarlığa karşı rüşvet vermesi toy — kızın | gücüne gidiyordu ve bunu bece- | remiyerek falso yapmaktan kor- kuyordu. Şu kadar ki, başka bir halâs yolu bulamıyordu. Ağır da olsa bu rolü yapımak — mecburiyetin- deydi. Müebbet bir yürek hasta- lığı çekmekten, yıllarca ve yıl- larca sevmediği bir adamın aşkı- na halayıklık etmektense bir sa- niye yalan söylemek elbette iyi idi. Binaenaleyh Aanasının elini yüzünü öperek şükranım haykırdı: — Allah benim ömrümden seninle babamın ömrüne katsın, Beni canıma kıymaktan kurtardınız. Zavallı annenin gözleri yaşar- dı, düudakları titredi, bir kelime söyliyebildi: — Deli! Şimdi ana kız, Timurun hu- vwaziyetler alacaklarını, ne şekilde kelimeler kullanacaklarını müza- kereye dalmışlardı. Mesele mü- himdi, lâtifeye tahammülü yoktu, küçük bir aksaklığın Timuru kuşkulandırması ve tatsız neti- celer doğurması muhtemeldi. Bu sebeple, zamanımızdaki — oyuncu- lar gibi, rollerini prova ediyor- lardı. Ana, kendisini Timur far- zediyordu ve “Söyle bakalım kü- çük, benimle — evlenmiye — razı mısın ? diyordu. — Kız da | reveranslar — yaparak: *“Bea | halayığınızım, öl dediğiniz yerda ölmek borcumdur ,, cevabını veri- yordu. ( Arkası var) Kaptanlarımızın En Heyecanlı Deniz Maceraları Geminin Ambarın sarm çĞ dan Acı Bir Feryat İhtiyar Adama Güler Yüz Geldi, Bir Adamın Kafası Patlamıştı Düşmanlar, Gemideki Saklı Tayyareyi Bulamadılar Deniz; facia, sa- adet ve istirap kay- nağıdır. Denizeller noeşelerini onun engin — uluklarında Ararlar ve ıstiraplar rinı önün — rengin pırıltılarında dindi- rirler. Bu süitunda hayatları — denizde mücadele, korku ve heyecan içinde geçen — kaptanları- mizin maceralarını kendi ağızlarından dinliyeceksiniz : Egenin üçün- cü l'lıîf:ı.nnıı ka- marasında görünce Wd"' kal- dim. Genç, ufak tefek bir kap- tan.. Traş oluyordu. Yüzü sabun içinde.. Beni nezaketle karşıladı ve yer gösterdi. — Maksadımı açınca, genç kaptan düşündü: Hangi yerini anlatayım ki, bilmem.. dedi. O, bol su ile yıkadığı yüzünü bavlu ile kurularken düşündü: — Size, ben daha çok genç iken — geçirdiğim heyecanlı ve | bisli bir hâdiseyi anlatayım dedi.. Ve başladı: — Ben, istiklâl harbi sırala- e j | rında Deniz Ticaret Mektebinde | 30 metre derinlikte, ambarın di- talebe idim.. Bir tatil günü, de- nize karşı duyduğum aşkı ve heyecani tatmin edebilmek için Demirtaş gemisine girdim.. O zamanlar, bizim denizlerde Türk bayrağı ile yalnız Demirtaş ve Paşabahçe — gemileri — çalışırdı.. Bunlar da ulak tefek, ve mavna büyüğü gemilerdi. Seyrisefainin bütün gemileri bağlı idi. İlk sefer olarak Karadenize açıldık... Kurucaşilede kuvayı milliye- nin bir tayyaresi düşmüş, fakat parçalanmıştı. Hep beraber çalı- | şarak tayyareyi geminin ambarı- na indirdik, Üstünü şeker san- dıklarile, kahve - çuvallarile ka- pattık ve yola çıktık., İ İki üç saatlik bir mesafe ka- tetmiştik ki, geceleyin birdenbire önümüze iki Yunan torpitosu çıktı ve bizet “Dur1,, emrini verdi... Gemide süvariden —tutunuz, en küçük tayfayâ kadar herkes heyecanda idi.. Bu sırada Demirtaşa bir fili- ka yanpaştı ve elinde tabancasile bir zabit ve altı bahriye neferi gemiye doldular.. Hamulemizi sordular, fatura- lara baktılar ve: “Ambarı mua- yene edeceğiz! » dediler.. Akıbet fecidi. Muhakkak “ İğneada ,, yı | ve oradan öteki dünyayı boyla- yacaktık. Altı bahriye neferi ve bizim tayfalar yavaş yavaş kahve | çuvallarını kaldırmağa başladılar. Sıra şeker sandıklarına gelmişti. Süvariye baxtım, yüzü sapsanı olmuştu.. Yunan neferleri, şeker san- dıklarını — kaldıracak — olurlarsa, tayyare hemen — siritiverecekti. Bahriye zabiti emir verdi ve şe- ker sandıklarından birisini kab dırdılar.. Henüz bir şey görünmü- yordu. Tam ikinci sandığı kal- dırmak isterlerken zabit “ kâfi! ,, diye seslendi.. “ Kurtulmuştuk.. 6 meferle — zabit, —vapurun ' mühtelif — yerlerini -muayeneden geçirdikten sonra defolup gittiler. Hitler M;tîaka Genç kaptan çekmeceden si- gara paketi çıkarırken: — Ha, dedi, size daha ente- resan bir vak'a anlatayim, filvaki biraz denizle alâkadar değilse de, deniz faciası sayılabilir. Birkaç sene evvel Reşitpaşa ile İzmir — seferi — yapıyorduk. Tam Sancakkale önlerine geldi- ğimiz sırada birdenbire tavlun- dan kuru ve sert bir gümleme işitildi ve acı bir feryat koptu. Herkes dışarı fırlamıştı.. Tav- luna, yani, ön taraftaki ambar tarafına koştuk.. Kapak açılmıştı... binde beyni patlamış, bir muha- cir yatıyordu.. Derhal yanma git- tik.. Kalbini dinledik. Ölmüştü.. Kafası o kadar parçalanmış ki, yüzünün ve başının hiçbir şekli kalmamıştı. Biz bu seferimizde İzmir mül- bakatına, Bulgaristandan — gelen muhacirleri taşıyorduk. Bu me- Başvekillik (İstiyor Berlin, 1 — Hitlercilerin işti- rakile bir kabine tesisine ihtimal verilmemektedir. Başvekil Fon Papen, Müdafaai Milliye Nazırı Fon Şlayher ve Hitlerin davetli bulunduğu bir ziyafette; Hitler, Almanya Başvekili makamından başka hiçbir vazifeyi kabul et- miyeceğini söylemiştir. Hitlerin bu sözü, Hitlerin işti- rakile bir kabine teşkilinin im- kânsız olacağını ve mevcut ka- | binenin kuvvetini göstermektedir. İktisadi. Program Berlin, 1 — Gazeteler, Baş- vekilin yakında Rayhştağda ik'tı- sadi program nutkunu söyliye- ceğini yazmaktadırlar. İdam Mahkümları Berlin, 1 — İdam mahkümu | beş Hitlerci hakkında nazırlar | meclisi. bu hafta içinde kararını veredektlir: İtalyada Ekmek Yüzde Kırk Patates Ni- şastası Kanştınlacak Roma, 31 (Hususi) — İtalya- nın hariçten ithal etmiye mecbur bulunduğu senelik 1,5 milyon ton buğdaya para vermemek için umumiyetle İtalyada satılan ek- meğin şu suretle yapılması te- | altmış buğday, yüzde kırk patates ni- şastas. Bu suürctle harice altım | Kâzım - gelmiyecek ve | karrör etmiştir: Yüzde akarmak fi.ılyaıı Kreti kaymetini muhafara edecektir. yanda bu muhacir de güvertede, dör çocuğile beraberdi. 9- 10 yaşlarındaki çocuğu ambarın açık olan bir deliğinden içeriye ayak- kabısını düşürmüş, inip alması için babasına söylemiş. İhtiyar adam, ambarın kapa- ğını zorliıyarak açmış ve oşağıya inmek istemiş. İşte bu sırada ayağı birdenbire kayıvermiş ve o derin ambara düşüp parça- lanmış.. Biz İzmire çıkınca Müddeiumu- milik derhal tahkikata başladı. İhtiyarın ölümü sukut neticesi idi. Bu malüm.. Fakat asıl şayanı dikkat nok- ta, kapak eskiden mi açıktı, yoksa başka birisi mi açmıştı ?.. Yolcu ve muhacirlerden hiç- biri bu husus için bir şey söyle- miyorlardı. Geminin süvarisi bu yüzden itham “altında İdi. İzmir Müddeiumumiliği derhal süvarinin tevkif edilmesini istedi. Bu sırada müstantiklerden biri ölü muhaci- rin küçük çocuğuna sordu: — Ayakkabının ambara düş- tüğü zaman kapak açık mı idi ? — Hayır.. Delik vardı. — Kim açtı bu ambarı? — Babam... Mesele derhal anlaşılmıştı.. Çocuğun ufak bir şehadeti ile süvari — mes'uliyet — ittihamından kurtulmuştu... Egenin zeki kaptanı, bütün tafsilâtile anlattığı bu vak'adan sonra benden bir şey rica etti: — Kat'iyyen ismimi yazmayı« nız! dedi. — R.Ş. r;kanyada Grev Ve Tevkifat Madrit, 1 — Kırallık taraf- tarlığı ve fesat hareketile alâka« dar olarak sabık kıral 13üncü Alfonsun — yeğeni ve ihti- yat piyade kaymakamı Fran- suva dö Burbon tevkif edi- miştir. İkametgâhında bir silâh deposu bulunan Dük dö Villena da tevkif edilmiştir. Grev Yapan Ameleler Madrit, 1 — İnşaat amelesi grev ilân etmiştir. Komünist nümayişçilerle zabıta — arasında arbedeler olmuştur. 80 kişi teve kif edilmiştir. SEÇİLMİŞ ŞİİRLER n *Onzet KARIM WÜKME'T o seçtigi b çaniler şerrin BN SEVDİĞİ gürlesütir, V yerksapı NEŞKİTAT EVİ j » t Bügün Çıld'l ; Kitap Sergisinde Sinan Neş- riyat Evinden alınız.