gae LA ŞEREye ae GREDaNÜLü GÜĞ RRERELEMALAa ŞN ELAR N AMDS ÇANAK M lünt ü KALE Yazan: Ceneral Oglander Türklerin Müdahalesi Olmadan Bu İş Sabaha Karşı İkmal Edilebildi Bu raporu yazdıktan yarım saat Kolonel — Carring- mith dahi kömür gemisinin güvertesinde ve Türk kurşunları allında can verdi. Öğleden sonra, saat dört rad- delerinde sahil ile kömür gemisi arasındaki sabih köprüyü bah- riyeliler tamir etti. Türk mevzi- lerinde o kadar sükünet vardı ki, gemide kalan mütebaki kıtaatı da karaya çıkarmak için tekrar teşebbüs etmiye karar verildi ve mülâzim Nightingale bölüğünün başına geçerek körfezin Garp tarafındaki yüksek araziyi işgal etmek üzre vapurdan çıktı. Fa- kat efrat vapurdan henüz çıkınıya başlarken sahilden —müthiş bir ateş açıldı. Köprüden kendini karaya atabilenler ilerdeki kum seddinin arkasına güçlükle - iltica edebildiler. Bu vaziyet karşısında fırka karargâhına tekrar haber tönderildi ve W sahilinden bir ileri hareketi yapılarak sol cenahtaki tepeler zaptedilmedikçe V sahilin- den bir karış bile ilerlemenin imkânsız olduğu bildirildi. Bunun üzerine saat 5,30 dan itibaren, Üç zırhlı, sırtın yamaç- larını ve Eskilalenin üst tarafla- rını bombardıenan etmiye başladı. Birkaç dakika sonra köy alevler içinde yanmıya başladı. Bütün (anfitcatr) toz duman içinde kab di. Saat yediye doğru bu bom- | bardımandan bilistifade binbaşı Garret, Munsters ve Hampshire taburlarından 120 kişi kadar ala- rak sahilin sağ tarafına doğru ilerledi ve tekrar Eskikaleye sokulup yerleşmiye teşebbüs etti. Fakat zırhlıların bu kadar bombardımanına rağmen Türk- lerin bir kısmı, mitralyözlerile beraber kalenin alt tarafındaki mevzilerini muhafaza etmişlerdi. | Açtıkları ateş karşısında Kaleye girmek teşebbüsü yine akim kaldı ve muhacim efrat tekrar siper almıya mecbur oldu. Bu suretle uzun gün niha- yete erdi ve o unutulmaz sah- neye karanlık çökmiye başladı. İncecik bir hat teşkil eden as- ker fena halde yorgundu. Güç- belâ tehlikeli mevzilerinde tutu- nabiliyorlardı. İlerde, her türlü ileri harekâtına mâni olan sırtın tepeleri ve Eskikale birer heyu- lâ gibi duruyor, köyden çıkan alevler, semaya ve denize kor- kunç bir kızıllık serpiyordu. Karanlık olur. olmaz - binbaşı Beckwith tekrar hücum hazırlık- larında bulunmak - üzere karaya sonra | temas büsbütün kaybedilmişti. | yına kadar uzanan İngiliz hattının | uzunluğu iki mili gönderildi ve River Ciyde gemi- sinde kalan kıtaatı da karaya yaralıları muhari çıkarmak — ve ikmal edilebildi. ile Kolonel Carington vefatları Bzezice V sahilindeki kumandayı kaymakam Tizard deruhte etti ve gece yarısından evvel Jeneral Hunter - Weston 29uncu fırkanın topçu zabitlerinden Kapiten Wal- fordu derhal ileri harekete geçile- | rek 141 rakımlı tepenin zaptedil- mesi emrile kendisine — erkânı harbiye — reisi — sıfatile — gön- derdi. Fakat Jeneral Sir Jon Hamiltonun — erkâm — harbiye- sine mensup olup River Clyde ge- misi ile çolmiş olan iki erkânı harbiye zabiti bu aralık karada karşı saat üçte Jeneral toplamak kararlaştırıldı. Türkler- den hemen hemen hiç müdahale | olmaksızın bu işte ancak sabaha | istikşafta bulunmuş ve ortalık aydınlanmadan ileri harekete geç- menin kat'iyyen muvafık olacağı- m bildirmişlerdi. Gece ziliri ka- ranlıktı. Sabahtan karaya çıkmış olan efradın asabı ve kuvvci ma- neviyesi çok sarsılmıştı. Zaten binbaşı Beckwith'te, ileri harekâ- bi için yapacağı iİstihzarat ve ter- | tibatın sabahtan evvel ikmal edi- lemiyeceğini bildirmişti. O, kara- daki efradı, sabahleyin erkenden hücuma geçmek üzere üç kola ayıracaktı. Albion zırllısı gün doğarken yarım saat kadar kaleyi ve köyü | bombardıman edecek, saat 5,30 | da da efrat ileri sürülecekti. Bir müddet müzakereden sonra ni- hayet bu plân kabul edildi ve efrat ta istirahate bırakıldı. Harp cephesinin cenup kıs- minin diğer — noktalarında — ise guruptan sonra, kıt'a kumandan- ları X sahilinden, sola doğru, 1 numaralı istihkâm civarına ka- dar irtibat tesis etmekle meşgul oldular. Mevzü ufak tefek ateşten maada bu cephede mukavemetten eser kalmamıştı. Fakat gündüz- kü yorgunluk ve durgunluk el'an | İngiliz kuvvetlerini meflüç bırak- makta idi; pek az istikşafatta bulunulmuş ve düşmanla olan Hakikt vaziyet hakkındaki bu malümatsızlık dolayısile Türklerin | kuvvetleri hakkında mübalâğalı rivayetler dolaşıyor ve ağır topçu himayesinde şiddetli mukabil hü- cumlara intizar ediliyordu. Bu gibi bücumları karşılamak için | hemen hemen hiç ihtiyat kuvveti yoktu. Her ne kadar X sahilin- den | numaralı tstihkâmın civa- tecavüz etmi- yordise de, karada bulunan ve oli silâh tutan bütün efiât bu Fotoğraf Tahlili Kuponu | Tabiatinlei | (ot öğrenmek — istiyorsanıs n S aet kupon ile bir- önderiniz. Fotoğrafınız sıraya | Çashire Fusilliers ve Royal Fu- İsim, meslek voya san'at? Üİ kalmış Fotoğrafın — klişesi 3€ kuruşluk Pidum kabilinde gönderilebilir. | larından fayda beklenemezdi. | üzere, diğer kıtaatın vermiş ol cepheye sürülmüş velyerlestiıil— mişti. Karanlıkta gemilerin top- Karaya hemen hemen - biç top ihraç edilememiş ve edrile- bilenler de — ateş - açabilecek | mahallere yerleştirilememişti. Lan- | silliers taburları müstesna olmak duğu zayiat nisbeten hafifli. Fa- kat gündüzkü ahval asabı son derece sarsmışlı. Efradın çoğu 23- 24 Nisan geceleri uykusuz ve hepsi de — bitap bir | halde idi. Bütün bu endişelere inzimam eden diğer büyük bir endişe — daha başgöstermişti. | canlandırdı: | olmuyor. (Arkası var ) SON POSTA Eylâl 2 zz A Dünya Güzelini İki Günde - ( Baş tarafı | inci sayfada ) kadar hiçbir şey almadı. Dünya güzeli yerinden sıçrı- yarak temiz bir gülüşten sonra şakradı: — Aman baba gazeteciler yazacaklar. — Bırak kızım, yazsınlar. Kefeli zade d& tasdik etti: — Yazsınlar kızım, ne olur... Hal ey devam etti : — Dün ne oldu biliyor mu- sunuz. Yusuf Bey dün buraya bir torba ufak para ile gelmiş, Kerimanı kapıda beklemiş, tor- badaki ufak paraları Kerimanın başma serpeceği diye —tub turmuş. Güçbal ile vazgeçirmişler. Kıraliçamız katıla katıla gülü- yor. Bu sırada Halis Bey yeni albüme bakıyordu. Birdenbire: — Aaa... Dedi. Kim bu? Mübeccel mi? Diye bağırdı. Ben de baktım. Evet, Mübec- celdi. çimizden birisi: — Zayıflamış ta — bu bürünmüş. Bu söz, Keriman Hanımın alâka ile dinlettiği bir mubahase Zayıflık, şişmanlık bak “sus,, şekle münakaşası. Fakat size hemen baber diriyordu. Ben güzelimizle baş- başa kalmak, ona hususi sual- | lerimi sormak istiyordum. Bere- ket versin güzel bir fırsat, bana, | dünya güzelile yalnız ve karşı | karşiya oturarak konuşmak bal tiyarlığını verdi. İlk sualimi sor- | dum: — Avrupada en neşeli dem- leriniz nasıl geçti? Dedim. Güzel ve cici kız cazip kirpiklerini kır- pıştırdı. yakın bir maziyi çarça- buk hat.rladıktan sonra tatlı ve pürüzsüz şivesile anlatlı : — En neşeli demlerimiz, Mek sika güzelinin bizimle beraber olduğu günlerdi. Aman yarabbi.. |O ne tatlı, ne şeker. kizdi. ya- rabbi... Görseniz öyle tuhaflıklar yapıyor, öyle komik, fakat zarif jestler buluyordu ki... — kalılıyor- duk gülmekten. İspanyolcadan başka bir lisan bilmediği balde bizi delicesine neşelendiriyordu. Onun bizimle bulunmadığı günler - put yarduk. Hiçbirimizde neşe kal- miyordu. hastalanmıştı. onsuz — olarak — bir çıktık. O zaman ki Mis Meksikasız Elhasıl — şeker şeker mi şeker. Ben tekrar sordum: — Daüssılaya, memleket has- talığına tutuldunuz. mu ? — Hiç sormayın... Hele İstan- bulu okadar, okadar çok özledim ki... Hatta son günlerde memleket Bütün — güzeller gezinliye anladık eğlenti kızdı, | Tumun cağından bahseder. Fakat bugüne | ve- | reyim ki bu bahisler beni sinirlen- | kesili- | Cici Meksikalı bir gün | manzarası hep gözümün önünde dumanlanır, canlanırdı. Babam da hasretimin farkında idi. Geleceğimize yakın artık çır- pınip duruyordum. Danimarkaya gidecektik. Fakat hasret buna mâni oldu. Ben suali başka şekilde tek- rarladım : — Keriman Hanım, dedim. Ya evinizde en çok kimi özlediniz? Derhal sevinir gibi bir eda ile cevap yetiştirdi: — Fatoş... Aman Fatoşumu okadar — özledim ki... Biliyorsu- nuz ya... Fatoş benim bebeğim gibidir. Onu her zaman hatırlı- yordum. Spada, Ostantta Fatoşa benziyen — bir — yavru yüreğim — hopluyordu. Fatoş tombul, şirin ve yaramaz hali- le her zaman Hatta Sirkeciye geldiğimiz zaman bir aralık on binlerce halk birden- bire gözlerimden siliniverdi. — Bak, bak, dediler Fatoş. Görseniz öyle tuhaf bakıyor- du ki... Şaşırmıştı. Bu kadar ka- | labalığın buraya niçin ve neden toplandığını bir. türlü kestiremi- yordu. man bile bana sarılamadı, medi... Canım Fatoşçuğum... tüden, patırtıdan ve kalabalıktan kimbilir nekadar korkmuştur. Bu aralık Ferhunde H. içeri girmişti: Kıraliça baktı: — Ha, dedi. Annemi, anne- mi de çok özledim.. En çok Fa- toşu... fakat annemi de çok özledim. Annen öpe- şefkatle — annesine duyarsa — darılmasın ai Gülüştük.. Keriman Hanıma tekrar sordum : — İki aylık seyahatinizin bir ayı veyahut on beş gecesi uyku- nuzla geçti. Bu uykuların şüphe- siz kuvvetli bir rüyası olacaktır. Acaba anlıyabilir miyim nedir? Sevimli kıraliçamız, bir. kuzu gibi boynunu büktü: — A, bunu sormayın... ederim bunu sormayın.. — Fakat biliyor musunuz ki, halk, o rüyada geçen ber sani- yenizi anlamak, ögrenmek istiyor, Düşündü ve razı olarak anlat — Geleceğimize riste, bir rüya gördüm.. aman Yarabbi, hatırıma geldikçe tüy- lerim Ürperiyor.. Güya annem ölmüş... Tasavvur edin.. Bu kay- bolan vücut benim — annemdir. Annem canım, — hayatım, — her şeyim.. Onu böyle ölmüş görün- ce birdenbire uyandım... Sabahta Rica hasretile ağlamaklı oldum. İıtınbu—] oluyordu. Beni bir merak sardı, görünce | hayalimde idi. | Hattâ kucağıma aldığım za- | gürük | | eğlenceli | külfet teşkil edecektir. Keriman yakın, Pa- | Bin Kişi Ziyaret Etti ağladım da.. O günlerde İstan- buldan, annemden mektup ta ala- mamıştık.. Birkaç gün hep üzüntü ile vakit geçirdim. Çok şükür mektubun gelmesi uzamadı, ben de v büyük üzüntüden kurtuldum. — Bir sual daha?.. — Aman çabuk olunuz! Çün- ki öteki odadakiler bekliyor.. — Şimdi... Dinleyin: Seyaha- tinizde Türkiyeyi — hatırlatacak ufak bir şeye, bir binaya, bir insana, bir şekle rasgeldiniz mi?. — Evet... Bazı yerler vardı ki, aynen Türkiyedeki manzara- ları andırıyordu.. Meselâ, Balkan- lara girerken, Türklük ve Türk kokusu daha fazla görünmi, başladı.. asıl heyecanım işto bu şekilleri gör dükten sonra baş- ladı. Bahusus bazi — istasyon- larda, türkçe — konuşmalar da duydum... Öyle hoşuma gitti, öyle hoşuma gitti ki... — Müsabakadan ve tezahü- | yattan hariç, en heyecanlı günü- nüz? Amerika güzellerinin gelmesi.. Merak ediyorduk.. Amerikalıların | çok güzel olduklarını söylüyor- | lardı, Ogün yağmur vardı.. vapura kadar gidemedik. Onları iskele- de karşıladık.. geldiler.. çok tatlı. kibar, terbiyeli kızlar... Husus- yetleri mi?.. — Biraz fazla — şen kızlardı... Bu sırada Halis Bey, birden- bire odaya girdi: — Keriman içeride seni bek- liyorlar kızım |.. Ben güzel kıraliça ile tekba- şıma konuştuğum kadar konuş- muştum. — Ragıp Şevki Ziyaretçiler, Mektuplar Dünya güzeli İstanbula ka- vuştuğu iki gün zarfında 1000den fazla kimse tarafından evinde ziyaret olunarak hatırı sorulmuş, tebrik edilmiştir. Bu ziyaretçilerin 800 kadarı kadındır. İçlerinden pek çoğu ailenin çok eskiden tanıdıklarıdır. — Dünya Güzeline gelen mektup- lar ise 4000 kadardır. Bu mek- tuplardan mühim bir kısmı henüz açılmamıştı. -Bunları açıp oku- mak — güzelimiz — için — belki bir iş, fakat bir Hanım için Romanya güzelinin akrabasından birisi “Dünya Güzeli tangosu ,, ismile bir tango bes- telemiştir. Başvekil İsmet Paşa Dünya Güzelinin tazim ve hürmet tel- şu cevapla mukabele et- mı * :Heybeliıdn, 12 — Telgrafınızı aldım. — Nezaketinize — teşekkür ederim. — Afiyetle — gelmenizden memnun oldum. Saadetler dile- rim.—İsmet