Dünya Garibeleri Bir Zencinin Can Acısı Nasıldır ? Amerika gazetelerini karıştı- rirken günün hâdiselerine tahsis | edilen bir sütunda küçük bir zabıta haberi gördük : * Bir zenci bir kuyumcu dük- kânımı soymak istediği sırada zabıta tarafından görülmüş, ya- ralanmış ve tutularak sorguya çekilmiş, sonra da vücudundaki kurşunların çıkarılması için hasta- neye götürülmüş! Doktorlar zenciyi ameliyat ma- sasına yatırmışlar ve klorform ile uyutmıya lüzum görmeden kurşun- ların bulunduğu yere — neşteri saldırmışlar. Zenci can acısı ile yerinden fırlamış ve dokturun elindeki neşteri kaparak başucun- da nöbet bekliyen iki polis me- marunun Üzerine atılmış. Fakat polisler yaralı Zenciden daha çabuk — davranarak iki kurşun ile adamı yere sermişler..,, Amerika gazetelerinde bu hâ- dise üzerine serdedilmiş mütalen yoktur. Hatta: — Nasıl olur? Şeklinde kt- çük bir sual bile mevcut değildir. Delinin Zoruna Bakın! Amerika gazetelerini bıraka- rak Bulgar gazetelerine geçtik.Bu defa gözümüze, garabette birinci haberden geri kalmıyan başka bir vak'anın tafsilâtı ilişti * Kırcaovada Pietri Abrank adını taşıyan bir köylü, şiddetli bir kıskançlık sahnesinden sonra karı- sının kulaklarını kesmiş ve evinin bahçesinde bir ağacın Üüzerine çıkarak orada bu kesik kulak- ları yemiş. Aşağıda ıstırap içinde | : | ce kat'iye yakın malümdur ki arzın etrafını kaplı- | kıvranmakta olan karısına da: — Şimdi çirkinleştin, istersen bu kıyafette sokağa çık, sağda solda işvebazlık et edmiştir. Köylü zabıta tarafından tutul- duğu zaman adliyenin böyle ( aile | | metre işlerine ) karışmak istemesine mü- | va | ni 200,000 met- tehayyir olduğunu söylemiş : — Size ne oluyor? Diye ba- | ğırmıştır. Karakter Nümunesi İtalyada — Faşist — idaresinin henüz değiştirmeye lüzüum, yahut ta imkân görmediği karakterler- den bir tanesi de çabuk kızma ve çabuk barışmadır. İşte size bir. nümune: Sicilyada Françeska — Büçça adın! taşıyan ihtiyar, bir köylü, pazar yerinde — bir meyvacının portakal — satmakta — olduğunu görmlüş ve — yanaşarak sormuş: Kaça? — Düzünesi beş lirete! — Beş lirete mi? Beş lirete mi? Haydut.. Nasıl — cesaret ediyorsun bu parayı — istemiye. Haydut! Hırsız!.. Bu sıfatların bahşından son- ra sahnenin nasıl biteceğini ta- savyur edersiniz. Kavga ile değil mi ? Fakat hayır, ihtiyar köylü- nuün : — Hırsız! diye bağırmasını müteakıp sesini biraz hafifleterek söylediği cümle şudur : Gel, bari dört lirete ver ! — Olamaz! — Olamaz mı? O halde al şu beşi! Evet, kavga bu sonuncu mu- havereden sonra ihtiyar köylü: nün beş parmağımı birden satı- cının yüzüne — indirdiği zaman çıkmıştır, ki bir karakter nümu- nesidir. İlâve edelim: Satıcının iki dişi kınılmış, ih- | tiyar köylü de karakolu boylamış- tır. Mahkemeye çıkacak ve orada iraz gabırlı olmak lâzım gele- öğceneceklir. ee ÜĞK er ı ear Z ——— e— e— — ünyada Olup Bitenler — | Mühim Bir Fen Maeselesi *SON POSTA Bi Halledilmek Üzeredir Nemrut Gibi Göklere Tırmanan Profesör Pikarın Maksadı İ Belçikalı Profesör Pikar iki defadır ki balonla havalara yük- seldi ve biçbir. insanın şimdiye | kadar çıkmadığı noktalara vardı. | Bu münasebetle insznlar, işitmiye alışmadıkları yeni bir kelime daha duydular: Stratoafar. Evet, Stratosfer de nedir ? Rasat işlerile meşgul kimseler- bir yan hava taba- kası 200 - kilo- yüksek- kadar de- eder. Ya- liğe vam re Bu demek değildir. ki 200 | kilometre ©& K ealelkr'e? &; dt İ dd u, seklikten sonra gaz ve hava yoktur. Bu bu- duttan sonra ha- vasızlık — başlar. Bilâkis, bu yük- seklikten — sonra da hatta300-400 kilometreye ka- dar az miktarda bulunduğu kuvvetle — muh- temeldir. Fakat bu — yükseklik- lerdeki gaz miktarı o kadar az olmak gerektir «ki bugün- kü laboratuvarlarda en — has- sas aletlerle husule — getirilen boşlukların içinde kalabilen gaz- gaz | lerden daha azdır. Şu halde, bu | mıntakalar, hakikatte bir nevi tam bir boşluğa muadildir. Denizden Evrest Dağına Kadar Denizin seviyesinde, bir baro- | metre cıva sütununun tazyikı 760 milimetredir. Dünyanın en yük- sek noktası olan 8800 — metrelik Evrest dağının tepesinde bu taz- yik 230 milimetreye düşer. De- mek oluyor ki 10 kilometrede havanın tazyikı 210 milimetreye 200 — kilometrede bu yit, mantıkan bir milimetrenin onda birine inhisar etmek lâ- zımdır. Yine tecrübe ile sabittir ki havada 11 - 12 kilometre yük- selen bir tayyareci güçlükle ne- fes —alabilir. ve çok — defa AD düşüyor. kuvvetle | Protesör Pikarın uçma hazırlıkları ve meşhur balonu ölüm — doğuran karalara — ma- ruzdur. Bu yükseklikten sonra- ki kısımlara artık insan çıkamaz. Tâ ki gayet kapalı bir balonun içine girmiş bulunsun ve bu ba- Tonun içinde bulunan insanlara 1â- zım olan hava da sun'l bir suret- | te temin edilmiş olsun. (Profesör Pikarın balonunda olduğu gibi.) Havanın Mürekkebatı Yukarda demiştik ki havayı nesimi tabir ettiğimiz madde 200 kilometre yüksekliklerde mevcut sayılamaz. Biz bu mesafeyi, esaslı bir hesap yanlışlığı yapmış olma- dan 100 kilometreye indirebiliriz. Denizin — seviyesi esas olarak arzın kabuğu ile 100 kilometre yüksekliğindeki hava tabakasını teşkil eden maddeler, bilbassa, ok- sijen dediğimiz müvellidülhumuza ile azottur. Ondan üst taraftaki kısmın terkibi hemen kâmilen idrojen (Müvellidülma) ile helyom Nedir ? a gazinden mllrekke.piir. Mevcudr- yeti nazari bir surette kabul ojunan bu hava boşluğunu rasat- çılar şöyle taksim etmişlerdir: Sıfır metreden 4000 metre yüksekliğe kadar olan kısım, fır- tına, kasırga ve siklonların hüküm sürdüğü “mütehavvil mınlaka,, dır. 4000 metreden 11000 metre- | ye kad. olan kısım ise Sirrüs | ismi verien bulutların dolaştığı mıntakadır — ve buna Troposfer derler. Bundan sonra 80 kilomet- re yüksekliğe ka dar ise — Stratosfer ismini alır. Bu mıntakada ne bulut, nede hava buharı yok- tur, Bu mıntaka- mın mabiyetini ve onun — havasını ancak sondaj ba- lonları ile tetkik etmek mümkün- dür. Tecrübesi Stratosfer de- nilen — mıntaka madamki sondaj balonlarile tetkik edilebilirmiş; öyle ise profesör Pikar neden bizzat bir balonla havalanmak lüzumunu hisseltmiştir? Bu sualin cevabı basittir: Profesör Pikar bu mıntakaya hava rasadı yapmak için değil, kürrei a elerceuzak me- safelerde bulunan âlemlere ait olduğu zannedilen bazı tesiratı tetkik etmiye çıkmıştır.Bu tesirat, ismine Kozmos denilen esrarengiz mahiyetteki şualara atfolunmak- tadır. Asrımızın fen dünyası, yeni keşfolunan bu uzak mesafelerdeki âlemlerin esasınmı ve kuvvetini anlamak ve hesap etmek istiyor. Beşerin hayatı Üzerinde mühim tesiri olmak icap eden bu gizli kuvvetlerin menşeini — anlamak maksadile hayatını ortaya koyan profesör Pikar gibi bir ilim adamı önünde, duyulabilecek his, büyük ve derin bir hürmettir. * * olan kısım | Protesör Pikarın | Kari Mektupları Köylünün Hakkı Kurtarılmak A Lâzımdır 1807 de ilgin kazasında İh- saniye karyesinde iskân edilen muhacirlere hükümet bir miktar arazi vermişti. Münhat olan bu Arazi müruru zamanla sıhhate zarar verecek bir şekilde muzır | ve mütteaffin bir hal almıştı, köylü hem sıhhatlerini muhafaza, hem de arazisini kurtarmak için bu bataklığı — kurutmiya — teşebbüs etmişti. Vilâyat İdare Meclisi bu hakkı köylüye vermişti. Ba- taklığın kuruyan kısımları fevka- lâde mümbitti. Kavun, karpuz, ve diğer mahsul çok güzel ye- tişiyordu. Fakat bir müddet sonra Be- şareli bir zat bu mümbit arazinin bu bataklığın kurutma hakkını her nasılsa üstüne almıştı. Beşarelinin bu muamelesi, bü- yük Millet Meclisinin 20 Mart 929 tarihli bir kararile ortadan kak- İmış, arazi yine sahibi aslileri olan kölüye iade edilmişti. Köylü mütemadiyen çalışıyordu. Buyün burada bataklıktan eser kalma- mıştır. Gül gülistan güzel bir bahçe hâsıl olmuştur. Büyük Milltet Meclisinin kara- rına rağmen Beşareli zat bir gün arazinii üstüne bir domuz seddi yaptırmıştı. Topraktan ya- pılan bu set itikâlâtı arziye ile | yıkılıp gitmişti. Bu setin köylüler tarafından yıkıldığını ileri süre- rek dava açan Beşareli davasın- da da muvaffak olamadı. ( huriyet adaleti talebini reddetti. Fakat bütün bu hikâyelerden sonra Beşareli bu ararziye temök- lük etmek üzeredir. Çünkü lüler bu araziyi bu zate ter mek vaziyetinde kalımışlardır. Bu bariz haksızlık, herhalde alâkadar makamlarca tashih edile cektir. Şimdiden nmazarı dikkatı celbetmenizi rica ederim. llgın kazasında İhsaniye karyesi ahalisindes * Bir Mahpusun Ricası 1340 senesi mayısında 15 sene hafif hapse mahküm edildim. Mezkür tarihten şimdiye kadar müteaddit — hapishanelerde bw lundum. Hapse düştüğüm zaman pek genç ve cahildim. Hapisha- nelerde açılan dershanelerde ve | halk mekteplerinde okuma yazma öğrendim. Birçok kitaplar | okudum ve okuyorum, eski hâ- limle mukayese ederek cehalella ne fena bir şey olduğunu kendi | viedanımda bittecrübe anladım. | Mahkümiyetten maksat in | ları aslah etmek olduğunu oku- duğum birçok kanunlarla am- hyorum. Bir gencin hapisbane köşelerinde tembel tembel yata- rak perişan olması canımı sıkı- yor. Müddeti mahkümiyetimizi bitirene kadar işe yaramıyacak bir hale geleceğiz. Mütebaki ka- lan cezalarımızı affederek bizleri de efradı ailemize bağışlasalar, bizler de vatandaşlarımızla birlik- te vatan ve milletimiz. için seve seve çalışsak olmaz mı ? Ankara haplshanesinde K, | de Küzım Pehlivan et- ve n- oA M -— TAKVİM —— PERŞEMBE 4 Güne * — EYLÜL- 932 hur: l9 Arabi Rum? 28- Rebitlahar: 19831 |19. Ağuston-ı Vakik Ilıı'_'uu tj Vakı Güneş Öğle | ikimli 2041 |3 Zöfasşam |ii — | <8 44 seos1lik MÖ Yata |i 36 | 2i zi 9 1105 55 8 5513 40 msak