e Ye paya A AA > A A A A A Is | Viyananı: Dullar Kahvesi! Son Haftanın EA Kari Mektupları Ortaköy EYE Yeni Çıkan Eserleri Son on gün Babıtli kütüphaneleri, birkaç yeni eser verdiler. Geçen hafta- nın son günü Kanaat içinde karilere nesi piyasaya Üç veni eser bir- den çıkardı. B ian * Börhan Cahit ,, imzas uyan * Gazi- nin Dört Süv , İsimli eser İstiklâl mücadelesinin bir köşesini tasvir ediyor. Bu büyük mücadelenin kalh- ramanlık bil velerile dolu olan bu eserde, iassa Cenup cep- besinin har. çünlerindeki manza- rasını gör Gaziantep (müdafaası ve o müdafaayı yapan vatan çocukla- rının kahramanlıkları elân hatira- mızda canlı ve hareketli izlerle yaşıyor. Bu eser büyük, tarihin bu köşesinden açılmış bir pence- re gibidir. İkinci kitap bir tetkik eseri- dir. Maruf Amerikalı tetkikçiler- den Larsonun, Moğulların haya- tına dair yazdığı bir eser Nusret Kemal B. tarafından Türkçeye tercüme edilmiştir. Okuucuyu ba- gından sonuna kadar merak ve heyecanla sürükleyecek bir coğ- rafya ve tarih kitabıdır. Üçüncü eser de (Üç asırlık Fransız edebiyatı ) ismini taşıyor. Reşat Nuri B. tarafından vücude getirilmiştir. Eserlerde on seki- zinci asırdaki Fransız edebiyatı ve edipleri hakkında muhtasar ve müfit malümat vardır. Bilbas- sa gençlerin işlerine yarıyacak şekilde kaleme alınmıştır. İki gün evvel de Remzi kü- tüphanesi Hikmet Feridun Beyin bir kitabını neşretti. Esere “Bu- gün de diyorlar ki, ismi verik miştir, Hikmet Feridun Bey, bir müd- det evvel, tanınmış şair ve edip- lerle konuşmuş, onların bugünki Türk edebiyatı hakkında (ikirle- rini sormuştu. o(Vaktile gazete sütunlarında o okuduğumuz bu yazıları şimdi bir araya gelmiş Büyük bir cilt hâlinde görüyoruz. Kitapta yalnız şahsi mütalâalar değil, ayni zamanda zıt fikirlerin çarpışması da nazarı dikkati cel- bediyor. Şu dört eser hakkında birkaç cümle yazarken müşterek derdi- mize bir daha temas etmeyi fay- dalı buluyoruz. Görüyorsunuz ya, on günde dört yeni eser kazan- dık. Okuma ihtiyacının bu şekil- de temin edileceğine, bizim gibi siz de inanmış bulunuyorsunuz. Fikir ihtiyacının tam manasile tatmini için eser bolluğu en bi- rinci şarttır. Neşriyat sahamız bu şekilde emekledikçe fikir terbi- yemizin olgunlaşması çok gecike- cektir, Moda Meşheri Olan Bir At Yarışı Paris 20 — Manialı at yarış ları, Reisicümhurun O huzurunda yapıldı. Mükâfat 500 bin franktı. Duk Aneju ismindeki at birinci geldi. Bahsimüşterek bire 65,17, 14 ve 9 vermekte idi. Otöy deki yarışlar her sene modanın bir mesheri halindedir. Herkes buraya »na tuvaletler- le gelir. Ve ye. swoda, her ta- rafa, buradan taammüm eder. > Kütüpha- | dım dileniyor, cüm- | lesini görürsünüz. i yanın Üçte İkisi Havvanın Kızlarile Dolu Olan Kahvenin Hususiyeti İ Burada Masadan Masaya Kartlarla Muhabere Edebilirsiniz! Viyana, 17(Ha- ziran ) — Av rupanın berhan- gi bir gazetesini açarsanız AÇIMIZ, mutlaka : — Avusturya iflâs etti. Kom- şularından yar- Hakikaten iktısa- di sahada bu, böyledir. Fakat acaba zevk ve eğlence sahasin- da da öylemi? Ben Avustur. hükümet merkezine İgelir gelmez: — Viyanada nerede eğlenilir? i diye sordum. Muhatabım sigarasından bir nefes daha çektikten sonra: — Hiçbir yerde | diye cevap verdi. Viyana ölmüştür. Muhare- be Viyanayı öldürmüştür. Saat öğleden sonra ikiye ge- liyordu. Otelin (o penceresinden baktım : Opera meydanı yaz gü- neşinin altında tramvaylar, oto- mobil ve gelip geçenler ile kay- naşıyordu. Israr ettim: — Buna rağmen koca şehrin vakit geçirilecex bir yeri elbette vardır! Muhatabım bir saniye düşün- dükten sonra: — Mademki çok istiyorsunuz, dedi, eski âlemlere nisbetle çok sönük olmakla beraber “Dullar kahvesi,, adını taşıyan müessese- biraz vakit geçirebilirsiniz! Burası da ne? — Bir gazino, gazinol alelâde bir Yemekten sonra Yohensgasse sokağında Schellinghof adını ta- şıyan kahveye gittim. Burasının diğer Viyana kıraathanelerinden hiç farkı yoktu. Geniş koltuk- lar, küçücük masalar, birer fincan sütlü kahvenin önünde gazelesini * okumıya dalmış bir sürü insanlar, ve nihayet ötede beride (dolaşan siyah elbiseli beyaz önlüklü garsonlar, yeni gelen bir müşterinin Üzerinde alelâde bir kahve tesirinden baş- ka bir tesir yapmıyordu. Fakat kıraathanenin dip ta- rafında kırmızı bir perde vardı, bu perdenin arkasından dik bir merdiven ile alt katta başka bir salona iniliyordu ve işle asıl “ Dullar kahvesi , burasıydı. x Çok uzun, mustatil bir salon tasavvur ediniz. Bu salonun dört tarafına önleri açık birer loca olurtunuz ve İocaların içine de birer masa ile ikişer, Üçer tane koltuk sıralayinız, sonra bir kö- şeye de bir piyano koyunuz, Dul- lar Kahvesini gözünüzün önüne getirmiş olursunuz. Her masanın üzerinde bir kâ- ğıtlık ve kâğıtlığın üzerinde de bir kart vardı, Bu kartlarda Vi- yana, Dublin, İstanbul, (Paris, bant sesi yükseldi, gözden geçirmiye Dullar Kahvesi Moskova gibi tanınmış şehirlerin isimleri okunmaktadır. Etrafa bakındım; yalnız Mos- kova adını taşıyan loca boştu, koltuğumu çekerek yerleştim. Derhal önümde bir hizmetçi kız peyda oldu ve masanın fze- rine on tane kartpostal birake- rak: — Elli kuruş! dedi, Benim kartpostala hiç ihti- yacım yoktu, maamafih bu iste- nilen 50 kuruş kizim paramızla takriben on beş kuruş ettiği için vermekte mahzur görmedim. Hizmetçi çekildi. fakat o an- de dip taraftaki piyanonun ya nından bir caz- ben de salonu koyuldum. Müşte- rilerin üçte ikisi kadın, müteba- kisi erkekti. Ka- dınların danısfın- dan fazlası çok boyalı şeylerdi, ağlebi ihtimal s0- kak kızları idi. Bir * kısmı cüz'isi ise © kendi o halinde kadınlara benz: yordu, maamafin kimbilir. Belki bunlar da onlardandı. a Ben bu düşlincede iken bhiz- metçi kız yine belirdi ve masanın Üzerine bir mıktar daha kartpos- tal bıraktı, reddedecektim fakat bu defa hiçbir şey istemeden çekilip gitti. Yeni getirilen kartlara baktım ve hayretle gördüm ki bunların üstü yazılıydı ve yazılarda da bana hitap ediliyordu. Fakat bittabi ismime değil, oturduğum masaya “Moskova, adresine! Ancak o zamandır ki masala- rın Üzerinde duran kartların hik- meti vücudünü anladım; ikinci defa olarak getirilen kartların adedi altı tane idi, yazıları biltabi Almanca idi, imza yerindede hangi masadan gönderilmiş ise o masanın İsmi vardı. Kartları aldım, okumıya baş- ladım, üç tanesinde sadece: — Samimi selâmlar manasina gelen: Herzliche Grusse keli- limeleri vardı. Bilâhare öğrendim, bu kelimeler hoş geldin mana- sına gelirmiş, mutaden söylenir- miş, hiçbir taahhüdü tazammun etmezmiş, Dördüncü kartta İse şu sual vardı: — Danseder misiniz ? Dublin Beşinci kartta ı — Yalmızlık Okadar verici bir şey var mıdır? Lizbon hüzün Altıncı kartta ı — Moskova masasına oturmuş- Viyana Operası sunuz, demek bolşeviksiniz ? Heidelberg Cümleleri okunuyordu. * Bu kadar nazikâne davetlere cevap vermeden evvel kartları gönderenlere (o baktım. o Lizbon masasında oturan güzel bir ka- dındı, fakat profesyonele bensi- yordu. — Yalnızlığım devam etmiye- cek, bir arkadaş ile randevum var! Cümlesini satın aldığım boş bir karta yazarak gönderdim. Haydelberg masasında oturan kız da güzeldi, fakat gözleri pek ateşli idi, ona da: — Hayır bolşevik değilim, fa- kat genç Heidelb sizde bir Alman mektep talebesi olma- yasınız? Cevabını verdim. Dublin Oo masasında pembe, beyaz ve sarışın bir genç kız vardı, ona: — Çok fena dans ederim, eğer bundan çekinmezseniz bana işaret ediniz kelimelerini yazdım. Bana selâm gönderen Kopen- İ geçmek Ve Aksaray Tramvayı Tramvay şirketi vir Aksaray” Ortaköy servisi tesis etmiş ve tarafa giden Aksaray ve mal halkı aktarma derdinden kurtul muş ve yalnız Beyoğlu tarafın için aktarma © ver; vermekte bulunmuştu. Köca tafapaşa, Topkapı, Yedikuleye kadar © olan ısmın — ni | kesafeti malâmu Alinizdir. Be | yoğlu semtine geçmek istiyef bütin bu on binlerce halk ak” tarma parası vermektedir. BU yetmiyormuş gibi şirket şimdi de sabahları #nat 8,30 dan sonm Aksaray - Ortaköy hattını lâğvel* miştir. Şu halde sabahın 8,30 İl dan sonra Ortaköy semtine i mek istiyen hal Beyazıttağ aktarma mecburiyeti tahmil | miştir, İ Esasen fakir olan Aksaray ve civarı halkının daha ziyade sö mesine sebep olacaktır. : Kemali ehemmiyetle ni | dikkatinize arzettiğim bu meselğ ile bizzat meşgul olmanızı rie& ile teyidi hürmet eylerim efendimi Aksaray müntahiplerinden İbrahim Muhlis hag, İstanbul, Stokholm masa” | larını da şimdilik ihmal ettim. Hizmetçi kız gükmişti Kastlağ rımı eline tutuşturdum. Beş di kika sonra bir cevap geldi. Hek delberg: l — Hayır Alman değilim! Tw lebelik sıfatma gelince belki di yeceğim. Fakat sizin Almancanıf ne kadar fena, mutlaka ecnebi” siniz. Ya Fransız, ya Lehli? Kızcağız hakikaten simadan anlıyormuş : — Fransızım, cevabını verdim fakat bir defa daha buraya S lirsem cebime bir lügat kitabı yerleştirmeyi de düşündüm. Heidelberg masasından yi bir kart geldi. Bu defa Fransızef yazılmıştı : — Mademki dansetmiyorsunu, alnız sıkılırsınız, geliniz konü” lum, diyordu. Kalkarak gittim. Kızın ad! Votti imiş, çok iyi bir Fransızdf konuşuyordu. Sordum: j — Par's'e tahsildeymiş, fakat Avusturya ile birlikte ailesi de Ms edince her ay Viyanadan ak dığı paranın arkası kesilmiş, bun$ rağmen bir sene daha Parist€ kalmış, nihayet Viyanaya de ye mecbur olmuş, bakmış ki si Çekoslovakyaya gitmiştir, vE rada bir müddet oturmayı ünmüş, Dullar Kahvesi mai vasıtasını teşkil ediyormuş! — Nasıl, Pariste ve İstan da tanışmıyanları tanıştırmak böyle usuller kullanan müef“ seseler di değil mi? — Hayırl a, Fakat artık muhatabımın b& tini anlamıştım, biraz da mi akkında malümat almak istiyor” dum. Dublin erer ol kızı göstererek sordum: ME a Tindir? i — Tanımıyorum, dedi, her akşam gelmez. Fakat bakınız 7” mma ibtiyar bir efendi geldi, nederim onun metresidir. | İhtiyar efendi oturmadı, hara | tan istifade ederek (Dublin) ne bir kart yazdım, şu cevap £i pi — Geç kaldınız. Şimdi ceğim. Fakat beni görmek er seniz Ğİ numaraya telefon niz, Matmazel Mzziyi arayın” Yalnız peşin söyliyeyim; Alına” canız bozuktur, anlaşamayıZ- pa Kahvede fazla oturmıya vize yoktu, Viyananın eğlence İerinden birini görmüştüm artık çok bir fikir edinmiştim. ! gidebilirdim. huyef |