1t Haziran ——— Savuva Kadınları Kıyafet aa — Muhtelif Kıyâfet Hususiyetleri İşinde Çok Muhafazakâr Dünya üzerinde yaşıyan mil- yarlarca insanlar kıyafet mesele- sinde bariz ayrılıklar gösteriyor- lar. Bugün medeni insanların ziyade büyük şehirlerde ya- şıyanların kıyafetlerinde basit ve bir müşareket görmüyor değiliz. Fakat şehirlerden uzaklaştıkça her mıntakanın kendisine mahsus bir kıyafet tezahürüne şahit olu- yoruz. Bu resimler bize, Fransa- nan iki muhtelif mımtakasındaki kıyafet hususiyetini göstermekte- dir. Resimde gördüğünüz ihtiyar gözlüklü kadın 90 yaşında bir Romenler M. köylü kadınıdır. Bu kadının bu- lınduğu bu — mintakada bütün yaşlı kadınlar başlarına sepet şeklinde bir şapka geçirirler. Öteki resim Fransanın Savuva eyaletinde yaşıyan bir tipi gös- teriyor. O havali dağlık olduğu için gerek kadın, gerekse erkek- lerin yüzleri sert ve haşindir. Ayni zamanda bu havali kadın- ları kıyafet hususunda hayli mu- hafazakârdır. Onlar asırlarla cv- vel tatbik edilen eski kıyafeti muhafaza hususunda bugün bile | | ğ | ısrar gösteriyorlar. Puvankareyi Niçin Çok Seviyorlar? M. Remon Puvankare, Ro- :Myadıki Atene — akadimisine Ahri aza intihap edilmiştir. Roe- mfflıer bu suretle eski Fransız *isicümhuruna karşı besledikleri Buhabbeti izhar etmişlerdir. Wao Zaman Fransiz - başvekili .'b" -Mİ Puvankare Balkan Muha- *sinin ikinci safhasında Dob- rucanın Romanyaya ilhak edilme- sini iltizam etmişti. Romanya kıraliyetini, büyük Romanya ha- line getirmek istiyenler arasında M. Puvankare faal namıştı. bir rtol oy- Bundan sonra Merkezi Av- rupa ve Balkan siyasetinde Pu- vankare Romanya menafiini dai- SON POSTA Resminizi Bize Gönderini: e Size Tabiatinizi Söyliyelim Haa ” ee S L 20 Falk Bey: Uysal ve açık kalp- lidir. Mücade- leden, gürültü ve — kavgadan hazzetmez, ba- kalender kanaatkâr Bazan zan ve olur kendisine ehem: miyet verilme- sıni ister, mağ- duriyetini — ve başına gelenleri nakletmek tile dertleşir. Eli açıktır. M 26 Necdet Bey: Zeki ve neşelidir. Kendisini ü- züntüye sıkın- tıya kaptırmak istemez, usul merasim sure- ve ve intizam ku- yudatile — hür- riyetini takyi de taraftar değildir. Men- | faatle rinden tezagat edemez, bazan tevazua kanaatkârlığa temayül eder E 13 Emsal Hanım: Zeki bulmadıkça çekingen durur. Sem- Muhatabına — tazyik na: ve lercini ister iyor Muhitini konuşmaz, ve ağır- der fazla palisi - vardır eden” bir — tesir — ya süsü Gururunu karşı — şiddetle Takdir ve Kendisine haz- ve iftizamı — sever rencide — edenlere etmek hoşlanır hureket ister medihten ehemmiyet — verilmesinden zeder, Fotoğraf Tahlil Kuponunu 11 inci Sayfamızda bulacaksın 1. —3 (1 Haziran Cumarlesi İstanbul — (1200 me fon, 19,5 Hafız Abmet 20,56 gramofon ile Bafız Ahmet Bökreş — tra, 205 konferanı, 21,15 Musikisi, 18 Gramo: Bey — heyeti, öpera p re Bey heyeti 304 orkeastra 20 Ürkes Romanya Belgrat — ( 429 metre ) 20 İtadyo | musabhabası, 20,5 Gaodarın ikinel triyo- su, 21,20 Vahsafetin ismindeki öperet Roma — ( 441 metre ) 20 Haber, ajana, gramofon, 21,25 Tan havsen is- mindeki opera Prağ — (488 metrü ki, 21415 kabare, 28 — gon 28,20 Ostrovadan nakil, 20 Şen m baberler, Viyana — ( GIT metra ) 19,45 Kaf kasya bakkında bir konferans, 21 as- bando ile, 29 15 ker şarkıları dans havaları . Peşte — ( 500 metre ) 20,80 Rad- yo orkestrası, 2i Viyanadan naklen asker şarkıları. Vargova — Cİ4Lİ metre)20,15 Ajfang ve gramofon, 21 hafif konser, 23,05 Şopen konseri Berlin— ( 1635 motrs ) 20 Müpte diler için İngilizce dors, 21 Viyana- dan mnaklen asker şarkıları, ——— ——— mi surette müdafan etmiştir. Resmimiz, M. Puvankarenin Reisicümhur intihabatı için Ver- say Kongresine gidişini göster- mektedir. Bu resimde de görü- yorsunuz ki eski politika kurdu artık bayli ihtiyarlamış ve çök- müştür. ( Fotuğrafının | | ve hatta HARUNURREŞİT BAA 113 EEREARAAA 1 eee X Tarihin Esrarengiz Sayfaları Ve bu süzü müteakıp cebin- den bir. kâğıt çıkarıp karısına uzattı. Kâğıt, mahut şiirdi. Zü- İ beyde, mazlüm jurnalı dikkatle okudu, gülerek kocasına iade etti; Harun mütehayyirdi ve sor- du: — Gülüyorsun, okumadin mı? — Okudum. — Vezirin anlamadın mı? — Ne yaptı? El'aleviyi zindandan çıkardı. Bu herifi ele geçirmek içi neler çektim neler. Mel'un âsi, tahtımı neler — yaptığını tehlikeye düşürüyordu. Abbasiliği | Caler serbest izmihlâle — sürüklüyordu. işte böyle bir düşmamı bıraktı. Zübeyde müstehziyane güldü. Bu gülüşte pek açık bir istihfaf istihkar vardı. Kadın kocasile eğleniyordu ve onu kü- çük görüyordu. Harun, — onun gülüşündeki manayı sezdi, sinir- lendi. Hiçbir kimseden böyle, bir muamele görmemişti. Lâkin Zü- beydenin muhabbetine, sadaka- tine ve merbutiyetine itimadı bü yüktü! Bu sebeple tahammül gös- terdi: Gülmeği bırak, söyle! — Açık konuşacak mıyız! — Tabiü. Buraya gelişim de yeryüzünde yegâne dost bildi- | gim bir kimseyi dinlemek içindir. Zübeyde, bilâihtiyar, kızardı. Kocasının bu safiyane sözleri, bir. sille gibi aşk hatıralarını incitmişti ve bu incitiş, bir tutam kırmızı inkılâp çehresinde teressüm edivermişti. Maamafih — hicabımı — çarçabuk yendi: boyaya — Efendimiz, dedi, sizin va- ziyetinizi denizin ta dibine düş- müş bir sarhoşun haline benze- tiyorum. Sarboşluktan — ayıldınız mı? Boğulmak üzere bulundu- ğunuzu anladınız mı? Eğer ayıldı- | mızsa size şu “El'alevi,, meselesin- den daha vahim olan bir hakikati haber vereceğim. Yok, hâlâ sar- heşsanız ve hâlâ denizin dibinde iseniz hiçbir şey söylemiyeceğim. Harun, boğulacak gibi heye- can içinde idi, haykırıyordu : — Söyle, şimdi söyle bana. O kadar vahim olan şey nedir ? Vezir, El'aleviyi serbest bıraktığını sizden gizlemedi. Lâ- kin gizlediği şey daha Tekrar ediyorum: Daha vahim- dir, daha rezilânedir, daha de utandırıcıdır ! *Utandırıcı,, kuv- vetle telâffuz etmişti. Harvn, bu izah —üzerine — Zübeydenin iki kolunu yakaladı, kıracakmış gibi sıktı ve gürledi: ziya- kelmesini | değildi. Vezirin yeni — Evet. Abbasenin kölesi! — Şimdi buraya getirsinler. Zübeyde ellerini çırptı, bir kö ona şu verildi : — Abbasenin içeri e girdi ve emir dairesine koş. Ercivanı al, buraya getir ! Harun, artık karısile alâkadar ve daha | vahim ihanetini, hıyanetini düşü- | divanhanede dolaşıyordu. Karısı orada | küvvetli fikrini | nüyordu. Yumruğunu isıra isıra Karısı- nn söylemekten çekindiği sırrı bir türlü tahmin edemiyordu. “Utandırıcı, olan bu sır acaba ne olabilirdi ? Bir ihtilâl teşebbü- sü mü ? Bir isyan hazırlığı mı ?.. Bunlar ve bunlara mümasil olan işler, Zübeydeyi kızartacak, il raz ettirecek şeyler değildi halde Cafer ne yapmıştı ? Harun, bir aralık bahçeye in- o | di, ağaç dallarımı kopararak, çi- çekleri yolarak uzun uzun dolaş- t Sonra divanhaneye döndü. yoktu. İhtimal ki isticvabında bulunma- savuşmuşlu. — Halife bir. çekingenlik ifade eden bu kaçıştan da huylandı, yumruklarını daha kuvvetli rette ısırmıya koyuldu. Nihayet, Abbusönin dairesine Ercivanın mak — için su- | giden köle geldi ve haber verdi: ederek | — Ercivan kapıdadır, ya Emi- ! , şuraya bir cellât kü- tüğü bir kılıç — koysunlar. Mesrur da kapıdan ayrılmasın. Köle, yerlere kadar eğilerek ile | çıktı, biraz sonra ölüm aletlerini getirdi. Harun, her şeyin tamam- landığını görerek emir verdi — Ercivanı içeci getir! Abbase ile Cafere kapı bek- çiliği yapan Ercivan, o ellilik siyhi köle, cellât kütüğünü ve o kütükten daha korkunç olan Halifenin yüzünü görür görmez şaşırdı, titremiye başladı. Dizleri bükülüyordu, gözleri kararıyordu. Harun, Azrail ağzile homur- dandı: — Cafer ne yaptı? Birer bi rer söylemezsen öleceksin. Ercivan, cevap vermedi, bön- bön halifeye baktı. O dakikada diline hâkim değildi, ağzını aça mıyordu ve kelime bulamıyordu. Harun, korkunun - dilsizleştir- diği köleye doğru bir adım attı ve bağırdı — Söylemiyecek misin mel'un, | söylemiyecekmisin hain. Öyle ise ağırdır. | — Sefile! Vezir ne yaptı ki | ben utanmış olayım! Kadın, mengeneye giren yum- şak kollarını kurtarmak için ses- siz bir gayret gösterdi ve mı- rıldandı : — Söyliyemem, —ağzımla © şenaati hikâye edemem, çünki hatırıma geldikçe bile kızarıyo- rum., Siz, Ercivanı çağırlınız, ondan hur şeyi öğreniniz. — Hangi Ercivan? Hemşire- min kölesi mi? ölmiye bazırlan. Ve sesinin bütün kuvvetile ka- pıyı tiretti - — Mesrur! Buraya gell' İri ve kavi köle, kara bir şimşek süratile içeri girdi. Hali- fenin işareti üzerine kılıcını eline aldı, kütüğün yanına geçti, bek- ledi. Son dercesini bulan korku, | şimdi aksülâmel yapmıştı, Erci- van dilini bulmuştu. Diz üstü çökerek ve Harımun ayaklarını öperek ağlıya ağlıya yalvarıyor 'u. — Aman, ya Emirülmüminin! — Evet, Sana âman verece- ğgim, Fakat hakikati söyler: Küçük bir yalan, kelleni & miye kâfi gelir. Düşün ki mese yi biliyorum. Yalnız, hakikat: bir de senden dinlemek istiyoru ( Arkamı var )