vE PE TY ARE > 10 Sayfa ÇANAKKALE SON POSTA İngiltere Hükümeti tarafından Gazi Hı. ne hediye edilen eserin tercümesi. Yazan : Ceneral Oglander —9 Plân Şu İdi: Evvelâ Kumkale İstihkâmlarını Fakat askeri noktai nazardan vaziyetin tayini lâzımdı. Eğer harpten içtinap mümkün değilse, bunun zamanını Almanlardan ev- vel İngilizlerin intihap etmesi el- bette müreccahtı.Boğazların cebri surette tehdidi Enveri devirip yerine sulhperver bir fırkanın gel- mesine kâfi idi, Eğer donanma nın Boğazı geçmesine muvaffakı- yet hâsıl olmasa bile, karadan yarımadayı kolaylıkla işgal müm- kün olacaktı, karadan ve deniz- den yapılacak muvaffakıyetli bir hareket (o Türkiyenin (teslimini intaç edebilir, ve bu suretle Mısır ve Süveyş üzerindeki tehlike de bertaraf edilmiş olurdu. Yunanis- tanın askeri yardımda bulunmayı vadettiği için meselenin ehemmi- yetle mazarı dikkate alınmıya değeri vardı. 31 ağustosta mesele Harbiye ve Maliye nazırlari ara“ sında tetkik edildi. Ertesi sene, Lort Kiçnerin Pariste bulunduğu sırada, Mister Çorçil, Erkâmbharbiyenin omese- leyi tetkik etmesini ve ikisi kara, ikisi deniz zabitinden mürekkep bir heyet tarafından Gelibolunun Yunan kuvvetlerile zaptı ve İn- giliz o donanmasının Marmaraya geçmesi için bir plân hazırlama- larını emretti, Türkiyenin her an harbe girmesi ihtimaline binaen işin müstacel olduğu bildirildi. Bu talepte iki nokta mühimdi. Evvelâ yalnız askeri bir hareket- ten bahsediliyordu. Yunan ordusu yarımadayı (o zaptettikten (sonra İngiliz donanması Marmaraya ge- çecekti, saniyen, husumeti tacil lözumundan © bahsolunmuyordu. Mesele, yalnız Türkiyenin derhal harbe girmesi tehlikesi karşısın- da bulunduğundan dolayı ortaya atılmış bulunuyordu. Bahriye (o nezaretinin talebi Üzerine Askeri Harekât Müdürü Jeneral Kallwell Erkâm Harbi- yenin fikrini izah eden bir rapor hazırladı. Bu raporda Gelibolu yarımadasına hücumun çok güç olacağı bildiriliyordu. 1911 - 12 harbi esasında boğazlara hâkim bulunan kara kısmını himaye tertibati alınmış ve aal bir hü- cuma karşı gelebileceği kanaati hâsıl olmuştu. Gelibolu yarımadasındaki ha- zeri kuvvet 27 bin kişi idi, fakat bu kuvvet şayanı dikkat surette arttırılmıştı. Son raporlar boğazın Anadolu kısmında bir kolordu bulundu- gunu bildiriyordu. Bu kuvvet süratle Avrupa sahiline geçebi- lirdi. Binaenaleyh erkânı harbiye, muhasara İevazımı ve 60 bin kişilik (bir kuvvet Oolmadıkça boğazlara taarruzu doğru bul mwuyordu. 4 eylülde Sir Edvar Grey Atinadaki İngiliz sefirine Tür- kiyenin hâlâ bitaraflığın mu bafaza etmek tara'tarı oOol- duğunu, fakat (Merkezi Ro- menlerin o birleşmeği tercih et- tiği takdirde, Yunanistanı bir müttefik gibi aralarına almıya amade olduklarını bildirdi. Bina- enaleyh Bahriye Nezareti, Yunan berri ve bahri kuvvetlerile bir barp halinde alınabilecek tedbir ler hakkında görüşmek üzere “> İngiliz harp gemilerinden Çanakkaleye atılan 38 lik mermilerden biri Amiral Mark Kerre talimat ver- mişti. Fakat Yunanlılara, Türkler bitaraf kaldıkça hiçbir tahrikât- ta bulunmamak lâzımgeldiği ihtar edilecekti. Amiral Kerre,Yunan donan- masını düşman donanmasına faik gelecek tarzda takviye etmesi bildirildi, Kendisi de İtilâf do- nanmasının başına getirilecekti. Bahriye Nezareti, Türkleri ezmek için yapılacak en kuvvetli tedbi- rin İstanbulu almak ve bunun için de Yunan ordusunun Geli- bolu adasını zaptederek İngiliz donanmasına yol açmak Jâzım- geldiğine kanidi. Amiral Kerr Kıral ve Yunan Harbiye nazırile görüştükten son- ra 8 eylülde gönderdiği cevapta ! Bulgaristanın bitaraflığını muha- faza etmesi şartile, Yunanlıların yarımadayı zaptedebilecekleri kanaatinde (bulunduklarını bik dirdi. Fakat Atina, Bulgarların bita- raflık vaitlerine inanmıyorlardı. Bulgarlar da hep birlikte Türk- lere taarruz etmedikleri takdirde, kımıldamıyacaklardı. Bu şerait dahilinde Yunanistan derhal ha- rekete hazırdı. Yunan donan ması bir iki İngiliz kruvazör ve Zaptetmek zarhlısı bilirdi. , Yunanlıların boğazları geçmek için yaptıkları plân, hiçbir şeyi talie bırakmıyordu. Torpiller toplanın cıya kadar gemilerin Marmaraya giremiyeceği hesap edilmişti. İs- tihkâmların sukutundan (sonra diğer mevzilerin alınması ve mukabil taarruza imkân bırakıl- maması düşünülmüştü. Bu plânın ana hatlari şu idi: Rumeli sahilindeki istihkâm- ları arkadan zapt için Kabatepe- nin cenubuna 60 bin kişilik bir kuvvet çıkarmak. Anadolu sahiline iki tabur asker çıkararak boğazın metha- lindeki Kumkale istihkâmını zap- tetmek, Bu harekât yapılırken Bola- yıra 30 bin asker çıkarmak. İs- kenderona 20 bin asker çıkara- rak demiryolunu cenüptan kes- ilâvesile takviye edile- mek İzmirdeki Türk kolordusu- | nun muvasala hattım kesmek için 65 bin kişilik bir kuvvetle Edre- midi işgal etmek. Yunanlıların, O Bulgarları da beraber götürmek hususundaki şartlarına gelince, Bulgar Kıralını İtilaf Devletlerile birleşmiye ikna etmek, hayli güçtü. Fakat henüz bu vaziyet hâdis olmamıştı. Tür- kiye henüz açıkça muhasım vazi- yet almaktan içtinap ediyordu. İtilaf devletleri, mukarrer olduğu veçhile sabırlı olmakta devam ediyorlardı. Almanlar da boğaz- ları tahkime faaliyetle çalışıyor- lardı. Fakat İtilâf devletleri Türki- yeye derhal harp ilân ctmiş ol sa bile, Yunanistan henüz kur- şun atacak değildi. Amiral Kerrin telgrafı Londra- ya varmadan evvel, Kıral Kos- tantin fikrini değiştirdi. Bulgar Kıralının Alman tarafına geçti- ğine kani olarak Türkiyeden bir taarruz gelmedikçe, onun Tür- kiyeye karşı taarruza geçmiye- ceğini bildirdi. Bir müddet boğazlara taarruz meselesi Londrada mevzubahs olmadı. Böyle bir teşebbüs için asker olmadığı gibi, denizlerdeki Alman torpitoları imha edilme- dikçe, İngiliz donanmasının oAk- denizde kuvvetlenmesine imkân yoktu. (Arkası var) a İzmirin On Özler Komisyonu Şöyle Bir Karar Vermiş: (Baş tarak 1 inci sayfada ) ratlar tevlit edebilir. Tütün, üzüm, incir, palamut gibi harici piya- salarda rekabete maruz kalan maddelerin işlenmesinde bu ka- nun ahkâmı beyhude yere mas- rafları arttıracaktır. Bu vaziyetin neticesi olarak işçilerden bir kısmı işsiz kalacağı gibi ihracat üzerindede tesir yapacaktır. Yalnız tütün ve pala- mut manipülâsyon işlerinin sıhhat noktai nazarından mütalea edile- rek bunlara hususi ahkâm konul- ması muvafıktır. — Nüfus kesafeti zayıf olan kanun ahkâmının mu- vaffakıyetle tatbik edil. şü eid İzmir göni büyük Di ye T birde peryodik iş devrinde iş çok, işçi az olduğu düşünülür ve amele ücretlerinin yüksekliği nazarı itibara alınırsa bu kanunun tatbika- tından ne kadar müteessir olacağı bedihidir. Esasen üç senedenberi memleketimizin (mahsul fiatleri nisbetsiz bir şekilde düşmekte devam etmesine rağmen işçi üc- retleri eskisinin aynıdır. ,, Raporun bundan sonraki kr sımlarında (hazırlanan lâyihada tadil edilmesi icap eden noktalar — ege Görülüyor ki imizdeki üçler komisyonu EE kanunundan fayda değil, ma- zarrat acak aykırı bir De e le Adnan ! Haziran 11 ÂYE Bu Sütunda “Hergün Nakili: İsmet Hulâsi Yarım Kalan Mektup Yarım Kalan Hikâye Beyoğluna çıkmıştım, müthiş bir ui vardı. Sözü dinlenmek niyetile gm birine gir- dim... Oturduğum masadaki si- gara tablasında bükülmüş bir kâğıt vardı.. Evvelâ merak etmedim.. Fakat dondurmamı yerken gözüm tab- ladaki kâğıda daldı. — Acaba bu kâğıt ne ola- bilirdi?.. Kendi kendime birkaç defa tekrar ettim: — Acaba bu kâğıt ne ola- bilirdi ?, Elim tablaya gitti. Kâğıt ta elime geldi. Bu, bir mektuptu, kadın yazısile yazılmış bir mek- tup, altında imza yoktu. Bu imzasız kadın mektubunu okudum.. İşte kopyesi: “ Benim biricik Adnanım, İ Ayrılalı daha üç gün oldu, Senin Samsuna gittiğindenberi bilsen nekadar yalnızim. Sensiz geçen her dakikam, her saniyem sanki bir cehennem hayatı... Dü- şünüyorum dönmen için daha on iki gün var. Ben bu on iki günü nasıl geçireceğim? Nereye gitsem senin hayalini.. her neye baksam seni görür gibi oluyorum.. Geceleri uyurken kulaklarımın senin tatlı sesini duyduğumu his- sediyorum.. Büyük bir sevinçle uyanıyorum. Bakıyorum.. Bu bir rüya imiş, ayni rüyaya kavuşmak emelile tekrar gözlerimi kapıyorum. Adnan, seni nekadar sevdiği- mi, senden ayrıldıktan sonra bir kat daha hissettim. Bu satır- ları elimle değil, kalbimle yazı yorum. Ah o kalbim!.. Bazan tiktak- larını dinliyorum. Zannediyorum ki her çarpışında “Adnan, Ad- nan, Adnan, diye haykırıyor. Damarlarımdan kan aksa, yerde muhakkak senin ismini ya- zacak, senin hayalini çizecek... Ben bütün kalbimle, bütün varlığım, bütün benliğimle okadar seninim ki. Sana yakin olduğum zaman sana bağlıydım, şimdi senden uzakken yine sana bağlıyım. Ay- rılık bir rüzgâr gibidir.. nasıl rüz- gâr mumları söndürür, için için yanan korları alevlendirirse ayrı- lik ta küçük sevgileri mahveder. Fakat benim aşkım gibi bir aşkı bir kat değil, yüz bin kat daha ziyadeleştirir.. 7 Sana bu mektubumu “...., pastahanesinde yazıyorum.. Burada benden başka kim- seler de var.. ımdaki masa- da kumral bir genç oturuyor. İkide bir başını kaldırip yüzüme bakıyor. Budala, beni ne zannediyor. Benim ne düşündüğümü, ki- — mektup yazdığımı bilmiyor Adnanım, benim sevgili Adna- rım.. Oh, şimdi yanımda olsaydın. Adnan karşımdaki genç yine bana bakıyor.. Güzel elâ gözleri varmış, kendide güzel bir adam. Yok Adnan, kıskanayım de- me, benim için dünyada senden başka kim var kil. Genç adam şimdi gülüyor, görüyorum, çok munta- de tatlı.. Çapkın bir de bir kadını baş- zam. adam her tan nik için her şeyi haiz. Sokakta birine rasgelirse bir $ey söylese (muhakkak cevap verir.. Birinin peşine düşse onu elde etmesi muhakkaktır. Fakat Obenim için böyle şeyler ne boş.. Benim sevdi- ğim insan var velevki on- dan çirkin olsun, velev ki gözleri onun gözleri kadar ateşli olmasın. Ben seviyorum, ben Adnan seviyorum.. Ne oluyor?.. Karşımdaki genç adam daha dikkatli bakıyor şim- di. Bu adam benimle alâkadar. Peki amma ben niçin bakıyorum, niçin gayri ihtiyari gözlerim ona dönüyor?.. Neye o gülerken ben de gülüm süyorum... Acaba ben... , "a Mektup burada kesilmişti. garsonu çağırdım.. — Garson, burada kim otur- du? — Bir genç hanıml, — Sonra kalktı, gitti mi? — Evet karşınızdaki masada bir Bey vardı, hanım bir şeyler yazıyordu. Sonra biribirlerine baktılar. Hanım kalktı, Buradan çıktı git- ti. Bey de arkarından gitti! İşte. Garson elile kapıyı gösterdi. Biribirinin kolunda iki kişi geli- yorlardı. — Bunlar da kim?! Garson izahat verdi.. — İşte o hanımla o beyl. * Kolkola geldiler, ayni masada karşı karşıya oturdular, biribir- lerini kırk yıldanberi tanıyormuş gibiydiler. * Âdet edindim.. Hemen hergün ayni pastaneye gidiyordum, Onlar da geliyorlardı. Kimbilir belki ilk defa biribirlerini gördükleri yeri hergün ziyaret etmeği bir vic- dan borcu addediyorlardı. Günler geçti. Bir gün yine orada idiler, yine ben de orada idim.. Onlar biribirlerile tatli tatlı konuşuyorlardı. Ben kendilerini yan gözle seyrediyordum. o Kapıdan bir genç erkek girdi, va yanında oturan genç kız birden bire: — Eyvahl.. Adnan, dedi. * — Eyvahl.. Pastahane biribirine karışabi” lirdi.. Adnan vefasız sevgilisinin yüzüne ie bağırır. Sev ilisini vii Adnana hücum eder, ta mek için ben daha, — Eyvah, Adnanl. Sözünü duyar duymaz past* haneden dışarı fırlamıştım. m yüzden hikâyem (tablada bul duğum mektup gibi yarım kaldi Okuyucularım, — affetsinler- Hikâyem e hatırları hoş, olacak diye canim da tehlikeye koyana” dım yal.