© Ü SELS£UK SON POSTA SARAYLARINDA HMAYA 5 MACELR A AC!I Vilson, Bana Hayatın Manasını Ömer Hayyam Ogrettı! Diyordu... Artık Herşeyde Zevk Ve Ne Ve Neşe Her hakkı mahfuzdur. Sabbah, yaklaşıyordu. Halk, yeni senenin bu parlak sabahını gılgin bir neşe ile karşılıyordu. Bil, sordu: — Başka bir emriniz?... — Çabuk.. Paltomla şapka- mı?... Ben de bu neşeli halkın arasına karışmak istiyorum. Salonlar davetlilerle dalmuş- tu. Binlerce elektrik lâmbasının altında, yine binlerce mum yanı- yor, köşelerdeki yüksek buhur- danlıklardan, her tarafa sihramiz bir koku yayılıyordu. Her tarafta küçük küçük gruplar toplanmış.. Herkeste, de- rin bir hayret vardı. Ne zamandanberi inziva ha- yatı yaşıyan Vilsonun, şimdi bir- denbire böyle hayata — atılması hakkında her grupta, dedikodu- lar yapıyorlardı. Bütün |bu dedi- kodular, başlıca yeni ihtimal üze- rinde toplanıyor ve sonra bu ih- Himalleri birçok isimler takip ediyordu. Bu iki ihtimalden biri: (Mut- laka bir aşk..) diğeri de (izdivaç..)- tan ibaretti. İsimlere gelince, bu, namütenahiydi... * Mister Vilsonun en eski, en lâü- bali ve bilhassa serbest tavırlı olan dostu (Mister Turbur), etra- fındakilere teminat verdi: — Müsterih olunuz.. Ben şim- di, hepinizin merakını hallederim. Dedi. Yanında duran (Mis Medi) ye dönerek ilâve etti: — Vilsonu istievap ederken, şahit sıfatile yanımda bulunur- sunuz değil mi? * Vilson, dilber kadınlardan mü- rekkep bir grupun arasında, bü- yük bir şetaretle konuşuyor.. arkasında koca bir (âşık ordusu) koşturan — (Mesis Harley) e bir- şeyler anlatıyordu. Mister Turburla, mis Medi © grupa iltihak ettiler.. Vilsonun sözünü bitirmesini beklediler. * Mister Turbur, yüksek - sesle Vilsona sordu: — Azizim — Vilsonl... -Tatsız ve münzevi bir hayat yaşadığın müddet zarfında, bütün dostla- gını ne kadar — muztarip ettiğini bissediyor muydun?... Vilson, cevap verdi: — Evet ... — E. Bugünkü neşeli haya- tınla da o dostları ne kadar mem- nun ettiğini farkediyor musun?,.. — Şüphbesiz.. — © halde, bizi daha mem- Bun edebilmek için berkesin şu sualine cevap ver bakalım... Bir- denbire hayatında hâsıl olan bu tahavvülün sebebi nedir?... Vilson, başını iki tarafa salla- ::. Glıluibpırlıdı.. ç Dudakların- e ir tebessüm İllldî =men Turbürun e=; sarıldı, — Buna sebep, sen - oldun azizim Turbur,.. _31__ rını çattı.. [ Mister Turbur şaşırdı. Kaşlar — Ben mi?.. Ne suretle?... Biraz izah edermisiniz dostum?... — Evet sen.. Daha doğrusu, senin gönderdiğin kitap... — Yani ( Ömer Hayyam)... — Evet..( Ömer Hayyam)... Vilson, etrafındakilere göz gezdirerek sözüne devam etti: — Aziz dostlarım!.. Bundan takriben yedi yüz sene evvel, Asyanın ortasında doğmuş olan bu çadır- cının oğlu, bana neyi öğretti bi- lir misiniz?. Hayatın hakiki sr- rını ve saadetini.. Bu adamın ki- tabını okudum. Okudukça, haki- katin esrarına vakıf oldum. Ve nihayet anladım ki, hayat, haki- katen çok kıymettar birşeymi İşte ııışıd'ı hî: mdımmndl:n sonra hayatımın bir saniyesini bile israf etmiyeceğim. Her aldığım (Nefes) ten bile, bir zevk- ve neşe bekliyeceğim. Her türlü ihtirastan kıçıeığım. Endişe ve ıstırap vermesi ihtimali olan her şeyden uzak yaşıyacağım. Herkes dinliyor, düşünüyor, hayret ediyordu. Biraz yaşlıca olmasına rağmen Resminizi Bize Gönderiniz, BK SizeTabiatinizi Söyliyelim. HİDAYET LÜTFİ BEY: Dikaaili ve düşüncolidir. Kendisinde — bir çocuk — balinde ziyade olgun bir insan tavrı var- dır. Diğer arka- daşları gibi oy- yade ciddi şey- lere mütemayik dir. (Tali merselo- $ si fotograf tah- lillerini alâkadar etmez.) HAYRİ EFENDİ: İnlizamverver dir, gözü büyük- lüktedir. ve iyi geyleri — taklide mütemayil dir. Vazile ve mes'u- liyet — babsinde usul ve nizam haricine çıkmaz, müsa mahaklir değildir, dissipli- © nin aynen tatbi- © kine taraltardır. İşinde kendisini sevdirmesini ve itimat telkin etmesini bilir. Hususiyetlerini işaa etmoz, kapa- h kakmak ister . 55 Ankarada YİN İSMAİL Bey: (Votoğrafının dercini istemiyor) Asabi ve neuldür. kışmile daha ziyade Zükadar ve süratle münfall olur. Tahukküme ve sai mua- meleye fabammül edemez, mihnet ve gefaya metanet göstermek ister, elin- den iş gelir, nubatabına hulül edebi- dir. Sörzleri batmaz, biddeti gelip ge- çer, monlaatlarını yalnız nelsine has- retmez, zevk ve eğlenceyi mey âlemi- nİ sever, Fotoğraf Tahlil Kuponuna 11 İnci Sayfamızda bülacaksınız. Bir şeyin xevabir | ) 80 Aziz, Arıyacağım! Yazan: A. R. daha bâlâ i muhafaza eden ( Madam Renan ) isminde bir Fransız kadını taaccüple sordur — Fakat — dostum, — bunlar malüm olan şeyler değil mi? (Arkası var) Hergün Bir Rübai: | O, (Bedahşan yakutu ) gibi kaplenl TeRlREİ N Te nerede ?.. O, Ruha neşat ve istirahat veren ( Reyhan kokulu nemde; Ati Vakıâ, Müslümanlıkta, şarap içmek haramdır. Haramdır amma, zarar yok, sen yine İiçmekte de- vam eyle... Çünki; şimdi müslümanlık ne- rede?... | ( Baştarafı 6 incı sayfada ) dep 23 Muslafa. Eskişehir Hoşatdiye Dikmektebi İkinci sanıftan Suzan Nuri, Beşiktaş Ş iziye caddesin- de 8 Iclâl Fehmi, Aydın Ortamektebi Üçüneli smı 308 Nall, Fatih, 18 Üncü mektep Üçüneü smıftan 7T18 Mu- gaffor Osman, Adana Ticarot Mektebi birinel sınıftan Ahmet Necati, Adana Seyhan Mektebi beşinci amıftan 396 Haniti, Ceyhan C dördüncü sınıf t İstanbul Kız Lisesi Handan, ödemiş HMin yeti beşinci sınıflan tHal Cemi> İstanbul Çürçamba 1 inci — mektep - talebesin- den 481 Mukaddes, Babae m keresta tüccarı Ahmet B Adana ci ıııııfııw icaret Mek- sinden 282 Sa- ııııı iköprü Mimar Hayrettlu Nektebi dördüncü sıuıftan 62 Meliha, Ankara İstiklâl Mektebi Üçünell emif- tan 101 Belkis Seyfi, Salihli Altınordu İkmektebi dördüncü sınıftan 82 Ha- san, Dikili Telgraf Müdürü kızı Ni- lüfer, Beykoz gişe memuru Nebil Bey oğlu Server, Beyoğla 13 mektep beşinci sınıltan 177 Niha lana Er- kek Lisesi birinci sınıf — talebesinden 64 Sabahbittin, Çeşme İlkmoktep ikinci sınıftan 193 Yusuf, Adana Erkek — Li- sesi talebesinden 965 H. Basri, Beşik- taş 98 inci ükmektep birinci —#smıftan 12 Semih Cümhur, İstanbul 42 inci İlkmektep — talebesinden — 107 Şinasi, Çapa Tatbikat Mektebi üçüneü sınıftan İstanbul - beşinci — ilkmektep dördüncü sınıftan 38 İhsan, Kütahya Balat ilkmektebi talebesinden Cahide, Beykoz Polonez köy mektebi talebe- sinden T Aleş, Bursa Gazikaşa — Cad- desi 1946 numarada H. Basri, Polatlı Müddel umumt * Bey kızı Modiha, İzinir İkiçeşmelikde perükâr Relik var Bılasile ÜOsman, Konya Erkek Lisesi birinci sınıftan 121 Ahmet, Kırıkkale tip &2 No. 120 Nalme, Salihli Altın- —.. Geçen Bilmece- mizi Doğru Halledenler ı Evet. Perişan bir sahne hba- Tinde gözbebeklerine çarpan rü- yalar, bütün — vuzuhsuzluklarına rağmen onu tehyiç ediyordu. Artık Aliyyenin gelişini, Caferin doğuşunu — tahatlar — ediyordu. Gerçi bu tahatturda — insicam yoktu. Lâkin Aliyye ve Cafer, karışık bir rüyadan bakıye kalan muayyen ve müşahhas izler gibi hayalinde dolaşıyordu. Onlar, o iki hayal, rakit bir suya atılan taşlar gibi şimdi da- ireler, boy boy mevceler husule getiriyorlardı. Biribirini — takip eden ve ilkin minimini görünüp sonra büyüyen, genişliyen, yürü- ye yürüye açıla açıla uzaklarâ giden bu dairelerin her biri bir safba taşıyor gibiydi Abbase hayran ve perişan, bu hatıra yüklü mevcelerin hayalinde akı- şını seyrediyordu. Müöziç ve utandırıcı bir rüya a görmüştü? Caferin Horasanda bulunmasına göre buna inanmak ve geceki müşahedelerini rüya saymak — lâzımgeliyordu. — Lâkin elle tutulan rüya işitilmiş şey değildi. Cafer her manasile ve bütün vuzubile bir hakikat idi. Şimdi aydınlaşan, beliğ bir se- mahatle herşeyi takrir eden hafızasında o bakikatin muhteşem endamını, — tatlı — tebessümlerini, mahviyetli hareketlerini, püriştiha sokuluşlarını ve haita alevli te- ne geliyordu. Horasanda bulunan bir adamla Bağdat saraylarıın birinde uzun saatler geçirdiğini kabul etmek idrakine sığmıyor- du, birçok sebeplerle bu emri- vakii inkâr da edemiyordu. Bina- zel dul, bu maceranın rüya ola- bilmesi için belki prensesliğini fedaya hazırdı. O rüyanın bırak- tığı mahzuz izleri Emirelik zev- kınden daha yüksek buluyordu. Lâkin o macera, hakikat ise, rip kalacaktı. Çünki sukut etmiş bulunuyordu! Abbase, dakikalarca bu vazi- et içinde indı, bir türlü te- îeddı“çıiuın çntnrlul:ırnrıdı. Hele kendi rüyasından evvel şahit o duğu Ööbür rüyayı hatırladıkça büsbütün fenalaştı. Zira Aliyyeyi, küçük bir şüpbeye mahal bırak- mıiyan — kat'i - tebarüzler - içinde seyretmişti. Caferin Horasanda bulunması mühim bir tereddüt vesilesi ise de Aliyye için böyle bir iştibah sebebi de yoktu. Güzel dul, almna dizilen ter tanelerini sildikten sonra kararını verdi. İlnı Cılenıı Bağdada ge- n 695 Refan, Gelenbeyi Ortan bİ talebosinden 16 Azıni, Güztepe Beşinci İlkmektep ta- tebesinden 2290 Murzaffer Halet, İstan- bul M üncü mektep dördüncü sımıftan 204 Tarık, Bakarköy Yeni mahalle Ön tommuz caddesi 83 Mustafa — İh&an, Çenberlitaş Mu vzat, Eyüp 38 ncı en SIZ İhran, İstar- inci mektep talebesinden 248 4 bul İnkılâp Hlsosi — tas lebesinden 971 Kümil, İstanbul Birinci İlkmektebi " uır.ıı sıniftar 60 Narünmisa ıııwı. Üzunki öprü üü Hayröttin -mektebi dördüncü — sınaftan 24 Malde MYıldiz. Hamim ve Beyler> ömrü oldukça mahçup ve musta- | olit Örtamektebi al- | HARUNURREŞİT KLATKMUKI 96 TAMEREMMAAIAAIINA y : Tarihin Esrarengiz Sayfaları | racağım: Emir | | | ı VA A BÜAĞÜKL DA ĞRĞe — 00 0 x D lip gelmediğini anlıyacaktı. Um- duğu gibi o dilber, o muhteşem genç, henüz Horasanda ise kendi şahsı için üzülmiye ve o ağır rüyanın hicabımı taşımıya mahal kalmıyacaktı. Sonra Aliyyenin o gece, kendi anasile birlikte otur- duğu saraydan çıkıp çıkmadığını tahkik edecekti. O da menfi ne- tice verirse büsbütün — inşirah bulacaktı. Yalnız bir nokta zihnini ge cıklıyordu, burkuyordu. Kendisi, Aliyye ile İbnülhadinin yaşattık- ları rüyaya uzun bir zaman şahit olmuştu. Acaba onlar da kendi rTüyasımı temaşa etmişler miydi ? Eğer etmişlerse iş tamaman çap- raşıklaşacaktı. Çünki iki şahidin mevcudiyeti önünde o maceraya rüya demek gülünç olacaklı. Maamafih bunu anlamak ta müşküldü. İbnülbadiyi sorguya çekemezdi, ayıplı. Hatta onun yüzüne bile bakmaktan çekini- yordu. Aliyyenin ise hakikaten bu sahnelere iştirak ettiği benüz meşkük bulunduğundan kendisini ceffelkalem isticvap edemezdi! Binaenaleyh yeğenine değil yengesinc müracaati kararlaştırdı ve çıplak ayaklarını ipek hahya Ööptüre öptüre kapıya yaklaşlı, perdenin ucunu aralıyarak sofaya baklı. Orada birkaç cariye oturuyorlardı. Ses çıkarmaktan pkıdi.ı için — içlerinden birinin görmesini bekledi ve lıu gözleşme vukubulunca elile işaret etti, onu yanına çağırdı: — Kız! dedi, adın ne? — Memlüke ! — Âlâ. Hemen git, Seyyide hazretlerine —tüyle. Kendilerile görüşmek istiyorum. Beni kabul ederler mi ? Kız, seslendi : — Dur, Memlükel Bir şey so- Abullah Cafer Hazretleri burada mı kaldılar? Kız, bir daha rüküa vardı: — Cariyeniz öyle bir zatı ta- nımiyorum. — Beni tanıyor musun? — Zahalinizin bir saattanbe- ri hizmetinize memurum, arkadaş- larımla kapımıtı bekliyorum. — Ne vakit geldiğimi, kimin- le geldiğimi biliyor musun? — Teşrifinizi öğrenmek için emir almam:ştım! — Pek iyi, git, yengeme ri- camı söylel Kız, çıktıktan sonra başını ellerinin içine aldı, mırildandı: — Ne teşrifat, ne teşrifat?.. Hayır, teşrifat değil; dolap, esrar ne karışıklık. Yengem: Neden bunlara Kizum görüyor, neden sihirbaz hayatı geçiriyor, neden zulmetlere bürünüyor 7? Bir. müddet — dalgınlaşmayı müteakıp içini çekti : —O, kardeşimin hicranını avutmak için böyle bir hayat kurdu, diyelim. Ya bize ne oluyor ki onun ağına düşü- yordz, — oyunlarına — alet — olü- yoruz. He'e Aliyye? Eğer © da rüküa — varıp ayrılırken yengeme uymuşsa cidden Üüzile- ceğim, Daha yaşı on üçk. Gerçi eçti. evlenme çağı geldi, belki de ( Azkam va3