Viyar düşünce ile vıldt kay- bedecek adam değildi, aksi tak- -— dirde yaşadığı hayata belki bu /—kadar tahammül edemezdi. Evet, fazla düşünmedi. Uğrunda bir- çok - Fedakârlıkları göze aldığı definenin, Makar tınetinde - bir adam — mutavassıt rolünü — ya- parken, bir elektrik dinamosu kadar tehlikeli olabileceğini bir saniye bile hatırma getirmedi. Bilâkis; komşunun mevyasını çalmak teklifi karşısında derhal yola çıkan mahalle çocuğu atı- ganlığı ile Makarn ortaklığı- ni kabul etti ve ormanı ga- yet iyi tanıdığı için üç —arka- daşı kaybetmek fikrini o buldu. Bu sayede ellerini kana bulaş- tırmak mecburiyetinde kalmıya- caklardı.. Bu vazifeyi ormanın vahşetine bırakıyorlardı. | Dikenli çalılığın yalnız şima- linde tek bir. yol vardı. Viyar bu havaliyi ilk ziyaret ettiği zaman bu yola hesapsız | işaretler koyduğu için istikameti- | ni şaşırmıyacağına emindi. Fazla olarak ikinci ziyaretinde bu işa- retleri bir derece daha fazlalaş- tırmıştı. — Evet — bu. ormanın içinde kendisinin kaybolmıyacağına, | fakat diğerlerinin bir defa dikenli çalılğa düştüler mi bir daha kurtulmuya imkân bulamıyacakla- — Fıina emindi. —— Binaemaleyh kendisi, Makar we Ceki önde, diğerleri arkada ince bir izi takip ederlerken gözleri hep bir dönemeç arıyor- | *' Bu dönemeci görür görmez | T Bıındııı sonra hâdisenin kap- | “tan (Hul) ile (Hagton) a ve (Ti- | Eskişehir M " Ceu Deızlermde Bir Se ahat Altın Peşinde.. | mümkün ise makta ne fayda var? Dedi. Bel- man) a ait olan kısmı malümdur. Makar ile iki arkadaşına ge- lince onlar kauçuk tacirinin reh- berliği altında dikenli çalılıktan çıkıncıya kadar ağızlarını açma- dılar. Makar ile Viyar — meseleyi zenci Cekiye anlatıp anlatmamak üzerinde münakaşada bulunmuş- lardı. Viyar siyahinin itimadını celbetmek üzere hakikatin anla- şılması münasip olacağı fikrin- deydi, fakat Makar bu tavsiyeye yanaşmadı : — Eğer öbürlerinden söyledi- ğginiz kadar kolaylıkla kurtulmak zenciye işi anlat- ki arkadaşların kendi arzuları ile geride kaldıklarını zannede- cektir. Hatta kafasında bu nok- tayı düşünecek kadar beyin ol- duğunu da zannetmem! Buna rağmen kendisine izahat vermek | icap ederse bunun için denize açılacağımız zamanı beklemek lâzımdır. Viyar en nihayet bu fikri kabul etmişti ve şimdi kauçuk taciri önde — diğerleri arkada garp istikametinde yürüyorlardı. Geçtikleri yer hep vahşi ağaç- larla dolu idi. Fakat bir aralık önlerine bir bataklık çıktı, bu sahanın kenarından — dolaşarak tekrar ormana daldılar. Bu sıra- da Makar: — Yolu şaşırmadığınıza emin misiniz? Diye sordu ve: — Elbette! — cevabıni aldı, değiştirilecektir. Muhtfelit Tren: Haydarpaşa H. Hergün 19 23. Ankara M. 16 30 Ankara H. Hergün 12 28. VHıydırpııı M. # 805 Eskişehir H. Pazartesi, Perşembe 11 50 Ankara M ai i 20 32 Ankara H. Cumartesi, Çarşamba 9 40 18 10 Muhtelit Tren ” Üç Serseri.. Uç Milyoner Zenci, Makar İle Viyarın Hakiki Maksatlarını Bilmiyordu. Onlara Körü Körüne ltaat Ediyordu Ankara - Sıvas Macerası Muharriri Sta_kpool veğl v buralardan gözüm kapalı olarak ta geçebilirim. Fakat gevezelik ile vakit geçirelim! Çünki gece- nin — hulülünden — evvel — daha serbest bir mıntakaya girmek isterim. Şimdi önümüzde ağaçla- rı seyrek bir saha vardır. ve derenin bir. mil yakinine kadar uzanmaktadır. — Ondan — sonra ağaçlar tekrar sıklaşırlar, bu sa- bah oradan geçmiştik. Belki dikkat etmişsinizdir ! ( Arkası var) ——— Az zamanda usta DOKUMACI Yetişmek - istiyen TÜRK GENÇLERİ Balattaki Süreyya Paşa Mensucat Fab- rikasına müracaat etsinler PERTEWV MÜSTAHZARI FABRİKASI İstanbu! Çenberli Taş Devlet Demir Yolları İlânları Şebekemiz üzerinde işliyen yolcu ve muhtelit trenlerin vakti hareketleri 25 Mayıs 932 tarihinden ilibaran aşağıda gösterilen şekilde değişiklik yoktur. Fazla malümat almak isteyenlerin İstasyonlara müracaatleri ilân olunur. ve Çankırı kısmı üzerinde bir Anadolu Sürat; Hergün 18 05 1000 Hergün 18 42 » 9 35 Toros Sür'at * Haydarpaşa — H. Cuma, Pazar, Pazartesi, Salı, Perşembe 11 50 Cumartesi Çarşmba 10 40 Adana M. Cu. tesi, Pa. tesi, Salı, Çar. ba, Cuma 21 00 Pazar, Perşembe 1410 Adana H. Cuma, Cu. tesi, Pa. tesi, Salı, Perşembe 7 30 - Pazar, Çarşamba 415 Haydarpaşa — M. Cu. tesi, Pazar, Salı, Çarşamba, Cuma 17 35 - Pazartesi, Perşembe 18 55 Muhtelit Tren Muhtelit Tren Fevzipaşa H. Hergün 5 30 Malatya M. zt $Ail6 Malatya H. Cuma, Pazartesi, Çarşamba 1510 Perşembe, Pazar Salı 915 Firat M. " * " 16 05 ” ” " 10 10 Firat H. Perşembe, Pazar, Salı 1100 Cuma, Pazartesi Çarşamba 17 00 Malatya M. » ” 214 » ” 18 13 Malatya H. Hergün 13 06 Fevzipaşa M. h 22 25 Muhtelit Teren: Eskişehir H. Cumartesi, Pazartesi, Perşembe 318 — Kütahya M. ” b * 615 n H. » ” " 6 35 M. ” ” ” 16 32 H. Cuma, Pazar, Çaşamba 1100 M a " ” 21 25 H. 8a 2140 M Pazartesi, Perşembe — — 0035 — » Bu Sütunda Hergun Muharriri : Sabah 13013 Cemil, odaya bir daha baktı.. Herşey yerli yerinde ve munta- zam bir halde idi. Odada, kanlı mücadeleler cereyan ettiğini ve bir cinayetin işlendiğini göstere- cek en küçük bir emmare bile yoktu. Yalnız, kanapenin altından iki çıplak bacak gürünüyordu. Telâşla eğildi. Cesedin kam uç- muş, sapsarı bacaklarını, kana- penin altına iyice sakladı. Odaya son bir nazar atfetti. Kapıyı çekti müsterih adımlarla çekilip gitti. * Zabıta seferber hale gelmişti. Gece gündüz katili arıyordu. En küçük bir ip ucu bile elde ede- memişti. Katil çok ihtiyatkâr ha« reket etmiş, bütün âsarı cürmi- yeyi ortadan kaldırmıştı. Ce- mil, ihtiyar kadını öldürerek elde ettiği büyük serveti dikkat ve teenni ile sarfediyordu. Diğer aptal caniler ve hbırsızlar gibi kendini sefahet ve hovardalık âlemine kaptırmıyordu. Nazarı dikkati celbetmiyecek şekilde mutavazı bir adam gibi yaşıyor, ancak sinema tiyatroya gidiyor, orada da birinci mevki- de oturuyordu. Barlara meyha- nelere hiç uğramıyordu. Hayatın- da hiçbir. — değişiklik — yoktu. Tabil ve sakin hayatını bozma- | mıştı, çok kurnazdı, yakalanma- sına imkân yoktu. * Cemil hayatından memnundu. Bir gün gazeteyi okurken gözüne bir numara ilişti: 13013 numaralı bilet büyük ikramiyeyi kazanmıştı. Hemen hatırladı: — Öldürdü; kadının cebinden bir bilet çînmııh. Bileti çıkardı. Baktı. Aman yarabbim, talih bir kerre insana yüzünü çe- virmesin. Kadını öldürerek elde ettiği binlerce Jliradan — sonra, elindeki bilete de büyük ikrami- ye çıkmıştı. Artık, servet, servet üstüne geliyordu. Şimdi gidip büyük ikramiyeyt de alacaktı. Birdenbire aklında bir şimşek çaktı: — Aman, bu bir tuzak ok- masın! Dedi. İkramiyeyi alırken yakayı ele vermiyelim.. İkramiye- yi almaktan vazgeçti. Cemil hastalanmıştı. — Âsabı bozulmuştu. İkramiyeyi alamadığı için, için için kendini yeyip kemiri: yordu. Bu büyük serveti alıp almamakta buhranlar geçiriyordu. Nihayet kararını verdi: — Adam sen de, her bilet alanın ismi adresi yazılmıyor yal Dedi. Belki de köprü üstündeki satıcılardan almıştır.. Gider alı- rım! Piyango Müdüriyetine gitti. Gişeye bileti uzattı. Memur bile- Hi aldı. Muayene etti: — Bir şaniye... Şimdi... Beye- fendil Dedi.. Cemil! Haaah! diye derin bir nefes aldı.. Bütün tereddütlerinin, üzün- tülerinin boşa gittiğini anladı. Anladı amma, sağ omuzunda de- mirden bir elin tazyikımı hisse- dince, döndü baktı' Sivil komiser gülerek: Yahu, bir haftadanberi seni bekliyorum. Amma geç kak dın ha! Dedi. Kapının önünde bekliyen oto- mobile bindiler. Sivil komiser otomobilde katille alay ederek konuşuyordu.. — Cemil, kendini lutnmıdı — Abh, şu bilet büyük numa- rayı kazanmasaydı ! dedi. Komiser güldü ve şu cevabı verdi: — Oğlum, sen hâlâ bu bile- tin büyük ikramiye kazandığını mı zannediyorsun ? Öldürdüğün kadının, komşusu ile ortaklaşa bir bilet aldığım belki bilmiyor- dun. Fakat biz bunu öğrenmiştik. Ogün, bugün hep gözümüz yolda idi. Tüt nanlıların (Baştarafı | inci sayfada) sekizini teşkil ettiğinden, kemiyet itibarile ehemmiyeti haiz değildir. Fakat Şark tütünlerinin nefaseti ve tütün harmanlarına ilâvesi keyfiyeti bu tütünlerin kıyme- tini arttırmaktadır. Bu ihti- yaç dolayısile ecnebiler, Şark tütünü nefasetinde — tütün ye- tiştirmek — için — Makedonyaya hicret etmiş olan Karadenizli tütüncü Rumlardan birkaç aileyi yüksek maaşlarla Cenubi Afrika sahillerine götürmüşlerdi. Burada ayni tohum ekildiği ve tütün zer'iyatı ayni şeraite tâbi kılın- dığı halde yüzde on nispetinde bile muvaffakıyet hasıl olama- mıştır. Üç sene kontıratla da- vet edilen bu ailelerin, iki senelik — tazminatları — verilerek yerlerine iade edilmesi — zaru- reti hâsıl olmuştur. Bundan daha evvel de İskeçeden vagonlarla toprak nakletmelerine rağmen, yine mi bir netice elde edememişlerdi. Tabiatin bu üç memlekete bahşettiği bu ihsan ve hhyııdıı bu üç memleketin ün Kongresi Ve yu- Fikirleri istifade edebilmesi için ancak aralarında bir anlaşma yapmaları lâzımdır. Tesadüfen görüştüğüm Yunan heyeti erkânından bir zat bana hareketi sırasında şu malümatı verdi: — “Biz İstanbula büyük bir hüsnü niyetle gidiyoruz. Şark tütünlerinin — istihlâk — menafiini temin için Aalınması lâzımgelen tedbirleri tespit edeceğiz. Maksa- dımız Şark - tütünlertnin Beynel- milel piyasada revacını ve makul fiatle satılmasını temindir. Bugün tütün işinde müşterek bir mesai tatbik edersek menfaatlerimiz de © nisbette artmış , İktısadi işler riyazıye, hesap işidir. Bunda aldatmak, aldanmak yoktur. Ecnebi bazirgânların bir nevi iktısadi esareti altında yaşa- dığımız - devirler artiık maziye karışmıştır.,, Hiç şüphe yok zamanın infi- rada ve hotgâmlığa tahammülü » K *4 T TÖRKİYE TERACÜMÜ AHVAL ANSİKLOPM z - 8 üncü cildi 1 Haziran tarihinde intişar edeçektir. 1930-1932- -