r Vilson, HARUNURREŞİ 1 aa 95 AAA Yazan: *« * Yaşa Hayyam Diye Bağırdı Ve Uşağına Emretti: —| — Burası 24 Saatte Bir Her hakkı mahfuzdur. Bu fani dünyaya bütün ge- lenler ve gidenler gibi, (Ömer Hayyam) da gelmiş ve gitmişti. Yalnız, hayatını beşeriyetin süflt ihtirası ve ıstıraplarından uzak tutmıya muvaffak clan ve bunun İçin de daima (iyi yaşamış ) olan mer Hayyam, kendinden sonra gelenlere ve geleceklere iki ya- digâr bırakmıştı. Bunlardan biri; üzerine güller Ve yaseminler dökülen bir me- | | riyordu: Zar... O mezar ki, - bugün bile - Nişaburda biribirini mes'ut elmi- Ye ahteden- çiftler, o mezzra adar giderler.. Orada, ( Ömer Hayyam )n baş:ücünda, birihi: tine vefa ve saadet ye İi Verirler.. Bu yeminlerini de, kalp- lerinden —fitriye litriye — taşan eyecanlar arasında, teyit ederle . Hayyamın ikinci yadigârı da, ayatın bütün esrarını Öğreten, elsefe ve nasihatleri... O felsefe Ve nasihatler ki: -Her ne suretle olursa olsun- kalpleri, astırabının. demir pençesile sıkı- lan — zavallılar, eğer Hayyamın Sözlerini dinlemiş ve - anlamış- Mister Vij İ t : kt brakte $ ilson, mınğekı kıl:ı!'n bi d üzünde beliren geniş d lî::ırsuixnle zile bastı. '€ sonra, elini uzattı. Yanın- da duran şarap — şişesini —aldı. Avaş yavaş billür kadehe bo- Şalttı, Ayağa kalktı. — Yaşa Hayyam.. Diye bağırdı. Fakat tam o anda, kapı açıl- Miş (Bil) içeri girmişti. Ne za- Mandanberi meçbhul - bir ıslırap l['!:'ııl:.ı ezilen efendisini o halde Börünce birdenbire şaşırdı. Hat- ta, onun çıldırd.ğıma hükmederek kaçacaktı. Vi'son, elindeki şarabı kemali lezzetle sön damlasına kadar iç- tikten sonra, büyük bir inşirah ile dudaklarını şapırdattı. Elinde- ki boş kadehi sallıya sallıya ya- vaş yavaş, (Bil) e yaklaştı. — Bil!.. — Efendim. — Yirmi dört saat zarfında, bu salonlar altüst olacak?.. Bil, hayretle serdu: — Biz de içinde bulunacak Muyiz ?.. — Evet.. Fakat, altüst olan Balonlarda ezilmek ve kafamızı kırmak için değil.. Bilâkis birer (cennet) haline getirip te mü- kemmelen eğlenmek için... (Bil), kulaklarına — inanam- yordu. O kadar inanamıyordu ki, ciddiyetini muhafaza edemiyerek #crdu: — Bu emriniz, kat'i değil mi?, Vilson, elini (Bil) ix omuzuna oyarak derhal c vap v.rdi: — O kadar kat'i ki: Yirmi dör saat zarfında bu'ada bir (cennet) yapamaz ve bizi ve onun içine koyamazsan, bon seni | (Hasan Sabbah) n cehemmemise koyarım. — Hasan Sabbah.. Hasan dünya | Cennet 00 ç- Sabbah... Affedersiniz, bu zalı tanımıyorum. Ne ise*başka, em- Şimdi isimlerini hatırlamak imkânı olmıyan nekadar dostum varsa, hepsine yarın sabah birer taame gönderecek, hepsini, buraya topl yacaksn?... — Misler (Turbur) da davet- liler meyanında buliunacak mı? — Bi'hassa.. Ve bilhassa... — | Vilson, hemn. geziniyor, hem düçünüyor, kısa ksa emirler ve- — Her tarafta mumlar yana« . Ne yapıp yaparak, Şarka s olan (buhur) buldura- — Affedersiniz. bir şey sor- mam İâz m geldi. Şayet ( buhur ) buldurmak imkâm hâsıl o'amazsa acaba günlük... — Hayır, hayır... 'Muhakkak.. | Buhuar... | R aa tz 1 — İçki olarak, yalnız şarap içilecek. Çünki Öner Hayyam, bütün müddeti ömründe bir ke- re bile şampanya içmemiş... Bu sırada Vilsan pevcerenin —<— | bir şarap ver... Resminizi Bize Gönderiniz, || K SizeTabiatinizi Söyliyelim. || KEMAL ef, Zekidir. Ya- ramazlıkları usanç verecek derecede de- gildir. Bazan inatçı ve hır- çın olur. Men- faatlerini yal- nız enfİsine hasretmez. Fotoğralıma 50 YILMAZ BEY: dereini istemiyor.) Ci Tuttuğu İş rina l Zeck | geme. Kimsenin aleyhinde giy- | tedir olabilirsen - sünneti terket- Haline Gelecek! | Yazan: A. R. önünde durdu. Birdenbire perde- yi açtı. Daha hâlâ sokakları dol- duran cöşkün halka baktı. ( Arkası var) Hergün Bir Rübai: ; 'Atr'î 4 .':f;'ıc,-!.'—) Hü 1"_.lw CA v4 Üu-'; HUĞ ŞA ıg/.ı:_lf_:—q.'ı l'*_’ ç,î;ıf;l (Sümnet )i terket.. İstersen, (f;rz ı da hiç yapma. - Zarar ok... - Ancak, malik olduğun bir lokma — el meği — bile - senden ziyade muhtaç olanlardan - esir- bet etme, kalp kırma... Eğer, bunları yapmıya —muk- Miyen, ve farz: da hiç unutmıyan Zzahitler gibi - senin de ahretin nimetlerinden istifade edeceğine ben senet vereyim. yle ise; - bana şuradan Bugünün AA 105 BAA Yazan: Z. Şakir — İstirham — ederim Amca Beyciğim, bu kat'i kararımı tep- dil ettirmek için hiç üzülmeyiniz. Mümkün değil muvaffak olamaz- | sımız. — Fakat yavrum, benim mak» sadım, biraz da senin istikbalini düşüamek.. Hiç olmazsa hayatta, seni... — Sürünmekten — kurtarmak içindi değil mi Amca Bey?... işinde dir. İgbirari devamlı olur. H 51 Büyükada MUAZZEZ H. (To- galıbın dercini istemiyor) Zeki ve cıdır. Pek sıkmtıya va #züntüye kin ve müvzevi ini belli etinek isle- hakkında kten içlinan eder, Di- | t iş gelir. Sevgi me- eailinde hassas ve kıskançtır. n Sessiz, ldir. Kederl husüsiyetleri etrafa 52 FERİT BEY: ahan der- heşl: işlerinde leyi ihtiyar oder. İzsoli nefis mesailin- de çakak alınır ve mükabeleye temayül da iğbirarlı gx olur. Zevk ve eğ- raftar man neşeli ve konuşkandır. Fotojraf Tahlit Kuponunu 15 ci Saylamızda bulacacsın 1 | tama Faket Em'n olunuz... Ben ha- yatım:'a çok tecrübe ettim, İn- sanların, — asırlarca — inandıkları bir şey var ki, ona (kader) diyor: lar.. Bu zalim kflVı'el varken, ne Amca Feyin istediği, ne de Kevser Hanımın söylediği oluyor.. İstirham ederim Amca Bey, beni düşüncemde — serbest — bırakınız. Bu — arzuma da mâni — olmayı- nız. — Siz, bugün bir dediko- dudan — korkarak, / temiz ve sa- mimi hayatımızın Üzerine ( izdi- vac) n fersude — Perdesini — ört- mek istiyorsunuz. Fakat, yarın benim için: — Hay şıllık karı hay.. Ah- lâksız beslemeler gibi kırk kapı dolaşarak bin bir macera atlat- tıktan sonra, nihayet gitti. Zaval- h ihtiyar adamcağızın parası ederek - çenesinin — al girdi. Onunla İzdivaç etti. Şim di de ölümünü bekliyor. Diyeceklerini düşünmüyor mu- sunuz?... * $ Şubat 1932 Amca Beyin bana olan hiz- yor gibiydi. | yorlardı; Cafer oraya nasıl geli- | ve mes'ut düşünüyordu. İbnilhâdi | ta, o müşahedenin rüya olduğunu Tarihin Esrarengiz Sayfaları Aliyye ile İbnülhâdi arasındaki rüyanın ayni, şimdi bu köşede başlamıştı. Cafer, sessiz bir hu'ül ve sessiz bir nüfuz ile güzel dulun bütün varlığına vazıyet ediyordu. O, hakikaten yanmış bir pervane vaziyetinde idi. Ne kanatlarında hareket, ne de ağzında feryat var- dı. İslirari bir mahzuziye'le ölü- Sahnenin garabeti bu rüyala- rın mekşufiyetindeyci. Abbase, | İbnülbâdinin rüyasını gördüğü -cilıiqW genç prens te şimdi onun rüyası- | na şahit oluyordu. Bu müşahede onu, kendi rüyasının hazlarından bile uzaklaştıracak derecede mü- teessir ediyordu, çünki - Vezir zade olmasına rağmen nihayet bir köle olan - haşmetli gencin Abbaseye hulül etmesi gücüne gidiyordu. Lâkin bağıramıyordu, yerinden — kalkamıyordu, hamle yapamıyordu. Fakat o d., Abbase de o karı- şik tahassüsler arasında bir nok- tayı düşünmekten geri kalamı- yordu?... Ahbase, bunu mahzuz de hayran ve muztarip araştırı- yordu. Cafer Horasanda idi. Nasıl o- | lap ta Bağdattaki Darülkarar sarayında bulunabilirdi? Bu nok- Romanı metlerini, ben de ona son hiz- metimle ödedim. Bu büyük ve temiz kalpli adam birçok hastalıkların ihtilâ- tından sonra hazin, sakin, hiç korkutmıyan bir ölümle, hayata karşı gözlerini ebediyen kapar- ken, ben yanında duruyor ve onun eullerini tutuyordum. Bana, son söz olarak: — Teşekkür ederim Kevser. Beni ölürken yalmz bırakmadın. En çok bundan korkuyordum. Dedi, Mi O, yalnız ölmedi. Başında bir Kevser vardı. Fakat şimdi ben, hayatta yapyalnız kaldım. Hikmet, nerede? Bunu, hiç kimse bilmiyor.. Son mektubum, kim bilir onun mağrur kalbini ne kadar acıtmış olacak ki 0 acının ıstırabını kimseye hissetlirmemek için hiçbir. iz bırakmadan orta- dan silindi. Kim bilir, hangi meç- hul diyara gitti. Zarar yok.. Varsın, gitsin... O da zalim (Kader)in darbesi altında — ezilsin. Yalnız, birşey isterim ki Hikmet, Kevserin, ancak — vicdani bir vazife ifa ettiğini — bilsin.. — Gösterdiğim bu büyük feragatin esbabını tak- dir etsin.. Bugün de yine mini- | mini makinemle başbaşa kaldığı- mı öğrensin... — Bakırköy — — SON — kuvvetle ispat ediyordu. Lâkin Abbase, gaşvengiz rüyasın n tam bir hakikat ifade ettiğini inkâr edemiyecek kadar coşkur bir temas sağnağı içinde idi. İbnül- hâdi de Aliyyenin maddeten l ğinı anlıyordu. Bu - sebeple ikisi de şaşkınlık geçiriyorlardı. Cafer güzel dula karşı aşkını derece derece ifham — ediyordu. Takmdığı tavır, çok hürmetkâ- rane İi Bir kölenin hanmımına göslereceği mahviyeti tamamen gösteriyordu. Fakat bu mahviyette şahane bir tevazu yükseliyordu. O gerçi ordu, lâkin ah çalmıyordu. Sürünüyordu, lâkin ezilmiyordu!. Abbase bu kibar tavırlardan da ayrıca zevkalıyor- du. Ancak aşk safhaları tebed- dül kettikçe ve her değişiklik biraz daha mahremiyyet istedik- çe Abbasede müphem üzüntüler başgösteriyordu. — Zira — tulüunu ve inkişafını menedemediği bu büyük rüyanın Aliyye ile İbnül- hâdi tarafından safha safha te- maşa edilmesinden — sıkılıyordu. Gerçi kendisi, onların rüyasını mufassalan — seyretmişti, — buna rağmen yeğenlerinin kendi rüya- larına göz koymalarını istemi- yordu. Cafer, sanki bu arzuyu' anla- mış, yahut şahsen de böyle bir ihtiyaç hissetmiş gibi bir aralık uzandığı yerden kalktı, duvar- lardan birine yaklaştı, bir düğ- meye bastı. Şimdi odanın orta- sına doğru tavandan bir perde | iniyordu. Bu ipek perde seyyal — DAKTİLO bir gece gibi aktı, aktı, karanlı- ğın içinde yeni bir zulmet oldu. Artık - İbnilhadi ile Aliyye bir tarafta, Caferle Abbase diğer tarafta kalmışlardı. Biribirlerini görmüyorlardı ve rüyalarını tetkik edemiyorlardı. Cafer, bununla iktifa etmedi, kendi bölüklerindeki fanuslardan birini yaktı ve sonra eski vazi- yetini aldı. Sessiz bir ihtiram, sessiz bir ihtiras, sessiz bir hap içinde güzel Emireye rüya- sının sonlarını göstermiye başla- dı. Berikiler de ayni halde idiler, rüyalarını tamamlamıya savaşı- yorlardı. Abbase gözünü açtığı zaman kendini bir yatakta buldu, ağır bir mahmurluk içinde idi, vücu- dünde büyük bir kesel vardı, kafası işlemiyor gibiydi. Güzel dul, bu mahmurluk ve yorgunluk içinde ilkin gözlerini etrafa gerdirdi, oraya o yatağa nereden ve ne vakit geldiğini anlamıya — savaştı, — hafizasından müspet bir cevap alamadı, Feh- nasın evinde Harunürreşide vaki olduğu gibi burada da ona bir zihin karışıklığı, dimaği bir uyu- şukluk musal'at olmuştu. Vak'a- ları tasnif değil, hatta tahattür edemiyordu. Sanki beyninin hö- cereleri arasında duvarlar vardı, biri diğerine bildiğini devretmi- yordu. Maamafih — çalıştı, — kafasını zorladı, Darülkarar sarayına geli- şinden başlıyarak şahit olduğu sahneleri birer birer hatırlamıya uğraştı, yılanlaşan kümeler, ev- lenen Behlül, uzun bir didinme neticesinde gözünün önüne geldi, biraz daha çalışmca — rüyaları hatırladı ve yerinden fırladı. ( Arkanı var )