SARAYL AYYAM '"ın Hasan Sabbahın Manevi Saİtanatı' Az Zamanda Genişledi, Etrafa Yayıldı . Müritler Cennetin Lezzetini Dünyada Tadıyorlardı Her hakkı mahfuzdur. Fırtına, gemiyi aksi istikamete şürüklemişti. Onlar, Berberistan sahiline gidecek yerde, karşıla- rında Suriyenin zümridin dağla- dilrüba çam ormanlarını görmüşlerdi. Bi Hasan, bunu da Üstadı âza- mın himmet ve kerametine atfet- t. Müritlerinin kalbine daha bü- yük iman ve itminan hisleri yer« leştirdi. Artık Hasan Sabbahın mef- tunu — olan — müritleri, — ondan ayrılmadılar. Bir müddet Suriye- de dolaştılar... Hasan, etrafı yok- ladı. Her türlü takibattan masun olduğunu anladı. Yavaş yavaş İrana doğru sokulmıya başladı Fakat, İran onu tatmin ede- mezdi. Ö, muazzam plânnın bi esaslarını kurmak ve sgonra da rım, tatbikatına başlamak için bu işe | elverişli bir yer ariyordu. Nihayet, buldu..: ( Kazxvin ) şehrinin şimalinde, yalçın kaya- lardan mürekkep dağların tünde tam manasile bir yüvdüni Büraya; Almut ” kalesi tesmiye olunuyordu. Bu kale, o civarda bulunan ve Selçuk — Sul tanlarıma ait olan elli, altmış ka- lenin hepsine faik ve hâkim bu- lunuyordu. Hasan Sabbah, gittikçe artan müritlerile kısmen hile ve kısmen de cebir istimal ederek bu ka- leye girdi ve yerleşti. * Hasan Sabbah buraya yerleşir yerleşmez, evvelâ, tarikat m .. #i altında kuvvet ve nüf betmiye — gayret Taraftar kazanmak için,( İsmaili ) mezhebi- elti ne biraz daha hürriyet ve vüs'at verdi. Az zaman sonra da ( $: İsmaililiği ) ni tesis ederek ken- dini bu şubenin ( Üstadı Âzam)ı ilân etti, Halbuki onun yegâne maksat ve gayesi; ( Selçuki devleti ) nin maddi mukabil ( mapevi sallanat ) lesis etmek. halkın altanatına bir iman ve itikadını doğru- dan doğruya kendine raptetmek, | ( Sulçuk devleti ) ni bir hamlede devirmekti. Maamafih, bunu bissettirme- mek için tarikatinin sistemlerini mümkün olduğu kadar gizli tu- tuyor.. Müritlerini zekâ ve tefek- | de- kür — kabiliyetlerine — göre pek recelere — ayırarak — onları sıkı bir — zapturapt altın- da — bulunduruyordu. Ayni za- manda, hükümdarların debdebe ve azametinden nefret eden ava- mı kolaylıkla cezbedebilmek için mütevazı ve merdümgiriz hayat yaşıyor, tantanalı elkup_- lardan çekinerek Mevlâna, Seyyi- dina ve Şeyhülcebel ünvanlarile iktifa ediyordu. (Hasan Sabbah)in manevi sak tanatı, az zamanda genişledi ve bütün o havalide yaşayan köy- lülerin ve aşiretlerin kalbinde yerleşti. Düi denilen ve tarikatin misyo- | ümmetlerine | bahsederek cennet ve cehennemi üs- | kartal | | lonu bir | — |(7 - nerlik vazifesini ifa eden Hasan- Sabbahın adamlari, harıl - harıl etrafı — dolaşıyor; — cahil — halkım kalbini, kavi rabıtalarla Üs- tadı azamlarına bağliyorlardı. Artık Hasan Sabbahın mürit- onun bütün emir ve ne- adeta — bir ( fermanı gibi — telâkki — ediyor, khiç bir. ümmetin, hiç bir peygambere — göstermediği — bir kat'iyyet ve mutlakiyyetle, şayanı hayret bir itaat gösteriyordu. Çünki Hasan Sabbab, en bü- yük muvaffakiyet sırrımı “keşfet- mişti bundan bol bol istifade ediyordu. Bültün — peygamberler daima — ahretten en leri, hilerini ilâhi ) >heli bir vait şeklinde eri halde Hasan Sab- lerini telkin ett bah - kurnazlık ediyor, veresiye bırakmıyor; cennetin lez- zetini ve cehennemin eziyetini, dünyada tattırıyordu.| » Almut ekber d kalesinde, ibadet sa- Büyük ayine iştirak elmek üzere lebalep müritlerle dolmuştu. Mihraba yakın ; bir , köşede; yüksek bir mahfilin üstünde sa- zende ve hanende takımları otu- rüyor. Ön iki tane büyüklü ve küçüklü sazla, def, kudüm, nay, rubap ve tamburdan yükselen ilahi bir ahenk, müritlerin kalbini titretiyordu. Müselsel muttarıt nağme- lerdön mürekkep olan bu ahenk, ayni nakarat üzerinde devam et- tikçe, erkek kadın karma karışık oturan müritler, omuzlarını bir- birine dayamış, gözlerini yummuş, bütün bu tatlı mosiki — dalgasına ediyor, derin inde hafif nilen büyük ve teslimi — ruh istiğrak sağa hafif vecdü sola doğru sal: lanıyorlard Bu suretle, bir - müddet Resminizi ! f ! | Meydanı | Yazan. A. R. ve muttarit bir ahenkle devam eden musiki, birdenbire seri ve niyazkâr münacata — intikal etti. bir ( Arkası var ) Hergün Bir Rübai: Bir balık, bir ördekle beraber tavaya konulmuş, kızartılıyordu... | Balık ördeğe sordu: — Acaba bir kere akıp gi- den su, bir daha mecrasına dö- ner mi?.; Ördek, ona cevap verdi: — Biz, - bu tavanın içinde bu ıstırap ateşlerile kavrula kav- rula - Öölüç gittikten — sonra, dünya ister (deniz) olsun, isterse | ce hepsi birdir. (serap).... B ,H ayyamın (Rübaileri Kalküte ( Hususi) — Ömer | Hayyamın el yazması çok eski tarihi bir nüshası Oksfort Darül- | fünununda bulunmakta idi. Bu hafta içinde Hindistanda Lekmao şehrinde bu nüshadan | daha eski bir &l yazması Ömer bir | Hayyam nüshası bulunmuştur, yeni bulunan 1423 tarihlidir. Şimdiye kadar intişar etmemiş olan 30 rübbaiyi — ihtiva — etmektedir. Kalkütedeki — “ Asya — İlim , | cemiyeti bu münasebetle büyük bir ihtifal tertip etmiştir. | Konferansta Hayyamın hayat ve eserleri hakkında konferanslar velrimiştir. Eserin bulunduğu gün | | |Hindistanda“Hayyam günü,, ittihaz | bati | Bize Gönderiniz, edilecek, her sene gün | tesit edileceklir. ayni 4 YN RÜYE e Size Tabiatinizi Söyliyelim... | 69 İBRAHİM KÂMİL B. ; Neşe- lidir. Boğazını ve rahatini se- ver, fazla üzüntüye ge- lemez, yorul- mak istemez, çabuk — konu- şur ve asabi- leşir, - iğbirarı devamsı zdır. Usul ve me- rasim kuyudatına fazla rağbet etmez. Fotoğraf Tahlil Kuponunu H inci Sayfamızda bulacaksınız. | ! ı 74 ZEKİYE H. (fotoğrafının der- cini istemiyor ) Derli toplu ha- marat bir ev kadınıdır. Babayani giyinir, israf yapmaz, sofudur, yeni cereyanlara karşı — taassup | Hgösterir. Eşyasını hüsnü istimal | eder. 71 BAZI KARİLERİMİZE: Fo- toğraf tahlil koponundaki “hangi suallerin (cevabı , : karilerimizin kendi tabiatlerinden istedikleri | suallere cevap almalarını temine i bizmet eder. Bazı — karilerimiz kendilerinin yen — mevzular | üzerinden tahi arzu — edebilir- ler, o halde bu ciheti işaret et- | melidirler. Hiçbir. şey — yazmıyan karilerimizin — sureti umumiyede tahlillerine devam edilecektir. | maz sokağın © | vaziyetine dö | mafib, kotrayı da | Fakat | ve beni | kindim DAKTİLO Bugünün Romanı 90 MARMNDEERARN Yazin: Z Şakir Bunları temin edemezsem, yine geri dönmek yine eski, Topane- nin Karabaş sindeki çık- de bir ek icap edecek. Naf Höl : yeyi yerablil e ki, hayatın bu acı Bilmem ve istirapları, hep beni mi bulacak ?.. * Yarm, yortu münasebetile şir- ket kapalı. Raşel ve Elizl leştik. Modaya gideceğiz.. SÖz- gün geçireceğimizi ümit ediyorum. 17 * Eylâl - 032 İşte, akla ve hayale gelmiyen şey, buna derler... Moda, sakin ve tenha idi. Havada da adeta bir temmuz sı- caklığı vardı. Evvelâ gazinoda oturduk. Biraz — bir şey yedik. Sonra: — Haydi de Dedik... Deni ka birkaç kişi da küçük ruyor. ize girelim. zarif bir kotra vol Birkaç sandal 1 tlerde dolaşıyord lle Eliz, oka bilmedikleri me için ayrılamıyorlardı. Ben onl: yavaş ladım tım, yavaş açılmıya baş- Birdenbire uzaktan ismim ça- ğgrildi. Evvelâ, bunü yanlış zan- nettim, Hiç aldırmadım. Halbuki mükeyrreren ve kemali — Kevser Hanım., Keyser | Hanim.. Diye — bağırıldığını — işitince, durup, baktım, hiç yanılmıyor- dum. Bana, kotradan biri leniyordu. Birdenbire — hayrette kaldım. — Böyle — kotralı — hiç bir ahpabım yoktu. Tabi, hiç aldırmadım. Yüzmekte ve ilerle- devama - başlı ı Maa- gözden kaçır Birdenbire — kotranın baş tarafında, güzel, mütenasip, bir mermer statüye benziyen bir Ve, denize mekte miyordum. vücut peyda oldu meharetle bi Kablelvuku cünün beni atladı. bir his, tarafıma doğru ett. Fena yü: geleceğini ban bir vaziyetle karş yavaş yavaş geri telâş göstermeden, için Hiç kaçtığımı hi settirmeden karaya doğru ilerle- miye başladım. Henüz, elli, altmış kulaç atmnıştım ki, birdenbire ar- kamdan suların kazıştığının - far- kına vardım. Dönüp bakacaktım. korktuğumu bakmadım ilerledikten iki kol mek - için metre daha ansızın belime sonra dolandı. battı. Ben, birdenbire Bütün mütecasire şiddetle kuvvetimle bir - tekme fırladım. Bir vermemek sil- bu küstah imdirdim, Yukarı iskandala — meydan | için süküt ederek kaçmağa baş- ladım. Maamafih, hem kaçıyor, hem de başımı çevirerek bakıyor- düm. Ayni — vaziyetle benden kaçan bu güzel yüzücü kim olsa beğenirsiniz ? . Hikmet, değil mi?, Hem güldüm, hem de kendi xkendime mırıldandım. — İlâhi Hikmet.. Senin oldu- günü — bilseydim, — vallahi tekme atmazdım. kadını | | kodu Hava | almağa çok ihbtiyacım var. İyi bir | bizden, baş- | | Galiba münasebetsizlik ettim. sarahatle; | ses- | bu güzel | | sam, hisl belli etme- | Birkaç | beraber alarak denize | Evvelâ mak istedim. Raşel'le koyur alay etmekle, irdum. Onu çağır- Fakat düşündüm ki beni tefe yalnız dedi- kalsa, müdürü- Eliz, yarın çalarlar... — İş, şirkette bir açmakla Şüph kulağına sahnesi bir şey de umumi, gidecek ve | onun eline korkunç bir silâh ve- | recek.. Onun için süküt etmiye karar verdim. 18 eylâl bililtizam onun oda- Beni görür görmez, gülümsedi. Önüne baktı. Sonra bir iş bahane ederek — ayağa kalktı. Yine bir iş bahane ede- rek yanıma geldi — Affedersiniz, Kevser Ha- Uzaktan, gürel yüzdüğü- Evvelâ tanıyama- dim. dürbünle — bak- tim. Sizin - olduğunuzu — tanıdım. Size bir sürpriz yapmak istedim.. Bugün, Bına gittim him, nüzü gördüm Sonra Dedi ve birçok özür diledi. Tuhaf şey... Kalbimde, Hilk- mete karşı büyük bir yakınlık var. Önu sevdiğimi veyahut seve- zannetmiyorum. Bu benim — üzerimde — bir tesir | yapıyor. Meselâ, bir başkası ol- | saydı, bana şimdi bu suretle ha- reket etmezdi. Ya, yediği tekme- nin acısından kızmış görünür.. gösterdiğim vahşetten şikâyet eder.. veyahut ta bu cilvenin — tekerrürünü — isterdi... Ne ise.. Bu da geçti.. Bugün üç defa muhtelif işler için müdü de de yüreğim oynadı. Odasına her girişte; — Haniya.. Size bir mektu; yazmanızı emretmiştim.. Ne oldu Demesini bekledim. Fakat, hiçbir şey söylemedi. veyahut bir tebeddül göstermedi. Yine eski vekar.. yine eski ciddiyek... Eğer o resmin bana ait olduğunu bilmemiş ol- imde yanıldığım ima m. Ayni manda onun <ütu da çok manidar. Denek ki beni, şöyle hafifçe bir iskandil etti. Baktı ki hiç e- ralı olmuyorum; — veyahut - böyle bir münasebete girişmekten muh- teriz bulunuyorum; adamcağız da edec bu | kendini çeki verdi. Bravo.. Doğrusu bu kibarlığı beğendim. 26 Eytui Bvgün, Müdürü Umuminin mulat olan resmi ve gayriresmi işlerini bitirip te odadan çıkarken o, birdenbire beni durdurdu: — Pazar Ü, birkaç aile otomobille (Kilyos) a gideceğiz. Sizin de refakatinizi arzu ediyo- rum, Mümkün olur değil mi?... Diye sordu. Buna birdenbire uy- göun ve lâstikli bir cevap bula- madım reddetmeğe de utandım. — Hay, hay efendim. Demiye — mecbur — oldum... Dalgın — dalgğım — odama — geli- yordum. Savruk — odacının çöp kutusuna - silktiği büyük — bir ambalâj — kâğdından — gözüme birşey kaçtı. Fena halde gözümü yakti. ( Arkası va-) ü umumi çağırdı. Üçün- — Hatta bunu ima | edecek en küçük bir harekette | bulunmadıktan başka, bana karşı | olan muawelesinde de en küçük büyük | muhakkak —