Diyalog - Radyo için iker — Allo, allo.. Radyo İstanbul.. — Hanımlar, — Efendiler bu akşam tuhaf bir vak'a ka sında kaldık.. Şehrimizde llıiı:;: bulunan Anadolunun maruf spor- cusu - ( Özgüç ) Bey studyomuzu ziyaret —etmişti.. Kendilerinden idmana dair bir konferans rica ettik.. Memnuniyetle kabul ettiler. Fakat güç Bey yarın $ Anadoluya avdet — edeceğinden ancak bu akşam sekiz buçukla dokuz ırıııvırl:dn mlılîlH ı;ltl.";fi olduğunu er. Halbuki bi- n,o':î..,.,?s:ım buçukla do- kuz arası sevgili Habibe mollanı- zın fiskoslarına tahsis... Habibe — (Yüksek ses) fis kos ta nedir ayol? Konfiras, kon- firas... Dilin varamıyor mı Spiker —Pardon Habibe Ha- nım... Evet konferanslarına talı- sis — edilmişli.. Ne yapars nız. Yanı başımda? Habibe H. (nö- betimi kimseciklere vermem de vermem) diyor... Biz ise muhte- rem dinleyicilerimizi (Özgüç) Be- yin kıymettar fikirlerinden mah- rum bıirakmak - istemiyoruz. Habibe — Tom tom evlâdım gevezeliği bırakın da şu Hör ç Beymidir nedir koufirasına aşlasın.. yoksa dayanamayıp ben başlıyacağım. — Allah — rizasiçün yakırdıyı uzattıkça uzatma. Zaten entelefon kutusunun başına geçti mi benim de içime heyheyler gelir. Spiker — Pekâlâ işte.. (Muh- terem samiler.. İşittiniz ya, bek- liyemiyor. Nöbetini de geçirmek istemiyor. Binaenaleyh ( Özgüç ) Beyle beraberce bir mubhavereli konferans verecekler. - Kendileri Habibe Hanımla beraber ve ayni mevzu içinde bir mubhavereli, ya- hut münakaşalı konferans ver- meği kabul ettiler. Habibe Ha- mım da canına minnet bu İşe ha- yır demedi.. - Buyrun bakalım başlayın efendim —— ü Habibe — Pekalâ sen çekil bakalım kutunun önünden... Spiker — Buyrun - (Özgüç) Bey.. Özgüç — (Öksürmiye bıq'l:ırı. ksürür, — sümkürür.. Su içer, ağzını şapırdatır. ) Habibe — Aman oğlum ök- sürmeyi, aksırmayı, hlç!ııngı bı- rak ta vaktile başlıyacağına bip la. A a oöne oüstelik bir bardak su Ca içiyor ağzına da ş"cker atıyor. ( Geğirerek ) - tatlı söyle- mek için zahar. Ne hacet bari Telsiz Telefon Müdürüne söyli: yelim de sana bir tepsi kahvaltı hazırlatsın. 1 Özgüç — Hanımlar,.. Efende ler.. Sğoş.. Bu kelime bize bü: yük harpten sonra yebi sosyele- nin bütün dünyada müttefikan kabul ettiği bir dini ifade edi: yor. Bir din ki dünkilerin ahireti ukba dedikleri hudutsuz, hedef- siz müphem, karanlık ve korkunç mefhumla 'alâkası yok, hayalini avutan — cenneti, muhakemesini yakan cehennemi yok. Yalancı peygamberlerin, aldatıcı vaitleri, riyası, cilâsı yok.. Mükâlqhm yarına — bıirakan, — fikre bitap etmekten korkan — hasis mis- kin bir müessese değil. Bilâ> kis insan alnını yukarıya aydın- * hğa kaldıran, göğsünü sıhhat ve imanla kabartan, gözlerini görü- nen bir hedefin yıldızlarile par- latan bir din... Hulâsa bir din ki Âdem oğallarına bütün mükâfa- tını dünyada veriyor.- Onları bü- tün gayelerine dünyada eriştiri- 'or. xBiı' din ki beşerin son dini. ir din ki eski dinler gibi beşer kütlelerini biribirine düşman etmi- ecek. Biribirinden ayırmıyacak. ?lkiı beşeriyeti arzın üstünde elele rerip birleştirecek. Muazzam bir birlik yaratacak, Habibe — Aman evlâdım, gözünü seveyim. agüç — Hanimeledi rica ederim. Hizimi kesiyorsunuz. Habibe — Olur evlâüdım olur ya. Bi bire şaşırdım da göz- lerin evinden fırlamış, her bir damarın mosmor - oklava - gibi kabarmış, ajğzından — kıvılcım gibi tükrük saça saça hararelle neden bahsediyorsun anlıyama- dun da. Dayin din diyorsun dinden mi? * Özgüz — Evet efendim yoni dinder. Habibe — A, a üstüme wilik saçlık. Ayol burası cami mi? Dinden imandan camide vaaze- dilir. - Bunun burası — konfiras yeri oğlum.. Aç gözünü. zgüç — Hanım tica ederim adabı mu a araya dikkat ediniz. ç Habibe — Ben manzara felân bilmi/crum. Damarıma bastılar mı söylerim.. Neden bahsedeceğini anlıvamadım ki: z — Konferansımın - mevzuu spor. Esasen mukaddemede söy- ledim anlıyan anlamamıştır. Habibe — Amma söylenen şeyden herkes anlamalıdır. Ma- damki herkcse söyliyorsun. Ösor mü, sopor mu, © ne demek? . z — Beden tebiyesi, idman. Habibe — İdman mı? Ah ah ayol ne olur bir hayır sahibi çıksa da, şuna tam türkçe bir isim bulsa?.. z — Bunu türkçe olarak kabul ettik.. Eskiler gibi jimnas- tik demek daha mı doğru olurdu Habibe — Hah.. Şuna cim- lâstik desenc.. Öyle ise ne diye din iman kariştiriyorsun — oğlum. Dosdoğru cimlâstik deyiversene. — Pekâlâ efendim. Sizin anlıyacağımz jimnastikten bahse- deceğim. Siz de öyle mi? Habibe — Evet siz bahse- dersiniz de ben edemez miyim? . Öz — Evet amma siz idman gibi jimnastik —gibi — şeylerden anlar mısınız? Habibe — Neden anlamıya- cakaışım sanki? Senin anladığın kadar.. Evelâllah sana yakırdı yetiştirmekte güçlük — çekmem.. Lâf altında kalmam. O yandan ağzım cimlâstiklidir. Hadi baka- hım.. Başlayınız. küçük bey.. Öz — ( Yavaş ) çattık yahu bu ne biçim kadın ( yüksek ) Hanımlar, Efendiler.. Konferansım daha başlanğıçta kesildiği için affınızı rica ederim. Habibe — Evet evet. ben kestim kusuruna bakmayın e mi yavrularım? | | | | | | İ | | Öz — Muhterem samiler.. Siz- lere srorun ne olduğunu — izah, memlekete olan lüzumundan ve faydalarından bahsetmek seviye- lerinize karşı hürmetsizlik olur... Benim kadar sizler de bilirsiniz ki belen terbiyesinin rüh terbiye- sile büyük bir alâkası vardır.. Muhkem kurulmuş bir iskelet üs- tünde kemalile — inkişaf etmiş gürbüz bir vücut.. Tam tamına vazifesini ifa eden sağlam bir or- ganizm.. Dahiyane bir enstallas- yonla bünyenin her tarafını bir ağ gibi kaplıyan asap ve tasının içindeki harikulâde yivlere yerleşlirilmiş muhayyerülukul ci- hazlı ;:I:l" ŞMzvun kendisine mah- sus adalelerini a ibi müdevverlikler... kaan, Üi Yorulmak aşınmak, eskimek nedir bilmez süpapları ve biston- ları vücüdun her tarafına ince bir san'atle döşenmiş damarlara kan çötüren kalp, ciğerler. Habibe — Oğlum doktorluğu bırak ta cimlâstiğe gel. Bunlar ne biçim sözler Öz — Rica ederim Hanıme- fendi. ( Mikrofona ) işte böyle sağlam bir vücut makinesinde çürük bir ruhum bulunmasına imkân var mı? Şimdi tasavvur ediniz ki her ferdi asri usullerle. terbiye görmüş çelik vücutlu bir makine balinc gelmiş olan bir millet, yeryüzünde nelere kadir olmaz ? Habibe — Ey hu oğlan kaçık değilse ben de birşey bilmiyorum.. Ayol bu manasız şeylerin sırası mı? Cimlâstiğe gelsene yavrum.. — Hanimefendi bir sper- cu ciddi olmasını bilmelidir. Siz gerçi benim nezaketimi sulüstimal ediyorsunuz amma.. Habibe — Ben su, mu istimal etmiyorum. Bu anlaşılmaz yakır- dıları birak ta konuşacaksak konuşalım.. Kuzum bana lâf sırası düşmiyecek mi? — Evet amma fikir söy- leyiniz lâf değil hanımcığım.. Sözün doğrusu ben buraya gel- diğim zaman sizi benim gibi kon- ferans vermiye gelmiş münevver bir hanım — sanıyordum, balbuki? Artık mahiyetinizi.. Siz — spor, beden terbiyesi, beden hareket- | leri nedir bilmiyen iptidai zavallı bir hatunsunuz. üm — sizinle münakaşa edecek bir şeyim yok.. u mikrofonun karşısında ya siz alın dinliyenleri eğlendirin, ya- hut ben kalayım spor hakkındaki konferansımı vereyim? - Habibe ?— Vay Beğenemedin mi em gıw — Hanım size mukabele etmiye terbiyem mânidir. Habibe — Sen Habibe Mok- layı beğenemedin mi çiroz yarim.. Cimlâstikten konfirans söylemiye gelen şu zibidiye bakın a dost- *Tar.. Armut sapı gibi bir boyun, tahta gibi köğüs, kalem gibi bacaklar çelimsiz ispenç gibi bir vücut.. Ne o cimlâstikçi.. Öz — Hanım sen ne anlar- sın.. Sizler kuvveti boyla, bosla.. işmanlık — zayıflıkla - ölçersiniz.. yüz yirmi okkalık pehlivanlar eskidenmiş, şimdiki nesil şişman- lamamak için ne mümkünse ya- 'pıyor. Kuvvetin çok yemekte de- gil, az fakat iyi yemekte olduğu- nu ahlamıştır.. Evet.. Zayıf, ufak tefek amma tıpkı çelik gibi H... Habibe — Dur bakalım sıra bende küçük bey, Sen deminden- beri dünya kadar yakırdı söyle- din. Biraz da ben söyliyeceğim.. Yakırdının kısası cimlâstiği oyun- dan ayırt etmedikçe ne birinde fayda, ne de ötekinde zevk arama.. Yazık ki şimdiki çocukların çoğu çimlâstiği oyunla karıştırıyorlar.. İşte onun için okumağı ihmal edi- yorlar. Meydana çıkınca da yüzlerine gözlerine bulaştırıyorlar... Benim bildiğim cimlâstikte pehlivan mı- sın sırtın yere gelmemeli., Bizim zamanızda — pehlivanlar — sırtları yere geldiği zaman sanki mem- İeketlerinin namusu, şerefi altüst olımuş gibi yerinirler mat olan pehlivan arından güleşe çıkmazdı. Evvelâ vaktile bizim erkeklerimizin başlıca idmanı tulumba talimi idi. Adliyede, Maliyede nice nice kâtip efendiler bilirim ki cuma 'günlerini ipnen çekerlerdi.. Ma- hallenin tulumba talimine çıkmak için.. Allah gani gani rahmet etsin umıı.Aîeı::jn lkçüncl kocam Razi- ciğim iyede kâtipti. Çeşme mey- danma talime giderdi.Cumaları öteki mahallalerin tulumbalarile yarışa » Yazan: İ. Galip çıkarlarmış. Bir yangın oldu ınuydu alimallah bizimki sıcak yatağında maşil mişil uyurken tatlı uykusunu terkeder.. Yanıbaşımdan bir fırlar tulumbacı - omuzdaşlarınnan yan- ma koşardı.. Saatlerce gelmez. gnnrı üstbaş çamür içinde döner gelirdi. ( Efendi yangımı bastır- diniz. mi bari) derdim. ( Evet hanım bizim — mahallenin tulum- bası bastırdı) diye — böbürle- nirdi. ( Ah ah aklıma bir hikâye 'ı(eldî amma.. Bu yanımdahi kabak afalı züppe burada iken söyli- yemiyeceğim hanımlar...) Anladın mı züppem bizimkile- rin idmanı böyle işe yarardı. Hem bizimkiler sırım gibiydi ali- mallah. Kendilerini dövdürmezler, âcizleri korurlar, müdafaa eder- lerdi.. Cimlâstikten murat kendi- ni dövdürmeme, hem nefsini, hem de ailesini, eşini dostunu €en sonra memleketin şerefini namusunu müdafaa etmek degı] mi? Haydi bakalım.. Şimdikiler böyle göğüs kabartacak işler yap sınlar bakayım, göreyim onları. z — Siz sadetten çıktınız. Ben konferansımı sonra veririm. Hanımlar, Efendiler. Müsaade- nizle bu akşam idman hakkındaki konferansımı veremedim. Kaba- hati bana ait değildir. İnşallah başka akşam telâfi ederim. Habibe— Güle güle işte meydandan çekilirsiniz değil — Bir sporcu sıfatile si- zin gibi bir mahlükun karşısında susup çekilmeyi tercih ederim. Yoksa haysiyetime tecavüz - et- seydiniz size tatlı bir idman der- si de verebilirdim. Orevuar. Habibe — Dur dur.. Nereye gidiyorsun ayol. Ben zamanımın idman oyunlarımı sayacağım, sen gittikten sonra canlarım ciğerlerime bir tulumba hikâyesi anlatacağ Bizim zamanımızda hWig— ok, cirit, körebe, saklambaç, çe- Hikçomak, uzun eşek, sek sek, paçapişti, kovalamaca, elim üstün- .Bi w' de, kalmaca tura, tahtaravalli, kay- 4 dırak, ip atlama.. Daha neler ne- ler, hani bu oyunlar nerde kaldı.. Ya böyle dinlemez gidersin de- ğil mi? Şimdi hanımlar tulumba hikâyesine gelelim.. Başınızı ağ- rıttımamma kusuruma bakmayın. — Efendim üçünçü kocam Razi sık sik tüulümba - talimine giderdi. Bir gece yatsıdan sonra bekçi geldi. Kapımızın önünde hem yüksek sesle hem sesle ( Yangın var.. Gedikpaşa ) diye bağırdı gitti, Amma herifin baş:a taraflarda bn'ı:'ııîığânı i medim. Doğrusu işkillendim zitikine baktım. Hemen doğrul- du (ben yangına gidiyorum H.) dedi. Kapıyı çekti gitti.. Merak alçak — ettim hemen — çarşafımı aldım. — Arkasından yavaş yavaş çıktım. O gider ben giderim. Uzatmıyalım Taşkasaptan Akbıyığa kadar yü- rüdük. Orada bir evin ka; ısını tak tak çaldı. İçeri girdi. Yangın mangın yok. Pencerelerinde kır- mızı işıklar yanan perdeleri inik bir ev. Meğer yangın bizim az- ginin başında imiş.. Ne ise uzat- mıyalım, arkasından hemen koş- tum, evi belledim, Amma, muh- tara - bekçiye gittim. Evi bastır- — dim. Herifi kulağından tulunca dışarıya çektim. Bir temiz slat- tım. Seni azgın pimpon seni. İçinin — harını Allah söndürsün — senin. Söyle bakayım şimdi yane - gının söndü mü? Dedim... Tulumba donunu alımca başı- na geçirdim: Bir daha onu tu- lamba talimine falan gönderme- — dim. Aman evlâtlarım.. Kocaniz sık sık top oyununa gidiyorum diye yakitli vakitsiz giyinip ku- şamıp evden — çıkıyorsa - ih'iyatlı olun: Bu bikâyem — kulağ nızda küpe olsun erkek milletine inan olmaz.. Başınızı ağrıttık affedersiniz. — 45