2 , AFACANIN BİŞ MAasaLLaRI Hint Masalı Bir zamanlar yolum Hindis- tana düşmüştü. ( Delhi ) şehrinin çok zalim bir mihraaesı vardı. Ahaliye ettiği cefa yetmiyormuş gibi, beslediği hayvanları şehre salıveriyor, onlar da bağları, bah- çeleri harap ediyorlardı. Çiftlik sahipleri bir gün beni yakaladılar: —Cingöz ! Bizim hükümdar ço- çükları sever. Kuzüm, git bun- ları şabvermemesi için rica et! dediler. — Ben yalnız gitmem, dedim, siz de gelin. Mihracayı mutlaka kandırırım. Teklifime ramı oldular. Ben önde, çiftlik —sabipleri arkada, yola koyulduk. Tamam hüküm- darın sarayından içeriye girince, birde ne göreyim: Çiftlik . sahi leri korkudan kaçmamışlar mı?.. Yalnız başıma kalınca: “Bana bu oyunu oynadınız, ha?l.. Şimdi ben size gösteririmi..,, diye zalim hü- kâmdarın karşısına çıktım. Ba- — Çocuk! ne istiyorsun! Hemen ayaklarını öpüp: — Efendim!.. dedim, hayvan- larınızı — salıveriyorsunuz. — Fakat bunların yavrularını bağlı - tutu- orsunuz. Onları da bırakın, ana- mın yanımda gezsinler !.. Hükümdar bu sözümü hemen yerine getirdi. Bir sürü tay bağlara, bostan- lara saldırdılar.. Bunu — gören çiftlik sahipleri * — Aman sen bizi mahvettin!. diye saçlarını yolmıya başlayınca: — Haberim olmadan kıçır, beni yalnız bırakmak nasılmış ?İ.. Dedim, şimdi başınızın çaresine bakın !... Afacan — Bana bak, Cingöz; gözlerin kapalı olduğu halde iskem- leden şu daireye atlıyabilir. misin? AFACAR kapısında ağlamıya başlamıştı. Ad, mcağı: . Bir Sene Sonral.. Muallim suali sordu: — Haydi,bakayım! Bana içinde ( Çocuk ) kelimesi cümle yapınız?.. Ahmet: — Beş tramvayda para almazlar! Mehmet te: — Küçük bir çocuk sinema- ya giremez cevabını verdi. Sıra Cingöze gelmişti, ayağa kalktı ve şu cümleyi söyledi : — Ablam evlendi 1. Hoca bağırdı : — Hoani çocuk?... — Afacan ciddiyetle, verdi: — Bir sene sonral... Sınıfta Mevki Babası Afacana hiddetle çı- kıştı: — Duydum: Bu sene sınıfta mevkiin fenamış!.. Bizimki anlamamazlığa geldi: Bilâkis, babal.. Oturdu- ğum mevkiden adalara — kadar sınıfta talebeye şu birer olan yaşındaki çocuktan dedi. Alfacan bqyıııındı iken Rana Beyin | cevap i l Afacan — Öyle ise, gel gözlerini ? — Cingöz — Elbet atlarım! ı bağlayım. DEVRİ,GLEM' SEYAHATI Afacanın __Ie/rikasİ.-_ 3 Vapur kalkmış, Bir de ne bakayım, hakikaten vapur demirini almış, beyaz kö- pükler saçarak ileriliyor, İstanbul uzaktan bir hayal gibi görünü- yordu. Zavallı Cingöz, bileti olmadı- ğt halde, benimle seyahat etmiye mecbur kalmıştı. Hemen kamaraya kapandik. Yatağımın altındaki tahtayı sök- tüm, orasını Cingöze ayırdım. Zavallı arkadaş büzülüp girdi. Aksi tesadüf, kamarada iki ya- tak vardı. Bu yatağın sahibi de gayet ihtiyar bir İngilizdi. Bu adam bir zamanlar Türkiyede bulunduğu için, mükemmel Türk- çe biliyordu. Hemen ahbap olduk. Vapur —Akdenize — çıktığı — za- man, müthiş bir fırtıma baş göse # AFACAN HERŞEYİ BİLİR!| Cingöz. — Söyle — bakalım Afacan; Her yeri delik deşik olduğu halde pek sağlam olan şey nedir? Afacan — Zincir! Cingöz — Her akşam erken yatıyor, her sabah erken kalkı- yor. Fakat gözüne hiç uyku girmedi ve girmiyecek ?.. Afacan — Güneş !.. Cingöz — Yüzlerce çuval sa- manı sırlında götürüyor. Lâkin küçük bir taş parçasını taşıya- miyor 7i Afacan — Deniz !.. Cingöz — Aferin. Afacan!.. Şunu da bilirsen aşkolsun: Elim- deki şişeyi boşalttım, içinde bir damla bile su yok. Fakat düşü- nüyorum: Aceba boş mu, dolu mu?... Afacan — Onu bilmiyecek ne var: Şişe doludur, içinde ha- va varl.. Cingöz — Pekâlâ; bağla! Afacan — Şimdi 6 vaziyette dur kıpırdama! terdi. Dalgalar, bu üç bacalı ko- ca şemiyi bir fındık kabuğu gibi | gallıyordu. Öyle bir zaman -gel- di ki, artık hepimiz Üümidimizi kestik. İhtiyar İngiliz: “ Ben elli senedir memleket memleket gez- dim, böyle fırtma görmedim..,, Dedi. Bu — sözleri duyan * Ayvah... — Batıyoruz!.. , — diye bağırmaz mı?.. Çeresiz meseleyi gilize anlattım, Cingözü yatağın altından çıkardık. Başım. dön- düğü için yatağa uzandım. Tamam ozaman kamaranın kapısı açıldı. Kaptan telâşla: " Can kurtanları takınız, vapür batıyor..., Demez mi?.. Eyvahlar olsun, demek bu azgın dalgaların içinde boğulup gidecektik. “Evimde rahat rahat oturur- ken, ne dedim de bu belâyı ba- şıma satın aldım..,, diyerek ağ- Tamıya - başladım, Cingöz: BANYO! | Soruyorsun ? Komşu — Mademki tarihten birinci çıktın, söyle bakayım: Napolyon kimdir? Afacan — Sen biliyor musun? Komşu — Elbet! Afacan — Öyle ise, ne soru- yorsun?, Bilmecenin Halli Ben babamın kızıyım! Ben babamın, babam benim! Oğlam oldu, annesiyim! Doğru halledip birer kitap kaza- nanların bir kınmı aşağıda yazılıdır. Diğerlerini gelecek nüshada haber veıecerr— | Kadıköy, Mısırlıoğlu. Süzan, Sa- | lhli Sabri B. kerimesi Muazzez, | Kadıköy, Yeldeğirmeni, Botul Sar- | met. Maniza, Nezihe Ramiz, Eskişehir, | Arifiye mektebi talebelerinden () | numaralı, Yozgat, Gazi mektebi ta- lebelerinden Erdoğan, Ankara erkek lisesi ikinci sınıftan İhsen B. ve Dikkat: (Afacan) bundan sonra pazar- tesi günleri çıkacaktır. Afacan — Haydi, bakalım: Bir... iki.., Üçl. Ansızım korkünç bir. sada duyduk: — Dalgaların — şiddetin- den direkler kırılmıştı. Kadınlar bağırıyor.. Erkekler koşuşuyor.. Çocuklar feryat ediyor.. Yüzlerce seyyab biribirine girmiş, * ortalık ana baba gününe dönmüştü. Bir duvardan bir duvara, düşe kalka kamaradan dışarı çıktım. Salonun hali pek müthişti: Her- kes bağırıyor, saçlarını yoluyor- du. Hele bir kadın gülmek mi, ağlamak M İlâzım, — şaşırmıştı: Sanki şehre — çıkıyormuş — gibi, eşyalarını bavullara yerleştiriyor, elbiselerini — katlıyordu. — Zavallı kadının şaşkın hali, bana Aksa- raydaki evimizde çıkan bir yan- gini batırlattı : Bir sandık dolusu gümüş takımı dürürken, annem eline bir terlik alıp sokağa fır- lamıştı. AÂnsızın yukarda bir gürültü oldu. Bir küçük çocuk nasılsa | | sa babam bizi GFACANIN Fuhaf Sözleri İnce Hesap Babası, —Afacanla — arkadaşı Cingözü, bir gün gezmiye gö- türdü. Afacan bir aralık arka- daşının kulağına: — İnşaallah yağmur yağarl.. Dedi. Cingöz kızdı: — Ağzını hayre aç! Afacan güldü: — Aptal, dedi, yağmur yağar- mahallebiciye Taze Bitti Afacan teptili hava için Ya- kacığa gitmişti. Bir gün bir adam gelip, onu çağırdı : — Oğlum ! Bu köyün en ih- sokar !.. | tiyar adamını bana göster; onun | la konuşacağım ! Afacanın yine muzipliği tut- | muştu: — Kalmadı, baba! Dedi, kö- | yümüzün en ihtiyarı dün öldü! Zarar Yok! — Oğlum, Afacan! Sana bi- siklet almamın imkânı yok. Dü- şün bir kere şimdi bir bisikletin fiati senin altı aylık mektep masrafındır! babacığım ! — Zararı yok, Sen - bisikleti al, ben allı ay | mektebe gitmem I. Mektepte — Muallim Bey, işte vazife- lerim! — ( Muallim kâğıtlara balı- tıktan sonra) Bunların hepsi yanlış. Babana — mektup yazıp senin tembelliğini anlatacağım! —Aman, muallim Bey;yapma- yın! Sonra babam gücenir! — Neden gücenecekmiş, ba- kayım? — Ziri bütün — vazifelerimi | evde ona yaptırıyorum! Afacan!—Nasıl banyo güze! mi?.. güle güle kirlen, Cingöz Beyl.. güverteye çıkmıştı. Annesi: — Çocuğum... Çocuğum..Onu kurtardın.. Dalgalar alıp götür- mesin !... Diye bağırıyor, fakat feryadını kimse — duymuyordu. Biranda güverteye atıldım. Lâkin çok geç kalmıştım: Büyük bir dalga çocuğu kapınca denize uçurdu. Benimle güverteye çıkıp, mini mini evlâdının boğulduğunu gören annesi birdenbire cinnet getirdi; kendisini kaldırıp denize attı. Ax daha beni de dalğalar sürükliye- cekti. Güç belâ geri çekildim.Bir tayfa gelip kapıyı kapattı. Ara- hktan güvertenin dehşetini sey- rediyordum: Birinci dalga vapurun baca- larımı uçurdü, ikincisi direkleri kırdı.. Ansızın sular içeriye dok miya başladı... Koca gemi bir di içinde azgın — dalgalar arasında kaybolup gitti. — Mabadi var —