29 Mart 1932 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 9

29 Mart 1932 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 9
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

AA d, 3 a ANIDIN ON GÜNLERİ..... Ölümün Kahir Pençesi Şimdi Çiğerlerini Sıkıyor.. Ve Her Sıkışta Bu Ciğerlerden Muztarip Bir Nefes Sızıyordu NAKİLİ ZİYA ŞAKİR Her hakkı mahfuzdur — 274 — Doktor Atıf Bey, Abdülhamide hacamat yapmak ve bunun - için de öteki doktorlara haber yolla- mak üzere odadan çıkar çıkmaz; paravan arkasında bekliyen Kas dınefendiler hemen Abdülhamidin yanına — geldiler. Onu soymak ve yatağına yatırmak - istediler. Fakat Abdülhamit, yavaş yavaş kendine gelir gibi olmuştu. Buna muhalefet etti. Bütün müddeti ha- yatında, en mahrem olanlar müs- tesna olmak Üüzere hiçbir kim- senin karşısına gecelikle çıkma- mış olan Abdülhamit, şu hali ihtizarında bile doktorlara ya- tak kıyafetile görünmek istemi- yor ve Kadınefendilerin bütün istirhamlarını reddediyordu. Nihayet Müşfika Kadınefen- dinin yalvarmalarına mukavemet edemedi. Hayatında kendisini en çok memnun eden bu sevgili kadınını büsbütün kırmış olma- mak — için yalnız caketini çıkar- mıya ve o süretle yatağa uzan- mıya muvafakat etti. Abdülhamidin kollarına gire- rek ayağa kaldırdılar. Onu sarı- madan ve ıstırabını. arttırmadan ceketini çıkardılar. Yavaş yavaş karyolasının — yanma — getirdiler. Öylece yatırdılar. Abdülhamit, yatağına uzamr uzanmaz gözlerini kapadı. Derin bir nefes aldı. Fakat bu nefes alış ta,dayanılmaz bir iztrrap vardı. Bu acının şiddetinden lekrar gözlerini açtı. Ölümün kahir pen- çesi, şimdi onun çiğerlerini sık- kıyor.. Ve her sıkışta, bu ciğer- lerden boşalan muhtazır bir ne- fes, hafif bir hırıltı ile dudakla- rından sızıyordu. Salondaki büyük saat, ağır darbelerle üçü çaldı. Abdülbamit gözlerini biraz daha açarak saa- tin tannan darbelerini saydı. Gözleri etrafındakilerin çehresin- de dolaştı. Bu gözlerin nafir ve parlak nuru, artık — sönmüştü. Dudakları, — yanındaki — sevgili kadınlarına gülümsemek isterken bu gözler, sakit ve hissiz kaldı. Başı, yavaş yavaş sağ tarafına doğru böküldü. Göz kapakları, ağır ağır düştü. Bütün vücudu, bir saniye süren şiddetli bir sademe ile sarsıldı. Dudaklarının arasından derin bir nefes . taştı. Ve.. Öylece kaldı. * Şöbrettin Ağa — Amman doktor B.. Koşu- şunuz.. Efendimiz bayıldı. Demesi üzerine, doktor Atıf Bey, Selim Efendi ile konuşamyı derhal bıraktı. Ağa ile harem dairesine doğru koşmıya başladı. Doktor, Abdülhamidin başu- cuna geldiği zaman, şu vaziyetle karşılaştı. Abdülhamidin gözleri açıktı.Fakat.. Ar- tk bu gözlerin, hadekaları böyü- müş; nuru, büs- bütün sönmüştü... Kalbi çarpmıyor nabızhrı artımı- yor, — ıstirabinin şiddetinden hafif- çe aralık kalan dudaklarının — a- rasından — hafifçe kan — sızıyordu , Akşamdanberi serin olan vücu- du, şimdi tama- men soğumuş ve katılaşmıya — yüz tutmuştu. — Yalnız boynu ve yüzü, henüz sıcaktı. Doktor, süratle bu muayene- leri ikmal et- tikten sonra, Ab- dülhamin — elleri- ni tattu, Usuülü dairesinde kol- larını kaldınp in- direrek sun'i teneffüs yaptırdı. Göğsünün — iki hnfıııı, tazyik ederek ve dilini çekip bırakarak hayattan, bir eser aradı. Fakat... hiçbir şey bulamadı. Çünki bütün fanilere mu- kadder olan o ezeli hükme niba- yet (Sultan Abdülhamidi sani) de boyun eğmiş.. Ruhunu Allaha, hayatının âmal ve ef'alini de tarihe teslim ethktuı sonra, bu GKL Resminizi Bize Gönderiniz, y * Si eTabiati zi Söyliyelim. M. KEMAL B. ; Müdekiktikr. Tevarun — ve endeliği — se- ver, nümayiş- kârane hare- ketlerden,şar- latanlıktan ha- zetmez, Unut- kan değildir. İşinde bece- rikli olur. Mu- hatabı — üze- Tinde sıkıcı bir tesir yapmaz, ba- zan asabi olur, hırçınlık gösterir. M 85 HİCRAN GÜNEŞİ ; ( Ffotoğ- rafının dercini istemiyor ) Zeki ve sokulgandır. Nadiren somurt- kan olur, hemen daima neşelidir. Kederlerini belli etmek istemerz, başkalarının rikkat ve merhame- tini davet edecek hareketlerde bulunmaz, sevgi bahsinde zahiren müşkülpesent ve müstağni ve kıskanç davranır. Macerayı sever. Arkadaşları tarafından sevilir ve aranır, kendisini çabuk sevdirir, alaydan mizahtan ve muziplikten vazgeçemez, Pek sıkıntıya gele- mez. Menfaatlerini yalnız nefsine hasretmez. Nazarı dikkati üze- rine celbedecek hareketlerde bu- hanmasını bilir. Etrafını kendisile meşgol edebilir. | | Abdülhamidin öldüğü gün muhafır Naci Bey takvimden bu yoprağı koparmıştı köhne dünyadan göçüp gitmişti. Doktor bir adım geri çekildi. Kalpleri, daha hâlâ bu acı haki- kate inanmak istemiyenlere, Al- lahin çu büyük sözlerini tekrar- lamakla iktifa etti: — Kalu inna lillahi.. ve imma ileybi raciun. (Arkası var ) Yarın Cenaze Merasimi Birkaç Fıkra Piyangol.. Bir meclisle izdivaçtan bah- sediliyordu. — Erkeklerden — biri dedi ki: — İzdivaç bir piyangödur. Hemen bir Hanımefendi atıldı: — Hayır Beyefendi: Piyango- da biletinize birşey çıkmayınca onu yırtarsınız. Fakat izdivaçta... * Büyük anneleri çocuklara bağ- rıyordu. — Çocuklar, çocuklar. Patırtı etmeyin. Beni — öldüreceksiniz. Sonra kalırsınız, sokakta... Afacan Talât cevap verdi: — Merak etme, büyük anne- ciğim. Biz evin yolunu biliyoruz! geee AAA ı Sinema Ve 7'iyalrolanrl ALKAZAR — — Şehir uşıkları ALEMDAR — — Hayatılsa ARTİSTİK — — Macar dansı ASRİ — Altın gasıpları ELHAMRA — — Tehlikeli Yoltar GLORYA — Aşk ve asalet HİLÂL — Hazreti lan KEMAL B. — — Volga aabhillerinde MAJİK — İzdivaç llmitet şirketi MELEK — Düşen olacaksın WİLLİ — Hazroti İsa OPERA — Bir gecenin romamı şik — Prenses emriniz Kadıköy Süreyya — Büyük — ihtiras Üsküdar Hale — Esir Melike İRİZİM | Onun’ q DAKTİLO Bugünün Romanı AM 6 GA Yaran: Z. Şakir Başımı iki tarafa sallayıp bir | sizi de ahr götürür... (lâhavle) çektikten sonra dikkatle Avninin yüzüne baktım: — Eyyy, sonra ? — Sonra efendim, ben bu parlak arzuyu kaçırmak isteme- dim. Bu hususta bir kere sizin fikrinizi istimzaç edeceğimi söy- ledim. Kendi kendime söylendim; — Zülbahar Bey!?. Şimdi ba- gamıza bir de bu mu çıktı?.. Avni, kulağıma eğilmiş, devam ediyordu: —Bu adam, (birkaç defa milyoner) miş. Vapurda sarfettiği parayı görseniz, hayrette kalırsınız. Burada Tokatlıyanda da su gibi para akıtıyor. Şimdiye kadar hiç evlenmemiş. Hayatını, hep seya- hatle geçirmiş. Şimdi de Viyana tarikile — İsviçreye — gidiyormuş, Mısırda çiftlikleri, sarayları, hatta (Nil) de küçük bir yatı da varmış. Güldüm: — Acaba yatının kaptanı var- mı imiş?.. — Kuzum Kevser Hanım.. Alayı bırakınız da şü firsati ka- çır mayınız. Tramvay, Osman Bey istas- yonuna gelmişti. Buna nasıl cevap vereceğimi bir türlü kestiremi- yordum. Dün bana ilânı aşk eden bugün de bir Mısır asılzadsir: peşkeş çeken bu genç ve güzel adamın yüzüne tükürerek başım- dan defetmek mi.. yoksa mese- leyi samimi bir şekilde karşılı- yarak bu cazip teklifli hoş gör- mek mi Jâzım geldiğini bir türlü kestiremiyordum. Nihayet, şöyle bir karar ver- dim: — Avni Beyl. Benim iyiliğimi düşündüğünüz için teşekkür ede- rim, Fakat, siz de takdir eder- siniz ki bu gibi mühim şeyler, bir anda halledilemez. Bahusus, ben kendisini çök iyi bilen ve gören bir kızım. Haniya öyle, görenleri bir anda sersem edecek kadar emsalsiz güzel bir kız de- gilim... Haydi, az çok bir cazi- bem olduğunu ve hususi mezi- yetlerim de bulunduğunu farze- delim. Lâkin, sizin bu Zülbahar Beylerin bunları görecek ve an- hyacak kadar vakti olmadı ki... — İlâhi Kevser Hanim.. Ehlhi, erbabı omu öyle bir anlar ki... — Pekâlâ, bunu da kabul edelim veyahut Zülbahar Beyin bir izdivaç yapmak fikrinde bu- hunduğunu farzeyliyelim.. Herhangi şekilde olursa olsun buna da cevap verebilmek için biraz düşünmek lâzım.. — Hakkınız var Kevser Ha- nım... Pek âlâ, ne zaman cevap verebilirsiniz?... — Ne bileyim ben.. Hiç o mazsa birkaç gün.. — Oo.. Birkaç gün, çok olur. Adamcağız, zalen birkaç gün için İstabula gelmiş. Fazla kalamaz ki, — Tuhaf söylüyorsunuz Avni Bey.. Sabahleyin tramvayda söz kesilip, akşam üzeri de Tokatlı- yanda güvey girilmez ya,.. — Canım siz az çok mu- vakık bir cevap verirseniz, mü- zakerata girişilmek için birkaç gün daha burada kalır. Belki de daha fazla kalarak düğün yapar, Zülbahar Beyin bu işi - yapması için, Tokatlıyan Müdürüne emir ver- mesi kâfi... Hem, biz yarın tam öğle vakti kalkıyoruz. Bir daha sizi ne zaman göre- bilirim?. Olabili: ki, ben seferde iken Zülbabar Bey acele telgraf alır, birdenbire hareket etmesi İâzımgelir, Sizi nerede bulsun da fikrinizi alsın. Ben, bir türlü son kararımı ve- remiyor ve düşünmekte devam ediyordum. Artık Bomontiye gek miştik. Avni, şu teklifi etti: — Bak Kevser Hanım... Şim- di siz bu gece güzelce düşünür- söünüz, Yarın sabab ben sizi yine beklerim. (Evet) yahut (hayır) di- ye bir cevap verirsiniz.. Ondan sonrasını düşünürüz. — Peki.. Yarın sabah.. Dedim ve tramvaydan indim. * Neclâya merak oldu. Bir iki defa : — Abla.. Bugün nekadar dü- şüncelişin ?.. Diye sordu... Hakikaten çok düşünceliydim. Parmaklarım mü- tdeıııı:ııya yanlış tuşların üstün- e kayiyor, yazdığım tlar, sık sık yımlıy:rdn R sübal Düşüncelerim, muhtelif mec- raları dolaştıktan sonra bir nok- tada karar kılıyordu. Demek ki tali beni zorla milyoner karısı yapmak istiyor. Nitekim, birinci nişanlım cavalak zade Sait de bir milyoner değil miydi ?.. Akşam yemeğinden sonra me- seleyi anneme açmak istedim. Fakat, sarfınazar ettim. Hele bu- gece de epeyce düşüneyim de... 12 Kânumusvvel 919 Sabahleyin — Avniye — kısaca şunları söyledim : — Avni Bey, buradan doğruca &ıdu amıca Beyi görürsünüz. eseleyi ona anlatırsınız. Eğer o, muvafakat ederse, benden hiç birşey sormya lüzum yok. — Şayet, —ben — karışmam derse... — O halde, Zülbahar Beye hayırlı seyahatler temenni ederim 13 Kânumuevvel — Aşkolsun abla.. Meğer sen de, saman altından su yürü- tenlerdenmişsin?.. Neclânm, bugün beni görür görmez bunu söyliyeceğini tahmin etmiş ve cevabımı da hazırlamış- tım, — Ortada fol yok, yumurta yok. Sana ne söyliyeyim Neclâ... Amca Bey ne fikirde?,. Neclâ öfkeli bir halde cevap verdi. — Vallahi, billahi söylemem... Hiç olmazsa akşama kadar seni merakta bırakayım da iyi bir ceza olsun. Şuraya samimiyetle kaydedi- yorum ki Neclâ bana hakikaten fena bir ceza tertip etmişti. Onun fikrini öğrenmek için akşama kadar meraktan çatladım. Akşam, dersimiz vardı. Amca Bey, beni her zamankinden biraz daha teklifli bir şekilde karşıla- di Dersimizi yaptıktan sonra Neclâya bir işaret etti, Neclâ | Amca Beyle beni yalnız bıraktı. O zaman ÂAmca Bey, derhal resmi bir. vaziyet aldı. ( Acısası var ) bir *

Bu sayıdan diğer sayfalar: