IO Sıyfı ae? SON POSTA Cenup Denizlerinde Bır Seyahat Macerası Altın Peşı'nae. tın Üç Serserı.. Uç Milyoner Kurlvis gülllmuyerek: — Şimdiden tezi yok, hemen işe başlayınız, kat'iyen mütcessir olmam. Çünki (Makar)ın “ Yeni kine,, de altın aramak hususunda bana yaptığı teklifleri daha ilk dakikasında reddettim! dedi. Kaptâan Hul bu “ Yeni Kine ,, kelimesine kulak kabartmıştı: — Nasiıl, dedi, Yeni Kinede mi, demek elân eski izin peşin- dedir? Doğrusu hatıra gelmiyecek şey değildi, her ne ise efendiler sizi rahatsız ettiğim için beni ma- Zzur görmenizi rica ederim. Fakat Makarı acaba nerede bulabilirim? Kurlvis işi lâtifeye döktü : — Eğer biraz daha beklerse- niz mutlaka hapishanede bulabi- lirsiniz. Bu — dakikada nerede olabileceğini — bilmiyorum. — Bu efendi giderken kartvizitini bırak- mayı ihmal etti. Kaptan yerden şapkasını alarak ayağa kalktı, bir saniye tereddüt etti. Tam © dakikada Sıkrit te ayağa kalkmış, postaya verilecek mektupları alarak dişarı çıkmıştı, içerde Sıkrit ile kaptan Hul yalnız kalmışlardı, fakat kaptan da fazla - kalmadı : — Affınızı rica ederim, de- di, vaktinizi kaybettirdim. Ken- dim de bir şey — kazanamadım, Her ne ise Allaha ısmarladık. Merdivenlerden — aşağı indi, kendisini sokağa attı, terliyordu. Mendili ile alamnı sildi. ( Makar ) ın ( Kurlvis ) ile anla- şamadığını öğrenmek kaptan için bir teselli noktası idi. Fakat cebinde ancak yarım lirası kaldı- gı için bu teselli noktası atiyi pespembe görmiye kâfi değildi. Dilinde bir tek kelime - tekerrür edip duruyordu: — Tayfa ambarı! Tayfa am- barı! Evet başka çare kalmadı. Eninde sonunda mutlaka oraya düşeceğiz, Bütün deniz adamla- rinın sön - ilticagâhı olan tayfa ambarı bu gidişle bize de nasip olacak! Hayatında bir aralık zabitliğe kadar yükselmiş olan Hul birçok defalar alelâde tayfalığa kadar da düşmüştü, ambarda yatmıştı, an- Taşılan yine orada melce bula- caktı. Sokağın köşesinde —durmuş, bir — taraftan — kendi talihini, bir — taraftan da , ( Makar ) 1 tel'in ediyordu. Tam bu dakikada isminin çağırıldığını işitti. Sıkrit yanıbaşında ; — Kaptan size söyliyecek bir kelimem var, diyordu. Kaptan muhatabını tanıyınca — şaşırdı, fa- kat o devam ediyordu: — Evet sizinle bir dakika konuşmak isterim. Hayır bir yere oturmıya lüzum yok, hem yürürüz hem de konuşuruz. Size müfit olabileceğimi zannediyorum. Fakat evvelemirde bana söyleyiniz. Bu Makar denilen herif hakkında ne biliyorsunuz? —Ne mi biliyorum? Size söy- liyeyim: Dünya piyasasında bun- dan dahba alçak bir adam bulu- namaz! — Burası malüm! Fakat bu adam dostlarımdan birine mü- racaat ederek “ Yeni kine ,, de saklı bir defineyi — zâhire çı- karmak — için — teklifatta — bu- lundu. Şimdi bu herif aleyhinde “Makar Kimdir Bi Muharriri: Stakpool lir Misiniz, Eşine Tesadüf Edilmiyecek Bir Serseri...,, beslediğiniz hisleri bir kenara bırakarak bana açıkça söyleyiniz Teklifi ciddi midir, yoksa hayale mi istinat etmektedir. Kaptan bir saniye tereddüt- ten sonra : — Bahsettiği altın zannede- rim ki - mevcuttur, dedi, çünki herif senelerden beri oraya git- miye çalışmaktadır, fakat tab'an okadar iğrenç ve ahlâksız bir adamdır ki, lâzımgelen sermayeyi bir türlü bulamamaktadır. Bir aralık Sanfransiskoda / bu işi bir- likte takip ediyorduk, hemen he- men sermaye sahibini de bulmuş- tuk, fakat Makar sermaye sahibinin bir arkadaşını ehemmiyetsiz bir para için dolandırınca itibarımız sıfıra indi. Artık yapılacak birşey kalmamıştı. Makar bir gece sar- hoşluğumdan istifade ederek be- ni soydu ve kaçtı. O zamandanberi aradan tam dört sene, belki de biraz ziyade zaman geçmiştir. Ben zengin bir adam değilim. Fakat dürüst iş görürüm. Hayatımda silâh ka- çakçılığı da dahil olmak üzere birçok işlere girip çıktım. Fakat hiçbir zaman çirkefe düşmedim. Amma,. Elimden gelirse Makarin kafasını kırmak istiyorum. (Arlıııı var) —— Gayrım tübadillerin Şikâyeti Yüz Neden 17 Liralık Bonolar Liradır? Çünki, Gayrımubadıllere Göre Emlâk Kıymetlerinin Tahmini Aksaktır Gayrimübadiller Hükümet, Ziraat Bankası va- sıtasile İzmir ve Antalyadaki Yu- nan emlâkini — satılığa çıkardı. Satışlara, ellerinde bono bulunan Gayrimübadiller de iştirak ede- bilmektedir. Fakat son zamanda, İzmirde vukua gelen bir vak'a ve gayri- mübadillerin müzayededen çekil- mesi, — vaziyetin — aydınlatılmıya muhtaç olduğunu gösteriyor. Bu münasebetle temas ettiği- miz Gayrimübadiller Cemiyeti ve ellerinde gayrimübadil bono- su bulunanlar bize dediler ki: — “İzmirleki satışlardan gay- rimübadiller istifade edememek- tedir. Çünki, — satılan emlâke ikinci defa takdir edilen kıy- met çoktur. Meselâ; Gazetelerde ll nisanda müzayede edilmek üzere ilân edilen üç parça mülk- ten birincisine (186,111) lira ve doksan kuruş - kiymet gösterik- miştir. Halbuki bu binaya, Tak- dir komisyonuna evvelce verilen listede (75) bin lira kıymet gös- terilmişti. Keza: ( 133,911 ) lira üç kuruş kiymet takdir edilen buz fabrika sına da evvelce takdir edilen kıy- met (75) bin liradır. Bu takdirde cemiyeti heyeti bonoların kıymeti yüzde yetmiş derecesinde düşmek icap eder ki, diğer emvalde bu nisbet daha çok fahiştir. Bugün sarraflar ara- sında yüz liralık bir bonunun kıymeti 16-17 liradır. Müzayedelerden — gayrimüba- dillerin istifade etmesi için şu esasların kabulü — lâzımdır. ve esasen buular hükümetten te- menni edilmiştir: 1 — İlk takdir edilen kıy- metlerin muhafazası. 2 — Müzayedelerin tesrii ve bir günde böyle üç parça değil, Iânkal yirmi - yirmi beş parçanın müzayedeye çıkarılması, haftada, hiç olmazsa, üç gün müzayede yapılması. 3 — Ayni zamanda birkaç yerde müzayede — yapılmaması, gayrimübadillerden her — hangi bir kimse ayni zamanda iki veya üç tarafa da yetişemiyeceğinden müzayedeye iştirak imkânını bu- lamıyacaktır. Müzayedelerin şekli bir kanun- Ja tayin edildiğinden bunun hak- kında birşey — söylenemez. Asıl | temennimiz; emlâkin ilk kıymet- lerini muhafaza ederek bonoları kıymetlendirmektir.,, Aırı: Bu Sütunda Hergün L. Pirandello Bir Gün Dünkü Hıkayeııın Hulâsası Karanlık bir oda. Bir masa. Ölü bir. kadın başı. İlk sabah ışığı, mütereddit, kayıtsız, bu edaya giriyör. Kapısı açık bir nde bir kanarya. çıkıyor ve yata. çuyor. Ölü kadı- nın yüzüne kondu. TAŞNZ Bü —— Yazan: Şu kadınm masanın üzerine yıkılmış vücudu için artık hiçbir şey ifade etmiyen günün ziyasile git- tikçe aydınlanan bu küçük odada uçuşan şu sinek, ve kafesine dönüp deynekten deyneğe atlıyan ©o ka- narya, ve onun uçuşlarile sallanan © kafes ne tuhaf şeyler. Birşeye karar vermiş gibi ka- narya, imdat çağırıyormuş gibi şiddetle ötmiye başlıyor. O vakit kadının masa üzerinde kollarının üstüne yıkılmış olan başı kımılk- diyor. Kim bilir. kaç saatten beri orada öyle kalmış olan genç ka- dın geriniyor; yumrukları — sıkıl- mış kollarını göğsüne doğru çe- kiyor ve boğazında ve burnunda bir hırıltı ile, çarpılmış ve bozul- muş yüzünü buruşturuyor. Fakat derhal, odayı dolduran pis hava ve kokunun tesirile ve midesinin verdiği ıstırapla onda, sonuna getiremediği filin düşün- cesi uyanıyor. Kendini öldürmedi! Yorgunluktan, — nevmididen bitmiş bir halde, o iki mektubu yazdıktan sonra, o — fili sonuna getirmeden evvel alnını kollarının üzerine dayamış ve uyuya kalmış. Şimdi, o iki mektubu ve yanın- daki tabancayı görünce gözleri fal taşı gibi açılıyor. Teesslür derhal bir hiddet buhranına mün- | kalip oluyor ve yerinden fırlıyor. Bir bacağındaki sinirlerinin ve adalelerin fena halde gerilmiş olduklarını hissediyor. Sağ elinin parmaklarında bir uyuşukluk var. Fakat, 0 uyumuş parmakları- ni Ööteki elile oğuştururken ve sinirlerinin yerine gelmesi için germiş olduğu bacağının üzerine vücudunun bütün ağırlığile aba- nirken gözleri masanın Üüstünde duran ve boynuna iğne batırıl- mış olan resme gidiyor. Artık ne o sinir gerginliğini, ne de par- maklarının uyuşukluğunu duyuyor: Birdenbire © iğneyi alıyor ve resimde görülen gencin yüzünü çılgın darbelerle ezmiye başlıyor; artık hiçbir şey farkedilemiyecek bir derecede onu tamamile delik — deşik —ediyor; sonra, bununla da — memoun — kal- madan, öyle bozulmuş olan ©o | kartonu parçalıyor ve parçalarını yere fırlatıyor. Katil, ve cesedin ifnası, Hiddetin — tesirile tamamile kendinden geçmiş, gözleri deli gözlerine benziyor. Pencereyi aç- mıya gidiyor. Odaya giren ve içinde hâlâ kalbinin çarptığı ve acıdığı ezilmiş göğsünü dolduran yeni havanın tesirile başını geriye çekiyor, gözlerini hafifçe kapıyor. Orâda, yapayalnız, mühürlen- miş o iki mektupla ve gözleri- nin karşısındaki o tabanca ile bir dakika bile kalamıyacağını anlıyor; Tercüm eden: $. Talip Doğuyor yatağa dognı koşuyer. şapkası- çiriyor; deri çantasını alıyor ve mektopları ve tabancayı içine atıyor. Bir hırsız gibi, odadan, henüz karanlık olan koridora çıkıyor. Kapıyı açıp merdiyenlere doğ- ru koşacağı sırada, çirkin ve kaba bir ses koridorun nihaye- tinde bir odadan haykırıyor: —İHey! Heyl Matmazel, Bir dakika, endişe içinde, or- talığı dinliyor; sonrâ hiddetli bir hareketle kapıyı açıyor, arkasın- dan hızla çıkıyor, yuvarlanırca- sına merdivenlerin ilk kısmını iniyor. Merdiven sahanlığına var- dığı zaman orada tevakkuf etmiye mecbur oluyor, çünki şişman ve iri bir cadı karı, yarı çıplak, şiş- manlığın, uykunun ve acele ile oraya koşmanın tesirile ezilmiş ve nefesi tıkanmış bir halde ona yukardan, parmaklıktan haykır- mıya devam ediyor: —Ah kaçıyorsunuz. ha ? Şimdi giyinir, karakola koşarim ! Dört tane pis kitapla Üüç tane paçavranın beş aylık kiraya karşı kâfi mi geleceğini zanne- diyorsunuz ? Şimdi karakola ko- şuyorum! Utanmalı ! Böyle kaç- makla ! Kümesinden dışarıya — çıkıp havlayan bir köpek gibi, sor- duğü her süalde, - fırlattığı her tehditte ileri atılıp geri çeki- liyor ve İiri etli kıpkırmı- z ellerile, başka — bir şey bulmadığından, merdivenin par- maklığını kavrıyor, ve ©o çirkin ve kaba ses, gecenin karanlığı ve sükünetile dolu merdivenin boşluğunda gürlüyor. Genç kadın, görünüşte cesa- retli ve sert bakışlı olmakla be- raber, şimdi çok korkmuş, ezilmiş bir halde kalıyor. Artık ne kaçabiliyor, ne de ona cevap vermek, onu sustur- mak için lâzımgelen sesi bulabi- liyor. Nihayet, bir mecburiyet altında kalmış gibi, artık karar verildiğini, oraya gideceğini ima | eder bazı işaretlerde bulunuyor... Ses yukardan İhtiyara mı ? - Birkaç defa başile “evet,, di- yor. Bu işareti yaptıktan sonra, artık hakkı varmış gibi rahatça merdivenleri inmiye devam edi- yor, eline geçirmek için çanta- sından yıpranmış eldivenleri bile çıkarıyor, öteki kadın hemen, hiddeti geçmiş, homurdanarak merdiven başından çekiliyor : —Oh! Neyse, razı oldu... - SON sorüyor: - .. Malüllere İkramiye Eminönü — Askerlik — Şubesinden mükerrer ilânata rağmen 932 senesi ikramiye defterine kaydı yaptırmamış ve adresleri değiştiğinden dolayı da şahıslarına tebligat İmkânı bulunma- miş olan malül ve şehit yetimlerinin 10 nisan 932 tarihine kadar müraca- atin kayıtlarını icra ettirmeleri, aksi takdirde mezkür ikramiye defterine geçirilmediğinden dolayı şubenin bir mes'uliyet kabul edemiyeceği ve defterin makamata — takdiminden sonra ikinci bir defter tanzimine imkân bulunmadığı son defa olarak ilân — olunur.