Kari Mektupları Nuruosmaniye Kütüphanesinin Harabisi Nuruosmaniye — kütüphanesi, yapılış - tarzındaki nefaset ve ta- rihi kiymet — itibarile İstanbulun en güzel binalarındandır. tanbula gelen bütün seyyahlar ve eski eser meraklıları mutlaka bu kütüpbhaneye uğrıyarak bina- nın içindeki oya gibi nefis sü- tunları ve kiymetli bir Türk eseri san'ati olan başlıkları hay- ranlıkla seyrederler, fotoğrafla- rını alırlar. Bu kütüphane kitap itibarile de — çok — zengindir. Fakat bu güzel şaheser gün- dengüne yıpranmıya ve hatta yıkılmıya mahküm olduğu gibi minyatürlü kitapları da harap olmıya yüz tutmmuştur. Kütüpha- nenin şimal tarafındaki duvarın harict mermer taşları eski yan- ginlar tesirile çatlamış ve pence- reler kapanacak bir hale gelmiş- tir. Büyük bir yıkılma tehlikesini göstermektedir. Binanın altınaaki dükkânlar da demircilere ve fı- rıncılara kiralanmıştır. Gürs ses- leri Öörs darbeleri binayı sars- tığı gibi bacasız olan dükkânlardan çıkan dumanlar da kitapları ber- bat etmektedir. Bu dükkânların demircilere verilmemesi ve çatlı- yan duvarların da biran evvel tamir edilmesi lâzımdır. Muallim Ati Belediyenin Bir Tavzihi Gazetenizin 10-2- 932 tarihli nüshasında (Kari mektupları ) sütununda Hulüsi imzasile neşre- dilen mektup üzerine tetkikatı lâzime icra ettirilmiştir. Müzayedeye konulan eşyaya, piyasa ve salış fiatları nazarı itibara alınarak muhamminlerce takdir edilen kıymet, eşyanın cins ve evsafile birlikte matbu müzayede cetvellerine yazılmakta ve satış fiatı dahi bu cetvelde gösterilmektedir. Muamelât kontrolörler - tara- fından —müstemirren — murakabe edilmekte olduğu ve bilhassa hal- kın aldatılmaması için esnafın müzayedeye koyduğu — eşyaya değerinden fazla fiat takdir olun- mamasımna itina edildiği cihetle bu bâaptaki şikâyetin doğru olmadığı anlaşılmıştır. Keyfiyetin ayni sütunda tavzi- hen neşrini rica ederim efendim. Vali ve B. R. N. Muavin Nurl Cevaplarımız Kulelide Muhsin Kemal Beye: Yazılarınız çok güzel. Kabili- yetiniz, çalıştığınız takdirde ar- tabilecek vaziyettedir. Bu itibarla tebrike şayansınız. Ancak gaze- temizde — şiir — dercetmediğimiz için gönderdiğiniz yazılardan ma- alesef istifade edemiyeceğiz. K Ât — Ticaret Necdet Beye: Bahsettiğiniz marş Garp mu- sikisinden —mülhemdir. İspanyol marşı — olduğunu — söyliyenler de vardır. efendim. Mektebinden Ziya Paşa Resimli Ay matbaası tarafın- dan büyük edip Ziya Paşanın hayat ve eserleri hakkında bir kitabı — neşredilmiştir. — Tavsiye ederiz. Esnaf Dediğin SON POSTA Balıkpazarıpda Bır Saat Müşteriyi Gö- zünün Bebeğinden Tanımalı! ( Bursa ) Memlekette Bir Tane Amma, Orada 8 Tanedir Günün her saatinde bir hercümerç hayatı yaşıyan Balıkpazarının bir köşesi Sözüm ona Balıkpazarı cad- desindeyim .. Haşa.. Cadde de- ğil, bulvar... Omuz omuzu sök- miyen — bir kalabalık, — bozuk kaldırımlı daracık yolda boğazı sıkılmış bir adam gibi çırpınıp durüyor. Öyle vaziyetler oluyor ki ne ileri, ne geri... Hammallar, ağır yüklerilerast gelene çarparak geçiyorlar. Adım başında bir çukura saplanarak homurdıyan otomobil ve kam- yonlar, katar halinde art arda dizilmiş arabalar.. Yol bulup - ilerliyebilirseniz aşkolsun derim size.. Hani bir şarkı vardır: Kıyıdan kıyıdan kıyıdan gel! Örüşim çonsur “yandan geki Balıkpazarına işleri düşenler ıslak havalarda bu şarkının ma- nasını daha iyi anlarlar, Pastırma, peynir, yağ, kaymak, çikolata, et, balık ve daha akla gelen gelmiyen çiğ ve pişmiş bin türlü şey, müşterilerin iştiha nazarları karşısında adeta elpençe divan duruyor. Minimini — dükkânların içi, kapılarına kadar dolu... Etiketlere bakıyorum; hemen bepsi birer şehir ve kasaba ismi taşıyor: Döryol 6, Amasya 180 Halep 220, Bursa 160... Meğer bizde Bursa, bir değil birkaç tane imiş: Tuzlu Bursa, tuzsuz Bursa, taze Bursa, halis Bursa... Bunla- rın hepsi yağ, fakat cinslerine göre fiatleri de değişiyor. Bir yerde Bursa yağı 120, bir yerde 160, bir başka dükkânda 200 bunların bangisi halis yağ? Karaman eti, bir yerde 55, bir yerde G0, bir başka kasapta 65.. hangi etten almalı?.. Kasaba sorarsanız cevap hazır: — Ucuz etin yahnisi tatsız olur Beyiml.. Yağcı, alıcıyı gözünden tanır. Hemen - kulağınıza eğilerek f- sıldar: — Yağın iyisi bizde... — Öte- kilere kulak Bende de var amma, size lâyık görmem, Bıçakla bir parça kesip uza- tur : — Çeşnisi mala bir bak.. 280... asma... helâldır.. Ye de İşte bunun okkasi Öteki yağdan da nümunelik bir parça keser: — 120 ye veriyorum emme, yağdır. desem inanma.. Halis ayran... Parmaklarını yalarken eder: — Ne yapalım Bey.. Yağ tu- tan parmah yalarmış!.. Bu ke- satlıhta bize de parmah yalama- St kaldı. Daha ilerde kasapların ferya- dı kulağınızda çın çın öter: — Buz gibi karaman (60) a... — Karamana gel.. Karama- na gel.. Meşbur meseli — hatırlıyarak karamanın koyununa, yan yan bakarak uzaklaşırsınız. Balıkçılar, gününe göre ya pek ateşlidirler, yahut iki cinsten fazla balık bu- lunmuyan — tablalarının — başında pinekler, dururlar, Benim gittiğim —gün, kefal çoktu. Sarışın bir balıkçı, sıtma görmemiş sesile, gelene geçene hallerine münasip manilerle lâf atıyordu: ilâve Kefalım ne mal... Akılli isen bir okka al. Kefal olmuş, denizlerde karal... Varsa 1, yokma kefal.. İstavrit, istavrit, Yemiyen tirit... Haydi babahk işine git, Okkası otuzdan aşağı olmaz, Böyle balığın parası sorulmaz.. Müşterilerin çoğu inadına ta- mahkâr: — Oğlum.. Baksana, strongi- losu kaça veriyorsun ? . — Alttmışa veriyoruz Beybaba, İhtiyar, bir kelime söyleme- den uzaklaşıyor. Arkadan bir başkası; — Balik, kaça balık ? — Altmışa dedik... — Okkasını — otuza alırım.. Balıkçı, ( okkah ) bir küfür savurmamak için belli ki kendini güç zaptetti. Vakit — ileriledikçe — karşılıklı köşeleri tutan iki balıkçı arasın- daki rekabet te alevleniyor: — Kefal elliye dedik... — Elliye alma, kirk beşe efendi... verirsen | Bu fiat kırışı, rakibi hiddet- lendirdi: — Dostlara kırk beşe veri- yorüz... Bir alan bir daha alıyor. Mali görmeli öyle almalı... Birisi, kaymakçının önünde Ankara balının pazarlığını yap- yordu. —Demek yüze olmuyor.. — Ziyan ederim beyim.. | — Canım, ne çikar... Serma- yeden ziyan ediyor. Satıcı coştu; l — Böyle balı başka yerde bulamazsınız. Bal değil, kuvvet ( macunu:. Ağzına bir parmak ça- lan beş sene gençleşiyor. Rek- lam tesirini göstermiş olaca ki, adamcağız 120yi gözden çıkarıp bir okkalık kutuyu kâğıda sar- dırdı. Balıkpazarının — sarrafları da yaman doğrusu... İrili ufaklı ah tınları pıril piril camatânlara g- ralamışlar, ellerinde bir dizi me- cidiye şakır şakır oynıyarak bir nevi müşteri avcılığı yapıyorlar. Halinden dışarılıklı olduğu anla- şılan bir kadın, süklüm püklüm yaklaştı : — Reşadın oğul 7 —. Abra var? — Ön teae idi. Altısı bozu: du. Geriye ne kaldı ki? Çıkını açtı, saklandığı günden beri el değmemiş gibi lekesir, sapsarı altınları camakânın üstü- ne bıraktı. “Sarrafı biinsaf , topuna bir- den altı lira vermiye kalkışmaz mı? Efendim, sizin anlayacağınız bu altınlar — silikmiş!.. Sonra da ayarları eksikmiş. Şaşılacak şey? Ayarı eksik altın da meğerse... Kadmcağız, bereket versin, pek gözü kapalılardan değildi: —| — Sen beni aldatımı veriyon. ] Altının eğsiği olur mu hiç? — Saraf yavaş yavaş miktarı ' yükseltiyordu: | — Sekiz vereyim anne.. b — Dokuz buçuk vereyim.. — Dört altına on iki de ol- maz mı? — Haydi on, beş olsun... Kadım, — paracıklarını - tekrar altınını alın ma valde.. Kaç tane olurmuş | yemek yer, | basit teferruatına kadar Genç Kızlara dabı Muaşeret Muallim Feliha Sedat H. bu isimle bir kitap neşretti, içtimal hayatımızda yapılan büyük ink- lâbın arefesinde ve Türkiyenin şarktan garbe teveccüh ettiği bir anda böyle bir kitaba büyük ihtiyacımız vardı. Senelerdenberi kafes arkasınde ve peçe altında yaşayıp garip bir terbiye sistemi altında yetişen genç kız, son seneler zarfında yeni bir ha- yatın zaruretlerile hareket etmek mecburiyetinde kalmıştır. Genç Türk kızları, yeni ve medeni ha- yatın icabatına tetabuk etmekte büyük bir istidat göstermekle beraber, bunları gayrişuuri ve görenek halinde değil, bir disip- lin ve şuur altında öğrenip tat- bik etmeleri mutlak — surette Tâzımdır. Muntazam ve cazip bir türkçe ile yazlan ve iyi bir tasnifim mahsulü olan bu kitabı bütüm genç kızlarımız, hatta kadınlar- mız ve erkeklerimiz bile okuma- hdirlar. Bir genç kız nasıl giyk nasıl oturup kalkar, nasıl nasıl el — sıkar, evde ve salonda, ne vaziyette bulunur, sokakta nmasıl yürür, hangi kitapları okur, nasıl se- lâm verir, erkekle nasıl görüşür, baloda nasıl giyinir ve ne şeki- de hareket eder, herkesin dans teklifini kabul eder mi, hatta nasıl tabessüm eder, hulâsa bir genç kıza lâzım olan herşeyi en ihtiva etmektedir. Mubarrir, genç kız ada bı muaşereti hakkında yazılmış en salâhiyettar kitaplardan istifadi ettiği gibi, bizim içtimal bayatı- mızın — huüsüsiyetlerini de — ibmal etmemiştir. Jül Vern Yazanı Falk Sabri Maruf Fransız muharriri - Jül Verne ait zarif bir eser neşredil- miştir. Bütün gençlerin 'seve, se- ve seyahatnamelerini okudukları bu kuvvetli ve cidden geniş has yalli muharririn dün bize inamk maz gelen tasvirleri, bugün artıl birer hakikattir, diyebiliriz. “Ka- mere seyahat , isimli kitabmi okuyanlar, bugünkü ilmi ve fenml tetkiklere mevzu teşkil eden bü mühim muadele ile muharrir ta- rafından daha ©o zaman meşgul olunduğunu gösterir. Bu kitabı okuyunuz ve büyük bir muharriri tanıyınız. Tevzi yeri Kanaat kütüp- hanesidir. ö D çıkınına istif ederek boynundaki torbaya astıktan sonra çıklı gitti. Saraf arkasından bığınyoıdı — Yel burda.. 30 lira veriye- ram.. Kadın aldırmadı. artık... Temiz — kıyafetli bir — bey, tavukçu dükkânında, tavukların Fiatımı soruyor: — Pek te zayıf şeylermiş ya.. ne ise, kaç kuruş tanesi? Satıcıda surat bir karış: — Bir liraya olur... Müşteri aldı, yürüdü. Dudak- ları arasından mırıldanıyor: — Hani Balıkpazarının ucuzr- lağu nerede kaldı?.. Taş yerinde | ağır, dedikleri kadar varmış... Bu lâfa mim koyarsanız siz de aldanmazsınız: Taş yerinde ağır- dır.. Balıkpazarında malın hem iyisini, hem — ucuzunu bulmak ümidile bu daracık yolda taban tepenlere bilmem ne demeli?.. w4