NakKlıl ZİYA ŞAKİR Her hakkı mahfuzdur — 269 — Doktorlar Abdülhamidin — ya- fak odasından çıkar çıkmaz Ka- din Efendiler geldiler. Abdülha- Bit, odaya girenlerin çehresini tetkik ediyor ve hakkında verilen leri bu çehrelerden öğ- tenmek istiyordu. Kadınefendiler, mükün oldu- kadar metanet gösteriyor ve lerini yakan teessürü hisset- emiye gayret ediyorlardı.. Abdülhamidi soyarak yatağı- Ha yatırmak istediler. Fakat o, toyunmıya razı olmadı: | — Doktorlar gelip gidiyor. %yumk ayıp olur. Sade, ce- imi çıkarın. a Dedi. Müşfika Kadinefendi, teketini çıkarırken Naciye Kadı- | Tefendi, kolundan tutmak - istedi. Abdülhamit gülerek: — Hayır.. Hayır.. O kadar tahatsız değilim... Ah şu ağrı Keçsin.. Hiçbir şeyim kalmıya- |tak. Dedi. Doktorlar, yarım saatte bir Yatak — odasına — geliyor — ve Abdülhamidi yatağında — uzan- tiş olduğu halde muayene ediyor- lardı. Saat onda, Abdülhamit Btırabının — gittikçe arttığından tikâyete başladı. Doktor: — Müsaade buyurursanız - bir Morfin şırıngası yapalım. Çok Tahat edersiniz. Dedi. Abdülhamit, elini sallı- Yarak derhal cevap verdi: — Hayır.. hayır.. Ben, mor- finden ölenleri bilirim... İstemem. t'iyyen istemem... Harici bir Beyle bu ıstırabı dindiriniz. Abdülhamidin bu sözleri oka- dâr kat'i idi ki artık değil mor- fin hatta en zararsız bir. madde İle şırınga yapmayı teklif etmek e hiçbir. netice vermiyecekti. binaen doktorlar hardal ten tobumu Tâpası ile ıstırabı ife karar verdiler. x Saat on bir buçukta, muha- | k odasındaki telefon işledi. mabeyinci, ser mahafızlığa Yü iradeyi seniyeyi tebliğ etti: | — Zati şahane, — biraderinin | *ür hasta olduğunu haber aldı. | Pek mükedder oldu. Hanği dok- | 'orları isterse gönderelim, buyu- Tuyorlar. Derhâl hakanı sabık haz- Tetlerine arzediniz. Cevap bek- | *yorum. | — Dedi. Bu irade, Abdülhamide | “zedildi. Abdülhamit: j — Biradere, teşekkür ve se- Ş lüm ederim. Zahmet buyurmasın- |t Benim doktorlarım kâfi. Demekle iktifa etti. , Fakat.. Abdülhamit, vaziyetin- deki vehametini - bilmiyor, hele denilen © korkunç akıbeti bile hatır. ve hayalinden ee geçirmiyordu. Istırabını saklama- makla beraber, yine her zaman olduğu gibi basit ve iptidai ilâç- larla bunu da geçiştireceğini zan- nediyordu. Abdülhamidin bu cevap ve arzusuna rağmev, yine doktorlar Ras'm Beyle görüştüler, beheme- hal doktor Akıl Muhtar, Neşet Ömer, Selânikli Rifat beylerin | derhal saraya gelmesini istediler. Çünki, vaziyet vahim görülüyor ve hiç kimse mes'uliyet altında kalmak istemiyordu. Ser muhafız telefon başında bekliyen ( baş mabeyinci ) ye Abdülhamidin ce- vabını bildirmekle beraber - dok- torların gösterdiği lüzumuda bu- na ilâve etti. x " Sabaha karşı saat dörde ka- dar Abdülhamit ilâcını muntaza- man içti. Salonda bekliyen dok- tor Atıf Beyle Nikolaki ve Alki- yoyadis Efendiler, yarım saatte bir Abdülhamidin yatak odasına geçiyorlar, muayene ediyorlar... Bazan (hardal kâğıdı gezdirmek bazan da midesinin üstüne ke- ten tobumu İlâpası koymak su- retile - Abdülhamidin arzusu vec- bile - ıstırabı teskine çalışıyor- lardı. Saat dörtte, ilâç bitmişti. Abdülhamit, doktorlara haber gönderek odasına getirtti. — İlâcım bitti.. Istırabım de- vam ediyor.. Bu ilâçtan bir daha yazınız. Resminizi Bize Gönderiniz, * * Size Tabiatinizi Söyliyelim ... , İzmirde NECATI B.; Kıs- meh mağrur- dur. İzzeti ne- fis mesailinde alıngan ve atak olur. Ta- bakküme ta- hammül ede- mez. Muame- lâtında daha ziyade — müs- tağnidir. Şık- lığa, temizliğe ehemmiyet verir. adın ve sevgi meselesinde ma- cerayı sever, Kıskançlık gösterir. İğbirarı çabuk geçmez. HAYDAR E Zekidir. Her zaman sokul- gan - değildir. Arkadaşları arasında ser- best bulunur, şakalaşır — ve muzipliği se- ver. Bazan id- diacı ve inatçı olur. — Taşar- ruftan ziyade sarfa mütemayildir. Kederlerini belli etmek istemez, merhamet ve muavenet davet, edici şikâyet- lerde bülunmaz. ÂABPULHAMİDİN VA Son GÜNLERİ |Abdülhamit Ölümün Korkunç Akıbe- ini Biran Bile Hatırına Getirmiyordu Halbuki Vaziyeti Gün” Geçtikçe Fenalaşıyordu SON POS!TA —— muar v Dedi. İlâç, derhal tekrar edil- di. Fakat bu defa, sulfat ispar- teinin —miktarı bir santigrama çıkarıldı. 10 şubat 1918 Gece, harem dairesinde hiç kimse uyumamıştı... — Beylerbeyi camisinin minaresinden akseden ezan sesleri, buradaki mahzun kadın kalplerini tehziz ediyor.. Tenha köşelerden, güç zaptolu- nan hıçkırıklar işitiliyordu, Kuytu keşelerde, seccadelerin Üstüne diz çöken kadınlar, elle- rini semaya kaldırıyor, efendile- rine şifa ve necat ihsan etmesi için Cenabı Hakka yalvarıyorlardı. Fakat Abdülhamidin ıstırabı | gittikçe artıyor. gösterdiği bütün mukavemete rağmen yine vakit | vakit gözleri acı bir şikâyet ma- | nasile kapanıyordu. İkinci defa atırılan ilâçtan bir filcan içmişti. lâç vakti gelince doktor bir filcan daha içirmek iştedi. Lâkin Abdülhamit, elile reddederek: —| — Bu ilâç bana yaramadı. Dedi ve içmedi, Saat, sekize gelmişti. Abdül- hamit, banyonun - hazırlanmasını emretti. Bu emir, doktorlara ha- ber verildi: Hayretler içinde kâ- lan doktorlar, buna mani olmak istediler. Fakat Abdülhamit: — Banyo, benim medarı ha- yatımdır. Beni, ondan kimse menedemez. Dedi ve banyoya girdi, (Arkası var) Bir, İki Fıkra Kışa Dair Bir Şimalli ile İranlı iki sey- yah konuşurken bahis, kışa inti- kal etmiş, Şimalli adam, kendi memleketini kastederek demiş ki: — Geçen kış bizim memle- kette öyle soğuk yaptı ki ateş üs- tönde suyun donduğunu gördük. İranlı seyah cevap vermiş: — Ya bizde, ya bizde, o se- ne İranda da çok soğuk oldu. O derecede ki kibrit çakıp mum ya- kamadık. Çünki alevi donuyordu. | * Şimdi Hortlayan Yok mu? İki köylüden biri öbürüne söyliyordu: — Yahu bir zamanlar ölüler hortlarlardı. İhtiyarlardan hortlak hikâyeleri duyardık. Şimdi hort- layan yok mu? Öbürü düşündü, başını kaşıdı ve dedi ki: — O zaman doktorluk bu derece ilerlememişti galiba! Şimdi çok ileride, bir ölen bir daha dirilemiyor! Fotoğraf Tahlil Kuponunu 15 inci Sayfamızda bulacaksınız. DAKTİLO Bugünün Romanı AA 56 AAA Yazın Z Şakir Vals bittiği zaman Ferdi, be- ni bırakmadı. Büfeye gidenlerin arasından geçirmiye çalışarak: — Biz de, bizim büfeye gide- lim, Dedi. Neclâ ile Avni de önü- müzden oraya gidiyorlardı. Oda- ya girdikten sonra; — Aman, babam görmesin. Diye Neclâ kapıyı kapadı. Ferdi, hemen konyak şişesine sarılarak kadehleri doldurdu. Bi- | rini bana, birini de Neclâya uzat- tı. Neclâ, tabit bir alışkanlıkla kadehi aldı. Fakat >ben, biraz geri çekilerek reddettim: —Teşekkür ederim Ferdi Bey.. Fakat mümkün değil... İçkiye biç alışık değilim. Bir iki kadeh likör bile başımı döndürdü. Sonra | | siz, çevire çevire alt üst ettiniz.. | Şimdi bunu da içersem... Hep birden öyle bir itirazla hücum ettiler ki nihayet muka- vemet edemiyerek ben de elimi | uzattım; ve konyak kadehini aldım. . Tango, bütün füsunile ruhları- mızi sarmıştı. Âğır ve — vakur tempolarla dalga dalga yükselen nağmeler.. Ve nağmelerin ezeli bir aşka doğru sürüklediği hat- velerle his ve hayalin engin boş- luklarına doğru kayıyorduk. Av- ni, kendi cinsi kudret ve cazi- besine emin olmasından doğan gururla kolunu gittikçe artan bir sokulganlıkla belime sarıyor... Ve bu kadar kolun üzerine büyük bir emniyet ve teslimiyetle yaslanan vücudumu, bir tüy gibi çevirirken kulağıma eğilmiş şu sözleri söylüyordu: — Nekadar ilık bir vücu- dunuz var Kevser Hanım... İnsan sizinle dansederken bütün varlığı- nın yavaş yavaş kaynamıya başla- dığını bissediyor. Eğer bana darılmıyacağınızı bilsem, kadınlığın bütün aşk ve hararetini siz toplamışsınız, diye- ceğim. Kulağıma fısıldanan bu sözler, uzak bir aksi sada gibi bana çok derinden geliyordu... Avni, beni geniş sinesinin üstüne biraz daha bastırarak sakin bir deniz dalgası gibi zarif inhinalarla adım adım geri çekilirken fısıltılarına devam ediyordu: — Emin olunuz ki bu geceye kadar, kadın kokusunu bu de- rece lezzetle tatmamıştım. Dün- | yanın — bütün içkilerinden fazla sarhoş eden bu kokuyu ebedi- yen unutmıyacağım... — Yalan!.. Bütün vücudumu saran bir humma arasında bu bir tek söz, hezeyan gibi — ağzımdan çıkıvermişti. Bu bir tek söz, onu coşturdu. Sol elinin içindeki par- maklarımı sıkıp sağ kolunu da daha kuvvetli sararak - tekrar fısıldadı. — Yemin ederim, ne üstüne isterseniz yemin ederim... Siz, bir ruhsunuz.. Siz - bir aşksınız.. Siz, aşkı ve ruhu biribirine ka- tan, insanın damarlarındaki kanı | | kaynatan ilâhi bir şarapsınız... Kevser şarabı.. Yani, cenetteki | -insanlara, meleklerin ellerile içiri- | lecek olan - 0.. Allahın $ leer Gözlerim onun gözlerine doğ- ru kaydı. Düşük göz kapakla- rının — altında — hiç titremeden bakan bu yeşil gözlerin derinlik- lerinde, parlak ve cazip bir nur vardı. Bu nur, sanki bir anda oydu ve Böütün irade kudretimi yaktı. Hi's crimin amakında kaynayan ve zab: müm- kün olmıyan bir heyecan dudak- larımdan taştı: — Yeter, Avni., Artık yeter... Şu anda, düçecek ve ölecek haldeyim. Sana — hiçbir ( etmemiş olan masum — bir acı.. Dedim. O, buna cevap ver- medi. Düşük göz kap ç altında hiç titremeden yeşil gözlerinin nurunu. kalbime aktı. ve oradan da kalbime al devam ederek, kolu: hâkim, daha kadir beni göğsüne bir daha bastırdı. * — Kuzum Neclâ.. Bezi bir yere yatırabilir misin?. Çok fe- nayım. Dedim. Neclâ, bu gi alışkın bir vaziyetle gülccek: ylere — Gel ablacığım.. Dedi ve elimden tut tak odasına götürdü. Beni - ve karyolasına yatırmak istedi, B mak | buna mâni oldum. — Biraz şöylece uzanayım.. Belki geçer. Dedim ve soyunacak halim olmadığı için şezlonga uzanmak- la iktifa ettim. Neclâ, üzerime bir atkı örtüp elektriği de sön- dürdükten sonra çekildi... Başım dönüyor, kulaklarımda, derinden gelen sesler uğulduyor- du. Uyku ihtiyacile kapanan göz- lerim yanıp tutuşuyor. Fakat, zulümkâr bir kuvvet, bir türlü uyutmuyordu. Şimdi —içerde, — oynak - bir fokstrot — başlamıştı. - Biribirine çarpan — nağmeler, — kapılardan ve duvarlardan süzülerek bana kadar geliyor.. Dimağımın içinde bir musiki çağlıyanı gibi müte- madiyen akan anşılmaz ahenkler husule getiriyordu. ( Arkısı var ) ON POSiA Istanbul: Eski Zap-iye İdare : Telefön İstanbul - 20203 Posta kutusu: İstanbul - TAL Telgeaf: İstanbal SON?OSTA Çatalçeşme so cayı 25 — ABONE EFiAT. TÜRKİYE ECNERH 1400 Kr. Gelen evrak yeri veil sen İlânlardan — mes'üliyet Cevap için mektuplara 6 kacuş 44 pul ilâyçai Tâgim di Adr>a değiştir:l mesi (2)) Hdi gik ae BZi el l zi j : | | j