ÂBPULHAMİDİN. £, AAA T VA A “Taymis,, Gazetesi, Beni İngiliz | Düşmanı Olarak İlân Etti SON POSTA İnsanlâr, Boğazlaşmaktan #Ne” Vakit 'VVazgeçecekler... Abdülhamit, ne zaman İngi | lira gibi fakiş bir fiatle İngi- aKti — ZİYA ŞAKIR Her hakkı mahfjuzdur — 241 — 16 Mart 1917 Rus ihtilâli, Abdülhamide yeni bir sndişe ve meşguliyet serma- yesi oldu. — Çar istifa etmiş.. Yerine veliaht geçmiş. Demek ki bu sişte, ( Gran Dük ) lerin parmağı var.. Çünki veliaht, daha çocuk- tur... Maamafih Rusya, ( monar- şik) bir hükümettir. İsyamı çabuk bastırır, zannederim. Şayet ihtilâl bastırılamayıp ta hükümet asile- !ıh eline — düşerse, o zaman 'Rusya tamamen dağılır.. Biz, bu ;meseleye çok ehemmiyet verme- liyiz. İsyan edenler, sulh istiyor- larmış. İşte bu, calibi dikkattir. Bence Çar meselesi, ikinci derecede kalır. Millet, esasen ötedenberi — Çardan — memnun değillerdi. Zaten Çar, tam akıllı bir adam değildir. Veliaht iken Japonyaya gitmiş, orada başına bir kılıç darbesi yemiş. Ondan Sonra sersem kalmıştı. Bunun için onun harekâtını beğenmi- yenler çoktur. (93) muharebe- sinde babası olan imparatorla Ayastafanosa gelmişlerdi. Ora- da hastalanmış. Amcası (Gran dük Nikola) da almış bana ge- ,tirmişti. Birkaç gün bende misa- | fir kaldı. Tebdilhava etti. Ken- disini o zamandan tanırım. Uzun boylu, zayıf, sarışım ve yakışıklı bir çocuktu... İmparator olduktan sonra milletini hiç memnun ede- medi, Bakalım, şimdi vaziyet ne olacak. Herhalde üç, beş gün içinde vaziyet belli olur. Dedi. 19 Mart 917 Abdülhamit, bugün yine vücu- dunda bir kırıklık ve hafif bir ateş- le kalktı. Nabızlarında sürat ve bo- ğazında da bir kuruluk hissedi- yor. Bugün de: — Sakın Boğaz veremi olma- yım?.. Diye düşünüyor.. İki aspirin aldı. Öğleye doğru rahatlaştı. * Abdülhamit, Rus ihtilâli me- selesini büyük bir ehemmiyetle takip ediyor. Biribirini cerheden telgraflardan sinirleşiyor.. En zi- yade merak ettiği nokta; Çarın akıbeti... 23 mart 927 Bugün gazeteleri okur okumaz kaldırdı. attı: — Dünya, ateş içinde yanı- yor. Bilmem ki, insanlar biribirini boğazlamaktan — ne zaman vaz- geçecek... Dedikten sonra bedbin tavır alarak sözüne devam etti: — Rusya ahvali, pek fena ve pek müphem... Hakikat anlaşı- lamadı. Sulhmu istiyorlar; yoksa sadece Çarımı — istemi- yorlar. Her halde bu mesele sulh - lehinde olsa gerek, şimdi İngiliz: lec, —kim bilir nekadar telâş bir içindedir. i i i ’. ! f | ı lizlerden bahsetse, muhakkak on- lara ait bir mesele anlatır. Bu: gün de şunu anlattı: — Bağdat şimendifer hattı- nım imtiyazını Almanlara vermiş- tik. İngilizler, © —— hazmedeme- diler. Derba! ' Yiracaat etti- ler. İsparta © laşarak başka bir tarik ile Lağdata —müntehi olmak üzere ikinci bir hat yap- mayı teklif ettiler. Baktım, bizim mülkümüz —iki — devlete — açık bir yekabet — sahası — olacak, Ben bu teklifi kabul — etme- dim... — Fakat İngilizler maltm ya inatçı heriller.. ne yapmış- lar, Babiali ile birçok - ricali bu işe razı etmişler. Ederlerya.. Para kuvveti bu... Bir de baktım ki ozamana kadar İngilizlerin aley- hinde bulunanlar, bir denbire İn- gilizlere taraftar oldulur. Varsa İngilizler, yoksa İngilizler... Her gün İngilizlerin methüsenasınıdin- lemekten taciz oldum. En niha- yeti hepsine de açıkça cevap verdim: — Bu iş olamar. Dedim, kestirip attırdım.. l;i, burada da bırakmadım, İngilizle- rin — ayağını — memleketimizden kırıp — çıkarmak — için — Yafa - Kudüs hattım da üç yüz bin * 78 SEMİHA H.; İçli ve alıngan- dir. — Uluorta konuşmaz,ser- best hareket- lerde — bulun- maz, daha zi- yade — saygılı ve çekingen- dir. Elbisesi- nin temizliğine dikkat — eder hüsnü istimâl etmesini bilir. Teş- vike kapılmaz, çabuk ahbap ol- maz, sokulganlık ve lâubalilik göstermez. Müsrif degildir. İzbi- rarını çabuk unutmaz. Başkala- rına minnet etmekte istiğna gös- terir. | 77 JULIA H.; ( Fotoğrafının dercini istemiyor ) Süse, şıklığa ve zarafete ve moda cereyanlarına | iptilâsı vardır. Ev işlerile yorul- mak istemez, dilediği gibi ser- best bulunmak - ister, sinemayı sever, aleyhinde dedikodu yapıl- masına tahammlül edemez, şahsını alâkadar eden mesailde hassasi- yet gösterir. Hasis değildir, cö- mertliğe - mütemayildir. Yüzüne gülenlere karşı menfaatlarını esir- gemez, uysallık gösterir. Methe- dilmekten fazla haz duyar. Ça- buk gücenir ve barışır | Fotoğraf Tahlil Kuponuna İ 4 Vinci Sayfamızda bulacaksınız. Resminizi Bize Gönderiniz, * Size Tabiatinizi ve intizamına | ( lizlerden satın aldirdim. Hicaz şimendifer hattını da bu suretle serbest biraktım. Bunun üzerine İngiliz gazeteleri bana şiddetli bir hücumda bulundular. ( Tay- mis) ve saire gibi ; azeteler, beni bir İngiliz. düşmamı — olmak üzere ilân ettiler.. İşte bakınız, bütün — deriklerim, — geldi - çık- Hz gilzlerin — bizim — hak- kımızda nekadar — fena — fikir besledikleri tamamen anlaşıldı... Fakat zarar yok. İnşallah, bize verdikleri zarar, bu kadarla ka- hr. Yakında hayırlısı ile şa be- lâlardan kurtuluruz.. Ne yapa- yım ?.. Elimden başka — birşey gelmiyor. Yalnız, dua... (Arsası var) eli H AŞ B MAĞ | rSinema Ve Tiyatrolar ALKAZAR — Evvelâilah ALEMDAR —Amiral Bird, Bütün Hayat ARTISTİK — Mm., Dubarri ASRİ — Aşk oğrunda ersuz LLHAMRA — Köngee eğleniyor ETUVAL — GS Cehenaemi GLORYA — Mustafa MLÂL — Kanlı venedik B , — Volga sahillerinde — Alev parlası — Ağıımdan değil — Dul Nişanlı — Aya üşık — Parisli Kahveci Kadiköy Süreyya — Amerlkalı - bakireler USKÜDAR HAL< — Kıtıl Raks * Söyliyelim ... SABRİ NECİP B.: Acul ve alıngandır. Menfaatlerini | ihmal — etmez, muamelesinde m ü şkülpesent değildir. Elbi- sesine dikkat eder. Zevahire aysallık — gös- terir, Mücade- le ve dedike- edecek — hallerden 83 VA Üa düyü — davet muçteniptir. B 85 HÜSEYİN B.: Çekingen ve daha — ziyade mMahçuptur, m üşkülpesent ve küsur. bi- lucu değildir. Birdenbire par- lamaz. — Her- şeyi İzzeti ne- fis — meselesi yapmaz, mü- cadele ve mü- nakaşadan ziyade anlaşmıya mü- temayildir. B 82 MÜKERREM H.: ( Fotoğra: hısın dercini istemiyor) Zeki, ne- şeli ve alaycıdır.. Arkadaşları tarafından — daima sevilir. Kanı sıcaktır, muühit ve — muhatabını sıkmaz, süsü fazla sever, moda tereyanlarına tabi olmak ister. Bazan hırçın ve tok sözlü olur. Şakaları — balmaz, — rüfekasına yaptığı muziplikler hoşa gider. ; Sana işaretle '—nnx'ri_ıo Bugünün Romanı GA ” GAZEEEME Yazan: ? Şakir Yazıhaneden sordum. Sait Bey, çoktan gelmiş ve yazı yazıyor- muş.., Doğruca odama girdim Şapkamı ve ceketimi çıkardık- tan sonra bütün öfkemi makine- | den çıkarmak - için masama yer- leşiyordum. Birdenbire Sait Bey | seslendi: — Kevser Hanım.. Hiç duymamazlığa geldim. — Kevser Haaım.. Bu sefer, okadar yüksek bir sesle çağırmıştı ki, duymamak kabil olamazdı.. Çatkın bir çehre ile kapıyı açtım: — Buyurunuz efendim. Dedim. O, benim bu vaziye- timden bozularak sordu: — İçeri buyursanıza canım... Ne o, sizi bir tubaf görüyorum. girerken — Ha- | Akşamdan karar vermiştim, Bu- gün onu her halde biraz hırpa- hyacaktım. Yavaş yavaş yürüdüm. Masasının önünde durdum. — Buyurunuz efendim. Em- rinizi bekliyorum. — Allah, Allah.. Bu, ne res- miyet iki gözüm. — Rica ederim Beyefendi.. Bu resmiyeti ihlâl etmeyiniz. O, gittikçe şaşırıyor. Ve hiç bir şey anlıyamadığını gösteri- yordu: — Tuhaf şey.. Vallahi tuhaf şey.. “Acaba yine bir şey mi oldu.. Yoksa, yine birisi bir şey mi söyledi?. — Hayır.. Kim ne söyliyes cek.. Herkesin işi gücü yok ta benim gibi bir daktilo parçasile mi uğaraşacak. — Hayır, hayır.. Sizde birşey | var.. Allah aşkma söyleyiniz... — Ben ne söyleyim Beyefen- di.. Siz dün akşam okadar kişi- nin içinde bana — karşı, benim yüözüme karşı söyliyeceğiniz sözü söylediniz... Ben kendimi, Sait Beyin nişanlısı biliyordum. Me- ğerse, öyle değilmiş.. Ben daha hâlâ, müteahhit Sait Beyefendi- nin daktilosu imişim.. Mâdamki öyleyim. — Mevkümi - bilmeliyim. | Bir daktilo, efendisinin karşısında nasıl vaziyet —alırsa, — ben de öyle hareket etmeliyim... Sait Bey, kıpkırmızı — oldu. Yerinden sıçrayarak elini alnına vurdu: — Anladım... Anladım.. niçin darıldığınızı, — şimdi — anladım... Fakat kuzucuğum! Durda sebe- bini anlatayım. — Malümya, — biz Anadoluluyuz. Perkesin önünde bir kadına ( karım ) yahut (ni- şanlım ) demeye ulanırız — Pek âlâ bugün utandınız.. Yarın ne yapacaksınız?.. Sait Bey, yavaş yavaş yanı- ma geldi. Cilveleşmek ihtiyacını duüyan bir köylü neşesile ellerini açarak: — Alışınz, iki gözüm.. Ona da alışırız... Ah sizin bu İstan- bulunuz, insanı nelere alıştır. m- yor ki.. Bir adım geri çekildim. O- nün ellerinin ellerime temas et- mesine meydan vermedim. — O, şimdi de bedbaht bir âşık pozu ile boş kalan ellerini yanına dü- şörüp boynunu bükerek: — Canım, niye böyle - kaçı- a T ĞN f l İ yorsunuz.. Şükür Alla — ne var ki.. Artık nışanlı değil — iyiz?.. — Evvelce de söyle n Sait Bey... — Nışanlı demek, nikâhlı demek değildir. Zaman aa kadar sabredeceksiniz. — Sabur, sabur amma.. Gali- ba sonu da kabır.. Kapı vuruldu. — Me” asebeci, elinde birçok hesap p. ulalarile girdi. Ben de odama geçtim. Allah razı olsun — muhasebeci- 4 Eylğ! 1918 Öğle yemeği için kapıda Hasanla konüşuyordum. Kapı açıldı. İçeri perişan kıy fetli bir adam girdi. — ( Yozgat ) hh — müteahhit Sait Efendinin yazıhan si bura mı?,, Diye sordu. Hasan, bu adamı — derhal tanıdı : — Oo, Ahmet — çavuş hoş geldin. Diye elini uzattı... Aydınlık- tan birdenbire — karan! 1 giren Ahmet çavaş, Hasanı t uyama- mıştı. Dikkatle yüzüne bazlıktan sonra: — Ulan Hasan, sen misin? Demek hâlâ onun ya undasın ha., kendisi nerede?.. Hasan, sağ elinin — şehadet parmağını dudağının üstüne bas- fırıp Ahmet — çavuşun kulağına eğilerek : — Burada.. burada amma.. hele dur haber vereyim, Ahmet çavuş, Hasaın bu hareketlerini ve ne demek iste- diğini — anlıyamadı. — Saf bir tavırla : — Nesini haber vereceksin ulan.. Haçtan gelmiyorum ya. Nerede — oturuyor, sen — onu söyle. Hasan, izahat verdi: — Burada &det böyle Ahe met çavuş... Ona sormadan oda- sına yabancı girmez. Ahmet çavuş, ellerini biribi- rine vurarak — başını iki tarafa salladı : — Hasbinallahi — vekil... Ne olmuş bu herif sanki.. Kayma- kam mı olmuş.. Vali mi olmuş.. Daha dün... Ki Ahmet çavuşun perde perde yükselen — sesini kestirmek - için Hasan, elini ağzına tutarak: — Bele sus.. Hele sus... Dedi ve Sait Beyin odasına girdi. Vücadum, — buz.. kesilmişti. Ahmet çavuşa sordum : — Sait Beyi — ne yapacak- tınız ?. O, saf ve mağrür. bir tavıtla beni yukarıdan aşağı süzdü: — Heç.. Biraz işim var.... Dedi. Hasan, Sait Beyin oda- Ellerini sından çıktı. oğuştura, oğuştura — Ahmel çavuşa yak- laştı : — Şimdi içerde, — komsiyon var Başka birgün — gelirsin. Mahsus selâm ediyor. Ahmet — çavuş, birdenbire göğredi: — Selâmı onun olsun, ulan.. Ben komsiyon, mormsiyön tane mayorut Onun odası bura mi7.. “ Ç Arkamı var )