POSTA B VAATARTTTDARA sizim SA Sen GÜNLERİ..... SON DAKTİLO Bugünün Romanı Abdülhamit, Çanakkalenin Tahliyesini Haber Alıncî Çok Sevindi Fakat OnlarTahliyeîîttî Diye Oraları B;ş Bırakmamalı, Diyor Her hakkı mahfuzdur — 218 — Abdülhamit, ahvali umumiye- nin aldığı şekilden telâş-ediyor. — İtilâf hükümetlerinin Selâ- miğe 30-40 bin asker çıkarmalarına ve oradaki konsolosları da tev- kif etmelerine bakılırsa, Yuna- nistan da onlara iltihak edecek. Demek ki itilâfçılar, para ve sair cihetlerle — fedakârlık — ederek (ittifakı murabba ) ı bozmak ve bu suretle — bize galebe çalmak istiyorlar... Allah, hemen ( üm- meti Muhammed )e yardım et- sin. Ne yapalım ?. Duadan başka, elimizden birşey gelmiyor... Dedi. NAKİLİ — ZİYA ŞAKİR l 35 kânumuevrel 381 W , sani 916 Sabahleyin doktorlar Nuri ağa- yaı tekrar konsolto yaptılar. Şimdi de bir (apandisit) arazı gördüler. Abdülhamit, bunu haber aldığı gaman çok müteessir oldu. Der- bal doktor Âtıf Beyi celbederek izahat istedi. Abdülhamit dakto- run verdiği izahatı dikkatle din- ledikten sonra: — Vah... vah.. — vah... Çok teessüf ettim. Ameliyat yapılırsa, tehlike var. Bugün, doktorunu — getirtiniz. Bir de, Süleyman Numan Paşaya baber gönderiniz. O, Refia Sul- tanı ameliyatsız. tedavi etmişti. Her halde bunun da Ööyle bir çaresine bakınız. Dedi. Nuri Ağa, Abdülhamidin ar- xusu veçhile muayene edildi., 16 kününuevvel 331 Nuri Ağanın devam eden rahatsılığını Abdülhamit kemali ehemmiyetle takip ediyor. Bugün yine bütün doktorlar muayene etti. Hastalığın neticesi vahim görünüyor. — Karaciğer hizasına evvelce soğuk gu ile ıslatılmış bezler konurken bugünden itiba- ren sıcak suya batırılmış bezler konuyor. Abdülhamit, çok müteessir: — Serasker Rıza Paşanın haremi de ayni hastalığa tutul- muştu. Hatta ondan vefat etti. Diyor ve doktorlara, — Nurl Ağanın ihtimamla tedavisi için bilvasıta ricalarda bulunuyor. X7 Künunceyvel 331 İ Künunusani Yi6 bahleyin gözünü açar açmarz, doktora haber gönderdi. Nuri Ağanın nasıl olduğunu sordurttu. Bugün yine bütün doktorların muayenesinden sonra, apaadisit arazının zail olduğu anlaşıldı. Yal- mız Nuri Ağa faideli bir kaba- hatta bulunmuş. Tembih hilâfına olarak müshil almış. Birkaç kere dışarı çıkmış. Şimdi, hastalığın hiçbir tehlikesi kalmamış. 29 Kânumueyrel 331 Artık Nuri ağanın tamamen iyileştiğini doktor Atıf Bey Ab- dülhamide söylediği zaman, ©, çok - memnun oldu. Doktorların hepsine ayrı ayrı teşekkür beyan ettikten sonra : — dHele size, doktor ' Bey; bilhassa size minnettarız. Hepi- mize canı gönülden bakıyorsunuz. Dedi. Abdülhamit, memnun.. — Sevinç, sevinç üstüne bugün — çok geliyor. - Diyor. Evvelâ, Nuri Ağanın iadei' afiyet etmesine memnun » * Size Tabiatin 93 HASAN EF. ; Çok söylemez. Sevgi mesele- lerine — daha şimdiden — te- mas etmek me- | gak ve heve- * sindedir. Bazı D geyleri taklit etmek — ister. Gürültücü ve , kavgacı de . ğildir. Hüsnü muamleden anlar. | E 94 SELÂMİ EF. ; Şakacı, alaycı ve lir. Tahaflıklar ya- par ve Tüfe- kasının mizah Rahatına düş- | termez, herşe- yi aramax fa- kat boğazını n sever, elinden ir, çabuk ahbap olur. tek- tekâlife riayetten sıkılır. E 87 SEHER H. ( fotoğrafının der- cini İstemiyor ) Kendi-halinde ve Alemindedir. Nadiren güler ve neşelenir, Başkalarına çabuk uyar, sofudur. Biraz serbest olanlardan hazzetmez. Çok kimse ile temas etmez. Zekât Ve Fi_tfg_ Her sene olduğu gibi bu sane de zekât ve fil Tayyara Cemiyeti teşkilâtı vastasile ım: lanacak ve hasılat Tayyare, mayel Etfal ve Hilâlinimer Ce- miyetleri arasında taksim edi- lecekti: ir. Hava kuvvetlerimizin takviye- sine ve hığı;'hl-hu yardım için zekât ve en güzel bir hr> sattır. Zekât ve — fitrelerimizi Tayyare Cemiyetine vermek bir yatan borcudur. Fitre miktarı aşağıda gös- terilmiştir: lif ve Âlâ Orta Edna K * eli Hurma — 208 0 .,0 Üzünm — 1851 56 78 16 Buğday — 12 Resminizi Bize Gönderiniz, 4 izi Söyliyelim... 86 ŞAKİR EF.; haber aldı. Pek çok sevindi. Maamafih Abdülhamit, yine ihtiyat tavsiye ediyor: — Düşmanlar Çanakkaleyi tahliye etti diye oraları boş bırakmamalıdır. Ne olur, ne olmaz. Bizi gafil avlıyarak tekrar gelebilirler.| Diyor. (Arham var) | olmuştu. Sonra da düşmanların Çanakkaleyi — tahliye — ettiklerini * Olduğu gibi görünür, gör- düğünü tatbik eder. Çabuk parlar, bir şe- | yin — zevahir O g kısmına daha n O çabuk uyar, l _,3 usul ve mera- B KŞ J sim — kuyuda- ',;-,_..&! HĞ tile akılmiya : hürriyetini tak- yit etmiye taraftar değildir. u 95 ÖMER KÂZIM BEY; ( fo- toğrafının — dercini istemiyor ) Küstağni ve sükütidir. Geveze- likten, şarlatanlıktan hazetmez. Nümayişli ve alâyişli hareketlere rağbet etmez, fiil ve hareketleri mazbut ve dürüsttür. Kararlarını değiştirmez, muamelesinde renk- sizlik göstermez, ve itımatsızlık telkin etmez. Bazan fazla inat- çıdır. B MUZAFFER H. ; Fotoğrafı xu- bur etmemiştir. Yalnız yazı Üze- rine tahlil yapmak usulümüz ha- ricindedir Bir başka gazete zan- nedersem onunla iştigal ediyor. Cümlenizin ifade ettiği manayı Gınııılk merakında iseniz bir de fotoğrafınızı gönderiniz efen- dim: — ” 4 L e eee eee Sinema Ve Tiyatrolar ALKAZAR — *” Şafak keşif kola ALEMDAR — — Bir haftalık sandet ARTİSTİK — — Vikterya ve Hitssan ABRİ — Asırt palyaçe EKLER — Şekerim ELHAMRA — — Şen müllüzim ETUVAL —:-vdııı-h. FARAH — Parlak bir reve FRANSIZ TİYATROSU —Zencller turupu OLORYA — Aşk larım KİLÂL — Kanlı venedik KEMAL B — Marseyez MAJİK — Boyal melek | MELEK — Ahçı güzeli MİLLİ — Aşk hasretlati OFERA — Çanakkale şiK — Küçük daktile ÜSKÜDAR HALE — Şarlatı Ş KADIKÖY SÜREYYA —Parta damları altında C > OO Yaran: Z. Şakir Daktilo — tefrikamızda ufak. bir yanlışlık — olduğundan karilerimize itizar ile beraber kısa bir hulâsa yapmayı ve yanlışı tashihi vazife bildik. HULÂSA Sahne, Sait Bey ismindeki taşralı tacirin yazhanesidir. Sait Bey yeni bir iş kurmak üzeredir. Bizim Dak- tilo Kevser Hanım da işe taliptir. Sait Bey, bir nezaket eseri olarak Kevser Hanıma kahve mwmarlamış, içiyorlar. Kevzer Hanım kahvesini bitirdiği halde Sait Bey bir törlü dudaklarının — şapırtımna — nihayet '.-İ,.ı. * SaitBey,bir iki defa daha yut- kunduktan sonra yavaş yavaş başı- mı kaldırarak dudaklarında daima sürüklenen o yılışık tebessümle: —Bugün de hava pek sıcak.. Galiba sıkılıyorsunuz.. Şu hırka- nızı çıkarıverseniz... Demez mi?.. Bir kahkaha basmamak - için dudaklarımı ısırdım... Sait Beyin (bırka ) dediği, arkamdaki bolora idi. — Hayır efendim.. — Sıkılmı- yorum... Dedim. Fakat o, ısrar etti: Şöylece serbest oturun. Haaa.. Şimdi anladım. Bizim mustakbel patron efendi, beni imtihana başlamıştı. Fakat pek yanlış bir taraftan... Ben bu bahsi kapamak için biraz kaşlarımı çattım. Daha ciddi ve daha resmi bir vaziyet alarak : — Yazı makineniz hazır mı Diye sordum. Bu sualimle onun biraz bozulacağını zannedi- yordum. Fakat o, büyük bir piş- kinlikle: — Hanır, hepsi hazır... Hemen biz mutabık kalalım. Cevabını verdi. Arkadaşlarımın birçoklarından buna benzer patron hikâyeleri dinlediğim için zaten işe başlar- ken en evvel kendime sabır. ve metanet telkin etmiştim. (Hayat) denilen bu mücadelenin daha ilk gününde, hatta ilk saatinde me- tanetimi — sarsmak — istemedim. Parasına — güvenerek — kendisini dünyanın her hakkına — malik zanneden bu şimarık adamın küstahlığına hiç ehemmiyet ver- medim. — Mutabık kaldığımız takdir- de işe ne zaman başlıyacağım Beyefendi. Sait Bey, bu sözlerimden bü- yük Mmitlere kapılarak cevap verdi: — Derhal... Hatta bugünden itibaren işe başlamış olursunuz. — Şu halde, mutabık kala- bilmek için şartları lütfen söyli- yebilir misiniz ?.. Bu sual, onu şaşırttı. Hiçbir şey hakkında, hiçbir. fikri mah- susu olmadığı anlaşılıyordu. — Kolay canım, kolay... Diyor, manasız hareketlerle dudaklarını büküyor, omuzlarını silkiyordu. — Yam makinenizi görebilir miyim efendim? Diye sordum. Bu sual, sanki gnun canına minnentmiş gibi derhal cevap verdi: — Hayhay efendim.. Hayhay.. İçerki odada. Buyurun, gidelim de göstereyim. Dedi ve ayağa kalktı. Önü- me düştü. Yandaki odaya geçtik. Burada da eşyalar karmakarışık idi. Boş bir masanın Üstünde he- nüz ambalâjı bile açılmamış bir yan makinesi duruyordu. Sait Bey, cebinden çıkardığı siyah bir çakı ile ipleri kesti. Kâğıt- ları söktü. İnce bir şeritle kapak- taki kulpa bağlı anahtarı çözüp bana urzatarak, — Buyurunuz.. Dedi, Makine, tanıdığım bir marka olduğu için, kapağı açar açmaz, hiçbir. yabancılık — göstermeden parmaklarımı kılâvyeler üzerinde gezdirdim. Makine çıtır çıtır işlemiye başladı. Sait Beyin du- daklarındaki tebessüm, gittikçe genişliyor.. Şimdi © tıpkı, yepye- ni bir oyuncak gören ahmak bir çocuğa benziyordu. — Maaşallah.. Parmaklarınız da pek seri imiş. Hele durun.. Bir kâğıt vereyim de birşey yazın bakalım. Diye, oradan bir kâğıt uzattı. Kâğıdı makineye koydum ve sordum : — Ne yazayım efendim ?.. — Siz bilirsiniz.. Ne yazarsa- nız yazın. — Siz bir şey emredin. Me- selâ işlerinize dair...* Sait Bey, yutkunuyor, düşü- nüyordu. Ben de, ellerim makine- nin kenarında, parmaklarım klâv- yelere atılmıya müheyya bir hal- de bekliyordum. — Yazın bakalım... Sizin gibi lâtif.. ve kıymettar.. bir dakti- loya.. malik... Ellerimin — ve parmaklarımın waziyetini bozmadan başımı çe- wirdim. Onun gözlerinin içine bakarak surdum. — Sizin işleriniz, böyle şey- lerden mi ibarettir efendim?... Hiç beklemediği bu sual onu birdenbire şaşırttı. Kırdığı potu, yılışıkla tamir edeceğini zanne- derek hemeh iki ellerini omuz- larımın üstüne koydu. Bütün dişlerini göstere göstere gülerek: — Şaka canım, şaka.. Vallahi şaka.. Billahi şaka... Omuzlarımı silktim ve derhal yerimden kalktım. 'Tam o anda dış kapı - açildi. Nalçalı kunduralarla bir adam koridorda dolaşmıya - başladı. lendi. — Sen misin Hasan.. — Benim efendi. Ekmeğini getirdim. — Koy içeri. Geliyorum. Artık ben de, buradaki işimi müspet veya menfi bir surette bitirmek istiyordum. (Arkası var ) Kaçak et almayınız. Parça et almayınız Çünki hastalıklıdır.