ŞUN FOSTA TEMMUZ 1914 Ümumi Harp Nasıl patladı ? Nakleden: H. R. — Kızım Doktor: Seml Ekreme — Alman Ültimatomunu Alan Belçika Hariciye Nazırı Hayret İçınde Kalmıştı l “—Ben zaten kat'iyyen kanlim ki Belçikanın Almanyadan kor- kacak hiçbir şeyi yoktur. Elbette biz de aynl beyanatta buluna- cağız. ,, Sarayda, nezarette, payitahtta helecan ve keder büyüktür. Bü- tün memleket emsali görülmemiş derecede müthiş bir fırtınanın yaklaştığını anlamaktan mütevel- lit derin bir endişeye müstağrak- tır. Herkes - biribirine haşyetle soruyor : “Krup,a wumarladığimız ve çu kadar zamandır hazırlanmış oldu- işittiğimiz, istihkâm topla- runız nasıl olurda mücerret yol- larda toprak tesviyesi daha yapı- madı diye orada bırakılır? Bu Donkişotluktan başka nedir? Kral Albert sakin, müdeb- bir, zeki bir zattır. Annesi cihe- tinden “ Hohenzollern,, dir; babrt inşaata, — seyahatlara, — Alplara, Kongoya — müpteladır; — modern sanayli sever,. Kraliçe, Bavyeralı — birçok Prensesler gibi bir pırlantadır. * Dük Şarl Teodor ,, un kızıdır ki bu muhterem zat istidadının sevkile tıp doktoru olmuş ve merhametinin İcabatına göre ça- lışarak binlerce fakiri nuru ba- sardan müstefit etmiştir. Bu aarayın ecdadının dörtte üçü Almandır ve ecdadın yalmız asaleti, anecabeti, irfanı, farileti tevarüs — olunmuştur. Saray Gol ve Cermen medeniyetlerinin ruhunu temsil eder. * Belçika Kralı, Kaysere AL- manca bir mektup yazdı. Bu mektupta hükümdarlar arasında müesses Adete tebaan İmparatora senli benli bhitap eylemektedir hitapları “ Sen,, den ibarettir. Ona müteaddit vaitlerini hatırlat- maktadır. x Ertesi gün Alman sefiri nazır ile ve matbuat ile bir gün evvelki tavrü eda ile konuşuyor. Saat üçte sözleri Suvar gazetesinde neşrolunmuştur: * — Belki komşunuzun çatısı tuluşacaktır, Fakat sizin kendi eviniz selâmette kalacaktır. ,, Diplomatlar teşbihe, istlareye dökülünce çok kere bir felâket çıkar. Bütün Brükselin ağzında yalnız bu cümle vardır. Ve bu cümle gazetede intişarından Üç saat sonra bütün — memlekete yayılmıştır. Bu sırada Almanya- nn Lüksemburg'u istilâ etmekte olduğu — haberi geldi. Ve bu haber Brüksel'in geniş bir ne- fes almasını mucip oldu, demek ki Almanya — Belçikaya taarruz etmiyecekti. — Fakat — akşam- leyin Alman sefiri Blov Be'çika — bariciye — nezaretinde arzikamet —etti. Üç saat evvel mahut kapalı zarfı açmak emrini alınışlar, en küçük bir hayret bile duymaksızın okumuştur. Bu - zar- -Ti — Yazan: Emil Ludvig İlk ilânı harp hızile beraber cephelerde faalliyet fın içinde bir ültimatom vardır. Ve sefir ültimatomu güya şimdi almış gibi vermesi emredilmek- tedir. Alman sefiri ültimatomu Ha- riciye nazırına verdi, hariciye nazırı okudu. Ültimatomun metni şudur: “ Fransız — ordusunun — Möz nehri boyunca yaptığı hareketi bilâ şüphe Belçikanın deniz ta- rafından temdit edeceği emin bir membadan öğrenilmiş, Belçikanın bu hareketine yalnız başına karşı gelemiyeceğinden — kurkulmuştur. Binnetice Almanya tehdit altında | bulunmuş olmakla emniyet ve selâmeti noktasından bu muhte- mel taarruzu defetmek maksadilo kendi ordusunu da Belçika ara- zisinden ğeçirmekte mecburiyet görmüştür. Belçika hayırhah bir bitaraf- hıkta kalmıya riza — gösterirse arazisi Fransanın zararına tevsi edilecektir. Dostane bir hareket ittihaz ederse askerlerinin mucip olabileceği bilcümle zararları Al- manya kendisine tazmin edecek- tir. Husumet gösterdiği halde harp olacaktır. Yirmi dört saat zarfında karar verilmek şarttır.,, ; bir müddet üslübun Belçika Hariciye Nazırı bu ültimatomu — okuduktan — sonra ve sebebin tesiri altında kaldı ve sustu. Fa- | kat bu hal çok sürmedi, gittikçe artan bir hiddetle: — Esaletmeap, biz, bambaşka şeyler beklerdik. Bizim sadık dostumuz olduğunu iddia eden Almanya, bizden bir alçak rolü bekliyor! Dedi. Vükelâ Meclisi hemen top- landı, ültimatom ittifak ile red- dedildi. O akşam, © gece saba- | bın dördüne kadar — sarayda toplanıldı. İttifak ile mukavemete karar verildi. Ayni gece, saat sabahın bir buçuğunda Almanya sefiri Hariciye Nezaretine geldi, şunları haber verdi ; Fransız tayyareleri bombalar attı. Süvarileri hududu geçti, hem de ilânı harp etmeden ! — Asaletmeap! Bunlar nere- de oldu? — Almanyada, Mösyö Baron! — Şu halde bize bunu Brük- selde bildirmek üzere gece yarı- sından sonra rahatsız olmanızın sebebini anlamıyorum. ( Arkası var ) — - v rmani T —e 'Radosta Fakirlerin Hakkını Çalanlar Var Radosun kalesi ve Umanı Rados (Hususi) — Şehrimiz- deki muhtacı muavenet fakirlere bir imaret tesis edilmiştir. Fuka- raya hergün bir tas çorba ve bir ekmek verilmektedir. Bir kısım halk, muhtacı mua- venet olmadıkları halde fakirler için yapılan bu yemekleri almıya başlamışlardır. Bu yüzden bir lokma ekmeğe bile muhtaç olan- lar açıkta kalmaktadırlar. Bunu nazarı — itibara) alan — cemaat fakruhalleri sabit olan muhtaçla- ra birer vesika vermiye mecbur olmuştur. Fakirlik vesikası olm- yanlar, bittabi bedava yemek alamıyorlar, Bu hal, çok Fena bir tesir bırakmıştır. ÂYE Bu Sütunda Hergun Kö Arif canilerin en korkuncu idi. Çünki o, herkesin — acıdığı kör ve sakat bir genci, Hayriyi alçakçasına — öldürmüştü. Fakat köyde bunu kimse bilmiyordu. Bakınız bu vak'a nasıl oldu: Hayrinin gözlerinin kör olmasına ve sol elinin üç parmağının kop- masına sebep olan o av kaza- sından sonra ÂArif Zehranın et- rafında dolaşmağa başlıyarak ona nişanlısı Hayriyi unutturma- ga çalışmışti. Fakat Zehra Hay- riden vazgeçmiyordua. Arif genç kızmı kandıramıya- cağını anlayınca yüzü dehşetli bir kinle buruştu ve intikam almıya karar verdi. Evvelâ Hay-« rının köpeğint zehirledi. Sonra bir gün zavallı alili gezmiye davet ederek onu bir uçurumun kenarına kadar götürdükten son- ra beline bir tekme atıp dalga- ları hiddetle köpüren denirin | içine attı. Bu — cinayeti takip eden günler uzakta rüzgâr” o kadar şiddetle esiyor, dalgalar birer dev gibi o kadar kuvvetle kayalara çarpıyordu ki Hayrinin cesedini | bulmak kabil olmadı. Onun yal- | nız bir dala takılıp kalan şap- kasını buldular. Kimse onun A- | rifle dolaştığın görmemişti. Her- kes onun yalnız başına gezerken bir kazaya kurban gittiğine za- hip oldu. Fakat Arif Hayriyi uçurum- dan aşağı yuvarladıktan sonra onun denizde nasıl boğulduğunu | seyretmek için diz çöküp eğil- mişti. Kalkarken başını şiddet- le bir kayaya çarptı ve şakağında bir yara açıldı. Bu yara haftalarca iyi olmadı. Bunun ne suretle hâsıl olduğunu soranlara Arif, o sıralarda civarda çadır kuran Çingenelerle — kavga — ettiğini söyledi. Fakat günler geçtikçe Arifin gözleri görmemiye başlıyordu. Müracaat ettiği doktorlar darbe- nin tesirile hasıl olan şişin görme damarını tazyik ederek gittikçe vehamet peyda ettiğini ve bu şişin beyne yakın bulunması ba- sebile ameliyat ta yapılamıya- cağını söylediler. İki seme sonra Arif tamamile kör olmuştu. Bir akşam ahırın. önünde oturmuş — düşünüyordu, Annesi yanına gelerek dedi ki: — Yediviran köyünde yeni bir hoca türemiş hastaları oku- yormuş.. Yarın Ahmet seni oraya götürsün de gözlerini bir göster. Ahmet köyde iş aramıya gelmiş fakir bir oduncu idi. Kimse onun nereden gelip ne- reye gideceğini bilmiyordu. Arif ertesi gün bu esrarengiz adamla yola çıktı. Sağ - elile 60| tutuyor, sol elile de Ahmedin omuzuna dayanıyordu. Ahmede sordu: — Bu hoca körleri iyi edi- yor mu imiş ? — Evet... yapıp — görmiyenlerin #Ürüyormuş. Arife Ümit gelmişti. Saatlerce komışıudn yürüdüler. — Fakat Arif güneşin battığını hissedince içinde bir endişe ile sordu : Otlarla bir lâpa gözlerine Nakıli : M. Feridan ler — Dıhı ne kadar yürüye- ceğiz?.. Yoruldum. — Biz köydea çıkalı ancak yarım saat oluyor.. Daha (ki saat yolumuz var. Fakat biraz #sonra uzaktan akşeden bir ezan sesi duyunca Arif durdu: — Akşam ezamnı okunuyor.. Bix öğleyin yola çıkmıştık., — Belki ben yolu şaşırdım. Sen burada dur, ben gidip ba- kıyı- .ou ne tarafta kalmış.. alnız kalınca Arif yere çö- noldL Fakat dibinde havlıyan bir köpek onu bir yay gibi yerinden fırlattı: — Ahmetl.. — Ahmet!i.. redesin? — Ne bağırıyorsun be? — Buralarda bir köpek do- laşıyor, beni ısıracak diye kor- kuyorum. Hem burnuma deniz kokusu geliyor. Biz galiba uçu- rumun yanına geldik.. Gel köye dönelim. Hocaya yarın gideriz. Neredesin Ahmet? — Buradayım! Arif kolunu uzattı. Fakat o sırada boğazına bir el yapıştı. Üç parmağı eksik bir el.. Yakın- da bir yerde bir köpek hiddetle bırlıyordu. Arif kendini zorla kurtararak deli gibi — koşmıya başladı. Gözleri görmediğinden nereye gittiğini bilmiyordu. Biraz gonra uçurumdan aşağı — yavar- landı. Ertesi gün onum” bir “düla takılı kalan şapkasını buldular, Bu dal iki sene evvel Hayrinin şapkasını tutan dal mı idi? Ora- sını bilmiyorum. Ahmede gelince, bu esra- reni odunı bir daha reıımolıııdı.cu';ı köyde ıo': başka bir yerde.. — Madamki oduncu bir daha :Wnıdı ve Arif de denizde oğulu, bu vak'ayı sen nasıl Öğ- rendin? Diye soracak olursanız - size derim ki: — Vak'anın ertesi günü bu hikâyeyi bütün civar köylerde herkes biribirine anlatıyordu. Be- nim de kulağıma kadar geldi. Zaten bütün hakikatler bu suretle meydana çıkmıştır. Kim- se bir hakikatin evvelâ kimin tarafından başkalarına anlatıldı- gn bilmez. Zekât — Ve Fitre Her sene olduğu gibi bu sene de zokât ve fitreler Tayyare Cemiyetl teşkilâtı vasıtasile top- lanacak ve hasılat Tayyare, Hi- mayel Etfal ve Hilâliahmer Ce- miyetleri arasında takslm edi- lecektir. Hava kuvvetlerimizim takviye- sine ve hayır işlerine yardım için zekât ve fitre en güzel bir fır. gattır.. Zekât ve — fitrelerimizi Tayyare Cemiyetine vermek bir watan borcudur. Fitre miktarı aşağıda gös- terilmiştir: Ne- Âlâ Orta Edna K K, Hurma N Üzüm 56 178 Arpa 15 13 Buğday 8