aa LA MA İT a aaar Ğİ e. * D Te DA CO İ y Nakleden: H. R. — Kızım Doktor: Semi Ekreme — Baron Dö Vangenhaym Türkiye İle Çalışmıştı İttifakın Sırp olduğu halde Sırbistan- dan nefret eden Karadağa ge- lince : Kıral Pariste, Viyanada pek çok Rus eshamı almıştır. Bu iti- barla Rusyanın müttefiki olan mazlum kardeşlerin muavenetine aşk ve şevk ile geçiyor. — Acaba ordusunun da yar- dunı ile borsada Rus kâğıtlarının piyasasını düşmekten vikaye ede- bileceği kanaatinde midir? Yoksa Rus kâğıtlarına okadar emindir ki onlar, elde edilen ordusunu Ffoda edebileceğini mi düşünüyor? Mamaafih neticede: — Harbi de, arazisini de, paralarını da kaybedecektir. * Yunanistan — Kıraliçası işbu temmuz ayında Berlinde haşmet- meak - biraderinde misafir - idi. İmkarator ittifakı müsellese gir- melerini teklif etli ve o zaman henüz vücut bulmamış olan bir Alman - Türk - Bulgar ittifakı ihtimalinden babis açtı. Yunan Kıralı (Kostantin) bir gün evvelki düşmanı olan Bulgaristana yardım etmiye razı olmadı. Kayser fena halde kızmakla beraber, madem ki vaz'ı mütehakkimanesi meselenin hallini temin etmemişti, bu sefer manevi cihetten tuttu : — “Şüphe yok ki bir cinayete kurban gitmiş olan babanın ha- hbırası, seni katil Sırplarla beraber yürümekten alıkoyacaktır,, dedi. * Yunan kıralı yola gelirse ge- lecekti, gelmezse ittifakı müselles tarıfından — doğrudan — doğruya hücuma uğraması, ayai zamanda şahsi münasebetlerin de münkati olması — ihtimali * vardı. Halbuki hemşire hanım henüz Berlinde İmparatorun sarayındadır. Yunan Kıralı tesire kapılmadı ve bitaraf kalacağını tegrafla bildirdi. Almanların (Londra ) da ve ( Vaşington ) da olduğu gibi (İstanbul) da da mükemmel bir sefirleri vardı. Gözlerine görmek perdesi gelen büyüklerini uyan- dıracak ihtarat temmuz 1914 te yalnız ve yalnız Vangenhyam ile ile Lichnowsky tarafından yapıl- mış ve Bensdorff 1916 da dikta- tör olan Ludendorfi tan dahi korkmamıştır. * Baron dö Vangenhaym Tür- kiye ile ittifakın aleyhinde çalış- mıştır. Birçok güzel ve iyi vasıf- larla mücehhez olan bu zat Alman — diplomat — enmuzecinin tam makusi idi. Berlin Türkiyeyi ittifaka sokmak esbabının tehiyye- sini kendisine emreder, o" Berline aksini yazar, hatta Türkiye Har- biye nazırı kendiliğinden bu itti- fakı teklif eltiği halde itiraz ettiğini bildirir. Kayser bu rapo- run hamişine şunu yazar: *“ Boş, sefir hemen müzakere açsın, sonra iş yalnız başına yürür!..., Zihin — perişanlığı — sırasında yazılan bu not ile Kayser kimse- nin reyini almadan bu Türk me- -70)- Aleyhinde selesini, güya, zaman on dördün- cü Lui zamamı imiş gibi, başlı Bizim Daktilo Şark Yıldızı Selma Hanımin hatıratı pazar günü nihayet bulacaktır. Lezzet ve alâka ile takip olunan bu hatıra silsilesinin yerini: BİZİM DAKTİLO işgal edecektir. * Bizim Daktilo , Kevser Ha- nımdır. Hergün yolda — gör- düğümüz hassas, ince daktilo.. Kevser Hanım, size başından geçen on senelik maceralarını anlatacaktır. Öyle maceralar ki, hayatın temas etmedik hiç- bir noktasını bırakmıyor. Şark Yıldızı Selma Hanımın mace- ralarından daha sürükleyici, zevkli ve canlı bir hayat... halleder. bunu | başına Baron Dünyanın Anvers, 14 ( Kânunusani ) — Sarrasini adını taşıyan ve Anvers Hmanında (20,000) metre murab- bar yer işgal eden Alman sirkı cani bir elin ika ettiği bir yan- gin neticesinde pek mühim bir | zarara giriftar oldu. Sabaha karşı, saat üç vardı: Sirkın elbise ambarının üzerinde bir alev sütunu yükseldi. Nöbet- çiler derhal sirkın itfaiyesine haber verdiler. Son sistem bir otopomp ile işe girişildi. Fakat alev tedricen dairesini genişleti- yordu. Birkaç dakika gibi kısa bir zaman içinde 22 file ahır hizme- düsmüştü. Hayvanlar ayaklarından zincirle bağlı oldukları için yer- lerinden kımıldanamıyorlardı. | Ateş etrafı ihata ettiği zaman delirdiler, — bütün — kuvvetlerile ayaklarını çekmiye çalıştılar, Fa- kat içlerinden Yyalnız bir tanesi, en kuvvetli ve cüssece en büyük | olanı kurtulabildi, alevi yararak | çıktı. * Tam bu mrada sirkte çalışan | kat'iyyülmefat bir emir addeder, | Sirkı tini gören bir daire tehdit altına » TEMMUZ 1914 — -Umumi Harp Nasıl Patladı ? i. Yazan: Emi! Ludviş Dört senelik harbin ilk nazarda bıraktığı hazin âsar ( ve kanaati hilâfına bir akteder ki her iki taraf için şe- ameti mucip olmuştur. Bu ittifak iki âkit tarafın kudret ve satvet- lerile beraber inhilâl etmiştir. * Senelerdenberi İtalyanın itti- fakı müsellesteki mevkü, birçok kimselerce meçhul, sımsıkı kapalı üç kasa içinde uyuyan kâğıtların münderecatına müstenit idi. Ha- kikat halde İtalya, öte taraftan | Rusya ile ve Fransa ile uyuş- | muştu. Bütün » İtalyan — milletinin kini bizzat kendi — müttefiki olan Avusturyaya — müteveccih idi. Şayet Ayusturya; — atıldığı sergüzeştte, kılyıyı yanında mu- hafaza etmek kaydında idise, ihtiyat ile hareket etmek istıra- rında idi. Gerçi Viyana bir sene evvel Romadan Sırbistana karşı | harbetmek — istidadında — olup olmadığını sormuş, fakat tıpkı | Berlin gibi, Romadan da menfi | bir cevap almıştı. Müdebbir i yar San Giyulyanso Gioletti' | yaptığı gibi, bu tehlikeye işaret | ederzek tahzir etmişti. | ( Arkası var ) En Büyük _Yandı | Hintli amele hayatları bahasına ateş içine atılarak fillerin bağla- rını çözdüler. Yirmi hayvandan 9 tanesine birşey olmamıştı. Fa- kat on biri yanık içindeydi. Ayagının bağını kendiliğinden göıllp savuşan hbayvana gelince, w askeri sahaya dalmış, karan- hkta kocaman bir cismin ilerle- mekte olduğunu gören nöbetçi- ler tarafından -beş altı kurşun yemiş, geri müş, sına bir. duvar çıkmış, — yaslanınca duvarı yıkmış, önüne bir de- re — tesadüf etmiş, — atlamış, karşı sahile çıkmış, hulâsa sabah- leyin feci bir halde bulundu. Gerek bu hayvanın, gerek vücut- ları yanan diğer on bir tanesinin hayatlarından ümit kesilmiştir. Zarar ve ziyan asğari 4 milyon Fransız frangidir. Bu paranın içinde — fillerin kıymeti — dahil | değildir. Zabıta — tahkikata Zannedildiğine göre yangın, hiz- metine nihayet verilmiş olan bir Almanın eseridir. | yorlar.. başladı. | HİKÂYE Bu Sütunda Hergün Leman bara giden dar mer- divenleri çıktıktan sonra — açık | düran kapının eşiğinde durdu. ? Ayaklarının ucuna basıp yükse- lerek hafif ve mavimtrak bir duman içinde kalan masalara göz gerzdirdi. — Kimbilir? Diye mırıldandı. Sonra içini çekerek bara devam eden kadın- lara tahsis edilen masada her zamanki yerini işgal etti. Yanın- da oturan şişman kız dudakları- ni boyamakla meşguldü. — Sen hergün geç gelmiye başladın! Diye söylendi. Leman bu söz- leri isitmemiş gibi: — Bugünlerde işlerim o kadar aksi gidiyor ki.. Diye söze baş- ladı. Başıma neler geldi bilsen... Evsahibi beni dışarı attı. Sandı- ğımı da vermedi. Sebebi malüm. Altı haftadır. kira veremiyorum. karı alacağı olsun.. Ah, hangi birini düşüneyim? Felâket her taraftan yağıyor. Çocuğa bakamadığım için bir kadına vermiştim. Ona her ay on beş lira gönderiyordum. Bu- gün para gecikti diye bana haber yollamış: “ Çocuğu gelsin alsın, yoksa sokağa atarım , diyor. İnsanlık — dünyadan — kalktı mi bilmiyorum ki.. Ne yıpıcağıtı şaşırdım. Şimdi kimse eskisi gibi para hucîdemlyor. Ortalıkta pa- ni S ylî:ın::"göılırlnl kapadı ve bir an acı bir düşünceye daldı, sonra devam etti: — Roza, bu akşam beheme- hal beş on kuruş kazanmağa gayret etmeliyim! Zavallı yavrum kim bilir ne haldedir? n Gözleri tekrar barın - içini — Bu akşam kimseler yok!.. Köşede gazeteciler var. Onlardan para çıkmaz ki.. Belki yive kre- diye içiyorlar. Roza Lemanın kulağına eğil- di: — Duvar dibindeki bak!.. Dördüncü masa,. mü iki kişi oturuyor. Evet. — Yüzü bizden tarafa olanı buraya bakıp gülüyor. Ben adam- masaya Gördün | dan anlarım.' Bunlar paralı.. Bak, bak işaret ediyorlar, bizi çağırı- Roza onlardan tarafa döne- rek çapkın bir kahkaha salıverdi. Leman memnun, acele — acele yüzüne podra sürüyordu. Roza kolunu dürttü: — Haydi çabuk ol! İki kadın kalkarak ıı:î;eri.le- rin yanına gittiler. Bunlardan la- civert elbiselisi ayağa kalkarak masanın yanına iki iskemle çekti: — Buyurunl.. Sizi rahatsız et- tik ama kusurumuzu affedin. Ar- kadaşımla içimiz sıkılıyordu da.. Roza, elinin bir hareketile adamın sözünü kesti: — Aman rica ederim o kadar nazik olmayınız, bizi çağırdınız, geldik işte. İçelim, eğlenelim. 'Ve Ilâubaliyane — iskemlesini lâcivert elbiseli adamın yanına çekerek oturduktan sonra Lema- na döndü: — Ne duruyorsun ayakta? Beyin yanına otursana ? Elile yanına oturduğu müşte- rinin Aarkadaşını — gösteriyordu. Rozanın gösterdiği adam kumral saçlı, — siportmen — tavırlı — bir gençti. Leman onu — görümce Nakıli: M. Feridun 'Olüye Benziyen Adam sarardı. Dudağının bir kenarı ıstırapla büküldü. Kuvvetsiz bir sesle; — Nasıl olur? İmkânı yok! Diye kekeledi. Rozanın göz- leri hayretle büyümüştü : — Ayol ne oldu sana Le- man?,. Otursana canım. Kumral saçlı adam Lemana baktı: — Yarabbi, dünyada bu ka- dar güzel kız görmedim! dedi! Gel kızım şöyle yanıma otur. Leman nihayet oturdu. Fakat halinde bir garabet vardı. Göz- leri uzakta bir noktaya bakıyor gibi idi. Vücudü bir heykel gibi dimdik duruyordu. Kumral saçlı adam devam elti: —Leman.. Ne güzel bir isim., Fakat bu kızın ağzında ne var? Herzaman böyle çarpık mı durur? Bu ağız güldüğü zaman kimbilir ne kadar gözel olur? Biraz gül btılııyım?.. Haydi biraz gayret el. Kolunu Lemanın beline attı. Fakat genç kadın yine hareketsiz dimdik duruyordu. Roza hayretten kendini ala- mıyordu: — Kıza bu akşam bir şey oldu. Süpürge sopası gibi duru- yor, dedi, Ngı oldu: Iıııâhıııın?.. Böyle kazık gibi duracağına bari git evde yatl Leman cevap vermedi. Başıni kumral saçlı gençten tarafa dö- nerek ona kederli gözlerle baktı: — İhsan, İhsan, diye —mırıl- dandı. Bu adam sen değilsin, sen olamazsın değil mi ? Bu kadının kıvrandıran hangi acıklı hatıra idi ? Bundan sekiz ay evvel Leman bir kaza neticesinde ölen ustabaşı İhsanın tabutu arkasından ağ- lamıştı. Leman İhsanın seviilıı" idi. Bakılmıya verdiği çocuk ta aşklarının mahsulü idi. Lemanın hikâyesi pek ba- sitti. İhsan — öldükten — sonra genç kadın — hayatta — yalnız kalmış ve evini terkederek bir- çok kadınların düştüğü bu yola düşmüştü. Fakat bu akşam karşısına ç- kan kimdi? Şüphesiz İhsan değil fakat onun bir eşi, yüzünün hat- ları ve her hali öna benziyen biri.. Tali niçin bu adamı karşı- sına çıkarıyordu? Leman ne yaptığını bilmeden hürmetle gencin başını ellerinin arasına aldı. Gözleri yaşla dol- muştu. Roza karşıdan hiddetle atıldı: — Leman aklımı kaçırdınsa tımarhanenin kapısı açık.. Yeter artık, kendine gel! Bu ihtar bir an kendini kay- beden Lemanım aklını başına getirdi. — Rozanın hakkı var, diye düşündü, nerede olduğumu unu- tuyorum. Ve kendini zorlıyarak soğuk bir akis bırakan bir kah- kaha salıverdi. Yanındaki ada- min kolunu tuttu. Ona sokulu- yordu. a Lâcivert ceketli adam bütün dişlerini gösteren bir gülüşle: — Ha şöyle.. Çifte kumrular gibi oturun! Dedi. Arkadaşı cesaret ala- rak — Lemanı kendine — çekti. Fakat genç — kadın — birden onun kollarından kurtularak aya- ğa kalktı. Bir ürperme vücudünü sarsıyordu. Sendeliyerek masadan uzaklaştı. Birkaç adım ötede bir iskemlenin üstüne düştü. Vücudu kaskatı kesildi.