SON POSTA Umumi Harp Nasıl Patladı ? Nakleden: H. R. — Kızım Doktor: Semi Ekreme — Harp Dördüncü teklifi Grey bu defa Sırbistanın cevabını esas ittihaz ederek üzerinde müzake- rat icrasını teklif etmişti. Alman Başvekili Bethmann kâğıdı evirip çevirdi: — Ne can sıkicı şey, dedi. Ne yapmalı? Ve Avusturya sefi- rine işi öyle bir tarzda anlattı ki Sefir Viyanaya ferih ve fuhur şu telgrafı çekti: — “ Alman hükümeti hülâsa- ten temin ediyor ki, vaki olan teklifleri kendisi kat'iyen üzerine almıyacaktır. Bunların nazarı dik- kate alınması lâzımgeldiği müta- leasında değildir. ve bunları bize mücerret İngiltereye hürmeten iblâğ etmektedir.., Avusturya sefiri telgrafında bu mütaleasına şu suretle devam ediyordu : — “Netekim Almanya İngil- tereye her münasebetle resmen beyan edecektir ki, Avusturya - Macaristan nezdinde bu kabil müdahale taleplerine zahir ola- Mmaz. » * Alman Başvekili Bethman'ın ayın 27 sinde hissiyat ve efkârı ne olduğu malümdüur. O gün gece yarısı Viyanaya çekilen tefsir telgrafı bunu göstermiştir. Fakat işte bu sıralardadır ki Almanya — Hariciye nezaretinin kâin olduğu şu Wilhelmstras- senin — Derebeyleri hakikati farketmiye başlamışlardır. Bunu da Lichnowskynin müheyyiç bir telgrafına borçludurlar ve bu telgrafta şu deniliyordu: — “Harbe bu şerait dahi- linde girilirse, İngiltere aleyhi- mize yürüyecektir. ,, Bu telgrafı aldıktan sonra Başvekili Bethmann, Avusturya Alman Başvekili Berhtoldü körü- körüne tutmanın tehlikelerle dolu olduğunu takdir etmiye başladı. Fakat kuvvetle ricat edecek yerde Viyanadaki sefirine, bir konferans — inikadı reddedildik- ten sonra İngilterenin şu son teklifini de — kabul — etmenin imkânsızlığını ve çünkü bu tak- dirde bütün dünya nazarında harbin hakiki müşevviki olarak görüleceklerini ve bunun mem- leket dahilinde de - vaziyetlerini tutunulamaz bir hale koyacağını, halbuki kendilerinin harbe icbar edilmiş görünmek — mecburiyetin- de olduklarını, binaenaleyh —mu- tavassıt rolünü —ifa — hususunu reddedemiyeceklerini ve bahusus Londra ve Parisin Petynebury üzerine müstemirren tesir icra eylediklerini bildirmekle iktifa etmiştir. * Dikkat ediniz: Alman Başve- Dü gadece “görünmek mecburi- yelinde olduklarını! ,, söylüyordu. 3 - e Aleyhtarı Alman Başvekılı, Harp Bertaraf Edilemezse..., Diyordu Kat | | | Viganaya gelerek İmparator Şarl'a beyanı tebrikât eden Arnavut Meb'us heyeti Bu, diplomasinin güzel bir çiçeği idi, Evet güzel çiçek, fakat şif- renin gölgesinde uyuyup büyü- dükçe güzel... Yalnız tarih bu riya ormanını baltalayıp o saha- ları güneşin feyyar ve har şua- atına aksettirince hemen çürü- yüp taaffün eden bir çiçek!... Alman Başvekili İngiliz tek- lifini, redde mahküm bırakacak düzenler içinde tebliğ ederken bu — suretle — Almanya — için bir beraet mazbatası hazırla- dığını zannetmişti. Halbuki bu vesika beş sene ellerde dolaştığı zaman Bethmanı mahveden - bi- rer hayasızlık senedi mahiyetini almıştır. Alman Başvekili — emniyetle hareket etmek ve Viyanada na- gihan bir fikir tebeddülüne ma- hal vermemek üzere Almanyada her nevi İngiliz müdahalesine muarız bulunulduğunu ve teklifin iblâğı müceddeden İngilterenin ricasına müstenit olduğunu söyle- mişti. Fakat ertesi gün impara- tor sakin bir dakikasında kendi- sine Avusturyanın bir rehine ile iktifa etmesi lüzumunu ters bir surette söylediği zaman Viyanaya gönderdiği talimata şu cümleleri de ilâve etti; — “Mesele Avusturya - Ma- Hıııl Valısıno Suikast Yeni Delhi, 7, (A. A.) — Hint valii umumisine bir sui- kast — yapıldığına — dair — Lon- drada şayi —olan haberlerin hiç bir asıl ve esası olmadığı beyan edilmektedir. Suriyede Kanlı Hareketler Adana, 7 (Hususi) — Suryeden gelen baberler çok heyecan ve- ricidir. Halepte hâlâ sokak orta- larında kanlı hâdiseler olduğu, âşiretlerin Halebe hücum etmek üzere bulundukları - bildirilmek- tedir. Yazan: Emil Ludvig caristanın arzularının — tahakku- kunu teshile bir çare bulmaktan yani alemşümul . bir harbe mey- dan vermeksizin Sırp ittihadı propagandasını boğmaktan ve şayet bu maksada vüsul için harbi bertaraf etmek kabil olamazsa — harbi — yapacağımız şeraiti emin bir hale koymaktan ibarettir.,, dedi. * Dikkat ediniz: ve kili: * — Şayet bu maksada vüsul için alemşümul bir harbe meydan vermek — bertaraf — edilemezse,, diyordu. Hiçbir yerde fikir bu derece sukut etmemiştir, fikir bayagılığı bu —mertebe göze çarpmamıştır. Bu, kalem oda- larının bu hayide cümlesi bizzat başvekilin kaleminden çıkmıştır. ralbuki kendisi cenerallar gibi harp taraftarı değildir. Fakat onun | gelmekte olduğunu görüyor, hü- | kümdarında hâsıl olan pek bariz tebeddüle rağmen bertaraf etmek için kıpırdanmıyor, ve dünya na- zarında mes'ul görünmemek için Alman Baş- resmi vazifesini menfi bir surette ifa etmekle iktifa ediyor. ( Arkası var) SON POSTA İYevmi, Siyasi, Havadis ve Halk gazetesi İstanbul: Eski Zaptiye (dare : Çatalçeşme sokağı 25 Telefon İstanbul - 20203 Posta kutusu: İstanbul - 741 Telgrafi İstanbul SONPOSTA ABONE FİATİ TÜRKİYE 1400 Kr. 750 150 » Gelen evrak geri verilmez. İlânlardan mes'uliyet alınmaz. Cevap için mektuplara 6 kuruşluk pul ilâvesi lâzımdır. Adres değiştirilmesi (20) kuruştur. Son Posta Matbaası Sahipleri: AH Ekrem, Sollm Razi Neşriyat — Müdürü : Selim Razıp — | | büyük bir üstattır. Bu Süiılıîira_Hergün Salimenin Bir kadeh bira ıçı:rek deniz- de yıkananları seyretmek üzere geçen yaz, akşama doğru Moda | iskelesinin yanındaki gazinolar- dan birine girmiştim. Kendime bir yer bulup oturmıya - vakit kalmadan arkadaşım — Rıfkının koşarak bana doğru geldiğini gördüm. Rıfkının yüzü — altüst olmuştu. Yanıma gelince kolum- dan şiddetle yakalıyarak : — Oturma, gidiyoruz. Bugün sana ihtiyacım var. Dedi. İtiraz ettim * — Nereye gidiyoruz canım? Bir yere gitmek için sözleşmedik ki.. Bana tesadüfen rastgeldin. Acı bir gülüş yüzünü buruş- turdu : — Tesadüfen, evet.. Tesadüf Haydi gel beni dost biliyorsan gel, Endişe ile yüzüne baktım. Zavallı sararmıştı. Nefes nefese konuşuyordu. Gazinonun önünde duran iki kişilik otomobiline bin- dik. Rıfkı motörü harekete ge- tirdi ve kaldırımların üzerinden sekerek büyük bir sür'atle iler- lemiye başladık. Yolda boğuk bir sesle anla- tıyordu : — Demin, on dakika kadar olu- yor, denizden çıktım. Giyinmek üzere locama doğru giderken senin birarz evvel girdiğin gazi- noda oturan — bazı arkadaşlar bana seslendiler. Yanlarına gidip gazinonun dışından onlarla konuş- mıiya başladım. Elime bir fincan kahve tutuşturdular. Bir aralık içlerinden — biri telefon etmek istedi: “ — Bir az, bekle, dediler, şimdi telefon meşgul. Zübeyir konuşuyor. O gelsin de sonra.. O esnada Zübeyir dedikleri adam göründü. Arkadaşlar onu kahkahalarla karşıladılar ve imalı bakışlarla: — Kadıköy 49 u buldun mu? Nasıl, küçük hanım seni bekli- yor mu imiş? Dediler. Hikâyesinin burasına gelince Rıfkının yüzü okadar korkunç bir şekil aldı ki: — Dur, diye bağırdım, birini çiğniyeceksin. Çok müteheyyiçsin. Rıfkı da bunu anladı ve ara- bayı durdurdu. —Anladın dekil mi? Diye de- vam etti. O adam Salimeye tele- fon etmişti. Kadıköy 49 Salimenin numa- rasıdır. Zübeyir arkadaşlara: — Evet, beni bekliyormuş. | Şimdi onun yanma gidiyorum. Diyerek — sü'atle — uzaklaştı. Kahvenin — parmaklığından atla- | yarak yakasına yapışacaktım, Fa- kat sırtımda deniz mayosu var- dı, arkasından koşamazdım. Za- | ten iskelede bir mesele çıkar- mak Salimeyi bu herifle cürmü- -meşhut halinde yakalamama mâni olacaktı. Bu hâdise üzerine he- men locaya avdet ederek giyin- dim ve oradan çıktıktan sonra | da seni gördüm. Görüyorsun ya dostum, Salime beş senedenberi metresim olan ve beni çıldırası- ya sevdiğini iddia eden bu kadın Meğer Zubeyir denilen herifle bana hiyanet ediyormuş. Rıfkıyı teskin etmeğe çalış- tm: — Yanılmadığın ne malüm? Nakıi: M. Feridun Numarası Dcd.m. Hcr halde yanılıyorsun.. — Teselliye ihtiyacım yok. Ben ne yapacağımı bilirim. Diye yumruklarını sıkıyordu. Biraz düşündükten sonra ilâve etti: — Salime bu akşam eve gel- miyeceğimi biliyordu. Fırsattan bilistifade dostuna randevu ver- miş.. alçak kadın!.. İkisinin de vücudunu ortadan kaldıracağım. Ne olursa olsun.. Rıfkı bu tehdidi savurduktan sonra motörü tekrar harekete getirdi. O kadar hızlı gidiyordu ki, nasıl olup ta yolda birini çiğnemediğimize — hâlâ — hayret ediyorum. Nihayet yeşil boyalı bir evin önünde durduğumuz za- man geniş bir nefes aldım. Rıf- kı cebinden bir anahtar çıkara- rak kapıyı açtı. Basamaklardan dörder dörder atlıyarak yukarı kata çıktık. Arkadaşımın ce- binde belki bir tabanca vardı. Hini hacette elini tutmak ve bir felâkete mâni olmak için arka- sından gidiyordum. Salime odasından yeni aldığı bir iskarpini tecrübe ediyordu. Bizi görünce : — Ne oluyorsunuz bu kadar koşacak ne var? Diye sordu. Evi yıkacaksınız sandım. Rıfkı kendine hâkim olmıya çalışarak sordu: — Yalnız mısın? Görüyorsun ya.. dun ? — Kimse sana telefon etme- di mi? Bundan ” yirmi dakika evvel. — Hayır.. Ne oldu canım? söyle de anlıyayım? — Beni aldatamazsın. Yalan söylüyorsun. Zübeyri nereye sak- ladın? — Zübeyir kimdir? — Kim olacak, dostun. Salime ısrarla inkâr ediyordu. Nihayet Rıfkı bana döndü: — Bu kadın söylemek istemi- yor. Fakat o herife herşeyi itiraf ettireceğim. Göreceksin. Evinin adresini biliyorum, Gel gidelim. Ve beni dışarı sürükledi. Arkadan Salime bana bağırıyordu: — Bunun aklında zoru var. Bir delilik yapmak isterse mâni olunuz. Zübeyri evde — bulamazsak gerek onun hakkında gerek Rıf- kının hakkında pek iyi olacaktı. Fakat aksi gibi evde idi. Yanına girer girmez Rıfkı bağırdı: — Biraz evvel Moda gazino- sundan bir kadına telefon etti- niz. Siz onun âşıkısınız değil mi? Namuslu bir adam iseniz bunu derhal itiraf ediniz. Zübeyir kaşlarını çattı ve sertçe vevap verdi; — Bana ait bir mesele. Siz ne hakla benim işlerime müda- hale ediyorsunuz? — Ne hakla mı? Bu kadın beş senedenberi benim metre- simdir. — Süheylâ mı sizin metresi- niz? — Vay, demek neden — sor- size is | Süheylâ olduğunu sövledi öyll mi? Kendine güzel bir isim bur muş.. ( Devamı 11 inci sayfada ) n ç y t ) | İ İ | |