— SOoNn PosTa Sayfa 9 SS (Y e A n l Abdülhamit Hep Eski Devirlerde Sarayın Rüşvetlerinden Bahsediyordu Fakat Kendi Devrindeki İd Yazan: ZİYA ŞAKİR Her hakkı mahfuzdur — 134 — İstikamet bahsi; irtikâba ve bilhassa —( Başmabeynci ) lerin irtikâbına döküldü. Abdülhamit diyordu ki: n — Eğer başmabeynciler is- terlerse büyük miktarda irtikâp edebilirler. Çünkü ellerinde çu_k İş vardır. Aıııı:.:nııı:i zamanında :ır başmabeynci vardı. Şeytan bir i:::h. İyice çalar, çırpardı. Fakat ondan sonra gelen Hamdi Paşa, afif bir adamdı. Ben zamanım- da mabeyncilerimi — sık sık de- giştirmedim. Evvelâ, Osman Bey- di. Sonra, Hacı Ali Paşa oldu. Son zamanlarda da Nuri Paşa | Başmabeyncim — idi. — Bunların hepsi de doğru adamlardı. Bugün yine Abdülhamit, söz- lerini muhtelif mecralara sıçra- tarak devam ediyordu: — Hasılı, ben iyi adamlar da, fena adamlar da gördüm. Gerek kendi cinsimizden, gerek ecnebi- lerden... Vaktile, Almanya sefir- Tiğinde bulunan ( Holivut ); çok yi bir adamdı. Şimdiki impara- torun babası, zamanında da sefir idi. Almanya hükümetile aramız- daki hüsnü münasebata, bu a- dam vasıta olmuştur. Sonra bu adam Londra sefiri oldu - gitti. Fakat orada da (Devleti Aliye)ye karşı hayırhahlıkta devam etti. Ondan sonra ( Baron Mareşal ) geldi. Bu adam, iyi bir adam değildi. Hatta bunu, İmparator da sevmezdi. İmparator buraya geldiği zaman, dikkat ettim; bu adama yüz vermek şöyle dursun, kerdisine daima yanyan bakı- yordu. İmparatorun bu tavrı, anlıyan için kâfidir. Bir de, tanı- dığım iyi ecnebilerin içinde, mü- verrih (Hammer) in oğlu vardır. Viyanaya gittiğimiz zaman, bize mihmandar tayin etmişlerdi. Mü- kemmel Türkçe, Arapça biliyor- du. Hariciye nezaretinde bir me- mürdu. Kendisi filozof bir adam olduğundan şık geziyordu. Çı,— nesine — kadar — yükselen — bir kravat takıyordu. Bu adamı fl.a pek sevdim ve doest oldum. Dai- ma, mekteplaşıyordum. (.K.ıle Resulullah...) diye bir hadisişe- rif okuyuşu vrdı ki.. insanın tüy- leri ürperirdi. : Cülüs ettiğim zaman kendi- sine memuriyet vermek için d"î ettim. İhtiyarlığından bahsedere gelemedi. Tanıdığım — adamların içinde, birçok ta ipi sapi olmer yanlar — vardı... — Nâsır Pagı:n babası Nusrat Paşa, çerkesti. 'u adam sabahleyin kalkar. Bütün Vükelâyi dolaşır.. Hepsini de b'."' irine çekiştirir.. Sonra bana gelir-. Huzura girmek - için yılvnııırdı.' enim, bin türlü işim var.. Fakat Be Çare kabul ederim. Gelir. Uzun uzadıya çançan pder. Başımdan savıncaya kadar, hanller geçirirdim... Henüz kü- eri Mesküt Geçiyordu Beylerbeyi sarayının ağaçlar arasından görünüşü çüktüm. bit efendi kadar ya vardım ya yoktum.Birgün bahçede geziyordum. Duvarın arkasından bağıra bağıra bir kavga sesi duydum. Amma, ne kavga? Ağza alınmaz küfürlerin bini bir paraya. Derhal sordurdum; ( Mabeynci îhme! paşa ile Nusrat paşa avga ediyor) dediler. ( Ayıptır ) | diye haber gönderdik,( kyııvrı’gnyı faslettirdik. Bu Ahmet paşa da, gürcü idi. Gözleri yaşlı bir | adamdı. Biraz sonra ağlıya ağlıya geldi. Kavga, ( zatışahaneye ) ak- setmesin diye rica etlti. Bazan böyle tuhaf şeyler de olurdu. Reşit Paşadan sonra, işler pek bozulmuştu. Başmabeyincile, rüş- vet .ı!ıyor. İki ayda bir vükelâ değıııyordu Hattâ, —Mabeynci Aziz Paşa da, Amcamın zamanın- da epeyce işler görüyordu. O sıralarda — ben emde bir Timonluk — yaptırmak istiyordum. Beyoğlundan bir demirci ge- tirttim. — Dört yüz — İiraya üıırlık ediyordunm. — Doktor ender Paşa, bu pazarlık Üstü- ne geldi. (Acele etmeyiniz. Aziz Paşa da bir limonluk yaptırmış, Pek güzel olmuş. Plânlarını ge- tireyim) dedi. Gitti, getirdi. Fiatini sordum. (Beş bin liraya yaptırmış. ) Cevabını verdi. Benim © zamanlar, (yüz bin kuruş) maa- şim vardı. Dört yüz İirayı bile Salı Çarşamba Perşembe Masaj ve tedavii mihaniki Kadın ve doğum hastalıkları Dahili hastalıkları İdrar yolu hastalıklar Akıl ve sinir hastalıklar Rontken muayenesi Göz hastalıkları Cilt hastalıkları Masaj ve tedavii mihanild Hariciye hastalıkları Kadin ve doğum bastalıkları çok görüyordum. — Aziz Paşa, beş bin lirayı nasıl veriyordu. Bünu İskender Paşaya sordum. Süküt etti. Diyeceğim şu ki:* mabeynciler, bışmıbey,,cixu_ çok iş yapabilirler. Abdülhamit; sinsi sinsi gül- dükten sonra, ilâve etti: — Biraderim saftır. Belki far- kında olmaz. Şimdi de kim bilir neler oluyor? Dedi ve tekrar ciddi dir tavır alarak; — Ben, vükelâyı sık sık de- giştirmezdim. Eğer bir kusurları olursa, nasihat ederdim. Eh.. Kul kusursuz olmaz. Elverir ki, afif olsun... Sözlerile bu bahse de hitam verdi. v lülhamidin son sözlerini din- lerî:: içimden de katıla katıla lüyordum. Amcasının — devrin- 5:. mıbeynt::' k'“âet alıyor- cal endi devrii l..mı"ı 'd:.ııqlı?... eninde (Arkamı var) ÜSKÜDAR Hale Sinemasında BONJUR HÂKİM EFENDİ Mümessilleri Rejinaldeni Gülhane Hastanesinde Meccani Muayene Gülhane hastanesinde meccani muayeneler için bir liste hazırlanmıştır. Listeyi aynen yazıyoruz ünler Hastalıklar Muallimlerin İsimleri . Cik Hastalıkları Muallim — Talât Bey Cumartesı Kulak, boğaz, burun hastahkları Muallim Sani Yaver Bey rar yolu hastalıklari Muallim Fuat Kâmil Bey Göz hastalıkları Muallim Niyazi İsmet Bey Pazaı' Dahili hastalıklar Muallim Abdülkadir. Bey Akıl ve sinir hastalıkları Muallim Nazım Şakir Bey & Hariciye hastalıkları Muallim Murat B. Pazartesi Kulak boğaz burun ha. Muallim Sani Yayer B. Muallim Şemsettin B. Muallim Refik Münir Bey Muallim Süreyya Hidayet Bey Muallim Fuat Kâmil Bey Muallim Niyazi İsmet B. Muallim Talât B. Muallim Şemsettin B. N_şnnk' YIDI —e Yıldızlar Arasına Nasâl—(anştım? Holivuta — Nasıl — İ Bir gün buradaki ailesinin ya- mından kaçarak sinema âlemine girmek için Holivuta giden Selma Hanım son bir müsa- bakada Yıldır birinciliğini ka- zandı. Kendisinden rica ettik. Selma Hanım bize hatıratını gönderdi. Dünkü nüszhamızda başlıyan hatıratında Selma H. sinema — artistliğine — girmek kararını nasıl verdiğini anla- tıyordu. * Cezmi Bey, bir an düşünür gibi oldu. Yandaki odanın ka- pisini açımak istedi. Fakat bilmem ne düşündise düşündü, bundan vazgeçti. Odanın — köşesindeki yazıhaneyi göstererek: — Buyurunuz efendim. Ddedi. Yazıhanede karşı kar- şıya oturmuştuk. Bu, bu başbaşa kalış, bana daha ziyade heyecan vermişti, Vaziyetimi çok iyi düm. Şu anda ne temiz bir kalp ile, ne sâf bir düşünce ile hare- ket edersem edeyim, karşımdaki- ler bun: İlzumu kadar incelikle karşılamıyacaklardı. Eğer o anda aklıma münasip bir yalan gelsey- di, asıl fikrimi hiç açmadan onu söyliyecek ve gideceklim. Cezmi Bey; — Buyurunuz dinliyorum. Dedi. Artık daha fazla dur- mak manasızdı. Cevap verdim. — Efendim.. sizden bir fikir almak istiyorum... Hayır efendim fikir almak ta değil, — Bir şey öğrenmek istliyorum. — Ne gibi efendim ? — Ben sinema artisti fikrindeyim... Galiba, biraz yüksek söyledim, ötekiler de işittiler. Ve bu sözlerimi okadar garip buldular ki, kahkaha- larını avuçlarile kapadıklari ağız- larında boğmak istediler. Ben bunu, açıktan açığa hissettim. Demek, ben bu kadar gülünç olmuştum. Hislerime ve temiz emellerime vurulan bu ağır darbe, kırbaç yiyen cins bir kısrak gibi beni efendim, - sizi olmak şahlandırmıya vesile oldu. Arkama | dönmiye.. ve beni haksız bir istibza altında ezmek istiyen o insafsız gençlere birşey söylemiye lüzum görmeden kaşlarımı çattım. Nazım Şakir B. Şükrü Emin B. M. Kemal Bey Refik Münir Bey anlıyor- | bir Kaçtım ... Yazan: Selma Z. Başımı ve omuzlarımı biraz daha yukarı kaldırdım. Sesime, bütün vakarımın ihtişamıni vererek de- vam ettim : — Evet, sinema artisti olmak istiyorum Beyefendi... Bu belki size biraz garip gelecek. Evvelâ şunu söyleyim ki efendim: ben, sinirli ve zayıf düşünceli bir kız değilim. Bu fikrim de basit bir ar- zudan ibaret değildir. Sizi temin ederim ki, senelerce düşünüldükten sonra verilmiş, kat'i bir karardır. Birdenbire gösterdiğim — bu tunulmaz celâdet, Cezmi Beyi daha çok hayrete sevketmekle beraber bana - karşıda ciddi bir alâka uyandırdı. Dirseklerini masanın ve çenesini de avuçlarının içim: dayadıktan-sonra gözlerimin içine bakarak sordu: — Kim olduğunuzu sorabilir miyim elendim? — Bu, büyük bir sır değil- dir efendim. Fakat, şimdilik bu- nu öğrenmenizden bir fayda hâsıl olmaz zannederim. N Cezmi B. Bu sefer, gözlerini odanın köşelerinde gezdirdi. Kir- piklerini birkaç defa sık sık kır- parak cevap verdi. — Azminizi cidden takdir edi- yorum efendim... Fakat büyük teessürle söylüyorum ki bu kıiymetli arzunuzu tatmin edecek vasıtayı, çok, amma pek çok güç elde edebileceksiniz... Soğuk bir duş yemiş gibi tit- riyerek sordum : — Sebep.. Efendim ?... — Bakınır. Size izah edeyim. Evvelâ bu, bizim memleketimizde mümkün değildir. Çünkü dahe henüz bir tane bile (studyo) muz yoktur. Bu mesele etrafında size pek çok şeyler söyliyebilirim. Fakat sizi lüzumsuz izahat ile yormuş olurum. Gelelim ecnebi memleketlere.. Artık, gözlerim karanıyor.. kulaklarım — uğil l yordu. Daha ilk adımda önüme yığılan bu manlaların azameti, bütün cür'et ve sebatımı sarsmak — istidadını gösteriyordu. — Hulâsa efendim? — Hulâsa küçük hanım, siz de. daha birçok sizin gibi bu emel arkasında koşanlar — gibi imaalesekf... —KA Beyfendi. Neticeyi anla- dım. Sizi işgal ett'ğimden dolayı affedersiniz.. Dedim, — odadan çıktım. Fakat odadan nasıl çıktım? Mer- divenleri nasıl indim? Hiç bilmi- yorum. Köşeyi dolaşırken Sirkeci iskelesinden gelen sert bir rüzgâr yüzüme — çarptı. Biraz —aklımı başıma getirdi. — (Arkası var) ON BEŞİNCİ PATRON KUPONU No. 11 Gazetemlzde or beş günde bir vermekte — olduğumuz — Patrasu bedava almak — ist yossamuz, bu kupona kesip saklayısın ve 15 kupon toplayımı. Patrorlarımız: dan pek meminin Gaçaksınıı, 'a gün içinde kaponarını gözder- mesldirler. Bu mwüdlet geştiztea sonra kupoalar ka ai edilmez,