Bulan Veytti Ona Göre, Ortada Bir Görünmez Adam Yoktu e ğz — Evi mi?.. Ha evet yakınlar- da... Birkaç yündür burada yok- tu, fakat avdet etmiştir. zanne- derim.,, Telefonu açtı ve bir müddet konuştuktan sonra Veyte döne- rek ilâve etti: — Geliyor. Müdür gelinciye kadar bir şey konuşmadılar. Müdür girerken Karton beraberlerinde gelen iki polisin dışarıda, kapı önünde beklediklerini gördü. Müdürün dalma güler yüzünde asabi İşmi- zazlar görülüyordu. Veytin Bayanatı — Bu da nesi? Dedi. Bir nevi fethimeyt mi? Dün akşamki olan biteni haber aldım Veyt. Haydı- Tun, sizin ve profesörün avucunuzdan sıvışmasına pek yazık olmuş. Ma- amafih işin böyle hitam buluşu belki de daha bhayırlıdır.,, Veyt sükünetle cevap verdi: — Fakat iş henüz hitam buk madı kil, Hepsi de hayretle Veytin yü- züne bakakaldılar. Müdür: — Yani, ne demek... Deyebildi. Veyt sözünü kesti: — Yani, dedi, nihayet görün- mez haydudun kim olduğunu ve nerede bulunduğunu öğrendim,.. Müdürün, hayretten dili tu- tulmuş gibi idi. Fakat profesör Grantam Veytin kolunu tuttu. — Doğru mu — şöylüyorsun Veyt? Dedi. Onu hakikaten buk- dun mu? Veyt yine kemali sükünetle cevap verdi; — Evet. Buldum. Dedi ve her Üçünün de şaşkın nazarları altında devam etti: — Hatırlıyor musunz Profe- sör? Siz bana Böyle işlerde, birer birer delâil toplıyarak ca- niyi ele geçirmek usulünün nafile olduğunu söylemiştiniz. Belki de bunda haklı idiniz. Fakat ben yine o eski polis usulünü takip ettim. Ve diğer — birtakım — deldil arasında üç mühim delil buldum ki bunların sayesinde göze gö- rünmiyen adam hakkında öğren- mek istediğim herşeyi öğrendim. Eğer bu üç delile dün vâkıf olmuş olsaydım zavallı Kingstonun hayatını da kurtarabilirdim. Fakat © zaman vâkıf değildim. Şimdi ise meseleyi tamamen biliyorum. Profesör: — Bu üç delil ne? Diye sordu. Müdür Elzvors hâlâ şaş- kın şaşkın bakıyordu. Karton ileriye doğru eğilmiş merakla dialiyordu. Birincisi: Geçen — gün Greyden — bahsederken — müdür Elzvorsun söyldiği bir mütalca idi. Yani — Profesör Grantam ile Greyin taharriyatı fenniye işlerinde parasızlıktan müşkülât çeknııkto oldukları ve şehrin zevki sefa uğrunda sarfettiği pa- ranın bir kısmının bu işe tahsisi- nin daha faydalı olacağı fikri idi.,, Hepsi de susuyordu. Müdürün yüzü kıpkırmızı kesilmişti. —" İkincisine gelince, hepi- nizin de pek iyi anlıyamıyacağı ve benim de dün akşama kadar tamamen — bihaber bulunduğum bir keyfiyettir.. Yani tormalin kristallerinin ziyanın tahtı tesirin- de gösterdikleri garip hassaları.,, Karton ile müdür hbâlâ alık alık bakmıyorlardı. Fakat profe- sörün birdenbire parlıyan gözleri onun anladığını ima ediyordu. Veyt devam ediyordu : — Yine dün akşam öğren- diğim ve diğerlerine nisbeten daha | ehemmiyetsiz. olan üçüncü bir Harkensin birkaç hafta evvel bir Borsa simsarı ile olan hesabıdır.., Veyt sustu. Karton meseleyi benliz kayrıyamadığından, şaşkın şaşkın bakmaktan başka bir şey yapamıyordu. Müdür bir sürü sual sormak Üüzere idi. Fakat profesörün sesi buna mâni oldu. | Profesör Grantam yerinden kalk- mış ve onlara arkasını dönerek pencereye doğru ilerlemişti. Omuz başından konuşuyordu. | — Zannederim ki, işi kat'ileş- tirmek üzere dördüncü delili de size ben verebilirim Veyt dedi. Sağ kolu yukarıya doğru büküldü. Veyt derhal yerinden sıçradı; fakat geç kalmıştı. Profesörü tutup ta çevireceği vakit, Gran- tam zaten yıkılmakta idi. Dudak- ları el'an kımıldanıyor, üzerinde asid prüsik parçaları görünüyardu. Ortalığa hafif bir şeftali kokusu yayılmıştı. Veyt Grantami yere uzattığı vakit © ölmüştü bile! Polis memuru elinin tersile a- nındaki teri silerek ayağa kalktı. Sık sık nefes alıyordu. — Evet böyle — olacağından korkmuştum — dedi. Korkmuştum amma ne yalan söyleyim, bana kalırsa bu işten kurtulmak - için | bundan iyi çare bulamazdım, ,, keyfiyet te, Banka Mubhasibi Mister | Karton ile müdür hareketsiz duruyorlardı. Vak'anın garabetini | ve ani cereyanı onları tamamile şaşırtmıştı. Nihayet Karton ken- dini biraz toplıyarak titrek bir sesle sordu: — Demek ki görünmez adam profesör Grantamdi ha? Veyt Kartona döndü: — Azizim Karton, dedi. Hiç bir zaman görünmez adam yok- tu kil,, (Arkası var) İki AdetBoş Kutu İçin 30 Kuruş 20 Teşrinisaniye kadar bakkalımza Bir adet boş Lüks kutusu ve bir adet boş VİM kutusu verirseniz mukabilinde 30 kuruş hymeîmde bir LÜKS tuvalet sabunu alırsınız. TÜRKLER İÇİN Kolaylıkla ALMANCA ÖĞRENME — USULÜ Maarif Vekâletimin 8 - 4 - $81 Tarih Ve 785 Numaralı Kararile Mekteplerimize — Kabul — Olunmuştur. Müellifleri: HERMAN SANDER Almanca — ve edebiyat 1 inci Kısm 40 Kı 2 inci Kısm 50 3 üöncü Ksm 70 , TAHSIN ABDİ üçük Cep İuııü 30 Kr Muallimlere Anahtar 160 ». Bu anahtar muallimliğini ispat edenlere posta parasını göndermek çartile meccanen Satıldığı yer: — İstanbulda Hüsnütabiat matbaası. | lardı. Elektrik ışıkları bu adamın | miş, yüzü tıraş olmuş, kaşı gözü Bu Sütunda ÂYE Hergün Nakıli : S N, — VASİYETNAME Sinemadan çıkan Halide H. la | annesi otamobillerini bekliyorlar- | dı. İkisi de gözlerini orada dı- ran bir serseriden — ayıramıyor- elbisesini bir kat daha berbat | gösleriyordu.. Çamurlu, ökçeleri | eğrilmiş kunduralar , yamali pan- talon, yırtık bir. ceket, yağlar | içinde, yağmurdan rengini kay- betmiş bir şapka. Halide serserinin yüzüne ba- | kınca hayret etmekten kendini alamadı. Hakikaten, böyle berbat | bir kıyafetin altında saçları kesil-, güzelce, kibarlık hissi veren bu sima, garip bir şeydi. Ammesine sormadan, Halide çantasından bir Hira çıkararak serseriye vermek istedi. — Teşekkür ederim küçük hanım! Kalbiniz. çok iyi; fakat kabul edemem: Diyerek, serseri şapkasını çe kardı, nazikâne bir selâm verdi ve altın tabakasından bir cıgara yakti. Otomobilde Halidenin annesi boyuna söyleniyordu. Kızma olur olmaz adamlara, bahusus böyle serserilere sadaka vermek doğru almadığını ihtar ediyordu. Belki de altın tabakayı bu serseri çak mıştı. Bu aözler Halideyi tatmin etmiyordu. Serseri kıyafetinde gizlenmiş bir Prens, yahut zengin olmasımı arzu ediyordu. * Birgön Halide kendi kullandı- ğı otomobille Bebek bahçesine gidiyordu. — Sonbaharin güneşli sabahları bu gibi gezintilere pek müsaitti. Tam Arnavutköyünün akıntı burnundaki dönüm yerinde, kar- şıdan muhteşem kırmızı bir oto- | mobil Halidenin yolunu kesti. Halide mahirane bir manevra yaparak müsademeden öotomobi- Hini kurtardı. Hiddetde otomobi- lin şoför yerinde oturan adama ihtarda bulunmak istiyordu. Kırmızı otomobilin sahibi ye- rinden derhal inerek Halidenin yanına geldi: — AF buyurun efendim, bek ki sizi korkuttum,.. Fakat bu sa- bah biraz spor yapmak istemiş- Um... Halide birkaç gün evvel sine- manın önünde gördüğü serseriyi tanımıştı ve hayreti büsbittün arttı. Hayali, bir hakikat mı oluyordu. “Annesinin yanında olmaması Halidenin cesaretini arttırmıştı. Meraktan kurtulmak için serseri ile konuşmak istedi. — Canın bu kıyafet te ne? Siz ne biçim insansınız?.. diye sordu. Serseri gülümsiyerek: — Siz de başkaları gibi hayret ediyorsunuz. Fakat ne çare bu bir vasiyetnamenin tatbikı icabıdır. — Vasiyetname mi? — Evet Hanımefendi, bir va- siyetname! Ben de muzlaribim. Bu kıyafette üç ay daha gezin- mek mecburiyetindeyim. Amcam vefat edince vasiyetnamesinde bir şart vardı. Bana bıraktığı serveti tam bir sene bu dilenci elbisesile | larım benden uzaklaştılar.. gezrlikten — sonra alabileceğim. Dakuz ayı bitti, üç ay kaldı. — Amcanız pek tuhaf bir insanmış!. Değil mi? —|Tuhaf amma, dokuz aydan- beri çektiğimi bir Allah bilir. En iyi dastlarım, bütün tanıdık- Siz dahi bu vak'a olmasaydı, benimle görüşmek şöyle dursun, selâm bile vermerzdiniz. Halidenin zihninden bin türlü şey geçiyordu. Bu gencin hayatına garip bir vasiyetname suretile amcası- tarafından kastedilmesini adeta bir cinayet telâkki ediyordu. — Size çok acıyorum... Fakat biraz sebat ediniz, bu halden kurtulacaksınız ve eski hayatını- za avdet edeceksiniz. Halide, zengin serserile he- men hergün İstanbulum uzak ve tenha yerlerinde buluşuyorlardı. Serseri genç, kızın kalbini kazan- mıştı. Halidenin dimağını müte- madiyen İşgal ediyordu. Bir gün Yedikule harabele- rinde Halide zengin serseriyi bekliyordu. Randevuya geç kal- mıştı. Gözü yolda kırmızı otomo- bili uzaktan görür müyüm diye bakıyordu. Yarım saat sabırsız bir inti- zardan sonra kırmızı otomobil yolun ucunda göründü. Halidenin yüreği çarpmıya başladı. Niçin böyle geç kaldı? Kırmızı otomobil durdu. İçin- den şık bir lâcivert “ kostüm” gi yinmiş açık renk eldivenlik elinde, gümüşü bir şapka, zengin ser- seri çıktı. Halidenin elini öperek: — Nasılsınız” Efendim? Sizi beklettim. Fakat mazurum. Bu- gün mühletim bitti, artık insan gibi yaşıyacağım. — Ne âlâ... O halde bundan sonra sinemaya, baloya, her ta- rafa çekinmeden — gidebileceğiz değil mi? — Emrinize amadeyim. Buyurun!. — Madam ki emrime Eğer serseri kıyafetim ve mizi otomobilimle biraz da pa- ram olsaydı, muhakkek bu alacaktım.