Abdü (Her hakkı mahfuzdur) Güneş, yavaş yavaş gurup ediyor. Uzaktan gelen ezan #esleri, derin ve niyazkâr bir Münacat —gibi sürüklenerek bize kadar uzuyor. Ufuklar, Pkırmızı. Bu sakin havada dağılamı- Yan dumanlar, şehrin üstünü Melül ve kasvetli bir perde gibi örtüyor. Yatın baş ta- Tafından ağır bir. hırıltı ge- liyor.. İnce ve beyaz bir bu- har sütunu yükseliyor.. Yat demir alıyor: — Dan, dan.. Dan, dan... Vardiya çanı demirin alın- dığını ihbar ediyor. Tiring, tiring.. Tiring Süvari, —makine dairesine hareket emri veriyor. Yat, birdenbire Hitriyor. Makine, harekete geliyor. Dümen su- ları, birdenbire köpürüyor. Bu narin ve zarif gemi, Ak- denizin sakin ve İâcivert su- larına doğru süzülüyor. Ve yavaş yavaş Selânikten uzak- laşırken, bu mamur ve şirin belde acı bir hüzün ve melâl içinde görünüyor, Kaleiçi, sık evlerile hafif meyilli sırta doğru — yükseliyor.. — Yalılar ciheti, ağaçlar arasına gizlen- miş — köşklerile ( Kapıcılar ) köyüne — doğru — serpiliyor.. Uzakta (Tophane), (Beşçınar) tarafları limandaki vapurların, gemilerin direkleri arasından seçiliyor.. Ve sonra, (Kaleiçi) Din sık ve mebzul minareleri. Yanımda bir hıçkırık işittim. Başımı çevirdim. Vâsıf Bey, dirseklerini küpeşteye daya- Mmiş, başını avuçlarının içine tlmış hazin hazin ağlıyordu. Bu asil ruhlu Türk -zabitinin #a ande duydüğü acı istirabi hissederek, onun şu ande muhtaç olduğu süküneti ihlâl €etmemek için sessizce çekil- 'l.kıçı, bayrak gönderinin altına gittim. Başımın üstünde, Alman kudret ve haşmetini temsil eden siyah kartallı harp bayrağı dalgalanıyor ve sanki — (zavallı Selânik ) in Endişe ve ıstırapla gölgelenen muhtazır hayatına bir teselli selâmı yollıyordu. Yalılarda, beyaz kulede birkaç evip ca- mı, gürübün aksile parlıyor.. yaşlarla dolu gözleri Aandırıyor.. Ve şüphesiz şu ânde koca Selânik, için için kan ağlıyordu. Benim de gözlerim doldu. Göğsümde kabaran bir hafa- kanla boğularak: — Zavallı Selânik,. Elveda... Belki de, ebediyen elveda... Dedim ve şu satırları yaz- mak içi kamarama indim. 18 Teşrinlevvel 328 (Lorley yatında) Abdülhamit, salonda bir köşeye çekilmiş — oturuyor. Kaşları çatık ve gözlerinde derin bir kin var, Birdenbire doğruluyor. Gür ve mütehak- kln züsi damnlurasi FUTT I Ihamidin, Lorley Süvari- sine Yol Değiştirtmiyen Hareke- tini Sadece “Ümit,, Hamlediyorum | NAKLEDEN: ZİYA ŞAKİR Memduh Paşa — Nuril.. Nöbetçi olan Nuri Ağa, derhal salona giriyor ve, el pençe divan duruyor; — Efendimiz?... — Çağır bana şu vapu- rün süvarisini... Nuri Ağa, çıkıyor. Bir da- ika sonra, salona telâsla süvari — giriyor. (Rap...) diye sert bir topuk vuruşundan son- ra — Abdülhamidin önünde dimdik durayor: — Emir - buyurunuz. Şev- ketmeapi... Diyor. Abdülhamit, sert bir sesle emir veriyor : — Çevir şu vapurun bur- nunu.. - Doğru (Hlmhuıg!) ü .. (Mubibbi hassül- :::n)n:l: Kı(yw Vilhelim haz- retlerine misafir gitmek İs- tiyorum. Süvari, (rap..) diye bir daha topuk vurduktan sonra, sert bir (soldan geri) ile çıkıyor. Derhal kaptan köprüsüne ko- » Dümenciye: WEİ Alnl:;dn ynncık İ Emrini veriyor. Klinmîıilir? Belki de, (Ham- burg)a kadar gi h .ı:. mek E::':ıe n "çıî::ıâıı îı kendime geldim.. Yat, Aynaroz açık- larını geçiyordu. Karşı sahil- lerde yakın yakın taşlıklar yükseliyor. Akşımmkmhh;m lgeleri içinde bu kayalıkla- şı?ı:t:lpeıil'gnmı birleşiyordu. Kendi kendime düşündüm ; acaba Abdülhamit, ge:ı:h tanını çağ ve im Karilimde canlanan bu. emri werebilir miydi ?.. Evet, verirdi. Pek alâ amma,niçin vmmec!l? Acaba aklına mı gelmedi? Hayır, aklina gelmemiş fl" ğildir. Bilâkis belki de “en evvel bunu düşünmüş ve çnlk sevdiği hayatına endişesiz bir istikbal temin etmek istemiştir. Uzun müddet (ordu köşkü) nde mabhpus kaldıktan sonra ayni hık);lıu , Avra iye yaşamaktansa, panın v N SON - (e TRA 3 I neş'eli geçti. Muhtelif mevzu- 91 4 |hürriyet içinde her türlü suikast vehminden arade bir surette ha- | yatının son demlerini sakin ve endişesiz geçirmeyi büyük bir iştiyakla arzu etmiştir. Eh, | şuhalde niçin bunu yapmadı?.. Kendi kendime sorduğum bu suale, yine kendim, bir tek kelime ile cevap verdim: — Ümit... * $ Sofraya, vapurun — süvarisi riyaset ediyordu. — Sağında Arif Hikmet paşa, solunda da îerif paşa, onlardan son- ra da Rasim, Mahmut, Vâsıf Salih Beyler karşılıklı otur- muşlardı. Yemek, — oldukça lar üzerinde birçok şeyler gorüşüldü. Yemekten kalkıla- cağı esnada yatın süvarisi ayağa kalkarak kısa bir nu- tuk söyledikten sonra(Hakanı sabıkın bakıyei hayatının isti- rahatle imrarını) temenni ede- rek şerefine (badenuş) oldu. Süvarinin bu nutkuna Şerif Paşa mukabele etmek - istedi. Fakat, yüzüne gözüne bulaş- tırdı. Evvelâ ayağa kılkmııdı.l Bunu, ya unuttu ve yahut ta| azametine sığdıramad. Sonra da iki lakırdıyı bir araya getirip söyliyemiyerek Adeta mırıldandı. Alman zabitlerine ok müşkül bir vaziyet| ıl:ıl:ı'; çnldu.n'k&nkd ıer!in[' Mahmut Beye... Mahmut Bey, ayağa kalktı. Sol elile masaya| dayandı. Alman ve - Türk| ordoları arasındaki münade-| betten tutturarak selis, veciz, bir nutuk irat ederek bütün Alman zabitlerinin uzun alkış ve takdirlerini kazandı. ( Arkası var ) Beyoğlu İkinci Hukuk Hâkim- liğinden: Doktor Fakaçelis ve Doktor - Kuremeno - Efendilerle Ce:l:ı ve Kâmil Beyler ve Zeh- ya Hanımın şayian ve müştere- ken muluıı-ııf’:ı.lduklırı Galetar da Lüleci hendekte Hocaali 20- kağında 99, 101 ve 103 numaralarla murakkam tahtında altı dükkânı müştemil bir. bap apartımanın hükmen İizalei şuyuu — zımaında arttırma ile satılığa çıkarılmıştır. (1) Gayri menkulün — kıymeti 70 bin 150 liradır. (2) gayri menkul beş katlı olup her katta ikişer daire vardır. Daireler dörder ve beşer odayı ve birer helâyı ve banyo mahallerini bavidir. Ve bodrum katında odunluk ve kö- mürlük ve cephesinde altı dük- kânı ve üst katta üstü açık ta- raça ve üstü kapalı çamaşırane- sİ vardır. Elektrik ve su tesisatı mevcuttur. 3 gayri menkulün ha- len ipotek ve hacri yoktur. 4 taâapuca müseccel ve gayri müsee- cel hak sahipleri tarihi ilândan itibaren yirmi gün içinde müra- eat eylemeleri aksi takdirde satış bedelinin paylâşmasından hariç — tutulurlar. - Fazla tafsilât almak İstiyenler 931 - 175 numa- ralı dosya herkese açıktır. Müzayedeye iştirak edıhun:: üzde 7 buçuk teminat göz-. ğın-!k lâzımdır, Gayrimenkulü | mezkür tarihi Ilândan itibaren bir ay zarfında yani 25 teşrini- evvel 931 pazar günü saat İ4 te kiymeti muhamminesi üzerinden en fazla bedel veren zatın uhde- sine bırakılır. -üzerine ihalesi ic- ra kılınan zat bedeli müzayedeyi beş gün zarfında mahkeme vez- nesine teslim edecektir. Aksi takdirde bilcümle zarar ve ziyan ve faiz andan tazmin ettirilir. Talip olanların müracaatları ilân olanur. Zabıtlarını Aynen Yazıyoruz (Baş tarafı 1 inci — sayfada) vesile ile kendisini matbuat diline düşürüp te haysiyetinin örselen- mesinden, insan yüzüne bakamı- yacak hale gelmesinden korkuyor. Arkadaşlar! Eğer bir memle- kette erbabı namus lâakal eşirra kadar sabur olmazsa, o memle- ket behemehal batar. (Sörekli alkışlar) Halk idaresi, hepimizin idaresi, millet İdaresl diyorur. Bu iddlada — bulunan millete taallük eden meselelerde hissesi ve mes'uliyeti olmak lâ- bir hükümet bütün kse onun kuü- runu vusta padişabından ne farkı vardır. (Bravo sesleri, alkışlar ) Benim görüşüm matbuatın haklı veya haksır. tarizlerile, tenkitle- rile geçen zamandan istifade edilmiştir. Endişe veren yerlerini tebarüz ettirdiğimiz gibi latifadeli olan yerleri de tasdik etmeliyiz. İstifadenin başı bence, bilhassa matbuatın çok faal bulunduğu İstanbulda gördüğüm tekâmüldür. İstanbul çok neşriyat ve müca- gdelâta muhatap olduğu halde efkâm umumiyesinde sallın bi sökünet bâsil olmuştur. Bir de asıl gördüğüm terakk', matbuat — meselelerinin — bütü. memlekette uyandırdığı heyecan ve infialdir ki, Büyük Meclis ona bugün şahit olmakla milletin efkârı umumiyesine tamamen ter- cüman olmuştur. Böyle bir aksü- lâmel ve hassasiyetin uyanması bence matbuat hürriyetinin suilsti. maline sahne olan bir memlekette büyük bir terakkidir. Eğer fikirle- rimizde, siyasi hayatımızda müessir olmak iddinsında matbuata karşı bütün memleketin alâkasını ve heyecanını ayni dereceye vardıra- bilirsek mesele yoktur. Matbuat * —altına girmiştir iyledikleri aşgın ve taşlan gittikleri işler için milletin müra- kabesi altına girmişlerdir, Hal- buki bugün demiyeyim düne ikadar vaziyet aksine idi, Tecavüz edenler Devletin resmi kuvvet- lerini dahi kendi tesirleri altina almak Iddiasında idiler. Hürriyet sufletimalâtına karşı eğer Büyük Meclisin alâkası, matbuatın mü- cadelesi, halkın intibahı, efkârı teyekkuz balinde bulundurabilirse ondan sonra kanunların iyi işle- mesi ve doğru tanzim . edil- mesi İçin zemin ihzar edilmiş demektir. (Devamı - var) Üsküdar Hukuk Hâkimli- ğinden: Ayşe Hanımın Su şehrinin Buldur kariyesinden Zebo oğlu Mehmet oğlu Mah- mudün - harbı kı.ımîı.r_n_ıı'!c: kkıy— bolduğundan kaipliğine karar itası alebile ikame eylediği davanın cereyan eden muha- kemesinde mumaileyhin sefer berlikte askere gidip şimdiye kadar hayat ve memılıpdı;ı bir haber alınamadığı iddia edilmesine zevci mumaileyhin hayat ve mematından haberi olanların bir sene müddetle lânına karar verilmiş olduğun- an — mumaileyh — hakkında malümatı olanların bu bapta- ki malümatlarını — bildirmek Üzere keyfiyet ilân olunur. — GA ŞA AAA nn Zayi — 1930 senesi Halıcı oğlu lisesinden aldığım şeha- letnamemi zayi ettim. Yeni- sini alacağımdan hükmü yok- " 1255 - Numaralı Zeki oğlu: Avni ©ON İKİNCİ PATRON KUPONU No. 14 Gazetemlzde on beş günde bir vermekte — olduğumuz — Patronu bedava almak — istiyorkanız, bu kuponu kesip saklayınız ve 15 kupos toplayınız. - Patronlarımı- dan pek memnum olacaksınız. Patronlar neşredildikleri gün den İtibaren İstanbul - karilerimle bir. hafta, taşra katilerimiz on gün içinde kuponlarını gönder” melidirler. Bu müddet geçtiktem vonra kuposlar kabul edilmez, herkesin | ( Baştarafı 1 inci sayfada ) orada Sırbistana karşı hava- | dan keşif ve taarruz yapmak Üzere yüksek dağların ete- ğinde ufak bir tayyare mey- ı — vardı. Tayyareler meydanın bir kenarında ku- kuruldu. Motörler prova edil- | di. Her şey gözden geçirildi. İhtiyaç nisbetinde, beııxıîrçı alın- di ve buna mukabil rasat mevkileri yedek malzeme ile dolduruldu. Tayyarelerin güvde- lerine yedek birer pervane bağlandı. Bu sırada Sırbistan, Romanya ve Macaristan hu- dutları arasında ve Tuna üze- rinde sıkişmiş kalmış - olan Adakaleden Türk tayyarecile- rinin kendilerine yakın bir ye- re geldiklerini duyan Adakale Müdürile —halktan bir - iki kişi ziyaretimize gelmişlerdi. Sırbistan topçularının kendi- lerini top ateşile pek ziyade izaç ettiğinden bahsederek şikâyette bulundular ve aske- ri vaziyet hakkında bize fay- dalı havadisler verdiler. Yo- lumuz tam ada üzerinden geçeceği cihetle bizi gözlerile takip edeceklerini, bütün ada halkının — selâmetle — mahalli | maksuda vâsıl olmamıza dua edeceklerini söylediler. O ci- var, o mevsimde daima sisli bulunuyordu. 331 - eylülünün nispeten az sisli bir güniydi.. Sabahleyin motörümü bir da- ha tecrübe ettikten ve her- şeyin yolunda olduğunu gör- dükten sonra — arkadaşlarla ve diğer Alman ve Macar za- bitanile vedalaştık. Motörüme yol vererek mey- dandan — havalandım. Diğer iki arkadaşım da beraber olarak beni takiben havala- sacaklardı. Meydanın etrafı dairen madar yi dağlarla Çgevrilmiş ve tayyare ağır ol- duğundan lâzımgelen yüksek- liği tutmak kolay bir şey ol- madı. Çünkü o yüksek dağlar arasında yere muhtelif cere- yanlar vardı. 1650 metre irti- fada bir müddet dolaşıp arkadaşları bekledim. Fazla dolaşmak fazla benzin sarfını icap ediyordu. Bu da doğru değildi, Çünkü tayyare, mal- zeme ile dolu olduğundan benzin de ona göre hesaplı konmuştu. Motörlerinde bir â&rıza çık- ması — ihtimalini — düşünerek onlari fazla beklemiye lüzum görmedim. — Yoluma — deva- ma başladım. —İlk merhale Bulgaristanda Lumpalanga ka- larını Tanıyalım... | ledim. Kimse görünmedi. Yı'ıı—a; Şt tayyarenin başına — bir | Bulgar nöbetçi koyarak beni şehirde en büyük askeri ku- mandanı olan süvari alay ku- | mandanının nezdine götürmek istediğini — söyledi. — Birlikte yola çıktık. Yüzbaşı yolda hayretini saklıyamadı. Rasat- sız ve hem de şimdiye kadar güıdi'ığll tayyarelerden daha | Üyük bir tayyare ile yalnız | olarak nasıl buraya kadar geldiğime şaşıyordu. ) Almanlar bile rasatsız uç- madıkları halde bir Türk xa- bitinin yalnız olarak uçıhl-'g mesini havsalasına sığdıramr | yordu. Bu yüzbaşı İstanbulda r Bulgar sefaretinde ateşemiliter olarak bulunmuş. | Kumandanın yanına gettik. | Terceman vasıtasile bizi istin- — tak etti. Benim tayyaremle — buraya ineceğimden Alman Hariciye Nezareti tarafından — Bulgar hükümetine yazıldığını — ve müsaade alındığını söyle- — dim. — Kendisine bhenüz bir — haber — verilmemiş. Sofyaya yazın, sorun dedim. Pasapor- | tumu aldı ve şehirden dışarı — Ekmımnklığımı tenbih etti. asabada âdeta bir esir gibi idim. Tayyaremin yanına derek bavulumu almak iste- dim. Bulgar nöbetçisi süngü- sünü gösterdi. Tekrar kumandana müraca- at ederek birlikte tayyarenin yanına gidip bavulumu çıkar- sabası idi. Tunayı bulduktan | sonra hep Tuna Üzerinden uçüyordum. — Sırbistan hudu- duna yakın geçerken Sırp topçuları beni - şiddetli bir şarapnel ateşi altına aldılar. Romanya sahiline sokulmak istedim. Bu sefer Romanyalı- | lar piyade ateşi açtılar. Bina- enaleyh bu iki ateş arasında tcap eden tedbirleri yaparak yoluma devam ettim ve niha- yet maballi maksude muvasa- latla kasabanın cenubu garbi- sindeki küçük bir meydancı- ğa indim, Sırp topçusunun bana —yetmiş sekiz mer- mi attığını bilahara Adakale- liler Macaristandan hareket ettiğimiz tayyare istasiyonuna gelip anlatmışlardı. Öteden — beriden birçok Müslüman ve Bulgar halk ve bu arada bir süvari yüzbaşısı yanıma geldiler. Bu yüzbaşı gayet fasih Türkçe konuşu- | yordu. Hüyiyetimi, nereden | eldiğimi ve ne yapmak iste- | âiğlmi sordu. Ben de cevabını | hareket ettik. Bulgaristan işte — verdim. Meydanda hemen bir saatten fazla arkadaşları bek- | etmişti. dim ve talebi . üzerine açıp muhteviyatını yavere göster- — dikten sonra yanıma alıp bir — otele yerleştim. Etrafımı bir- çok Müslümanlar sardı. Bunr- — larla epeyce il ğ den üç gün evvel Macaristan- dan hareket edip motörüne frız olan bir sakatlıktan do- — layı Lumpalangaya inmiş bir —| Alman tayyarecisi vardı. Rası- dini orada birakarak tayya- reci Sofyaya hareket etmiş. — Oradan da Edirneye g;_ç:" tayyareyi sökmek üzere bir — motörcü gönderecekmiş. Yüz- başı râsıdı, o ufak kasabada — evham kaplamış. Beni görün- — ce fevkalâde sevindi. Bir an evvel -buradan — uzaklaşmak — istediğini anlattı. v Tayyareyi — sökmek — için motörcünün gelmesine hâcet — olmadığını ve kendisine bu — iyiliği yapabileceğimi söyles- — ygıccgıhı;'nl:!m ığış açık kyı!ı:ı—, Telefonla Sofyadaki tayyareci — yüzbaşıya bildirdi. T Herhalde tayyareci yüzbaşı benim — tayyareyi — sökebile- — ceğime inanmamış olacak ki muvafakat — etmedi. — Fakat râsıt yüzbaşı bana tayyareyi — ı&kmey: rica etti. Bend meydanda hyyınjıi söktüm — ve trene yerleştirdik. - Râsıt — sevincinden boynuma sarılır — yordu. Nihayet trene bmiı ö gitti. Benim — arkadaşlarıma gelince: Yüzbaşı Sami Bey havalandıktan — sonra motör — frızasından — dolayı meydan — cıvarında bir harman yerine — inmiş. il Bey ise benzini — bittiğinden Lum palanganın — kırk kilometre yakınındaki bir — köye inmiş. Ben üç gün bekledikten — sonra — gelen — müsaade — Üzerine tayyaremi söküp trene yerleştirdim. Dör- düncü gün de diğer arka- m geldile,., Onların tayyaresini de - birlikte söküp trene — yerleştirdikten sonra h ogünlerde — seferberliğini ilân —