SON PO STA İNEERİ Meğer Abdülhamidin 31 Marttan Haberi Yokmuş! O de- i| rece (Her hakkı mahfuzdur) Bunun Üzerine Rus ordusu | kumandanı, Mabeyni humayu- na geldi. İki ellerimi sıktı. Rus ordusunun İstanbula gir- Mmiyeceğini — vadetti. — Bunlar, —bu muvaffakıyetler, az şey mi? 4Ben, gece gündüz devletin (Ptmurile uğraştım. Hem de 'nasıl? — Sabahtan — akşama.. | Hatta, gece yarılarma kadar.. (En küçük, ( müfredah umur ) 'bile benim elimden geçerdi *Bunların hepsini ben yapar dim. Bundan otuz. iki seve levvel ( Meclisi Meb'usan ) 1 ikim açtı? İşte bu defa da, iyine ben açmadım mı?.. Ben ; “dinimin, namusumun Üzerinc ğil sözü geri —alma- şdim. Hatta, bu defa; (31 mart) gvak'asından evvel, Meb'usan Reisi Ahmet Rıza Beyi çağır- idım. ( Volkan ) gibi bir takım gazetelerin; ahalinin cahil kıs- bını ayaklandıratak bir takım #Ç tahrikâtı diniye ) de bulun- Oduklarını pek tehlikeli gördü- ilğümü söyledim. Halbuki: Ahmet Rıza B.; | hayır efendim; birşey olmaz. yasofya camisindeki mevlutta #ben de davetli idim. Öyle bir iffenalık melhuz değil... ) diye öevap verdi. | Kâmil Paşa ile Hüseyin Hik- İi Paşaya da söyledim. ( Vo- n ) gazetesinin, ( İttihadı luhammedi Cemiyeti ) nin pek ma neticeler vereceğini an- ltam, Kimse ehemmiyet ver- gHedi... Nihayet, başıma bu Welâket geldi. Ne yapalım?. izim de kaderimiz, böyle imiş.. f Bu uzun sözlerden, Abdül- mit — epeyce — yorülmüştu. $n!ı daha — fazla yormamak it, müsaade alıp salondan karken.. geniş .'V:. m O; geniş fes alıyordu... 17 şubat 325 Abdülhamitten evvel, dok- r Atıf Boye tesadüf ettim. tıf Bey, bugün Abdulhamidi ilen muayene edecekti. Ab- (Çok teşekkür ede-riın.. Bu- n gayet iyiyim.. İktiza eder- , başka bir gün muayene Bugün nasılsınız Efendim ? Dedim; bana da aynı şekil- cevap verdi: Bugün, dünden daha Hamdolsun, kan ke- im,. i. £ Doktorun, dün söylediği Şefkat Cemiyeti)ne muave- te bulunmıya karar vermiş. luhafır. Rasim Beye haber nd_ermiı Onun gelmesini kliyormuş.. Söz, erbabı ihti- a muavenet bahsi üzerinde urdu. Ve Abdülhamide, yine dı:y':e SÖz söyletmiye vesile ildu : ita, 'Muhuıç olanlara yardım Meyi eskidenberi pek severim Abdulhamidin pek çok ilti- fatını gören Madam Harunaçi ve bunu yapmakta da bir zevk hissederim. Bir gün ba- şıma tuhaf bir vak'a geldi Gençliğimde bir cuma günü lalam İbrahim Ağa ile tebdil olarak cuma mamazına gitmiş- tim. Namazdan sonra bir adam ayağa kalktı. ( düşmez kalk- maz bir Allah.. Gönlünden kopan versin ) dedi. Bir men- dilin iki ucunu dişlerinin ara- sına -sıkıştırdı. Öteki uçlarını da elile tutarak bir torba şek- line koydu. Saflar dolaşmıya başladı. arasında Hemen herkes keselerinin 'M;clistekîlilîirizalkerenîıfı Zz;bıtlaı;ln; (Baş taraf' 1 inel sayfada ) tezyit edilmiştir ve bu yüzden 46 milyon maaşat faslı yektinu 60 küsur milyona çıkmıştır, ve Devlet muamelesi kırtasi- yeye boğulmuştur. Şimdi biz- de beş seneden beri yapılan bu hareketten bu israf hareke- tindden —dönmek — istiyoruz, hakkalinsaf — düşünmelidir. ki 1300 memur ilâve edildi ise bunlara — vasati 100 - 200 lira maaş verildiği farr ve kabul edilse-ki hakikat böyle değil- dir-bütçede 2, 2,5 milyondur. Bunu kendileri de pek eyi besap edebilirlerken an kastin 20 milyon diye gösteriyorlar, maksat millet — hazinesini idare edenlerin çok israf ve tebzir edici insanlar — oldu- millet nazırında tebel- lür ettirmektir. İşte böyle yanlış ve yalan bir fikir tel- kin etmektir. Millete bu yazılar, bu mahiyette her gün temadi ve tavali eden neşriyat bile bize bunların düşman ruh ve mahiyetlerini pek alâ tebellür ettirebilir. Efendiler! Bu milletin inan- dığı mukaddesata, bu milletin hürmet — ettiği — büyükletine ehemmiyetsizlik — atfettirmek, milleti. mukaddesata merbuti- yetten, büyüklere hürmetten uzak düşürerek, manen, ahlâ- kan hissoen zafa uğ: tmak iİçin Sanlîı;yane Bahsediyordu.. Li: ZİYA ŞAKİR — 20 Ağzını açıyor o adama uzatı- yordu. O adam da elini kese- lere sokuyor, (Keyfemettefak) nekadar alabilirse, alıp kendi mendiline koyuyordu. Sıra bize geliyordu. Hemen ağanın ku- lağına eğildim: (Lalal. Şu ada- ma birkaç para ver de- dim. (İnnemel — müminine ihve) ayetini o gün işittim.. Daha hâlâ, kulağımdadır. Bu fırsattan bilistifade, sor- dum: — Tebdil gezmekten bahis buyurulmuştu. Halbuki saltanat azasının, millet efradı da serbesçe gezmesi muvafık görülür mü idi? Abdülhamit, yüzünü buruş- turdu: — Pek eski bir usulü terbi- ye.. Ben, dim. Onun için, Efendiliğimde herkesle konuşur, hatta, tica- ret işleri yapar, para kazanır- dim, arasın- bunun aleyhindey- Nitekim makama geçtikten sonra da bütün şehzadeleri ger- bes bıraktım. İstedikleri yere gider, gezerlerdi. Sonra.. bi- zim hanedanda çok fena hir Adet vardı. Hancdan azası te- kessür etmesin diye, hamile kadınların — çocuklarını — iskat ettirirlerdi. Ben, bunu da me- nettim, ( Arkasıvar ) Dumlupınarın tahakkukundan bir gün evvel onu inkâr etmek, tahakkukuna imkân vermemek körlüğünü gösteren insanlar bu gün Dumlupınar hakikat bütüh ensali atiyeye şeref ve Ffahir verecek bir vakıa olduktan sonra onun ehemmiyet ve müessirini inkâr etmek küfra- nını göstermekten bile çekim miyorlar. Dumlupınara, istihlâs mücadelelerinin bin bir harika- larına bunlar birer mazidir, mazide ne de olsa bir irtica şemmesi vardır diye istihfaf ve tezlil etmek istiyorlar... Halbuki; arkadaşlar size bu- gün uzak maziden bir Niğbolu seferinden bahsetsem içinizde Türklük azim ve şehametinin insanlara — ve azim veren kuv- vetini hissetmez misiniz? Bir Niğbolu seferi insanlarda böyle tahassüsler, kuvvetler yaratıyor da bir İnönü bir Dumlupınar mazidir diye hatırai en'amdan allinmek mi isteniyor?. Efendi- ler bunlar her mukaddesata, her yüksekliğe hücum etmiş- lerdir. Şimdi diyorlar ki; fena vesileler matbuat hürriyetinin boğulmasına kâfi gelecek mi- dir? Fakat feyiz ve şereflerine itimat ettiğimiz ve fakat itimat etmiyorur. iftirasina maruz kal- dıiğımız — İnkılâpçıların, büyük ibdakâr insanların birkaç idlâl- | BORSA İstanbul 13 Temmuz 1931 — Kapanan Hatlar — NUKUT İsterlin Delar “Amerikan 20 Frank Fransıx 20 Liret — İtalyan 20 Frank Belçilem 20 Drahmi Yunan 20 Frank İaviçre 20 Leva — Bulgar 1 Flerin Felemenk 20 Koren Çekoslovak 1 Şilin Avusturya 1 Raylışmark Almanya 1 Zeloti Lehlstam 20 Ley Remanya 20 Dinar Yugeslarya 1 Çervaneç Sevyet KAMBİYO Londra 1 İsterlin — kuruş Nüy. — 1 Türk liram dolar | Parls — 1 Türk lürasıFrank - | Milâne 1 » w Liret Brüksel 1 » Belga Cineve 1 » Frank Sofya 1 » Leva Amesterdam 1 T. , — Florin Madrit —1 Tür İlrası Pozta Berlin —1 Mark Varşova 1 Zeloti Paçız,2s,09 496,00,— 1,99,40,— 420 79,35,— Galatasaray Resim Sergisi Galatasaray resim sergisine iştirak — edecekler — eserlerini (21, 22, 23) Temmuzda saat (13-17) de liseye göndermeleri. Gülhanede Manken Kursu Gülhane Tatbikat Mektep ve Seririyat Müdürlüğünden: Pratisiyen etibbaya (Manken Tatbikat) kursu (1) Agüstos (1931) Cumartesi gününden itibaren başlıyacaktır. Devam etmek istiyen etibbanın Cu- martesi, Pazartesi ve perşem- be günleri saat (10-12) arasın- da Viladiye muavini Dokto Yusuf Ziya Beye müracaat etmeleri rica olunur, Yeni Neşriyat: Baytar Mecmuası Türk Baytar mecmuasının beşinci sayısı faydalı yazılarla çıkmıştır. — Mesleğe | mensup Olanlara tavsiye. ederiz. Idare Dahiliye Vekâleti tarafından neşrolunan ( İdare ) mecmasının Mayıs nüshası resni ve gayri resmi birçok yazılarla çıkmıştır. ;Aynen Yazıyoruz kârın tahrik ve teşviklerile matbuat hürriyetini tahdit et- miyeceklerine kanaat ediyoruz diyorlar. Efendiler; matbuat, bu asrın en büyük kuvvetlerinden biridir ve böyle oldğu içindir ki, hüsnü istimal edildiği takdirde faidesi nekadar çok olursa mizir. el- lerde fena tatbiklere marur kaldığı zamanda tevlit edece- ği — felâket, —intaç edeceği mazarratlar o nisbette büyük ve müessir olur. Matbuat bir müessesedir. Hürriyet bir hak. Her hangi bir serseri umuma ait bir müesseseyi ve hakkı eline alıp şahsi menfaati, şah- # hırsı ve imuzmarı için istediği gibi - kullanabilir. mi?.. Buna müsaade edilen memlekette ne Müessesenin ne de hakkın mana ve mahiyeti anlaşılmamış demek olur. Arkadaşlar: İstanbul tram- vaylarına menafii umumiye ile alâkadardır. diye kontrol va- zediyoruz da ondan daha fazla menafli umumiye ile alâkadar olan —matbuatı, hüviyet ve şahsiyetleri malüm birkaç ser- serinin eline hak ve bhürriyet leyhine istimal edilen keskin | bir silâh gibi “haktır,, diye îlııınmen kayıtsız ve kontro- suz olarak hangi bırakabiliriz. zihniyetle (Devamı var) HİKÂYE Bu Sütunda Hergün Muharriri: Necati Yusuf BOŞ VAKİTLER Yavaş, yavaş başını yerden | mizin müdürüdür, dedi. Fakat, haldırarak özerini uğuşturdu. Elleri kanlı idi ve şakaklarında hâlâ zonklıyan bir ağrı vardı; dirseğine — dayanarak — biraz doğrulmak istedi. Fakat, bütün bütün vücudunda ağır, ıtıraplı bir gevşeklik duydu. İnliyerek başını *yine toprağa bıraktı. * Artık akşam olmuş, * Gö- kez, nahiyesinin yakmındaki çıplak tepede serin bir rüzgâr esmiye başlamıştı. Yeni nahi- ye müdürü Şevket Bey bir ölü gibi hareketsiz uzandığı nok- tada bir daha kımıldadı. Bu sefer vücudunun acıyan yerlerini tayin edebileck kadar kendine gelmişti.. Omuz — başlarında, belinde, bacaklarında — derin derin sızlıyan bereler - vardı. Artık, etrafını seçebiliyordu. Yanı başında atsız, kapıların- dan eşya parçaları sarkan bir yaylı araba ve tekerleklerin arasında uzanan bir erkek cesedi gördü. Birden herşeyi hatırladı ve dehşetle ürperdi. Bu arabada onlar vardı. O ve karısı. Nahiye müdürlüğüne tayin edilir edilmez evlenmiş- ler ve hemen yola çıkmıştılar. Sonra, tam bu noktaya gel- dikleri zaman... İçinde bir alev dalgalandı. Vücudunun istıra- bını artık onutmuştu. Sarsıla- rak aayğa kalktı. Karısını gü- neşin battığı istikamete doğru götürmüşlerdi. Koşmak - istedi. Fakat, ancak bir iki adım yü- rüyebilmişti; gözlerinin önünde bazı şeyler parıldadı, kulakla- rında derinden derine akseden bir oğultu ve arasında ince, tiz bir feryat... Dizleri büküldü ve tekrâr yere çöktü. * Onu sabaha karşı çobanlar görmüşler ve kaza merkezinin küçük hastanesine getirmişler, Akşama doğru ifadesini ald- lar. Takibe müfrezeler çıktı. Şevket Beyin vücudundaki dip- çik yaraları bir hafta zarfında ayağa kalkabilecek kadar te- davi edildi fakat, genç karısı “Berin,, bulunamadı. * Şevket Bey haydutların biz- zat takibi için müsaade almış- tı. Çarçabuk hazırlandı. Emrine bir jandarma müfrezesi vermiş- lerdi. Yolda genç takım zabi- tin başından geçenleri anlattı. “Tam şu noktaya geldiğimiz zaman yaylı, bir kayaya çar- pılmış gibi sarsıldı. Arabacımız bir an evvel nahiyeye girmek için yolu bırakmış, bu kestirme patikayı tutmuştu. Bir kaza zannile — yerimizden — sıçradık. Tekerleklerin arasında büyük bir kaya parçası vardı. Henüz bir. kelime konuşmıya vakit bulmadan: — Kıpırdama, eller yukarı! Diye gürliyen bir ses duyduk; ve arkamıza döner dönmez sırtimiza dayanan uzun namlu- ların soğuk temasını hissettik. Karşımızda korkunç yüzlü bir haydut vardı. Arabacı bizden daha evvel kendini topladı. Yanlış kapu çaldınız efem! Bu bey bizim ' nahiye- i i bu ikaz zavallının hayatına mal oldu.. Sözünü henüz bitir- mişti ki haydudun - silâhının patladığını ve arabacımızın bir kütük gibi yere devrildiği- ni gördük. Silâh sesini vahşi bir kahkaha takip etti. Kar- şımızdaki haydut benimle alay ediyordu : — Gancuk fena degül, onu bize bırak ta sen güle güle nahiyene git, Ölümü gözüme almıştım. Fakat bu meş'um tasavvuru öğrenince bizi öl den bin kere daha feci akibetin beklemekte olduğunu anladım. Gözüm Berine - ilişti. Zavallı yavrucuk © kadar korkmuş ve şaşırmıştı ki o esnade cereyan eden şeylerin belki farkına bile varmıyordu. Onun bu bitkin tavrını görün- Go birden vdeli “gibireklimi Sıçrıyarak karşımdakinin üs- tüne Aatıldım. Fakat başıma bir şimşek gibi çarpan dipçik darbesile yere serildim. Baygınlık arasında “Berin,,in feryadını - duydum. — Gözümü açabildiğim bir saniye zarfında bir haydudun “Berin,i bir eşya parçası gibi koluna ala- rak tepeyi tırmandığını farket- tim. Sonra, artık kendimi büs- bütün kaybettim. Takip beyhude oldu. Jan- darma zabiti ümidini kesti. Avdet ettiler. Şevket hünüz hasta idi. O gece kendisi için ihtimamla hazırlanan bi- naya İstemiyerek girdi ve uyumıya başladı. Fakat, her kes çekildikten sonra içinde, şimdiye kadar hi>settiklerin- den büsbütün başka karanlık ve boğucu bir azap duydu. Şimdi, Berin o müstekreh ve korkunç heydutların elinde kimbilir. nasıl kıvranıyordu? Fırlıyarak yataktan kalktı, boğulacak gibiydi. Gözleri aya- grudan henüz çıkardığı ça- murlu çizmelere ilişti. Uzun yolları biribirlerinin omuzuna yaslanarak görünmez ufuklara uzanan çıplak yalçın — tepeleri hatırladı. Bütün vücudunda yeni açık mış yaralar gibi acısı ta derin- lerde duyulan bir bitaplık vardı. Çizmelere doğru uzanan eli yanına düştü. Başı — önüne eğildi. Göz kapaklarında artık iradesine isyan eden bir ağır- hk - vardı. lece, oturduğu yerde, farkına bile varmadan derin bir uykuya daldı. * Şevket Beye birkaç defa kaymakamlığa terfi tepşir edik - di. Fakat, o, tanıdıkları vası- tasile bir çaresini bularak ayni nahiyede müdür kalmayı ter- cih etti. Bütün ©o bavalide - müthiş ve amansız bir eşkiya düşmanı olarak taninmıştı. Gökez yolundaki çıplak te- penin Üstünden bir daha dön- miyen “Berin,, için mermerden zarif bir mezar yaptırdı. Etra- , fını kendi elile yetiştirdiği na- dide çiçeklerle süsledi. Boş vakitlerini burada geçi- riyordu.