irk ir Musahebeleri)| DÖRT si L “5 ONRA SAN A NRIİ KUT) |Yezan: H A İnsanın hayatında iekdmül ve tahaoeü) bir zarurettir. Bununla beraber bu iki mefhum üzerinde dikkatli olmak gerek, Her tekâ- mül bir tahavvüldür fakat her te havvül bir tekâmül değil.. Tekâ- mül anlarında olmayan bütün de- ğişmelerin şüpheli, tehlikeli bir hali var. Tekâmül ettiği için de- giştiğini duyan insan nasıl, niçin değiştiğini kavramıştır. Onu şaşır- tacak, tenakuslara sürükleyecek ani, sebebsiz bir sarsıntıdan &ÖZ edilemez. İlk fikirlerile mezara gi- ren, bütün hayatı boyunca ayni fikrin arkasında koşan bir kültür adamı olamaz sanırım. Bu ancak gahsiyetimizi bulduktan, dünya görüşümüzü yapan unsurları iyice idrâk ederek pasif durumdan, ak- tif duruma geçtikten sonra kabil- dir. Şahsiyetimizi buluncaya kadar gegirdiğimiz yıllar bir istihale ve oluş halidir. Tekâmül ile değişme arasındaki farkta kendini bu nok- tada gösterir: tekâmülün konucu şahsiyet olduğu içindir ki tekâmül hedefsiz değişmeden kesin çizgi- lerle ayrılır, Tekâmül mizaç ile sosyal şartlar arasındaki bir kar- şılıklı tesirin souucu olduğu için ferdi iradeyi aşar. Tekâmül et- mekte olan insan; iradesini aşarak olugmağa koyulan bu hal karşi- sında - o halin makul bir netice- ye, şahsiyete ulaşacağını idrâk et- miş olsa bile - buhranlara düş- mekten kendini alamaz. Değiç- mek, uzun zamanda büyük cehit ve imanlaria kazanılarak benim- senmiş bir fikri terk etmek, ona arka çevirmek demektir. Değiş- mek... dile kolay bir kelime, De- gişenlere (tekâmül edenlere) soru- nuz onlar hör değişmenin bir «fe- dai-nefâ», benimsenmiş, bize sağ elimiz kadar yakın, tıpkı onun gi- bi farkında olmakaızın kuilanılan (bu derece bizden birşey olmuş) 294 — Servetifünun — 2411 bir fikri bırakmak, ondan vaz geçmek demek olduğunu söyleye- ceklerdir. «Sağ elini terk edecek- sini» bu emirdeki lüzum ve âcı sonsuz büyüktür. Bu noktada şuur işe karışmasaydı, duygular bizi eski fikirlere bağlı kalmak için kolay kandıracaklardı. Acıya kat- lanmaktanea varsın elim yerinde kalsın, duyguların dili budur, Şu- ur ise: «acıyı çekeceksin çünkü acısız, ıstırabaız tekâmül yoktur» diye konuşur. «İleri adem» Şuu: ran sesine kulak vererek eskiyi inkâr eden, can alacak noktada, iradeyi aşmış tekâmüle müdahele ederek onu en doğru nektaya ulaştırandır. İrtica daima his ada- mından, bislerile mazinin kökle- rine bağlı adamdan gelir. O, ta- maâamen eski olduğunu anlamış ol mâkla beraber bu egkiliğini giz- lemek için eski fikirlerine modern fikirlerin elbisesini giydirmek İs- ter. Böylece içinden çıkılmaz bir tenakusa sürüklenir, Sanat adamı, belki de hislerin peginde olduğu için tamamile mazbut olamıyor. Temayüllerini, dünya görüşünün nazariyesini yap- mak zorunda değildir. Hatta bu- na teşebbüs edenler çok kere muvaffakiyetsizliğe uğramışlardır. Çünkü artık sanstın sınırı sşılmış felsefeye, tenkide girilmiştir. Sa- nat adamı tenakuslara düşebilir, bu onun güzeli yaratmak husu- sundaki muvasifakıyet derecesine zarar vermez. Fikir böyle değildir, Mazbut olmak, bir veya birkaç esas düşünceyi muhtelif sahalara tatbik ederek basamak, basamak ilerlemek, sistem denilen güç 80- nuca tenakussuz varmak gerektir. Aksi taktirde felsefeden vaz geç- mek icabeder. Tenakusun en fe- nası, biribirinin zıddı olan iki metodu birleştirmek heverine dü- gen adamlarda görülür. Dikkat ederseniz en büyük fikir adamları filozoflar metodlarında asla telifçi olmamışlardır, Muhtevada, yani pür bir metodla izahlarına giriş- tiğiniz meselelerde telifler yapın, zarar yok.. Fakat metedunuz iki zıt, birleşmez metodun telifi ol- maşın.. Bu gerçek'i avlayıncaya kadar benim dört yıl çabamam gerekti. İdealism ile meteryalismi telif edebileceğim hülyasile ne ölüm terleri döktüm. Hemde bu yolu benden önce denemiş olan Hilmi Ziya ile tanıştığım, onun *“'Delitçiliğin tenakusları, nı oku- muş olduğum hslde... En sonunda Hilmi Ziyaya hak veren bir du- ruma vardığımı gördüm. Pür ol- mak, tenakuslara düşmemek için ya idealismi, ya materyolismi ter- cih etmek zoru baş gösteriyordu. İdealisme dönemezdim, dönemez- dim diyorum. Çünkü telifçiliğe onun öeskiliğini his ettiğim için yuvarlanmıştım. “e Eskiler “hakiksta vüsül için mürih bütün benliğini şeyhe tes- lim edecektir, derlerdi, İştidah eger bir zeka kıvıloımı demekse o, kendini şeyhe teslim etmekten korkmayacaktır. Tesirde kalmaktan, kendisindeu üstün bir adamı tanımaktan yılmayacaktır. Buna ne lüzum ver diye sorabilir- siniz. Taakip ile taklid arasında esaslı bir ayrılık var; birincisi tekrar ve şuursuzluktur; kuvvetli bir şahsiyetin tesiri altında ezile- rek şahsiyetten mahrum kalmaktır. İkincisi başlanmış bir işi devam ettirmek, onu sonuna kadar gö- türerek meyvelerini toplamaktır. Taklit eden yerinde saymağa, ta- akip eden yeçmeğe namzettir. Tak- lit heveskârın, taakip istidab ve şahsiyetin harcıdır. — Devamı 299 da —