a Kİ Bir sonbahar günü, Portos'un kahvesinde orta boylu, ince sarı bıyıklı, mavi gözlü biri belirmiş- ve bir daha gitmemişti. Arada şi- rada yardım ediyor ve böy mü- nevverlerine yani üç muallim, tü- tün kontrolörü, peynir tüccarı, jan darma şefi, köy kâtibine kataplık vazifesini gören kahveciye mükem- melen kalfalık yapıyordu. Az, fs- kat veciz konuşuyordu. Köylüler ona «Hafız», Portos, Müstecep, Ha- san efendi ve muallim işe #erat diyorlardı, Hakikatte adı Ferhattı ve nereden geldiğini kimse bilmi- yordu. Kendinden emin ve konu- şurken kimsenin gözlerine bakmea- dan, kati, lâflerins kendi de iman etmiş bir insan helile söz söylüyor- du. Yazısı mükemmeldi ve eski yeni türkçeyi su gibi okuyordu. Se- si güzeldi, kahveye bitişik odacık- taki âlemlerde Hasan efendi, mü- allim, Müstecep ve Portos'u, bir gok defa elini kulağına götürerek okuduğu «Heryer karanlık» la hay- ran edip gözlerini doldurmuştu. Bıyıklarını bükerken gözlerini muayyen bir yerde tutması yaşına «yirmi beğtir diyeceği an insanı şaşırtıyordu. Bu genç adama böyle, ağır, mağrur ve kendinden emin kouuşma tarzı pek yakışmıyordu. Fakat, köylüler onu beğeniyor ve arada-sırada askerdeki oğulların- dan gelen mektnpları okutu- yor ve cevabları da onun inceli kalınlı yazısıyla yazdırıyorlardı. Köyün delikanlıları Ferat'ın ismi- ni yavaklularından duymuş ve onu beğenmemişlierdi. Ferat'a da- yak atmak istediler, (fakat iki ka- KADI IV Yazan: Cavit YAMAÇ badayıyı gözleri mor, yüzleri ye ralarla dolu) Ferat adamakıllı ıslat- ti. Onun gençliğine hareketlerini yakıştıramıyanlara Ferat bir mert- lik ve büyüklük senbolü halinde göründü. Herkes ondan danışıyor- du ve eğer genç adam muhteris olsaydı bir hayli toprak sahibi olurdu. Fakai, birkaç çizgili anlını avuçlarının içinde saklıyarak saat- lerce meler düşündüğünü kimse bilmiyordu. Bir kaç defa Müstecep sormuş cevap alamamış Portog merak et- miş ve sdnra gücendirdiğini zann- etmişti. Neler düşüdüğünü ve neden öyle sık -sik düşündüğünü, Ferat kimseye söylemiyordu. Kimsede, sormaya cesaret edemiyor, ve her- kes hürmet dolu bir hisle onu seviyordu. Birgün Müstecep genç adama; — Hafız, dedi. Adamın çil dolu suratı kızarmaz ki... O, eşek üze- rinde hacca giden herif, pis, mis- kin oğluna bizim Haççeyi istiyor.. Ve âlimane bir cevap yerine o âna kadar Ferat'ta görmediği bir kızgınlığa şahit olmuş ve bu- nun ağzından “eşek üzerinde hacca giden, hakkında en ağır küfürler (kendisi de iştirak ederek) dinlerken hayret etmişti. Bir defa hatırına bu gelince, Ferat'a bu hali yakıştır- mamıştı... # LR Portos, muhacırların, yola çıkıp çıkmadığını sordu. Müstecep, cevap yerine göğsünü şişirerek bir “aah!, çekti: Kahveci pos bıyıklarını elinin tersile silerek olduğu yerde, bir ân kaldıktan sonra, rakı şişe: sini yatağın altından tıkardı ve iki fincan'a doldurarak, ilkten kendi dikti. Müsteceb'in kadeh'e elini bile sürmediğine şaştı: — Âşık, ne oldu sana be 1 Ka- sabada küfür'mü ettiler sana yokea., Âşık, cevap vermedi. Sonra yanaklarını şişirerek bir “ash, daha çekti. Portos, ne yapncağını bilemi- yordu : Elinde rakı dolu fincenla* mânasiz jestler yapıyor elleri ve bıyıkları titriyordu. Eğildi ve Müs- teoeb'in yüzüne baktı: berikinin gözleri dolmuştu. a “. Aşık Müsteceb'i öyle sıranın üzerine bagdaş kurup Oturmuş başını bir eline dayamış olarak, eski tânıdıklarından biri görmüş olsaydı muhakkakki gülmeden ka talırdı. Çübkü, yetmiş yıllık öm- ründe kimse onü bir defa bile ciddi görmemişti. Portos karşı- sında, elleri titreyerek, rakı gişe- sinden fincanı dolduruyor ve içi- yordu. İkide bir Müsteceb'in yüzü- ne, ürkek nazerlarla bakiyor ve diğeri gözlerini ona doğru çevirin- ce, beriki keudinin kilerini duvar. daki asılı gocuğa dikiyordu. Uzaktan, onlarin bu halini biri seyretmiş olsaydı, komedi'oyu dıklarına hükmederdi . i Müsteceb, birden elini ufâk masaya doğru uzattı ve gişeyi yd- kalarken daha ağzına götürüp dikti ve büyük yudumlarla içmeğe - Devamı gelecek sayıda - . & “ Avni Arbaş : Çisgi 291 — Servetifünun — 24J1