— finyâi gel, sabahı oluyor, diyen bir ses duydum. Evet, iyice duydum. Yorgun argın, sallanarak onu takib ettim. Yüzüme sert bir hava çarptı. Eğer tuz banyosunu bilirsen, top- rağın kokusunuda bilirsin. Arkamda rüzgârın vurduğu gibi bir ağır ka- pi kapandı, dağ sarsıldı. Bir te rafta uzakta, çok uzakta bir horoz sesi duyuldu gibi geldi bana; onları sanki ruyada duyuyordum. Ay, orman, hiçbir şey görmü- yordum. Ortalık kapxaranlıktı, Birşey bul- mak için ellerimi uzattım sert ve soğuk taş gibi bir duvara tesâdüf ettim. Uzakta bir yerde, silik bir ışık göründü, Onnn ufkunda du- varda ormandaki karaltının göl- gesini gördüm; On fıçı büyüklü- ğünde bir kafa, kayalar gibi bir vücut at nalıyle nallanmış ayaklar. Kendini göremiyordum. Gölge, kolları arasında, kundakta bir ço- cuk tutuyordu. Ormanda da bir gocuk hıçkırığı gibi bir şey duy- muştum. Kulaklarımın çinladığını zannetmiştim. Bir ahıra benzeyen fakat du- varlarını direklerini ve döşemeti- ni seçmediğim bir yere vardık. dışarıdan, içeriye, kan ile su mu- hassalası gibi kıpkırmızı, ölü, bir ışık akıyordu. Bütün bu yer memede ufak çocuklarla doluydu. Bir buçuk yaşını hiçbiri aşmamıştı ve hepsşi- de anadan doğma çırılçıplaktı, Gözleri ölgün ve yüzleri balmumu gibi sarı hepsi orada duruyor ve sesleri çıkmıyordu. Bazıları birer elini, bunun gibi ssilayorlardı, (Mocan, oğlunu gösterdi) Araların- dan biri ağlayordu. Öyle bir ağlı- yordu ki insanı sağır ederdi. — Onu getirdin mi * diyen bir ses duydum. — Adamı da getirdim, beriki- ni vermek için. — Buraya getirmemeliydin. — Ne ehemmiyeti var... yukas ri çıkıncaya kadar nasıl olsa unu- tacak. Ben artık gidemem, horoz- lar otüyor. — Bunu ver ona da ağlamasın Vaktini doldurdu. Gölgeyi çocuklar üzerine eği- iirken gördüm. Oradan nasıl ve ne zaman çık- tm bilmiyorum. Galiba kapıyı kapanırken duydum. Rüyada gibi hatırlıyorum. Bubi. çarpı, kunlur İçimde vg kucağımda bir çocuk, beni, evi- min yanında bulmuşlar, Karımında yanından o gece çocuk kaybolduğundan bende olanı oğ- lumuz zannettiler. Çocuğum olun- ca Allah'a dua edip teşekkür et- mediğimden aklımı oynattığımı sandılar. Bazılamda, karım nyurken eve gelip, bu deliliğimin esnasında, ç0- cuğu onun yanından aldığıma hükmettiler. Ondan sonra sekiz hafta yat- tım. Başıma neler geldiğini, nere- lerde dolaştığımı onlara anlattım. Bana kimse inanmadı. Kimse. Ke rım bile. Anlatmaya başlayında, bana merakla bakiyor ve : — Yat Gheorghe, ve istirahat et! Mocan diyordudu daklarını ısırdı ve başını salladı. Sanki devâm et- mek için sesi kalmamıştı. Birdenbire, yükselen ve derhâl aşağı düşen ve ağır ağır yanan bir alev gibi ko- nuşmağa başladı : — Bu çocukla neler çektimi. Bana, bir bak! Kırk iki yaşinde- yım fakat bütün altmış yaşında olanlardan daha çok ihtiyarlamış gibiyim. Karım bir gölge, her yo- la çıkışımda, dönüşte onu sağ bu- lamıyacağım diye düşünüyorum, Ondokuz senedenberi evimde tabii, sakin bir gün geçmemiştir. Ağle- madan geçen bir gün, uyku uyu- duğumuz bir gece vaki değiklir, Öldürmeye (öldürmedim, çünki vermediğimizi almaya hakkımız yoktur! Can Allahtandır. O, biraz kendine geleli, bir kaç seneden beri, karım yatağa düştü, buna hayret etmiyorum. Şimdi, ona bak. Nereye koyar- san orada kalır, Konuşmaz. Acr- kırsa: Somun! diye bağırır. Bu kader bilir ve anlar. Yemeği, üç kişi kadar yiyiyor. Yemek Jâfını duyunca hergeyi bırakıp koşuyor. Evde, herkesin yemeğini tıkınıyor. Anası sakattır ve hepimize yemek yapan onüçlük bir kızcağız onunla başa çıkamıyor. Bizde, buğday bu- radaki gibi bele kadarda çıkmıyor. Bundan ötürü onu kendimle beraber gerdiriyorum. Bana fay- dası olur diye değil. Mocan sustu. Avlu içinde yal- nız atın ot yemesi duyuluyordu. Babam : — Dağın, o kapısını aramadın- mı ? diye sordu. — Öyis- aradım ki impliam bie erittim. Nafile sanki toprağa girdi. Hepimiz sustuk. Evin üzerinden bir yıldız sarktı arkasından ince bir ateş bırakarak. Annem bunu o <dey» zanede- rek : — Dağlara taşlara! diye dua etti. — O değildir teyze! olduğum yerlere o gelmez. Sonra babama ; Benim — Ondan şonra bütün sihir- bazlıkları öğrendim, Ondan bâkl- releri, kadınları koruyabiliyorum ; yolda durdurabiliyorum; bulun- duğu heryerde kapının çivilerinde bacada, meşe gölgesinde keşfede- biliyorum. Bu hususta bütün Ardeal'da benden ustası yok. Ona rastlamak İstiyorum her tarafta arıyorum. Gece gezilmeyen yerlerde ormanlarda dolaşıyorum, Fakat beni biliyor ve sakinıyor. Geçen gün onu bir bâkireden kovmak için çağırıldım. Kızın ni» şanlısı ölmüştü. O zaman o, ona alışmış her akşam geliyor ve kim- se ondan kızı koruyamıyordu, Akşamdan yolun haçcına durup nasıl geleceğini gözetlemeye baş- ladım. Çok geçmedi onu köyler üzerinde kırmızı bir kor gibi uçar- ken gördüm. © tarafa doğru git- tim. Sus, iyidir, diye düşünüyor- dum. Şimdi, şimdi. Bve girmeden beni hissetti, ve öyle acele etti ki taklak atıp şey» tan kıyafetine bile giremedi. Böy- leca insan gibi vücudüyie bacayı yıkarak dama çıktı. Tabit orada bir daha görün- medi. Bir gün beni Sâmbata'ya bir adam çağırttı. Ahır yaptıktan sonra dua etsnemişti de, şeytan her yıl bir iki hayvavını öldürü- yordu, Bir çok yerlere çağırıldım ve buralara cânı gönülden gidiyo- rum, para istemem. Bir defa ona ,rasilayıp, durdurarak : — Oğlumu ne yaptın? diye sormak istiyorum. Sâdece bu k&- kar istiyorum, çocuğumu ne yap- tan ? diye sormak. Kemikler- ini eritsin diye ufuklar bölirim- ceye kadar yerinde iilüp ve gözlerini içsinler diye dokuz köyden siyah horozları çağırırdım. Pavel DAN 287 — Servetifünun — 2358