leri belirdi. Uzun uzun düşündü. Meçhul ve tuhaf bir bis, oraya gitmesi için adeta onu zorluyordu. Bu yersiz istekle epeyce mücadele etti : Fakat sonunda, sanki bir miknatısi tesire kapılmış gibi, kat'i kararını verdi : gidecekti... Biraz sonra, Üstadı selonda, bir köşeşe büzülerek, vakti bek- liyordu. Nihayet, şehirin genç münevverlerinden biri edebiyat münekkidi olduğu söylenen kürsü- ye çıktı, Bu büyük adamın hayatını anlatmıya girişti. hâkin deha bağ- langıçta : «... Önceleri birçok memuriyetlerde bulunmuşsa da, Şyaşlığından dolayı hiç birisinde utupamamıştır (|) ...» gibi heze- yanları sözleri arasına sıkıştırdı. Halbuki Üstad gibi, ağzına hiç içki koymamış pek muhterem bir şahısa «ayyaş» lâkabını takmak ve fevkalâde muvaffakiyet gösterdiği vazifelerinden, edebiyata merakı sebebiyle istila etmesini «kovul- Muş» « çevirmek, affedilecek bir hata ve belki de yüzsüzlük değil- di, Buna rağmen Üstad, bu çirkin saçmalara hiç kulek ağmadı. Yal- nız, bafifce sararmış yüzünü çev» reliyen sakalının belli (o belirsiz titrediği görülüyordu. Şimdi genç adam onun giirlerini ele almıştı : « Şüphesiz üstad büyük bir san'atkârdır dedi ve üstadın 18- marlama şiirlerinden de bahsetti. Bu genç ya ukalâ ya eahildi; ya da, birçok meşhur edipleri tesiri altı- na almış olan böyle bir şöhreti ve ortadaki şaheserleri Obile inkâr ediyordu. Belki de givrilmek için her haltı karıştıranlardan biriydi. Büyük Üstadı, demin hiç hiddet- lenmediği halde, karaktersizlikle itham son derece kızdırmıştı. Sab- rın da bir haddi olurdu. Ağır ağır yerinden kalktı. Suratı bembeyaz kesilmişti. Bileri ayakları titriyor, asabiyetten sanki boğaluyordu. Birdenbire parlaması ve olduğu ye- re yıkılıp kalması ihtimal dahilinde idi. Bereket versin, itidalini müm- kün mertebe muhafaza ederek, o anki vaziyetinden umulmıyacak bir nezaketle bilgiç tdslağına : — Oğlum, siz hem çok yanılı- yor, hem de çok büyük bir güne- ha giriyorsnnuz. Samimi bulma- dığınız şiirinde dahi hisli bir edâ vardır. Şunu da bilinizki, o hiç 19 Mayısa hazırlık içki kullanmamıştır. Lütfen sözle- rinizi tashih ediRiz Diye hitap etti. Bütün başlar, anaızın söze karışân, bu ihtiyara çevrilmişti. Kimse onu tanımıyor- du, Genç münevvere gelince, onun hali cidden haraptı. Bu kısa ihtar onun beyninde bomba gibi patlamıştı. Böyle bir kalabalığın karşısında bu bozuluşu hazmedile- mezdi. Gururu o kadar kırılmıştı ki, artık, herkesin kendisine müs- tehzi nazarla baktığını semyordu. Hele, hasmını ilk bakışta basit bir insan gibi görünce büsbütün çileden çıktı. Demek bu uyuşuk ihtiyar, kendisi gibi yıliarena mek- teplerde dirsek çürütmüş malü- matlı (() bir münevveri tebkir ediyordu. Ona güzel bir ders ver- meliydi. Nerede bulunduğunu he- saba, katmıyarak, Üstada karşı gururlu bir tavır takındı : — Otur oturduğun yerde... Senin bu işlere aklın ermez... Ben onun hakkında bir sürü eser okumuş, kafa patlatmış bir ada- mım (0... Bu hakaret Yarşısında, ihtiyar üstad yıldırımla vurulmuşa dön- müştü. Birşeyler söylemek istedi. Fakat ağzını açamadan bir külçe halinde olduğu yere yığıldı, kaldı. * Yanındakiler onu dışarı çıkar- mıya çalışırlarken, genç konfranş- cı hâlâ sözlerinin doğruluğunu ispata çalışıyor ; durmadan göylü- yor, söylüyordu.... Şahabeddin UZUNKAYA, Chopin ve Delacroix ——- 308 ücü sayfadan devam — — Bilmiyorum, faka eminim. Çünkü onu düşünüyordum. Sözü doğru çıktı. Mickiempioz ellerimizi hürmetle sıkıp, Oho- . pin'in yanına oturdu ve çalmıya etti. devam etmesini rica e Chopin devam etti. O dalmiştı. Birden uşak gelerek şu haberi verdi: Ev yanıyordu. Koştum, ateş yatak odamday- dı, fakat zamanında söndürdük. Bu iş bizi bir saat meşgul etti. Sonra sklımıza geldi: — Acaba Mioktewoloz nerede! Seslendik, cevap vermedi. Sa- lana girdik, yok. İşte nihayet bunu bıraktığımız köşede bulduk. Lamba sönmüştü, onun haberi bile yoktu. Yanına geldik, farkında bile değildi, hiç bir şeyden haberi yoktu. Onu neden yalnız bıraktığımı- zı, ve yalnız olduğunu dahi bilmi- yordu. O yalnız Oboplu'i dinliyor- du. Benim güldüğümü gören asil şair, sebebini sordu: — Hiç dedim, fakat bir daha evde yangın çıkarsa âizi emniyete koymak lâzım, yoksa habersizce yanacaktınız. Hiç haberim yok, dedi. Bir kelime &öylemeden gitti. Chopin Delaoroia'yı götürdü. Reel dünyasına dönen ressam ona, İngiliz terzisinden bahsediyor ve dünyada sanki sıcak ve befif elbiselerden başka bir şey yokmuş gibi konuşuyordu. Oktay AKBAL i 309 — Servetifünun — 2334