b | Şahabettin UZUNKAYA üyük fabtihler kılıçlarının hakkı olarak nasıl ölmez bir nam kazanmışlarsa, oda kaleminin kudret ve maha- reti ile edebiyatın hemen her sa- hasını fethedip yıkılmaz bir şöhre- te ulaşmıştı. Uzun bir kafa yorgun- lağunu müteakip eriştiği edebi mevki, “ Üstad ,lığı ona mal ediyordu. Fakaf şurası garip- tir ki, bu meşhur Adamın hakiki ismini, takdirkârlarının bir kaçın- dan başka, bilen yoktu. Çünkü ya» zılarını müstear imza ile neşredi- yordu. Üstat, yaşlıca olmasına rağmen dinçliğini kaybetmediği için, daha yıllarca bir çok şaheser yaratabi- lirdi. Ne çare ki, edebiyatı güneş gibi parlatan bu dehanın önünü ansızın kapkara bir cesim bulut kapladı : Onun genç bir zevcesi vardı; cılız vücutlu ve hastalıklı olması- na mukabil gayet güzel ve sevim- li idi. İşte bu kaynaktan ilham 8- lan Üstat, bütün sevgisini bu ka- dıncağıza hasretmişti. Zaten başka kimsesi de mevcut değildi. Bu iti- barla karısı onun her şeyi sayılırdı. O, en büyük zevki, baştan sona kadar muvaffakiyetle başardığı bir eseri, hayat arkadaşına okurken duyardı. Gene, bir romanını: “İşte en kıymetli ve tesirli eserim!, müjde- siyle, hâdiseler arasında bizzat ya» şıyormuş gibi, sesinin tonunu yeri- ne göre değiştirerek ona okurken büyük bir sukutu hayale uğramıştı : Esasen heyecanlı olan mevzu için- de pek müessir ve korkunç bir sah- nenin bulunması, marazlı kadınca- ğızın bayılmaşına vesile olmuştu. O meş'um günden itibaren hasta- lıktan hiç kurtulamıyan zevcesi, bir ay içinde hayata gözlerini ka- pamıştı. Hakikatte bu ölümün tıb- bi sebebi başka ise de, romanın 308 — Servetlfünun — 2334 | | |İHikâveh bu işte bir rol oynadığı muhakkak- ta. Üstat bu yüzden kendisini mes'- ul addediyordu. İşte, güzel bir yaz havasının birdenbire bozmasına benzeyen, bu felâketin onun hayatında doğurdu- ğü fırtanalar, boralar ve yıldırımlar yürüdüğü yolu tarümar otti. Üze- rine titrediği ve tapınırcasına sev- âlği bir varlığı kendi eliyle orta- dan kaldırmıştı. Başkalarının taban- ca ve bıçakla işlediği cinayeti, o kalemi sayesinde: kolayea ve hem de cezaya çarpılmaksızın becermiş- ti. Evet, o bir katildi. Böyle bir caninin yazıları ân şüphesiz cemi- yet için bir tehlike teğkil ediyordu. Bu düşünce engin teessürüne karı- gınea zengin mukâyyilesinin kapı» larını edebiyata kapadı... JI Bu vak'adan sonra hayatının ikinci safhası başlıyordu : Çarçabuk, babadan kalma kona- Zını satarak, kitapçılarla hesabını kesti, Servetinin bir kısmını mubh- taçlara dağıttı. Kütüphanesini bir mektebe hediye etti. Sonra gizlice bir vapura atlıyarak, şarki Karade- niz kıyılarında ( T.... ) limanına in- di. Oradan da ta içerilere kadar giderek, bir köyden aldığı âraziye yerleşti. Köylülerden bir kaç yar- dımcı buldu. Böylece, kederleriyle basbaşa, rahat ve sakin bir şekilde, ömrünün mütabakisini tamamla- mak istiyordu. Üstad İstanbuldan ayrılır ay- rılmaz, gazeteler onun Anado- lu'da bir seyahate çıktığını ha- ber verdiler. Fakat nereye gittiği meçhuldü. O, bulunduğu yeri keş- fetmesinler diye her çareye baş vuruyordu. Sonraları uzuk gaybubeti, bir aralık “öldü, diye bir şayianın or- talığa yayılmasına yol açtı. Gazete- ler, mecmualar feryatlarla doldu. Hayatına ve eserlerine âit kitaplar neşredildi; ihtifaller yapıldı, mev- cudu kalmıyan romanları yeniden basıldı. Şuda var ki, ölümüne ina- nanlar inanmıyanlar zaten onu kalblerine gömmüşlerdi... Beri tarafta Üstadı inziva ya çekildiği köyün havadisinden başka birşey işitmiyor, yalnız bir hayal için yaşadığını hissediyordu. Şehire tamamile veda etmişti. An- cak bu köyün saf ve temiz havası yüreğindeki y&rânın merhemi ola- biliyordu. Hali ve tavrı o kadar değişmişti ki, artık onu çıplak ba- şının etrafında gelişi güzel uzuya- rak ak sakallarına karışan ağarmış saçlariyle ve yıpranmış elbiselerile bir köylüden ayırt etmek müşkül- dü. Lâkin dikkatli bakılınca, göz- lerinde yas perdesinin arkasına giz“ ienmiş bir parıltı farkediliyordu, Bu köy hayatı on sene kadar sürdü, Bu müddet zarfında bir de- ia bile köyünün kasabasına gitme- mişti. Fakat ölüme doğru yürüdü- gü yolun bitmek üzere olduğunu anlıyordu. Bunun için, İstanbul'da toprağın soğuk kucağına bıraktığı zevcesinin mezarını son bir defa daha ziyaret etmek arzusuna düştü. Hazırlandı ve bir sabah yola düzüldü. Biriki şehireik geçtikten sonra (7...) liranına ikinci defa olarak ayak bastı. Aksilik bu ya! Vapur olmadığından bir gece otel de kalmak ivab ediyordu. Buna çok canı sıkılan ihtiyar Üstad, hemen odasına kapandı. Sinirli si- nirli, aşağı yukarı gezinirken, biraz evvel otel garsonunun kazara ye- re düşürüp te, elmayı unuttuğu bir ilân gözüne ilişti. Önünde eği- lerek, şöyle bir baktı. Hayret! Kendi isminden bahsediliyordu. Gayri ihti- yari hemen onu aldı ve bir nefeste okudu. O gece Üstad için, birtop- lantı tertib edildiği yazıliyde. Bu te- sadüfle simasında heyecan alâmet-