rin Bruegel'in hayat derinliğini ifâde etmediğini anlıyordum. Ressam, sanatkârın tam ken- dini takdim zannıyle bize dağınık çillekeş ve acı bir hayal veriyor. Başının altında saçlar zengin bir sürette dağılarak yüzünü donat yor, çatık kaşlarla karışıyor ve uzun sakalıyle birleşiyor, yüz, ba- şının dağınıklığından derin çizgi- lerle ayrılıyor: gözler uzaklarda sisli viziyonlar uzluyor ve ağız kederli bir ekspresiyonda domuş. Cordelier elbisesi giymiş olan Tes- sam, bu tabloda, bize sâdece bir yüzünü gösteriyor. Fakat neş'e, sevinç va azim nerede? Onun gi- rinti çıkıntı dolu gençliğinde mi kalmış? Hayır. Bruegel hayatın toz kondurduğu ve yaşin his ta- zeliğini yıpratıp çürültüğü inşan- lardan değildir. Bütün büyük sa- natkârlar gibi Bruegel bu mâna- da dâima genç kalmıştır, düzleyen hayatın karşısında boyun eğmiyen yevmi hayat teferrüatının ememe- diği insanlar gibi, Hayali yeniden tetkik ediyor ve diğerlerile mukayese ediyor- dum fakat hiç bir zaman (complex) mevcudiyeti, yüzün ekspresiyonun- da veyâ şeklinde maddi şehadeti bulamıyordum. Neden bu uygunsuzluk? Ve ayni zamanda, spiritüel sa- mimiyetinde senelerce yaşadığım . bir adamın kafamda kurduğum hayalini neden hiçbir zaman süb- jektif ve sabit bir şekle koyamı- yordum : Anlayamiyordum: Dickens, To- Istoy veyâ Balzac gibi bir hayat inşaatçısının kitabını açıp ta $8- hıslarıyla temasa gelirken daha, derhâl onların çehtelerini hüya- limde çiziveriyordum. İlk anlardan daha namütenahinin içinden Ş$i- kararak onları sabit birer şekle koyabiliyordum. Bu surette, hayali fakat kati olarak dünyâ edebiyatındaki en mühim çehreleri tanıdım: Petru Bezukof”uda, Nicolas Nickleby'- iylde, Pyek Wicki'de, Gobaeck'idi, dost cewskiyen bütün şahısları: Raskolnicofi'uda, Kiriloff'uda, Ali- oşa'yı da. Pür abstire olan bu imajları konkre şekillere koyu- şum zamanla bende sağ insan- lârın da (conture) larını de kavretti. Prens Andrey'i, Anatol'u ve dölek, miop ve visiyoner Bezukaf'u 100 — Servetifünun — 2317 ilk görüşümde derhâl tanıyacağı- ma katiyyen emindim. Ve bu şahısları aktör temsil ederken onun büyük sanatı bunla- rı bize kafamızdaki sübjektif ha- yale göre verebilmesidir. Bu hâdise aynen bu kahra manların muharrirleriyle de vö- kiydi: Konkre hayallere aklımda olmadan onları şekillendiriyordum. Muassırlarının yaptıklırrı portre- dende hür bu muberririn pür sentetik, hayali bir portresini ya- pabiliyordum. Hepimiz içimizde Donguichotte kadar Cevvontes'- ın da, David Copperfield kadar Dickens'inde, Vautrin kadar Bal- zao'ğında birer portresini taşırız. Neden öyleyse Bruegel'in ka- famda bir hayaline karar kılamı- yordum ? Yaşadığı muhiti, haya- tını ve kendini hasrettiği sanatı bildiğim hâlde onu uzaklığın &i- sinden ayıramıyordum f Bu sualin izahını bizzat Brue- gel'in eserinde buldum: onun yo- rulmak bilmeyen çeşnisinde, gö- rünüşlerinin çokluluğunda (proteic) kerekterinde, basitleşmek ve kris- talleşmeyi reddeden eserinde bul-. dum. Bu adamın bir hayalini ka- famda kurabilmem için bütün bu eseri bütün bu çoşkunluğu bir şe- matik çizgiye indirmem lâzımge- liyordu. Fakat bunu yapmak biz- zat sanatkârın eserinin çeşni esan- sının mevcüdiyetini inkâr olacaktı. Çünki Bruegel'in eseri çok ve te- zatlıdır. Bruegel bundan ötürü muayyen sübjektif bir hayalle çer- çevelenemeyip tıpkı meveudiyeti- nin bir anında yüz ekspresionunu veren bir reğgamın eserinde bütün Brueğel'i tanımak için kifayet et- mediği gibi. Böyleki hayalimizde Bruegel, uzak ve sisli belirir. Şahsı, şekil- lerle örülemiyor, konkrede demir atamıyor, ruyanın izaheızlığında ve hayalin hamlelerinde yokolu- or. Bu noktada o, sanat kardeşi olarak elizabefhan şöirlerle elele vermiş bulunuyor. Ve bu takdirde (luxuriente) bir hayalin zengin dökülüşü ve basit bir hayatiyetiyetin ifâdesi olarak zihnimiz sabit bir şekilde onlarda karar kılamaz. Hayalimiz onların özlerini fa- kirleştirerek, sâdeleştirse bile, bun- * lar sübjektif çerçeveden şekilden uzakta bırakır. Büyük çaptaki bütün sanatkâr- lar da böyledir, ilkönce Sbakes- peare. Bunların ruhlarında tağıdık- ları âlem o kadar zengin ve gah- lanmıştır ve onların şahısları öyle infilâki bir enerjinin kükreyişini temsil etmiştir ki bunların munta- zam çizilmiş yerlerden akmasını arzu edemeyiz. Brnuegel, o hudutlaştıralamiyan sanatkârlar arasındadır. Fakat, hayatının karışıklığı do- layısıyla Bruegel'in fizik şahsiye- tinin konkrede başarılışına imkân olmasa da, sanatkârın apiritül şah- siyetini tahmini hakikatlerle ve- rebilmek mümkün olacaktır. Ve hakikaten bu cihette ganat- kârın takdimin de (structure) zen- ginliğini basitleştirip, tezatlı görü- nüşlerini bir yegânelik'te toplamak lâzım gelmez; sanatkârın psikolo- jisini tamamlıyan devirler grala- nır karşılıklı biribirinin peşinden gelir ve sıralanarak bütün çeşni ve hususiyetleri haiz espiritül bir mozaik hâlini alırlar. Sâdece kı- saltarak anlatmakta lüzumlu olan simetri ve yuvarlaklıkla onun psi. koldjik takdimini entüisiyon ve spiritüel yaklaşışımızla bir çırpıda mümkün kılabilecektir. .. Bruegel, yeni bir devrin yuğruluşunda şaşılacak denecek kadar zengin ruhlu idi. Basit gi- yiniyor bâzen lâfı az konuşuyor, hatti neş'e ve gürültülü kahka- hasını uzan süküt anlarıyle geçi- kiyorken Bruegel dâima fikir ze- râletini - sâde ve samimi ruh esâ- sını - muhafaza ediyor. Bruegel, ön plânda bir köylü, bir ayak ta- kımı kalmıştır. Kendinde muva- zeneli ve sağlam ağır ve kaba bir taraf vardı. Dik, ve daha fazla topuklarından yürüyen bir adam olabilir. Etrafına bir miop bakışının araştırmalariyle bakıyor fakatonun gözleri çok keskin ve kafası gözü önünden muayyen vizionlarla ge- çen herşeyi sıralıyacak kadar kuv- vetliydi. Onun teferruata verdiği ehemmiyet, görüşlerindeki isâbet ve teferrüatlı realizmi bundandır. Fakat bu sâkin görünüşten ötede, insanın harici âlemi kav. rayabilmesi için ona boyun eğme- sinde, ne hararet, ne şahlanış, ne bareket ne güzellik ve sanatkâr susuzluğu vardır! — Devamı 107 inci sayıfada —