çalışıp elindeki âletle kendini eski zamaularda addederek daha çok kederleniyorda. azan, kararıp homurtarak tehdidini bahçede gezdiriyordu. Onu sâkinleştirmiye çalışan o an- larda gekâsının bütün keskinliği dudaklarından dökülüyordu. Fakat Penelopa'nın gözleri tıpkı bir dalga yarasınin açtığı kaya kö- şesi gibi kaşları altından altından onu çarpıyor ve kelime yorgun ölü düştiyordu. Muhtelif hâdiseler ve kederler uydurarak, kıskançlı- gını yalıştırmak için gecikmesini başka surette anlalarak ilâhları kızdırmıştı. Ve söylediklerini kuvvetleştir- mek için, Aridlerin mümessili Pa- lamedes'in karşısında deli gibi gö- ründüğünü hatırlatıyordu. «Nasıl - unuttun : mu? Soğuktu. Deniz kayaların ayaklarında tit- riyor beyaz dişlerini gösteriyordu. Ve ben, göbeğine kadar çıplak Telemak'ı (daha yürüyemiyordu) pulluk yanına bırakmış, oralardan birinin geçip te beni görerek: «Ağ- layın Şdostlar, Laerte'in mubarek oğlunun delirip oğlnnu öldürmek istemesine ağlayın!» Unuğmadın, değil mi? Ve Pa- lamedes gelerek beni teşhir etmişti. Beni, utanmak için değil çünkl bütün bunları senin için yapmış- tim ve mücadele için de değil ! Unutmadın değil mi? Penelopa bir an onu düşünerek dinliyor ve sonra onun sesile be- raber endişelerle odaya dalıyordu. O soruyordu: — «Bu çoktandı. Daha iyl sen bu kadar seneyi nerede geçirdiği- ni anlat bakalım. İzah edemiyor- sun, değil mi? İhtiyar Penelopa o kadar çok.şeyler gördüki mert ve pek zeki kocası Ülis'in onu atlattığı zamanlar farkındadır.» Böyle nâmevcudiyetini sebeb- leştirecek deliller bulamadığından susuyordu, Bir kurnazlık yarata- cağı hiçbir zaman düşünmediğini hetırlıyordu. Kurnazlığın bir üs tadı olmuştu artık, Fakat Penelo- pa'nin önünde korkuyla susuyor- du. Onun önünden öyle bir kaç- masını biliyorduki Bumen ona ormandaki canavarlar bile bu ka- dar çabuk sivişemediğini göylü- ordu. Hararetle. O zaman dudakları. nı &ci hissediyordu. Ve katiyetsiz adımlarla, dağınık hâleti ruhiye ile atanan yüzünü yalnızlığın ku- cağına gömmeğe gidiyordu. Me- nelau'dan haber gelince onların da berâber geleceğinden ürkmüş- tü. Fakat kurtulmuştu... Ellerini yüzünde, &anki kötü bir rüyanın izlerini silecekmiş, gibi ogezdiriyordu. oYanıbaşında uyanan Bumen &sabırsızça onun konuşmasını bekliyordu. — «İlâhi, bu akşam iki sürü gördüm ruyamda» Ülis dostunun huzursuz nAzar- larında bakılmıyan sakalının tit- reyiğinde kemikli yüzünde kendi fikirlerinden birini arayarak onu dinliyordu. Bunun için sonunda: — Ruyalar bizden geçtiğinde, dedi, yevmi hayatımızın hakiki hadiselerinden bizi daha çok kor- kutur çünki uyku manasıyla yoğ- rulmamış uykusuz berrak gözleri- mizle hayatın tuzaklarından kur: tulmayı biliriz. Fakat, ruhlarımı- zın birer icadından başka birşey olmıyan ruyalarımızın korkusu altından kurtulmaya kim cesâret edebilir? Ruhunda yatan gölge- lerle kim mücâdeleye kalkışabitirf Bu gölgeler ki Styx'in siyah sula- rında dolaşan Cheron'un kayığı- nın aştığı yollardan daha kor- kunçtur. Titrek bir sesle konuşuyor, kü- lün plâğında işâret ve portreler çiziyordu. Sözlerine devâm ettiği müddetçe yanakları daha çok çe- tinleşiyor, çizgiler derinliklerini uzatıyor, nazarlarının sularında si- yah bezler akıyor ve nihayet bü- tün çizgiler düzelerek, ağzı burnu yerlerinde gözleri bir köşede te- kılı kalıyor. — «Ve bütün bunlara rağmen daba büyük korkularda vardır. Eğer Penelopa mubayyelemin sâ-, dece bir mahsülü olmuş olsaydı, mücâdeleyi kabül ederdim, Fakat o bir hakikattir, o yaşıyor, Onun tecil batırasi etime saplanmış tıpkı bir kayanın uçsuz bucaksız kök- leri gibi, ve beni yavaş yavaş erittiğini hissediyorum. Bir an sustu. Ve sonra yüksek sesle bağırdı: -— Sana hakikat söylüyorum dostum vedikkat et dediğime her kadında bir Cyela ve bir Çarybda vardır. A. M. ELEFTERESCU Bruegel'in san'atı ve karakteri — 100 üncü Sayfadan Devam — Bruegel hiddetli, fırtınalı he- veslerle ve mntlak firarlarıyla dağınık idi. Flamandiı bu köylü kükremiş bir barbar,bir üni, kaide ve adetlerden firâr etmiş hiiriydi. Hırslı, huzursuz ve lâflarında, konuşurken, çirkin ve acı tabirler, kamçı izi türkan ve taşkınlığını ağzına gelen kelimele- rin mevcut olması muhtemeldir. O ân, sâkin adam tanınmıyan biri, olnveriyordu. Fecir Opey- sajlarından, ailesinin ufak se- vinçlerinden Oo gözlerini (birden muazzam “isitin o ayrılışlarında gezdiriyor, ruhu bunlara tırmani- yor ve büyük kayalıklarda, za- manın #eilatlığında, o hercümerç olan rmnrişkulirda ruhi tufanı ile bir muhabere İll#sini kendinde keş- fediyordu. Gülmesini biliyordu. Büyük, heybetli ve rabülaisvari bir gülüş. Ayni zamanda şeytani fantastik bir hissi de “ürüi, Zamanının dini #lram ve hu» zursuzluğunu öyle İlir yaşamıştiki, şekillendirdiği cehennem köşeleri ve şeytani şahıslar sanki onun zengin muhayyelesinden doğmuş değildi yevmi hâdiselerin katiye- tini getiriyordu, Realizminin fan- tastik ile muhassalasının sebebini anlıyor, sile içinde yaşayışın tah- telbeğer ve sihirbazlık dekotuyla karıştığını ve esastaki köylünün basitliği ile kıvranılınışın sıtmalı muhayyelesi ile buluştuğunu izah ediyor Bruegel'de vehim ve çır- pınışlar dolu folklorlu bir köylü cinsinin hüsntniyeti muvazene bu luyor ve bilhassa lâyemut bir ha- yatiyet, Rabelaisvari özden bir çile kudreti fışkırıyor. Bruegel, gürültülü kahkahalar- la taşarak veyâ büyük bir aşkla sevdiği hayata bütün şalısıyla iş- tirakı ihmâl etmeden büyük mev. cudiyetler anlarında - ve fakat ruya ve hulyaya dalacak anlar yaratarak - nükteden ve başlayıcı yeyâ mümevcut ve sessiz İdi. Büyük zevklerinden biri, baslt insanlara fantastik ve hayaletli hikâyeler anlatarak bunları şeşırt- maktı. Cavit YAMAÇ 107 — Servetifünun — 2317 divn mikti,