359 — Dağılın ! emrini verdi. O anda sanki bir mucize oldu. O azgın kalabalık, hürmetle karışık bir korku içinde Mustafa Kemale yol verdiler. Mustafa Ke- mal ölümden de- gil, ölüm Mustafa Kemalden kork- muğtu. Atatürk Milli mücadeleye baş- damak üzere Sam- suna giderken Bandırma vapu- runa binmişti, Var pur demir aldı. Hareket etti ove Karadenize doğru açıld. ATATÜRK İstanbuldan kaçak olarak gidiyordu. Çünkü "Vahdeddini de, damat Feridi de şübhe içinde bırakmıştı. Bu sarışın başlı adamın kendi taç, taht ve mevkilerini yıkacak bir kudreti taşıdığını ve göğsünün isyan ha- linde bulunduğunu sezmişlerdi. Atatiirk de onların bu şübhesini sezmişti. Binaenaleyh her ân için geri çevrilmesi ve tevkif olunması tehlikesi vardı. Bu tehlikeyi kapta- na da söylediği zaman ihtiyar denizci; — Ne aksi, ben bu denizin a0€- misiyim, sonra bizim puslada bo- zuk! dedi. Atatürk metanetle: — Kaptan, hiç telâş etme, mümkün olduğu kadar sahili takip ederek yürü! cevabını verdi. Karadenizi, sahilleri, bir kelime ile tehlikeli yerleri bilmiyen bir kaptan, çürük bir pusla bir tekne ve nihayet arkadan gelebilecek tehlike... Bütün bunlara rağmen Atstürk cesurdu. Atatürk Umumi Harpte Çanak- kaleyi müdafaa ederken Conk bayırında göğüsüne bir düşman “kurşunu isabet etmişti. O sırada .yanında Kütahya mebusu merhum Nuri Çonker bulunuyordu. Kurşu- nun göğüsüne isabet ettiğini hisse- -den Nuri Conker kendisine : — Vuruldunuz! diyince Çe- UYANIŞ Eserinin ortasında yükselen Dehâ nakkale kahramanı derhal parinağı- nı dudağına götürerek : — Sus!,dedi. : Bu işaretle vurulduğunu ku- mandası altındaki askerin duyma- ması lâzımgeldiğini anlatmıştı. Bereket versin, o zaman göğü- süne isabet eden kurşun sol cebin- deki altın saate tesadüf ettiği için içeriye geçerek, bedenine işleme» mişti. bd 15 inci yıl şenlikleri yapılırken Asırların yetiştirdiği en büyük baş Atatürk yataktay- di. Çok takatsizdi. Dışarda patlatılan maytapların 868- lerini işitti, yanın- dakilere : —Bu ne? dedi. —Gök gürlüyor galiba Atam! di- yecek oldulâr. Güldü : Çocuk mu kan dırıyorsunuz? mâ- ytap atılıyor! şen- lik var! dedi. Yüzünü nurs- ni bir hâle kap- lamıştı. Bu sırada sarayın önüne içi halkla dolu Şirket vapurlarından bi- ri geldi. İstiklâl marşı çalmağa baş ladı. Arkasından da: — Yaşana Atstürk... Atatürk seni istiyoruz! sesleri... Dinledi, s&obra gözlerini açtı: — Beni çağırıyorlar!, Dedi ve ilâve etti: — Seviniyorlar.. Sevinecekler tabii.. Sevinmekte haklıdırlar.. On beş yıllık Gümhuriyet.. Bu sevinile- cek neticedir! gülümseyerek * Bir gün Atatürk Ankara yakın- larında bir tetkik seyahatine çık- mıştı, Bir köye uğradı, ayran içti, yemek yedi, köylülerle konuştu sonra da: < Gene gelirim!» vâdile otomobiline binip ayrıldı. O köyde, o halkın arasında bu- lunan 6Olık ibtıyar bir kadın bu mesut hâdigeyi ertesi günü gelen yabancılara şöyle anlatıyordu : « — İki gözüm güzel Paşam, bize köy mektebini köylünün mü yaptırdığını sormuştu, «evet!» dedikti, başını salladı. O ne güzel baş sallayıştı. Onun uğruna iki oğ» lumu savaş boyuna yoliamıştım Biri dönmedi. Fakat daha çocuk- larım olsada, onlarda güzel Paşanın mğruna feda etsem!» Fakat Atatürkün öldüğüğgün bütün Türkler gibi bu ihtiyar nine de allak bullak oldu. O gün bir elinde — Devamı 360 inci sayfada —