SERVETİFÜNUN No. 2240— 355 Noksan Ekmek Yüzünden 1099 yıl içinde istanbulda £ı- rınlar 120 dirhem ağırlığında ek- mek çıkarıyor ve narh mucibince bu 120 dirhemlik namaziz bir ak- çeye satılıyordu. Fakat bu, şehrin her semtinde böyle değildi ve netekim işi düşüb İstanbul semti- ne geçen üsküdarlılardan biri, fı- rınlardaki beyaz, kaba ve iri so- munları görub imrendi ve üç akçe verip üç somun alarak Üs küldara döndü. , Üsküdarlı kayıkdan henüz çık- mışdıki, etrafına hemşerileri top- landılar, kar gibi beyaz ve mis gibi kokan iri somunları evirip çevirip koklıyarak söylenmiye ko- yuldular. — Bu nice iştirki Asitanei âli- yede ekmekler katığa ihtiyaç his ettirmezken Üsküdarın ekmeği bo- zuk çıkar. İstanbulun ekmeği üsküdarlı- ların elinde dolâşıp durdu ve hi- hayet bu ekmeği tartıp 120 dirhem ve Üsküdardaki emealinin ise yal- Dız 70 dirhemden ibaret olduğu .görüldü. Bu müşahede Üsküdarlı- ları çileden çıkarmağa kâfi gel- mişti, Homurdanış gittikçe artıyor ve toplanan kalabalık da fazlalaştıkça her kafadan bir ses çıkıyordu. Ogün yevmiyeyi doğrultamıyıp henüz bir somun bile tedarik ede- miyen bir Üsküdarlı: -— Varıp fırınları yağma edelim. Diye haykırdi ve bu teklif der- hal &abul edilerek kalabalık fırın- lara saldirdi. Fırıncılar ilkin bu tecavüzü ek- mek kürekleri ve fırından çıkarıp savurdukları kızgın güllelerle def'a çalıştılarsada, az sonra mukave- metin beyhude olduğunu anlıyarak çarei selâmeti tirarda buldular. Fızınların yağma edilmekte ol- duğunu duyup gelenler bu gürültü sırasında birer somun bile tedarik edemediklerine hayıflanarak: rise) Istanbulda ekmeğin 1 20 Usküdarda 70 dirhem clması kalkı ayklandır. mış ve maibi sokaklarda ...... sürükletmişti. Yazan M. Sami Teziş — Kadıya varalım. Fırınlardan rüşvet alıp göz yumar ve fakir fıkara makulesin hakkı çiğnenir. Diye bağırdılar. Kafile mah- kemeye doğruldu ve halk: — Ekmekçileri kıste kesdiniz ! İstanbulda ekmek yüz yirmi dirhem olup bunda niçin yetmiştir?. Di- yerek mahkeme önünde gürültüye başladılar. Bu feryat naibi ürküttü. Fakat korktuğunu belli etmeyip şöyle bir gösteriş yapıp kalabalığı dağıtmak sevdasına düştü, Bu arzu Naibe çok ağıra oturdu. Çok geç- meden Naib yakalanmış ve kolun- dan, bacağından çeke çeke gokak- larda sürüklenmeğe ve rast gele yerine yumruk ve sille inmeğe başlamıştı. Fakat halktan bir kısmı ; — Bu fakirden ne isteriz; mon- laya varup ahvali bildirelim. Diyerek üsti başı lime lime olmuş ve yediği dayaktan eli yü- zü kan içinde kalıp tarşuya dön- müş najbi sokak ortasında birak- tılar. i Şimdi kafile arpalık sahibi o- lan Rumeli Kadılığından münfasıl imam İbrahim efendinin Salacık iskelesine nazır yalısına teveccüh etmişti. Üsküdarın hakimi mutlakı yalının denizi kucaklıyan geniş ve serin odaşında bir yandan &- yaklarını yosma cariyelere uğdu- rup diğer yandanda afyon hokka- sından birbiri ardınca afyon atış- tırarak derin bir mesti içinde yaşıyordu. Dışardaki feryad İmam İbrahimin afyonunu başına âlçrat- tı ve kafasını pencireden çıkararak: — Bak şu babislere ! Bu kazayi sizemi sipariş ettiler, def olun. Diye gürledi. Fakat kalabalık arasından yük- selen bir tek: :- Bre urun !! sesi halkı tehyice kâfi gelmişdi. Bütün halk sahilde dalgaların te- sirile düzgünleşip toparlaklaşmış taşlara saldırdılar ve var kuvveti bileklerine verib yalıyı taşlamıya koyuldular. Çok geçmeden yalının bütün camları pare pare olmuş ve hizmetkârların herbiri bir tara- ia savuşarak canlarını güçlükle kurtarabitmişlerdi. Monla işin serpa sardığını ve halkın hiddet ve şiddetini gittikçe artırmakta olduğunu görerek yi nn önünden bir kayığa binip İstanbula firara muvaffak oldu. Monla soluğu müftünün yanın- da aldı ve vuku hali anlatıp Üs küdar arpalığının üzerinden refo- lunmasını yalvardı. Fakat müftü her tehlikeden uzaktaydı ve bu sebeble: — Bir alay edebsizin yüz bul- masına sebeb olur. Var sen yine kemali izzetle arpalık umurun tedvir eyle. Diye monlayı başından savdı. Fakat müftü bir aralık en ufak bir sebeble halkın ayaklana-